Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gejişmenin ve çöküşün romanı OZLEM GOZUTOK ünyanın genelinde sömürge sonrası yazın adı altında gelişen ve son yıllarda özellikle roman tiiründe oldukça verimli olan bir akım var. Sömürge ya da koloni sonrası yazın ola rak adiandırılan bu akun, etkin AngloSakson yazını karşısında oldukça ilginç birkonumasahip. ÂngloSakson okurlar şıı günJerde, yakın geçmişte sömürgeleri olan devlederdeki yerli yazarlann îngilizce yazdıkları romanları okuyorlar. Başlangıçta özellikle I lintli yazarlann sesini duyurduğu bir aknn, neredeyse yazınsal anlamda bir karşısömürge kuruyor ve gerek ArıgloSakson yazını, gerekse yazınsal çizgileri AngloSakson yazınından yapılan çevirilere dayanan ülkelerin yazını, bıı karşısömürge'nin etkisi altına giriyor. Batı, yiizyıllardan bu yana Doğu'yu be timlcdi. Başka ve öteki olan, biraz da egzotik Doğu ınıgesi, Batı yazınında geııel bir çizgi oluşturdu. Fakat daha sonra ortaya çıkarı sömürge sonrası yazarlar, Doğu'yu kendi dilleriyle, kendı bakış açıla rı ile anlattılar. Buımn da ötesinde, Doğu ve Batı arasında bilinmeyen bir yerlere sı kısıp kalmış Doğulu bireyi de her yönüylebetımlediler. Bu, Batı için ilginçti veya zınsal anlamda sesini çıkartmaya pek de alışkın olmayan Doğu içinse, romanın kurmaca dünyalarında konuşmak yeni bir duyguydu. Sonuçta, sömürge kavramının hağlı olduğıı her iki kııtnun da ilgisini çeken, belki de bu iki kutbu ortadan kaldınp, ortak vc özgür bir alan açan sömürge sonrası yazın, doğal olarak ilgi görmeye başladı. Arundhati Roy ve Salman Rushdie gibi yazarlar, bu alanda geniş yankılar uyandıran yapıtlar ortaya koydu ve bunları ötekiler izledi. Genelde, belleklerde hep Hintli yazarlann adı kaldı. Fakat Doğu'nun başka yazarları da var. Pakistanlı bir yazar olan ve Amerika'da yaşayan Mohsin I lamid bunlardan biri. Belki de kendi ikili ve 'aradaki' yaşamının da etkisi ile, Doğu ve Batı ikiliğini ilk romanı Pervanenin Esran'nda ııstaca betimlemiş. Mohsin Hamid'den "Pervanenin Esran" Pervanenin Esrarı; Daru, Ozi ve Mümtaz arasında gelişen basit bir aşk üçgeninin çok ötesinde bir ÖVKÜ anlatıyor. Gelişmeyi ve çöküşü bir arada yaşayan üçüncü dünya üİKelerinin kaosunda; bireyin ayakta kalma çabası, ..V3 yoksulluk ve varsıllık arasındaki ince çizgi üzerinde savaşımlar usta işi . , betimlemelerle karşımıza çıkıyor. Yalın bir düle çok şey söylemeyi başaran Pervanenin Esrarı, sosyal çözülme yaşayan bir toplumda, belirsiz yazgıları ile ayakta kalmaya çalışan karakterler arasında geçen; sevimli, şaşırtıcı, gülümseten, kızdıran ve düşündüren bir öykü • sunuyor. D sine girişiyor. Pakistan bugün, gerçekten de, Hindistan ile dönem dönem yaşadığı gerginliklerde, atom bombasını silah olarak kullanma olasılığını hep canlı tutuyor. Atom bombası, romanda derinlemesinc İŞİenen bir konu. Nükleer bir savas tehlikesinin karakterler üzerindeki etkileri açık bir biçimde görülüyor. Muhsin Hamid bu konuda şunlan söylüyor: "Bu atom bombası işi gerçekte büyuk bir gunır kaynağı. Bu gurur, dış güçlerin de vamlı etkisi altında kalmış bir ülkenin gunırıı. Moğollar, Hunlar, Büyük lskender, Britanyalılar, global kapitafizm, Afganistan'daki Sovyet savaşı, Amerika ve CIA gibi güçlerin etkileşimine açık kalmış Pakistan gibi yoksul bir ülkenin, elinde atom bombası gibi birgüç tutması, onun denge arayışının bir sonucudur. Pakistan gibi bir ülke için, bu önemli ve somut bir dayanak olabiliyor." ran bir nesne: klima! Kliması olanlarveolmayanlar, bu güç dengesinin iki kııtbıınu birbirinden aynı yor. Daru işten kovıılup da elektrik tatu rasını ödeyemediği için elektriği kesildı ^ınde, evindeki kli ınasını da çalıştıramaz. Içine düştüğü dunımıı, en çarpıcı biçimiyle o an anlar. Artık klimasızdır ve Pakistan toplumundaki en önemli güç göstergelerinden biri daha elinden alınmıştır. Pervane ve klima dışında, roman da oldukça egzotik imgeler de yer alıyor: böbrek hırsızlıkları, birlikte boks öğrenen sevgililer, tozlu ve sıcaktan kavrulan bir çatıda aşk ve incir ağacı dallarında turunç renkli kuşlar... Mohsin Hamid'in romanında birden fazla anlatıcı kullanması, okurun farklı bakış açıla rı elde etmesinde yardımcı oluyor. Romandaki farklı karakterler, belli bir olayla ilgili, bir ötekinin göremediği ilginç ayrıntılaryakalayabiliyor. Daru'nun, romanın temelini oluşturan ana anlatısı arasına, başka anlatıcılar serpiştirilmiş. Romanın kurgusunda da etkin rollerı olan bu anlatıcılar yardımıyla, Pakistan'ın bambaşka insanlarını ve yüzlerini tanıma olanağı buluyoıu/. Yazarın belki de kurgusunu temellendirdiği Şah Cihan'ın öykiisü de ilginç bir işlev görüyor. Moğol lmparatorluğu'nuıı hükümdarı Şah Cihan'ın dört oğlıından ikisi, Aurangzeb ve Dara Shikoh, Hindistan'ın kontrolünü ele geçırmek için bir birleriyle kıyasıya savaşmışlardır. Sonunda Aurangzeg ağabeyini öldürmüş ve ka fasını babasına armağan olarak sıınmuştur. Muhsin 1 lamid'in bu tarihi öyküyü kullanmasının farklı nedenleri olabilir: Bunlardan belki de en önemlisi, kardeş leri birbirine düşüren güç savaşının, de ğişik biçimlerde de olsa hep var olması dır. Çocukluk ve gençlik yıllarında çok sıkı iki dost olan Ozi ve Daru'nun, bir çeşit güç ya da erk savaşımı sonııcu birbır lerine düşman olmaları buımn en iyi kanıtı olabilir. Öteyandan, Mohsin I lamid, aynı tarihi öyküyü, Hindistan ve Pakistan arasında günümüzde de süren ve bir tür kan davasını haline gelerı savaşı vurgulamak amacıyla da kullanmış olabilir. Bu savaş, dönem dönem öyle yoğunlaşmış ki, 1998 yazında nükleer tehlikeler doğurma olasılığı çıkmıştı. Pervanenin Esrarı; Daru, Ozi ve Mümtaz arasında gelişen basit bir aşk üçgenı nin çok ötesinde bir öykü anlatıyor. Gelişmeyi ve çöküşü bir arada yaşayan üçüncü dünya ülkeferinin kaosunda; bireyin ayakta kalma çabası, yoksulluk ve varsıl IIK arasındaki ince çizgi üzerinde savaşımlar usta işi betimlemelerle karşımıza çıkıyor. Yalın bir dille çok şey söylemeyi başaran Pervanenin Esrarı, sosyal çözülme yaşayan bir toplumda, belirsiz yazgıları ile ayakta kalmaya çalışan karakterler arasında geçen; sevimli, şaşırtıcı, gülümseten, kızdıran ve düşündüren bir öykü sunuyor. • Pervanenin Esran / Mohsin Hamid / Çevıren Gökçen Ezber / Günccl Yayınalık/257s. Parçalanımş toplunı Tıpkı parçalanan atomlar gibi, romanın gectiği Lahor kenti deher yönüyle ikiye aynlmış durumda: eski ve yeni; zengin ve yoksul; tutucu ve liberal. Bu parçalanmış toplıım içinde de, romanın kahramanı Daru yer alıyor. Daru genç bir bankacıdır. Fakat haşhaş bağımlısıdır ve en iyi dostu Ozi'nin eşi Mümtaz'a tııtkundur. Ortalamnnın üzerınde bir eğıtım almış olan Daru, işindetı kovulunca giderek kötıi koşullar altında yaşamak zorunda kalır. Faturasını ödeyemediği için elektrik kesilince klimasını çalıştıramaz ve bu ne denle bunaltıcı bir sıcağm ve karanbğın içinde kalır. Fakat C)zi ve eşi Mümtaz, Lahor'ıın cep telefonlıı jet sosyetesiyle beraber gösterişli partilere katılır. Romanın daha en başında, okurlara Daru'nun bir çocuğu öltlürdüğü soylenir. Fakat okurlara, Daru'nun gerçekten bir katil olup olmadığı söylenmez. Mohsin Hamid, bu gerçeğin peşinden, okuru özenle tasarlanmış bir kurgunun ıçine sokar. Bu gerçeğin peşinden koşarken, Daru'nun diizenli bir yaşam süren bir ban kacıyken, nasıl uyuşturucu bağımlısı bir serseriye döniiştüğünü görüriiz. Daru açtır, yiyeceklere, uyuşturuculara ve Mümtaz'a delicesine tutkun halegelmiştir. Daru'nun sağda solda yediği bedava yemekler, onun karşılayamayacağı lüksler haline gelir, tıpkı en iyi dostıı Ozi'nin eşi Mümtaz'ı sahiplenmeye kalkışması gibi. Daru, elindeldleri yitirdikçe ve giderek yoksullaştıkça, içinde bulunduğu durumu anlama ve bu konuda önlemler alma konusunda da bir o kadar isteksizleşir. Hosnutsuzluk bir edilgenlik içinde, en iyi dostu Ozi'nin güzel eşi Mümtaz'ı gözünde idealleştirir ve ona sahip olmak ister. Isteğini elde edemeyince, başlangıçtan beri flört ettiği felaketlere daha da yakınlaşır ve kendi trajik sonunu hazırlar. Ana karakter Danı ve onun yaşadıldarı dışında, romanın belki de ikınci en önemli karakteri Mümtaz'dır. Mümtaz, Pakistan'ın zengin ailelerinin çocuklan gibi Amerika'da eğitilmiştir. Ozi ile orada tanışır ve evlenir ve yine Amerika'da bir çocuğu olur. Daha sonra Pakistan'a geri döner. Yalnızca bu kurgıı bile, sömürge sonrası romanlardaki Kurmacalann temelini oluşturan en belirgin kültürel ve sosyal ikiligin de altını çizer: yoksul ülke Pakistan'da Amerikan eğitimi almış, bilgili bir kadın. Mümtaz sıkılır. Evlilik, onu tutsak eden bir kafestir; anne sevgisini vermekte zorlandığı oğlu Mua2 Ayakta kafcna çabası Farkı sosyal snftor Pervanenin Esran, doğrudan olmasa da, temelde sömürge sonrası yazının izlerini taşıyor. Yazar Mohsin Haınid, gelişmekte olan bir ülkc olan anavatanı Pakistan'da yaşanafı DoğuBatı ikiliğini, yarattığı güçlü karakterlerin yaşantılan içinde ustaca gözler önüne seriyor. Toplumun, birbirinden kopuk yaşayan farldı sosyal sınıflarla bölünuüğü; bir yanda gelişmeye yönelik çabalann verildiği, öte yanda da büyük lcitlelerin yoksulluk çektiği, kısacası gelişmenin ve çöküşün bir arada yaşandığı bir ülke Pakistan. Yazarın, romanında ele aldığı karakterlerin yaşantılan ile koşut bir görüşü de var. Pakistan gibi bir ülkeden gelmenin, kendisi için çok paradoksal bir duruın oluşturduğunu ileri süriiyor ve şıı göriişünü dile getiriyor: "Kendinizi global sistem tarafindan ezilmiş olarak görüyorsunuz ve aynı zamanda bu sistemirj tam içinde çaiışıyorsunuz. Herkesin kurallara uyduğunda, dünyadaki tüm ülkelerin de huzura ve refaha kavuşacağına da inanmak çok saçma." Pervanenin Esran, 1998 yazında geçiyor. Pakisran o tarihte, ilk defa Hindistan ile karşılıkh olarak nükleer silah denemeSAYFA 8 zam, onun özgürlüğünü elinden alan ve ona yabancı bir canlıdır. Mümtaz bir çıkış arar ve kalemiyle özgürlük dııygusunu tatmaya çalışır. Yazarak, kendine ikinci bir kimlik oluşturmak ister. Oysa bu ey lenıi de son derece paradoksaluır. Doğulu bir toplumda, elinde kalem tutan bir kadın! Kurmaca dünyalarda özellikle susması, susturulması gereken kadın sesini, o başka bir ad altında duyurmaya çalışir. Suıırlarını zorlar veparadoksu derinleştirir. O da, Daru gibi felaketini hazırlar. Fakat onun trajedisi, daha çok ezilen, temel haklan elinden alınan ve bağımsız bir birey olma hakkıııı sonuııa kadar kullanmaya yeltenen kadınların trajedisidir. Pervanenin Esran'nın bir öteki ilginç özelliği ise, şaştrtıcı, ama bir o kadar dd bize yakın imgelerle dolıı olması: Bunlardan en ilginci, bir alevin çevresinde dönüp duran bir pervanedir. Daru, bir akşam, mum alevinin çevresinde kendinden geçmişçesine, daireler çizerek uçuşan bir pervane görür. Pervane ateşe o kadar yaklasırki, sonunda yanarveyok olur. Çı kan duman, Daru'ya yanık et kokusunu çağnşrınr ve bu kokuyu kendiyle özdeşfeştirir. Dizginleyemediği tutkulann bir tutsağı olduğunu sezinler. Daru da, pervane gibi, felaketlerle flört etmeye başlamıştır. Romanda ikinci güçlü imge de, romanda yansıtılan ve toplumun ner kesinune sinmiş olan iki kutuplu güç dengesi: güçlüleri ve güçsüzleri birbirinden ayı DÜZELTME Cumhuriyet.JfCitap'In 28 Haziran 2001 tarihinde yayımlanan 593. sayısında, Yunus Nadi Ödülleri dolayısıvla benimle yapılan ama görüşme (mülakat) özelliğinden çıkarılarak, kısaltumış ve özetlcnmiş biçimde verilen konusmada, Dağlarca ve Necatigil'i nasıl olmuşsa toplumcu, gerçekçi gibi sıfatlarla nitelenuirdiğim gibi bir ifadeye yer verilmiştir. O konuşmada, bu iki şairin Garip, Toplumcu Gerçekçilik, II. Yeni hareketleri yanı sıra, kendi çizgılerinde ilerleyen iki önemli kişilik olduğu vurgulanmak istenmiştir. Durumu okurların dikkatine sunar, elimde olmayan bu yanlış anlaşılmadan ötürü kendilerinden özür dilerim. RAİFÖZBEN CUMHURİYET KİTAP SAYI 695