02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gülten Dayıoğlu ndan bir gençlik kitabı daha Kıvamet Çiçekleri Gülten Dayıoğlu "Kıyamet Çiçekleri"nde umutla beslenmiş sevgi tohumlarını insanların yüreklerinde yeşertmeyi büyük bir ustalıkla başarmış ve içinde yaşadığımız ounca olumsuzluğa rağmen insana ve yaşama olan sonsuz güvenini somut bir biçimde gözler önüne sermiştir. MEDİNESİVRİ ıyamet Çiçekleri, yazarın kendi deyişiyle sonbaharının yediveren giillerinden biri ve gençler için (15 yaş ve üzeri) yazılmış bu yapıta, bilim kurgusal, mitolojik, mistik ve hatta masalımsı öğelerle bezenmiş fantastik bir roman diyebiliriz. Ancak romanın türünü tam olarak belirleyebilmek için öncelikle "fantastik"i ne anlamda kullandığımızı açıklayalım çiinkü eleştiride özellıkle Todorov'un Introduction a la litterature fantasique (Fantastik yazına giriş 1970) adlı yapıtıyla bu kavram dana sınırlı ve özgül bir anlam kazanmıştır. Todorov fantastiği "olağandışı" ve "garip" diye ayırdığı iki türün arasına yerleştirir. "Olağandışı"nın içine tdsımlan, büyüleri, cinli perili şeytanlı doğaüstii yaratıklarıyla, alışılagelmiş dünyanın dışında, ontoloiik olarak farklı bir dünya sergileyen anlatılar girer. "Garip" türünde ise olaylan açıklamak için doğaüstüne başvurulmaz, bize "garip" ve "doğaüstü" görünen olayların gerçekte öyle olmadığı ve doğa yasalarıyla açıklanabileceği anlaşılır. Fantastik ise olayların doğaüstüyle mi yoksa doğa yasalanyla mı açıkJanabileceğinin kestirilemeyeceği kararsızlık durumudur. Okur da, kanraman da bunu kestiremez. Bu yazıda, fantastik terimini, Todorov'unkinden daha geniş anlamda kullanan Berna Moran'ın şu sözlerle ifade ettiği anlamda kullanacağız: "Gerçekçiliğin mekân, zaman, karakter kavramlannı, canlı cansız ayrımını tanımayan ve bildik dünyamızın ötesinde alternatif bir dünyayı işin içine katan anlatıların tümüne verilen ad"dır (Moran, 1998, s. 60). Moran, Todorov'un fantastik tanımlamasını "belirsiz fantastik" olarak adlandırır ve böylece ortaya çıkan bu üç türü genel fantastiğin bir alt sınıfı olarak değerlendirir. Çünkü özellikle son yıllarda Türk yazınında Todorov'un sisteminde yer alamayacak türden oldukça nitelikli fantastik romanlar yazılmıştır. Bunun en son örneklerinden biri de yazdıklarıyla küçük büyük tüm okurlarına umut ve sevgi aşılayan değerli yazar Gülten Dayıoğlu'nun son romanı Kıyamet Çiçekleri 'dir. Bu duygu yüklü yapıtında da yazar, umutla beslenmiş sevgi tohumlarını insanların yüreklerinde yeşertmeyi büyük bir ustalıkla başarmış ve içinde yaşadığımız bunca olumsuzluğa rağmen insana ve yaşama olan sonsuz güvenini somut bir biçimde gözler önüne sermiştir. Yirmi birinci yüzyılın gerçek dünyasına oturtulmuş Fuku'lar, Yenicanlar, Arınık Ruhlar, Voodu Büyücüleri'nin yaptığı kara büyüyle zombileştirilenler, Şamanlar, korsanlar, köleler ve kopyalanmış insanlarla dolu gerçek dışı bir dünya. Kitap, italik, koyu renk iri puntolarla (14 punto) yazılmış seksen yedi küçük alt başlıktan oluşuyor ama her bölüm birbirine bağımlı. Kitabın böylebölümlere ayrılması, okurun gözünü korkutmadan, sıkılmadan bir çırnıda okunmasını sağlıyor. Bu baslıklar ner küçük bölümü özetler nitelikte. Her şeyi gören, bilen ve her yerde hazır olan (omnivo K Fantastik bir dünya yant, omniscient, omnipresent) tanrısal bakış açısına sahip ve okurların yerine düşünüp sorular sorarak romanın kurgusunun geleceği hakkında önceden oikura ipuçları veren anlatıcı yazar yine de okuru pasifleştirmeden onu olayların içine çekmeyi ve birebir kahramanlarla beraber olayları yaşamasını başarıyor. Sanki gerçekten tüm bu olanları yaşıyor gibi oluyorsunuz ve her şeyi kahramanlarla ve yazarla beraber siz de duyumsuyorsunuz. Genelde kahramanların karşılıklı konuşmaları halinde aktarılan kitapta anlatıcı yazar zaman zaman araya girip kendi düşüncelerini serpiştiriyor. Dayıoğlu bu kitabında son derece farklı ve büyük bir ustalık gerektiren bir anlatım tekniğini ilk kez oenemiş ve son derece de başarılı olmuş. Sanki olay örgüleri iç içe geçmiş, eşsüremli olarak farklı yerlerde Farklı olaylar yaşıyorsunuz ve birbirlerine son derece ustalıkla bağlanmış. Marcel Proust'un Geçmiş Zaman Peşinde ya da Michel Butor'un Değişim'de kullandığı o son derece zor ve ustalık isteyen anlatım tekniğini anımsatıyor. Bir bisküvinin kokusundan yada bir tren yolculuğundan geçmişe ve geleceğe uzanıp, geri sapım, ileri sapımlarla koca bir kitap çıkarmak. Sanki sondan başlayıp başa doğru gidivorsunuz ve bir olaydan hareketle diğer bir olayı açıklıyor ve tekrar kaldığınız yere dönüyorsunuz. Her şey çorap söküğü gibi birbiri ardından geliyor ve gerçekten olaylar arasında bağlantılar ve nedensonuç ilişkisi çok iyi kurulmuş. Kitabın başından sonuna kadar bazı sayfalarda (8, 10, 14, 15, 27, 29, 44, 48, 49, 69, 70 81, 103, 104, 118, 122, 123, 124, 125, 128, 134, 150, 164, 168, 172, 176, 177, 181, 182, 192, 193, 196, 197, 198, 205, 218, 240, 243, 249, 252, 255, 256, 261, 272, 274, 286, 290, 296, 297, 306, 323, 325, 328,329) bilinçli olarak bazı kelimeler ve cümleler özellikle büyük harflerle yazılmış ve olay örgüsü açısından temel nitelik taşıyan kelimeler ve cümleler bunlar. Yazar bu yolla okurun dikkatini çekmek istediği önemli konulara kolayca yönlendiriyor. Ayrıca yazar uzun deneyimler sonucunda söylenmiş halk deyimlerinden de yararlanarak (168, 261, 286, 306) insanın attığı her adımda kendini sorgulamasına neden oluyor. Ancak kitapta oldukça fazla imla hatalan (özellikle virgül kullanımı açısından ve belki de baskıdan kaynaklanarak yanlış yazılan kelimeler 45,50,51,63,67,100, 104, 143, 182, 252) var ve bunlar yeniden gözden geçirilirse, kitap hem içerik hem de biçim yönünden ideal ölcülere ulaşmış olur. Kitabın kapak resmi üc içerik uyuşumu da son derece güzel hazırlanmış ve renk uyumu ile çizilen kompozisyon kitabın kahramanları Fuku'ların oluşumu hakkında bilgi vermekte. Çatışmalarla güçlendirümiş olay örgüsü son derece sağlam ve insanın var olmasından beri sorguladığı ve merak ettiği "kıyamet" fikri üzerine kurulmuş. Dünyanın sonu var mıdır, insanın yaşama amacı nedir, nereden gelmiş nereye gitmektedir gibi soruların yanıtını da içinde saklar kıyamet sorunu. Daha çok mistisizmde irdelenen bu sorun bu kitapla dünyevi ve evrensel bir boyuta taşınmış ve bu olgunun aslında tamamen insandan kaynaklandığını ve çözümün de yine insanda olduğunu göstererek insana büyük bir misyon yüklenmiş. Kitap Kuzey Mezopotomya'da Sagmana Oreni'nde kazıbilimcilerin yaptı;i kazı sırasında gizemli bir taşa çarpmaarıyla ve bu taşın ortaya çıkarılmasıyla oluşan gizemli olaylarla başlar ve kitap boyunca okur tüm evrende değişik zamanlarda ve değişik boyutlarda serüven S dolu bir yolculuğa çıkar kahramanlarla beraber. Zengin düşsel ve söylencesel imgelerden bolca yararlanılan kitapta fantastik ve bilim kıırgu kitaplarında çok sık kullanılan gezegenlere, başka boyutlara ve zamanlara yolculuk motifi bu kitabın da ana motiflerinden biri. Fuku'ların ve Yenican'ların hücre bölünmesiyle tüm dünyayı dolaşmaları ve hatta göğün değişik katmanlarına, ruhlar âlemine yolculukları buna örnek olarak verilebilir. Kitapta fantastik öğeler serüven olarak kalmıyor, sosyal sorunlarınçözümü için bu öğelerden yararlanılmış ve günümüz toplumunun ve insanın, yaptıklarıyla doğaya ve kendine verdiği zarar ve bu zarardan kurtulmak için insanın özüne dönmesini ve kendini sorgulamasını sade, akıcı ve anlaşılır bir dil kullanarak sağlamış. Kitabın genelinde, işlenen "kıyamet" konusundan ötürü mistik bir havanın hâkim olmasına karşın bilimsel gerçekliklerden ve bilimin yöntemlerinden de yararlanıldığını görüruz (genetik biliminin başardığı "klonna" yoluyla insan oluşturulması, bilimin son mucizesi, iletişimbilişim çağının mucizesi internet ve diğer haberleşme araçlarından yararlanma). Teknoloii denilen canavarın sıkı bir eleştirisi yapumış, ancak bilinçli kullanıldığında insan yararına nasıl mucizeler yarattığı da gözler önüne serilmiş. Sağlam bir kitapta olması gereken iyi, kötü, doğru yanlış çatışmasını, diyalektik olarak hem toplumsal boyutta hem de insan boyutunda öyle güzel göstermiş ki yazar, nerkes kendi payına düşeni alıyor. Bu noktada da yazar bizce amacına büyük oranda ulaşıyor, çünkü kitabı okuyan her okurun kendi iç aynasına dönüp bakabileceğini ve özeleştiriye girebileceğini düşünüyoruz. Yazarın "biJinç ışıması" dediği şey, insanın her anlamda mükemmelliği yaşayacağı aşamaya gelmesi için önce insanın kendinde bir devrim yaşamasına neden oluyor, çevre bilinci ve insan olma bilinci aşılıyor. Çünkü kitabı okuyup bitirdikten sonra gerçekten değiştiğinizi hissediyorsunuz. Belki JeanJacques Rousseau'nun da arzuladığı ve görmek istediği, sevgi ve paylaşımın olduğu, olumlıı enerjinin üretildiği, kötülüğün olmadığı doğal bir dünya. Öyle ki kitabın sonunda şeytan (kötülüğün simgesi) bile artık dünyada gereksiz olduğunu düşünüp kendi kendini yok ediyor. Kitap Uzaıcdoğu felsefesinden izler taşımakta, hatta bu, kitabın baş kahramanlannın adlarında ve yaşama bakışlarında, karakterlerinde açıkça görülüyor. Fuku'nun anlamı Japonca'da "refah", "bolluk", "bereket' demek. Kitabın sonunda da insanların yine kendi çabalarıyla, hücrelerindeki gizil enerjiyi keşfederek arzuladıkları refaha, mutluluğa ve bilinçli bir yaşama ulaştıklarını ve düşsel cenneti bu dünyaaa yarattıklarını görüyoruz. Kitaplardan beklenen şey insanı olumlu yönde geliştirmesidir. Bu kitapta da Yüksek Irade Yasaları dediğimiz; yani hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için ya da başkasına verdiğin zarar kendine de verdiğin zarardır, çünkü hepimiz bir bütünün parçalarıyız yasalarını hayata geçirmeyi başarmıştır.B (*) Yrd. Doç Dr. , Osmangazi Üniversitesi Fen Edebıyat Fakültcsi Karştlaştırmalı Edehiyal Bölümü Kıyamet Çiçekleri / Güllen Dayıoğlu / Altı Kitaplar Yayınevt / Ocak 2002 / 334 s. f Düşsel ceraıet Cülten Dayıoğlu, son romanı Kıyamet ciceklerlnl yirml blrlncl yüzyılın gerçek dünyasına oturtmus.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle