Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
şındaymış. Vergilius'tan, aşkın en büyük insani duygu olduğunu öğrenmişti. Sanırım, seven insanın duyarlığını, aşkın bir erdem olduğunu, Hugo, romantik okulun bir öğesi olarak değil, kendi altyapısının sonucu geliştirmiştir. "Les Feudles d'automme" (Güz Yaprakları) adh şürindeki şu dizeler, aşkı nasıl algdadığını gösteriyor: Ey duşlem, giiç ve incelik çağı, Bir giysinin geçmesini beklemek akşamları, Opmek atdan bir eldiveni! Ummak yaşamdan, yaşamı, aşlu, gücü ve ünü, Onurlu, yüce arınmışlığı ve Her türlü temizliği! "Güz Yapraklan"nda, nişanlısına yazdığı mektuplan, "Ey benim sevda, erdem ve gençlik mektuplarım" diye niteliyor. Bu meKtupların birinde, romantik yazının insancıl öğesinin aşkla aynı ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Nişanlısına, "Keşke, benim huyumu bilseydin! Keşke, geçenlerde, benimle nasıl alay ettiklerini kulaklarınla işitseydin. 'Karını, sana ihanet ederken yakalarsan, onu öldürmez misin?' dediler. 'Onu öldüreceğime kendimi öldiirürüm' dedim" diye yazıyor. Bu, Hugo'nun yaşama saygısının gereğidir. Onun, her türlü öldürüme lcarşı olduğu biliniyor. Meclis'te, idam cezasının kaldırdması için verdiği ateşli söylevler, Fransız Parlamentosu'nun tutanaklarında, bugün bile, seçkin bir yer tutar. Hugo, yazarlığı ve şairliği, insan zekâsının en yüksek derecesi olarak kabul eder. Ona göre, esine (ilham) bağlı kalınamaz. Esin denen başına buyruk sultanı, şaire boyun eğen bir köle yapmak gerekir. 1828'de, "Odes et Ballades" yayımladığında, tüm eleştirmenler, yazdığı her konuda derin araştırmalara girişkısmi; örneğin, Hernani oyunuyla ilgili şöyle diyor Tanilli: "Hernani'nin temsili, Temmuz Devrimi'ne yol açan devrimci özlemlerin edebiyat alanında billurlaşmasıydı (...) Hernani'nin oynandığı yıl, her şeyden önce bic rejim değişiklığine gebedir toplum; Temmuz'da o patlak verecektir. Bir piyesin oynanışı (...) görünüşte politikanın uzağında sayılsa da, fikir çatışmalarıyla bağlantılıdır. (...) Böylece Victor Hugo'nun zaferi romantik hareketin kesin olarak liberal harekete katılması anlamında, toplumdaki özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır." (s. 82). Tanilli, Hugo'nun hemen hemen tüm yapıtlarıyla ilgili değerlendirmelerini bu temel gerçeklik üzerine dayandırıyor; ayrıntıda kaybolmuyor; savlarını, bağıntılannı, temellendirmelerini, çözümlemelerini hep bu nesnel yorumla ilintilendiriyor. Ancak, bu kuru bir nesnellik de değildir; bu, yaşamı toplumdan siyasete, Tanrı'ya, doğaya, evrene kadar genişleyen bir algı bütünlüğü içinde tüm ara nüanslarıyla yansıtma çabasıdır; "biyografi"yi geniş, keskin bir gözleme dayalı bir "roman"a dönüştürme girişimidir. Gerçekten de, kitabın bir roman kurgusu vardır: Dekoru tarih, kişileri ve öyküsü gerçek yaşam ve olaylardan alınmıştır; sinematografik bir yöntemle, eşzamanlı geçişlerle sürekli olarak tarihten topluma, toplumdan Hugo'ya> Hugo'dan tarihe, özel yaşamdan insana, insanlığa doğru kesintisiz bir zaman zincirinin halkaları gibi birbirlerine eklemlenir durur her şey. "Torquemada" oyunundan söz ederken, "bu yeni manzum eser, XV. yüzyıl Ispanyol Engizisyonu'na, onun bağnazlığına karşı çıkmaktadır." açıklamasını bağımsız tek satırhk bir cümle izler: "Bunlar olurken Fransa'nın göğü de kararmaktadır" (s. 207). Bir anda, yapıttan, yani Hugo'dan tarihe, 1880'li yılların Fransa'sına geçilmiştir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 663 miş bir ustayla karşı karşıya olduklarını yazmışlardır. Şairin görevi, "toplumu ilgilendıren olayları ele almak"tır. O, Lamartine (17901869) ve Vigny (17971863) gibi, salt aşkın, Tanrı nın ve acı nın şairi olmadı. Toplumsal olanla yakından ilgilendi. Namık Kemal (18401888), "Sanat toplum içindir" savını, Hugo'dan almıştır. Celâleddin'in Önsöz'ü, tümüyle Cromvvel'in Önsöz'ün den esinlenilerek yazılmıştır. Hugo, romantizmi özgürlükten başka bir şey olarak kabul etmez. Ona göre, romantizm, yazında liberalcilikten başka bir şey değildir. "Sanatta özgürlük, toplumda özgürlük! lşte, doğru düşünmeyi öğrenmiş insanfarın aynı hızla yönelmeleri gereken ülkü" diyor. FPMIM'MI doğljjfln yMPM Yazarlık ve şalrllk Kralcılıktan bu aşamaya gelen Hugo, Fransız Devrimi'nin zikzakları karşısında yolunu şaşırmıyor. Server Tanilli, Hugo'nun bu kişiliği karşısında, herkesin saygı duyması gerektiğini biliyor. 1789 Devrimi, yeni umutlar yeşertmişti. Burjuva sınıfı, yoksul köylüyle ve emeği sömürülen işçiyle bağlaşık olarak hareket etmiş, Fransa'nın yapısını değiştirmişti. Ne ki, Burjuva sınıfı, siyasal ıktidarı ele geçirince, köyliileri ve işçi sınıfını terk etmişti. Ekonomik eşitliği tümüyle unutmuş, salt hak eşitliğine dayanan bir Yıırttaşlar ve însan Hakları Bildirisi yayımlamıştı. 1830'e gelindiğinde, topraksız köylü, Paris'e akın etmeye başlamış, büyük kentlerde, işsiz köylüler yığdmıştı. Kral X. Charles, işçi sınıfının isteklerini karşdayamaz. Yeni seçilmiş Meclis'te özgürlükçü kıpırdanışlar vardır. Özgürlükleri susturmak için Meclis'i kapatır, basın yasasını ortadan kaldırır. Ancak, ayaklanmalar durmaz. Işçilerle güvenlik güçleri çarpışmaya başlarlar. 1830 Devrimi patlar. 31 Temmuz 1830'da, LouisPhüippe, Cumhuriyetçileri dısla yarak kral olur. Philippe, kral olarak ilan edildiği gün, eski soylu sınıfın sürüp gelen egemenliğine kesin darbeler vurulmaya başlanır. Anayasal krallık dönemi başlamıştır. Siyasal özgürlükler, hoşgörü ile karşılanır. Ancak, kısa sürede, yeni devrimin, işçi sınıfina karşı davranışlan eörülür. 1834'te, Transnonaien Sokağı ndaki işçi kıyımı, Fransa'nın en kanlı günlerinden biri olarak anılır. Bu' Tanilli, yaşamyapıtdüşünce iç içeliğini tarihsef süreklılik bağlamında, özellikle Hugo'nun çocuk zihnine, belleğine kazınan basit birer yaşamöyküsü ayrıntısı görünümündeki pek çok olay, olgu, imge ve kişi aracüığıyla çeşitli örneklerle ortaya koyuyor; yaşamın devingen ritmini, gelgitlerini, çeiişkilerini, çatışmalarını, yapıttaki değişimleri, düşüncedeki evrimin diyalektiğini gözden kaçırmıyor: "Bir altmış yık aşan etkinlikte, onun yalnız siyasal fıkirleri evrilmekle kalmadı; çevresindeki bütün bir tarihsel, sivasal ve kültürel bağlam da kendisiyle beraber değişti. Kamusal mekân durmadan ve derinliğine değişirken, onun bağrında Hugo'nun durumu, elindeki araçlar, sözünün ve eyleminin meşruluğu ve etkinliği de değişti durdu." (s. 115) derken, yani bir anlamda Latinlerin ünlü sözü "Mutatis mutandis"e (değişmesi gerekenideğiştirerek..)göndermedebulunurken, yaslandığı diyalektik temelin çerçevesini de gösterir bize. Tanilli'nin kitabını okurun gözünde ilginç kılan bir özellik de yine bu çerçevede ortaya çıkıyor; Tanilli, okuru da katar bu serüvenin içine; onunla söyleşir gibi öyküler olguları; sürekli olarak, tarihin, toplumun, yazının, bireyselyaşamların içinde dolaştırır durur onu; nem yazın tarihi, siyasal tarih konusunda bilgilendirir, aydınlatır, hem de Hugo'nun onca eörkemine karşın inandmaz trajedilerle dolu yaşam döngüsünün, olağanüstü çeşitlilik ve derinlikteki yapıtının, düşüncesinin dolambaçlarına sokar onu. Okur, bu sarmalın içinde kaybolduğunu düşünürken, bir anda karşısında bir kurtarıcı gibi sardacağı yapıtı bulur; aslında, yapıt o ana kadar tüm anlatdanların somutlaştırdmış biçimidir; ayrıntının öze, bütünlüğe dönüşmesidir. Gerçekten de, Tanilli'nin Hugo'sunda tüm yollar yapıta çıkar, yapıta götürür. Örneğin, "NotreDa Diyatakm temel me de Paris"ye gelinceye kadar, okur tarihsel romana, onun en büyük adı Walter Scott'a, Vigny'ye uftrar, Balzac'ta şöyle bir dolaşır; bu araua, çok önemli bir olguyla yüz yüze gelmenin heyecanıyla, "insanın tarihsel boyutu keşfedilmiştir" diyen Tanüli'yle birfikte, sanatsal yaratının sadece içsel gerekirliliklerin ya da spekülatif zekânın bir ürünü gibi algdanamayacağını; onun aynı zamanda gerçekliğin, toplumsal bdincin somutlaştırdığı ya da toplumsal bilinç içinde somutlaşan bir ürün olduğuna, insanın, yaşamın bütünlüğüne tanıklık eder. Böylece, "NotreDame de Paris'nin o çarpıcı "epik" yüceliğinden söz eddmeden önce, "imge", tüm temel ve dolaylı göndergeleriyle canlanır okurun gözünde. Tanilli'nin okurla söyleşisi tüm kitap boyunca sürer; sorular sorar; bunlar genelde tek satırldc soru cümleleridir. Cevaplar hep tarihin, toplumun içinden, dehânın derinliklerinden gelir; düşünce derinldc kazanır, sağlamlaşır böylece. Örneğin, Hugo'nun sürgündeki eviyle ilgili bilgiler verirken, "Çoğu yerde Ortaçağ tutkunu bir insanın zevki ve anlayışı belli olur. Sanatçımız, aynı zamanda o çağın da bir hayranı değil miydi?" sözleriyle okuru bir anda "NotreDame de Paris"nin Ortaçağına, yani tarihe taşır; okur da, geçmiş bdgderini anımsayıp tazeleme olanağı buJur. Tandli, kimi zaman da, okurun bu cevapları kendisinin bulmasını ister; en azından, böyle bir beklenti içinde olduğunu duyumsatır; örneğin, romantizmin ideolojik ve metafizik boyutlarının ne olduğunu birkaç cümleyle "hazır bilgi" olarak vermek yerine, 18301848 yılları arasında Fransa'sının toplumsal, siyasal ve düşünsel dinamiklerini öne çıkartarak yani bir taşla birkaç kuş vurarak! temel dü liğine başvurmaz. Arada bir, soluklanıp anlatıyı keserse de, bu, sözünü ettiği olaya, duruma derinlik kazandıracak açıklamalar, değerlendirmeler yapmak ve kimi tanıklıluara başvurmak içindir. Bu yöntem, hem öykülemeyi tekdüzelikten kurtanr, hem de kısa aralıklarla okurun ayrıntılarda kaybolmadan yolunu bulmasına, bilgilerini durup pekiştirmesine olanak sağlar. Bu değerlendirmeler, ilk kez çıkılan bir yolda, yol boyunca yönleri gösteren tabelalar gibiair; okurun hangi noktalarda durak yapması, hangi "kavşak"larda durup dikkatlice düşünmesi gerektiğini anımsatır. Bu bağlamda, özellıkle tek bir satıra indirgenmiş kimi değerlendirmeler var ki, başîı başına bir paragraf yoğunluğunu taşır içlerinde. Bu değerlendirmeler, kimi zaman da önyargdardan, peşin hükümlerden uzak, karşıt fikirlerin çatıştığı, irdelendiği bir düşünce platformunu yansıtır. Ozellikle, "Sefiller"le ilgili karşıt görüşleri bir ara ya getirmesi, adeta "köleliğin tardıi"ni "efendi"nin ya da bir üçüncü kişinin değil, doğrudan "köle"nin ağzından aktarmak gibi özgün bir girişimdir. "Çağdaşımız Hugo", tüm karmaşası, çalkantdarı, alt üst oluşlarıyla bir dönemin, bir yaşamın, sürekli evrimleşen bir düşüncenin nedenselliğini ve güncelliğini tartışmaya açıyor; yapıttarih bağlamında "güncel" ile "sanat"ın o kırdgan ilişkisini dikkat çekici bir duruluk, açıklık ve akıcdıkla irdeliyor; Hugo örneğindeki gibi, "çağına tanıldık etme"nin, "ça ğının çınlayan yankısı olma"nın gerçek te, sınırlı, gelip geçici "güncel"i ne denli aştığını, ne denli "güncel"den öteye, çağın, yüzydın ötesine taştığını gösteriyor. "Güncel"de sürekliliği, "süreklilik"te günceli yakalamak... lşte gerçek Hugo burada... Teşekkürler Tanilli.. • OHacettepe Üniversüesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi. ı SAYFA 9 gözetir; "Arif olan anlasın" kestirmeci Îer. Ancak, bunu yaparken, dengeleri .ünceyi okurun bulup çıkarmasını bek