24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

vam ediyordu." (K. K. 86) "başım ağrımayı günler önce bıraktı." (K.K. 122) "Dedim, 'Memleketinden uzak bunlar..." "Odama geldiğimde içerisinin karanlık olduğunu gördüm. Kafamı uzattığımda pencerelerin boyanmış olduğunu gördüm"(K. K. 382) "...saat içinde çıkmam gcrekir. Üstelik elimdeki fazla malı da birine pazarlamam gerekir."(K. K. 34) "Yapacağı konuşmanın üzerinden gelecek kadar kelimeye sahipti." (K. K. 487) "Ben değil, ama, içimdeki virüs öyle istiyordu ki ona atlamayı." (K. K. 522) "lyi bir Alevi olmasa da kültürüne saygı duyardı.'*(Y.A. A. 6) "Nedense hep çoğul ekleriyle konuşuyordu."(Y.A. .A 87) "Yeri hâlâ orada garaj mı oldu, ne olduşimdi."(Y.A. .A. 28) " Yazın etkileri henüz gitmediği teni hafif bronza kaçıyordu."(Y.A.A. 35) "...uyuduğu rahatsız uykudan uyandı"(Y.A.A.25) "Berna'nın bazal hormon seviyesinin aşırı yüksekliği çoğu zaman harikalar yaratsa..."(Y.A.A.114) "Hadi madem gidişatı durduramadı, illa bu kadar istekli ve dominant olam..."(Y.A.A. 64) "Artan sevgisi de zaten bazal seviyesi yüksek olan hormonlarını uyanyordu tabii ki..."(Y.A.A. 75) Bu tümcedeki terimler anlatıcı bir doktor olsa da, ki o, olaya karışmıyor, romanın diline uygun düşmez. Çünkü söz konusu olan, gündemde olan bilim değil; TIB değil. Bilimdiliyle yazın dilini birbirinden ayırmalı. Özgün de olsa romana özgü bir paydaya dayanır. Bilimin konıışulduğu yerde, sözgelimi şurada başka türlüsü olanaklı değil: "Majör depresyon intihar riskini beş yüz kattan fazla arttırır. Yani bu konuda şizofrenden..." "Kitap okuma modunda olmadığı için..."(Y.A.A. 117) ".Neden Aslı Çiğdem'in annesi Hülya Hanım'ın kızı olarak doğmamışü ki sanki..."(Y.A.A. 139) Gerçi bu tür yanlışlıkları editörlerin sorumluluğuna yüklemek olanaklı; çoğu zaman kitabın kıme ait olacağı tartışmasına engel olabilirseniz. Şöyle bir savunma da geliştirilebiür: Onca tümcenin yanında üç beş tanesi (Belirlediklerimden seçtiklerimdir bunlar) ölçüt oluşturmaz; önemli olan biçemdir, sözcelem özgünlüğüdür. O zaman yanıtlanması gereken soru şu: Onları oluşturan nedir? Bir anımsatma da şu: Ne yazın dili ne de roman ve öykülerdeki konuşma dili gündelik dile, gündelik. anlatıma indirgenebilir. Bugün için anlaşılır olan yarın için bir şey anlatmıyor olabilir. Sözgelimi " Kafam bir politikacıdan il olma sözü alacak kadar kalabalıktı."(K. K. 502) Gerçi bu, bugün için de anlaşılmıyor... "Çocuk gözlerinde öfüm uçan dairelerden daha sanaldı."(A. K.. 23) "Gülay o yıl ortayı bitirdiğinde yaşlanmasa da çocukluğunu çoktan..." (A. K. 24) "Bugün 'On Dört Şubat Sevgililer Günü' Batı medeniyetinden memleketimize on yıl önce sızmaya başlayan o pembe boyalı manevi işkence gazozu."(H. R. 117) "Bir arama sonrasını andıran odasında yerlere saçılmış giysilerini alıp giyiyor." (D.)Tümcesinde aramayla kastedilenin polis aramalarında sık görülen o hoyrat davranışlar olduğunu ben, bizim kuşak anlar; çünkü çoğumuz birçok kez yaşadık, gördük bu tür olayları; ama, sonraki kuşaklar anlar mı; böyle olduğuna ilişkin bir iki söz daha gerekmez mi Kinyas ve Kayra'nın yazarı, romanın sonunda sapık seks, şiddet gösterisine dönüştürdüğü metninin son üç sayfasında ahlakçı kesilmekte, "lnsanlık, ahlak ve toplum adına onu kurtarmaya" kalkarCUMHURİYET KİTAP SAYI 647 ken, zevahiri kurtarmaya calışmak gibi bir çabaya da 243. sayfasında giriyor. Topu taca atıyor, elim yaş, diyor. Bu dil ve anlatım yanlışlarıyla dolu azmanına gelecek eleştirileri düşündüğünden olsa gerek şunları söyletiyor Kayra'ya: "îki kişinin sadece kendi aralarında konuşaralc, dil darbeleriyle şekillendirdikleri bir Türkçeydi konuştuğumuz lisan. Sokakların bizi pek anlamadığını hissediyordum. Bir aksan bozukluğumuz yoktu. Asla! Ne olursa olsun anadilinin orijinal aksanını bozanlardan hep nefret etmişimdir. Ülkesinden uzakta doğup büyüyenlerin dilini döndürememeyi lcendine nak görenlerden iğrenmişimdir. Kesinlikle Dİr özrü yoktur ağzı yaya yaya Türkçe konuşmanın. Insan bir dili ya konuşamıyordur ya da doğru aksanla konuşuyordur. Ortası yoktur!" Bir diğer nedeni de sayfa oluşturmak için bir gereç edinmek olabilir. Çünkü insan sormadan edemiyor: Bu dil dersi nerden çıktı şimdi? Eğer ciddiye alıyorsanız şu da sorulabilir: Türkçenin tek sorunu aksan sorunu mudur? Şu kadarcık tümcende bile yer alan yabancı sözcükleri görmüyor musun? Yoksa hangisinin yabancı hangisinin Türkçe olduğunu mu bilmiyorsun? "önce sinir eneriim yükselir gibi oldu, sonra pes ettim." (H.R. 91) "...insanı ya savunmacı ya saldıncı yapıyor."(H.R.92) "Gaye'yle Serkan'ı birbirlerine tanıştırdım." (H.R. 98) "Başım küçük bir an fırdöndü."(H. R. 119) "Soğuk ama çok soğuk." (H. R. 124) "Gülmekten çatlayacak gibi olup da korkarsın hani duramayıp çatlamaktan."(H.R. 173) "Ne olacağını merak etmeye çalışıyorum. Ne de olsa eğer varsa, arkası yarın."(H. R. 128) "...kadar ayak direndim. De ne oldu?"(H.R. 160) "elinde bir kova kar, öteki elinde boncuk boncuk kaktüs yemişleri..." Alayın Kızları, Mucize Ünal, 21) Yüzleri Arayan Adam'ın 178. Sayfası, Efe/13. Bölüm'de "ömrü boyunca bu çiçeği nerede görse bu hikâyeyi ve ... o günü yaşadı." deniyor. Efe'nin ve diğerlerinin trajedisi doksanlarda yaşandığına ve Öykü Mayıs 2001 'de noktalandığına göre bu yargı yanlış olmuyor mu?. 27. paralelden söz edivorken birden bire Su kamışından bir kızı olduğunu su kamışının okuma yazma bilmediğine geçiliyor."(A. K.23) Kinyas ve Kayra'nın özensiz, öylesine iç dökme, yalan yarışı, hayal sıralama biçiminde yazılmış olduğunu düşünmemizi gerektiren bir başka neden de vazım ve noktalama yanlışları: Çok sık olarak tırnak içindekı sözlerden sonra noktalama imi kullanılmış. "demektirki, l,999...9'ubize..."(K. K. 39) "Hayat yok amaölüm var! dedim kendime."(K. K.39) "...dünyayı 'Dünya' yapan her branşla.."(K.K.44) "...BarışveAnarşiişaretlerini..."(K. K. 120) "...son bir şey daha! Işe başladığın anda..."(K.K.395) Bazı sözcükleri büyük harfle yazmak genç yazarlarda dikkat çekici. Ne zaman nangi sözcüklerin niçin büyük harfle yazılması gerektiği yaztm kılavuzlannda var. Aşağıya aldığım örneklerin büyük yazılması yazarların kişisel seçimi; ama ben bu sözcüklerin böyle yazılmalarını gerektiren, bir yazınsal değer, bir neden bulamadım. Hayat Roman:BABAN, KESEMEDİ, NEYI, KlNAN'mOPOMETRl, İSTİFA ETTÎM, TURA, YÜRÜ, KOZA, COCCOOON, ZZZAAA Kinyas ve Kayra: MADDE IN USA, Ayrıca, genç yazarlarınki daha çok dilin iradesini şaşırtmak olarak algılanabilir; çünkü bir dıl felsefesinden, dil politikasından habersiz gibiler... Atılmış, unııtulmuş sözcüklerin yerine gelip yerleşmiş, benimsenmiş sözcükler dururken gidip eskilerini kullanmanın mantığını anlamak zor: Mahrem: fevkalâde, şeffaf, zerre, rakam.hadise, muhakkak, katre katre, akit, malum, hazzetmezler, muntazam, yegâne... Kinyas ve Kayra: Tebessüm, lisan, arzu, kanaatkâr, meşgul, def etmek, hissetmek, hissizleştirdiği, tespit, imkân, mümkün,medeni,icat,rahişane(?),ihtimal garip... Hayat Roman: esasen, mana, maalesef, tarafında, enteresan, problem, münasip, mecburiyet, kabiliyet, alakasız, memnun, metanet, nebze, kanka... Yüzleri Arayan Adam: whooper yerler, fındık draie, fast food, part time çalışan, rutin içinde kaybolmak, vaka, heves, hissetmek, sebep, hariç, dahil, bahsetmek, eküri, spontan, aleni, bihaber VJ kılıklı, zaping, talimat vermek, taahhüt etmek, yapmacıksız şekilde, doğa dı§ı, etrafı araştıran... Kinyas ve Kayra birer tip niteliğine yükseüyorlar demek, onlann abartılı nevrotik gösterilişlerine, hayali oluşlarına aldanmak olmaz mı? Çünkü bu iki arkadaşın olası tipik yanları gerçek hayatta karşdıksız olcîuğu gibi yazarın fantczilerine kurban edilmiş. Yazınsal bir nitelik yansıttıkları söylenemez. Dönüş'ün Vedat'ı da bir roman tipi değil; bir öykü kişisi olarak kalıyor. Mahrem postmodern roman tekniğiyle tiplerini öne çıkarmak yerine onlan anadüşüncesinin arkasına yerleştinniş. Alayın Kızları 'nda da bu anlamda bir tip yok. Yüzleri Arayan Adam tipleri bütün romana yayılan bir dönemi açığa vuracak biçimue olaylar arasında anlatacak niteliklere sahip değil. Hayat Roman'ın bir pembe dizi bile olamayacak basitliği bu anlamda sözünü etmeye bile gerek yok. Kırmızı Pelerinli Kent'in Özgürü ae Rio'nun karmaşası altında kalıyor; bir tip düzeyine yükselemiyor. Bu konuda da en iyisi Eksik Taşlar. Hem Erdinç hem de Devrim birer tiptirler. Romanlar ele aldıklan tipe bağlı olsun olmasın belki algının seçiciliği, belki birikim eksikliği, belki de dünya görüşlerinin ve roman anlayışlannın sonucu bakış açılan içindeki toplumsal tarihi algılama ve yansıtmada zaaflar taşıyorlar. Her tip kendi tarihinin ürünü olarak ortaya konurken dönemini simgeleyecek evrensel nitelikler taşır. Eksik Taşlar'da bunun somutlandığını söyleme olanağı var. Alayın Kızları geniş bir zamana yayıldığı için bunun bilincinde görünse de kurgu ve anlatım zayıflığıyla lcalakalıyor. Seksin romanlarda geniş yer tutuyor olması cinsellikle ilgili olarak dönemin olaylarına ve kavramlarına dikkat çektiğini bu anlamda tanıklık görevini yaptığını söyleyebiliriz; ancak, Kinyas ve Kayra, seks rantezileri Marguis de Sade'ye şükrettirecek denli aşırılıklarla ve aşırıuklann olağan göstenlmesi çabasıyla dolu. Şu tümcesi bunu açıklamaya yeter sanınm:" Yamsuokro'da çok güzel fahişeler olurdu. Birkaç tanesiyle sevişecek kadar zamanımız vardı." (K. K. 44) "Daha sonra kumsalda bir masaj ve odalarımızda rahatlatıcı bir seks." (K. K. 30) bekledim." (K. K. 32) "Birgün o kadar sıkılıyordum ki köpek düzdüm" (K. K. 36) "Teksporsekstir."(K. K. 124) "kendimi iktidarsız bir ibne gibi hissetmiştim..." (K. K. 399) ' O an Anita'ya sanlıp âşık olmam gerekirken.."K. K.4O3) Seks, Eksik Taşlar'da ve Kırmızı Pelerinli Kentte ve Yüzleri Arayan Adam'da SAYFA 13 AAAAH, Roman dilinin süslü dil, şiirsel olmadığı açık; ama yine de bu, bir nitelik bir noşluk kazandırıyor anlatıma. Yazarlar bundan kendilerini alamıyorlar. "Ürkütücü bir sessizlik çöktü odaya. Eşyalarda garip bir yorgunluk vardı. Sarkaçlı duvar saati bir sonraki dakikaya geçemeyecekmiş gibi, her an duracakmış gibi çalışıyordu. (D., 11) "Ben yine Shirley Bassey'in kasetini çalarım. Susarız. Her şey için. Darma duman olmuş gençliğimiz için. Susarız, büyük bir suskunluk olur, aynı zamanda da büyük bir gece."(D. 134) " Mahallenin zemini tahta bir beşik kesilmiş tıngır mıngır sallanıyor; mahalle sakinleri rehavetin yatağında sereserpe uzanmış rüyalann sunturlu ormanında aheste revan geziniyordu.(M. 154) "Aniden, şeffaf zarını çıkardıklannda sucuğun çıkardığı iniltiye benzer bir sesle yırtılıverdi zaman.(M, 165) "Onun yüzü doğduğu malikâne gibi kırk kapılı, kırk odalıydı; kırk ayrı ziyaretçi, kırk ayrı kapıdan içeri buyur edilirdi."( M, 127) "O kadar çok sütü vardı ki sanki değil bir, bir düzine bebeği tıka basa doyursa bile kolay kolay inmeyecekti göğüslerinin şişkinliği."(M. 147) Geleneksel anlatıma yakın, bir yanıyla masal, halk hikâyesi biçemi, bir yanıyla Divan havası var. Mahrem'de anlatım, sözcelem, dil hoş, müzik gibi. Üstelik metinler arası bir metin, Bu yeni tatlar, yeni heyecanlar sunmakta. Ama bu konuda seçikleştirilmesi gereken şu: Dışanya bakarsanız camı, cama bakarsanız dışarıyı görememek gibi bir açmazı da yanında getiriyor.; insan sofraya oturmuş da yalnızca hayal yemiş gibi olmaz mı? Ozellikle genç yazarlarda dil özeni daha az. Türkçenin bunca sıkıntısı onlann sorunu olmalı. Kentin sokaklarına, meydanlanna kendinin değilmiş gibi çöp atan bilinçsiz insanlar gibi sorumsuz davranamazlar. Bu dil herkesten çok onlann dilidir. Onların sorumluluğundadır; eğer geleceğe kalmak, romancı olmaksa amaçları. Ne var ki dil konusunda bir seçimlerinin olduğunu söylemek bile zor. Dilin iradesine saygılı olunmab; evet, ama kendi haline bırakılmış bir dil gelişemez. ŞlPselAnlatm NokbHama SozcüMer "Amonka'yla Kinyas'ın sevişmesini
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle