24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bit Palas JALE PARLA D ördüncü romanı Bit Palas'la Elif Şafak "eve" dönmüş. Burada evi metaforik anlamıyla kullanıyorum. Bit Palas'a kadar romanlarında arayış temasının değişik derecelerde egemen olduğu Elif Şafak, son romanında hem memleket aşırı gezginciliği, hem de şehrin sokaklarını arka plana iterek bir evde duraklıyor. Bu duraKİamayla amaçladığı ise romanlarında gene çok belirgin bir başka temaya, içdış karşıtlığına, bir çatı arayışı. Bu çatıyı önce Bon Bon Palas olarak kurulan, ama sonra Bit Palas olarak anılmaya mahkum on daireli bir apartmanın sakinlerinin yaşadığı yerde buluyor. Gelgelelim, her ev gibi kapıları kapananınca dışarıya da kapalı olması gereken bu apartman asla kapanamıyor, çünkü içeriye, Istanbul'un o bitmez tükenmez çöp yığınlarının kokusu sızıyor. Dairelerine çekildikten sonra dışarıya kapandıklarmı zanneden apartman sakinleri de aynı kokunun evlerine, odalarına, giderek genizlerine yerleşmesini engelleyememenin çaresizliğini yaşıyorlar. Kurgu, bu kötü, ama çok kötii kokunun nereden geldiğinin keşfedilmesi doğrultusunda gelişecektir. Sanıldığı gibi sokaktaki çöp yığınlarından mı, yoksa içerden, çok içerden, genzimizden daha derin bir yerlerden mi? Kitabı bitirdikten sonra bu soruyu yanıtlayacak olan okur, Elif Şafak'ın konusunu da, mesajını da kavramış olacak, romanın insani ve felsefi boyutuna nüfuz edecek, yani bir anlamda "içeriye", "evin en içine" bir yolculuk yapmış olacaktır. Bir metne ev teması girdi mi, beklentimiz ya bir kaçış, ya da hapsoluş; ya bir sürgün, ya da eve dönüş öyküsü okumaktır. Bir de biliriz ki, bütün evler perilidir; insanın sığınağı, kabuğu, kalesi, kâbusu, hapishanesi, yitirdiği mekân, ya da gömdüğü sırların uğursuz barınağıdır. Bazan evden ne denli uzağa gidilirse gidilsin, evi içinde taşır insanlar. Tersi de doğrudur; ne denli eve yerleşmiş olurlarsa olsunlar, orada sürgündürler. Bit Palas daha Bon Bon Palas olarak kuruluşunda bir sürgünler evidir. Yalnızca kurucuları, Rus sürgünü karı koca Agripina Fyodorovna Antipova ve Pavel Pavloviç Antipov değil, aynı zamanda bütün daire sakinleri sürgündürler: Bir numaradaki kapıcı Musa ve Meryem çifti köyden, iki numaradaki Sidar memleketi Isviçreden, üç numaradaki Celal büyüdüğü Avustralya'dan, altı numaradaki Nadya Rusya'dan, yedi numaradaki anlatıcı karısıyla yaşadığı evinden, sekiz numaradaki Mavi Metres her yerden, on numaradaki Madam Teyze, toplumdan. Elif Şafak bu farklı sürgünlük durumlarını deşerek anlatır Bit Palas'taki yaşamı. Her sürgün, Bit Palas'a sürülmüş olduğu yaşamdan bir şeyler getirmiş ve orada saklamaktadır; böylece roman bir boyutuyla da bir perili evin nasıl kurulduğunu anlatır. Ama bütün perili evler hastalıklıdır ve hastalık yayar. Zaten Bon Bon Palas da iki mezarlık üzerine inşa edildiği için, daha kuruluşundan ölümle akrabadır. Apartman sakinlerinin sürgünlükleri dışında paylaştıkları diğer ortak özellikleri de psikolojik kökenli çeşitli hastahklardır. Bir numaradaki Meryem eşya fetişisti, iki numaradaki Sidar intihar saplantılı, üç numaradaki ikizler kimlik krizinde iki kardeş, dört numaradaki Ateşmizacoğullarının her bi ri değişik derecelerde nörotik ve psikotik dertlerle malul, beş numaradaki Hacı Hacıoğlu sürekli cinlerle uğraşan bir meczup, altı numa mış ve aniden yitirivermişti renkler âlemini. Artık gördüğü tüm sokaklar ve binalar, insanlar veaynalar... her şey, siyah beyaz fotoğraf kareleriydi. Sanki tüm dünya perdelerini, pencerelerini, nanjurlarını kapatıp, ona küsmüştü. Aldırmıyordu." (s. 49) Böylesine kişilerin içine nüfuz edebilen anlatıcı, aynı zamanda iyi bir ahkâm kesicidir de. Sık sık gözlemler, ve geneller. "Dünya üzerindeki tüm canlılara sebil edilmiş bir nitelik değildir iğrenmek. 1 layvanlara değil insanlara özgüdür ziyadesiyle. "(252) Ya da "Evli bir kadının başına gelebilecek en vahim talihsizliklerden biri, onun dayattığı yasakları, koyduğu kurailan çiğnemenin yollarını aradıgi esnada, suçortağı olabilecek bir başka kadın çıkartmasıdır hayatın kocasının karşısına." (s. 233) gibi. Dolayısıyla, çok olavlı bir kurgudan ziyade portreler, ilişkiler, ve yargılara dayanan bu anlatı, okura klasik bir roman okuyor olmanın tadını anımsatır. Ama eğer kılı kırk yaracaksak şu soruyu da sorabiliriz: Kendi bilinci oldukça zayıf olan anlatıcı, bu derinine nüfuz eden sesi nereden bulmuştur? Yedi numarada oturan, zayıf kişilikli ve çocuksu anlatıcı için, romanda duyduğumuz ses fazla olgun bir ses değil mioir? Eleştirel bir tonla sorduğum bu soruya, şu yanıtı vermek de mümkündür tabii. Anlatıcı, dediğim gibi, çok katlı bir sürgündedir. Onunla önce çok iğreti bir biçimde yerleştiği Bon Bon Palas'taki dairesinde tanışırız. Su'ya ihanetinden sonra ise onu şehrin sokaklarında bir çöp sürgünü olarak izleriz. Artık o da apartmanın diğer sakinleri gibi bir saplantı sahibidir. Istanbul'un sokaklarında dolaşarak çöp yazıları biriktirir. Kopya eder, sınıflandırır. Tuhaf bir mizah gizlidir bu saplantıda. Çivi çiviyi söker türünden bir çöple arınma eylemidir sanki. Ama hemen bir kaç sayfa sonra, kitabı çerçeveleyen son bölümde, anlatıcının asıl sürgün mekânının birhapishane olduğunu anlarız. Ve öyküsünü hücre arkadaşına anlattığını. "YA SONRA NE OLMUŞ?" dedi hücre arkadasım ısrarla. "Sonrası yok. Adam, hiç bir zaman işe yaramayacak çöp yazıları biriktirmeye başlıyor işte." (s. 379) Romanı çerçeveleyen bu çok çağdaş son, okuru en klasik arınma öykülerinin ana eylemiyle buluşturur: Boynundaki vebalden kurtulmanın, vicdanını bir miktar hafifletmenin tekyolunun öykülemek olduğunu keşfeaen günahkâryazarın kaderidir bu. Anlattıkça arınamasa da, olgunlaşacaktır. • (*) Bilgi Üniversitesı Ögretim Üyesi ka faydası da bunlara harcanan enerjinin daha inandırıcı ve gerçek tiplemelere doğru yol alınmasına verilmiş olması. Böylece bu kitabın tiplemeleri daha inandırıcı ve yerini dolduran birileri haline gelmiş durumda. Fena bir gelişme değil doğrusu. Kuşkusuz bu gelişmelerin okurun aklına getirdiği ilk şeylerden biri de Elif Şafak'ın çalışkan bir yazar olduğu, yazının esin perileriyle geldikçe yazılan bir şey değil de oturup çalışdacak bir şey olduğuna inanan bir yazar olduğu. Duygusal bosalmalarla kaleme kâğıda sarılanların alabildiğine arttığı günlerde böyle bir tavırla karşılaşmak da ayrıca sevindirici. olduğunun ara sıra hatırlatılmasında fayda var. Bütün bunların yardımıyla Bit Palas elden kolay bırakılmadan insani okumanın keyfine götüren bir roman. Hele de okumanın öncelikle bir yolculuk olduğuna inanıyorsanız, bir binanın içindeki yaşamların içiçe geçmiş övküsü ve bu öykünün de aslında anlatılan bir başka öykü oluşu keyfinizi yerine getirecektir. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 647 Yazarın kaderl Sürgünler evl Ellf şafak. farklı surgunluk durumlarını deşerek anlatır Bit palas'taki yaşamı. radaki Karısı Nadya bir dizinin sanallığında gerçeği unutmaya belki de hiç unutmamaya çalışan mutsuz bir kadın, yedi numaradaki anlatıcı alkolik, sekiz numaradaki Mavi Metres kendini keserek acısını ifade eden zaten yaralı bir kadın, dokuz numaradaki Hijyen Tijen saplantılı bir temizlik hastası, ve on numaradki Madam Teyze bir çöp biriktiricisidir. Okur, bu listeyi düşününce anlar ki çöp kokusu aslında çağın vebasının kokusudur; yalnızlığın ve yalnızhğın beslediği psikolojik ranatsızlıkların. Yedi Numarada oturan anlatıcıya gelince, onun sürgünlüğü, romanın sonunda keşfedeceğimiz gibi çok katlıdır. Ama "dikey çizgiyle, yatay çizgiyi", yalanla gerçeği, şiirle düzyazıyı birleştiren de odur. Yedi Numaradaki anlatıcı Elif Şafak'ın, daha ilk kitabından beri hepimizin dikkatini çeken, ifade gücü yüksek ve zengin Türkçe'siyle konuşur. Bit Palas'ta anlatıcı sesi, tam egemen, bilmiş anlatıcı sesidir. Bütün karakterlerin içinden geçenleri, kendileri bilse de bilmese de, o bilir. Agripine Fyodorovna Antipova'dan söz ettiği şu cümle, diğer kişileri takdiminde kullandığı dile iyi bir örnektir: "Hâlâ savaş yorgunu şehre umarsız gözlerle bakarken, rengini keşfetmeye çalışmadı. tstanbul'daki son gününde, tuhar bir göz hastalığına yakalan Hikaye anlatmayı bilen biri SIRMA KOKSAL er şeyden önce Elif Şafak'ın hikaye anlatmayı bildiğini teslim etmek gerek. Ama bu zaten ilk kitabından beri başardığı bir şey. Bu yanıyla da diğer birçok "yeni" yazardan ayrılıyor. Kendini geri plana çekerek anlatmak istediği sözün Kurgusunu zedelememek konusunda gerçekten usta. Üstelik bu ustalığını her yeni kitabıyla da pekiştiriyor. Sözgelimi Mahrem'de çok kullandığı o tekerleme kıvamındaki dil bu kitabında seyrelmiş, neredeyse yok denecek düzeye inmiş. iyi de olmuş, çünkü bazılarının dil tadı gibi görebileceği bu oyunlar Mahrem i benim için bir türlü okunup da bitirilemeyen, en sonunda da yarım bırakılan kitaplar arasına sokmuştu. Tekerlemeden söze gelinmekte zorlanılan birçok bölüm vardı orada. H Bir şehir çeşitlemesi gibi de okunabilecek olan Bit Palas ise kurgusu ve anlatımıyla gerçekten başarılı bir roman. Olay örgüsünün iç içe geçişleri çok başarılı. Ama daha da önemlisi hikaye etmekteki ustalık. Birçok zaman kolayca basmakalıp bulunabilecek öğeleri anlatım ustalığıyla yenileştirip okunur kılıyor Elif Şafak. Sözgelimi, berberlerden birinin eşcinsel oluşu, iki berber arasındaki karaster karşıtlığı, çöplerle iç içe olanın aslında romanın ta başından beri zorlanmadan tahmin edilebilirliği, titiz ev kadını tiplemesinin tam da orada bulunması gereken yere oturtulmuşluğu... Bunlar daha az usta bir anlatıcının elinde kolaylıkla kitabı sıkıcı ve bildik bir şeylerin tekrarı durumuna sokabilecek öğelerken Şafak, kurgusunun dengesi ve hikaye etmc konusundaki başarısıyla bu tehlikelerin üstesinden geliyor. Üstelik dildeki oyuncakların azaltılmasının bu kitapta gördüğümüz bir baş Edcbiyatın bir iç dökme deği) dc bir jş SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle