Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
man kahramanı bankacıyı Esendal'la özleştirmek doğru olmaz. Roman kişilerinin özellikleri belirtilirse, romanın akışıyla ilgili bilgi edinebiliriz. önce romandaki hizmetçileri ele alalım. Üç hizmetçi kadın var, üçünün de ortak yanı dedikoducu olmaları, kiracıların girdi çıktılarını iyi bilmeleri. I lalide soluk yüzlü, bir adamdan gebe kalmış, kendini ona baktırmasını bilmiş, ağzı kalabalık bir kadın. Raife de, kızlarını pazarlayan ağzı kalabahk bir kadın. Kocası hapsc giren Ziynet, bir başka adamın kapatması. Romanda belirtilen ahlak çöküntüsü iki hizmetçinin dost tutması, öteki hizmetçinin kızlarını satmasıyla sınırh degil.. Kiracılardan Turan Hanım kumar oynatır. Kocası Haki Bey eşine karişmayan, belki de sineye çeken, kişiliksiz bir adam. Turan Hanım'ın bankacıyla da yakınlığı var. Iffet Hanım saç kesimi, giyim kuşamı ile Turan Hanım'a benzemeye özeniyor. Kocası Abdülkerim, Türkistan göçmeni. Kömür ticareti yapıyor. Karısı üzerinde hiç etkisi yok. ÇocukJan hep ağlamaklı. Çocuklanyla ilgilenmezler. Ayaşh Ibrahim Efendi bir zamanlar düğünde birini vurmuş, 6 yıl yattıktan sonra kaçmış, dağlarda eşkıyalık yapmış, aftan yararlanıp dönmüş, iki kanlı bir adam. Köydeki kansından Numan adın da bir oğlu var. Silik bir çocuk. Okuyacağı da yok. lkinci kansı Makbule bir başka yerde ev işletir. Makbule'nin kızı Faika, Ayaşlı'nın yanındadır. Faika Fuat adında bir şoförle evlidir ama, şoför bunlann parasını sömürmeye bakar. Ayaşlı ile üvey kızı Faika arasında ilişki olduğu dedikodusu vardır. Bir başka kiracı, emekli konsolos Şefik Bey, parasını genç oğlanlarla yer. Gençlerin alay maskarasıdır. Günün birinde kafası koparılarak öldürülür. Iskender Bey, Sovyet Devrimi döneminde Rusyada bulunmuş, devrimci geçinen bir sahteci. Fabrikası olduğu yalanını yayar. Oysa fabrika dediği yer afyon imalathanesidir. Yasa dışı işler yaptığı saptanır, içeri atılır. Cavide romantik görünen bir genç ha nım. Iş bulması mazeretiyle bankacıya yanaşmak ister. Üstelik bir başka adamın da kapatmasıdır. Osmanh devletinin çöküntü döneminden başlayan bu yozlaşma cumhuriyede gelen toplumsal değişünin ivme kazandırdığı bir durumdur. Bu olumsuz kişilerin birbirini tamamlayan özellikleriyle nasıl bir çürümenin başladığı gös teriliyor. Ama Esendal umııtlann öykücüsüdür. Sunullah Arısoy'la bir konuşmasında "insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlandığını; insanları yuğunmuş mutfak paçavrasına Umut çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmadığını" söylemiştir. "Ayaşfi ile Kiracıları" romanında, o yozlaşmış ortamda, kendilerini kurtarmasını büen olumlu kişiler de var. Bulgaristan göçmeni, oralardan ban kacının hemşerisi, ağabeysinin arkadaşı bir Hasan Bey'i tanıyoruz. Bulgaristan'daki mallarına karşılık Samsun'da arazi verilmis, geri alınmış. Ayvalık'ta yer verilmiş, o da geri alınmış. Şimdi Izmir yörelerinde yer verilecek diye oyalanıp duruyor. Üstelik "Içen adam pek de zararlı değildir" diye kızı Selime'yi içkici bir adama vermiş, adam gece gündüz içen bir ayyaş çıktığından aynlmak zorunda kalmış. Kız şimdi Ayvalık'ta babasının işleri bitsin diye bekliyor. Doğulu bir Hüseyin Bey var, "îsyancı" diye kara sürmüşler. Elinden malı mülkü alınmış. Her önüne çıkana derdini anlatıp durur; topraklarını geri almanın, hakkını aramanın arkasındadır. Işlerinin düzeleceği yoktur. Bankacının arkadaşı Dr. Fahri, banka genel müdürünün yeğeni Melek'i beğenir. Müdür de, müdürün hanımı da, Melek de yeni topluma uyum sağlayan, yannın Türkiyesi'ni kuracak olan insanlardır. Hasan Bey'e inme gelmişür. Kızı Selime çağırılır. Incelikleri olan, ayncalı bir kadın dır. Bankacı bu kadını sevdiğini anlar. I lastalığı ağırlaşan Hasan Bey ölünce, o karışık ortamda, bankacı Selime'yi alıkoyamaz. Kız Ayvalık'a döner. Bir zaman sonra koşullar Selime'nin dönmesini kolaylaştırır. Dr. Fahri banka genel müdürünün yeğeni Melek'le, bankacı, Selime'yle evlenir. Bu yoğun, bu karmaşık olaylar gelgitine daha çok şey eklenebilir. Romanı okuduktan sonra içimize çöken tortuda neler var? Cumhuriyeti kurmuşuz. Yokluklar içindeyiz. Yeni bir toplum yaratma savaşımı veriyoruz. Kumar, fuhuş, evlilik kunımuna güvensizlik, kolay yoldan köşeyi dönmek, işsizlik yeni kıırulan bir toplumun yaraları. Günümüz Türkiyesi'nde bu sorunlar daha da büyümüş, üstelik doğal karşılanır olmuş. Yeni toplum birdenbire oluşmadı. Son yüzyıldır Batı'ya yönelme çabaları içinaeyiz. Bu uyumsuzluğun getirdiği yozlaşma da birdenbire ortaya çıkmadı. örneğin I. Dünya Savaşı sonrası, her türlü çürümüşlütc ortamının içinde kalan îstanbul, bir SodomGomore olarak nitelenir. Cumhuriyet birdenbire her şeyi düzeltebilir mi? Geleceğe umutla bakmamızı sağlaya cak küçük ışıklar var. Bankacının, Dr. Fahri'nin kurduğu evliliklerde, banka'a sahip çıkan genel müdüriin davranışannda bu umut ışıklannı görebiliriz. Esendal öykülerinde, öteki romanlarında kadınlara ayrı önem veren, onlann gücüne inanan bir yazar. Erkek egemen bir toplumda kadının ezilmediğine, kişiliğini koruduğuna güveniyor. Kumarcı Turan'la yeni yaşama biçimine kendini kaptıran Iffet bile, olumsuz gösterilen kişiliklerine karşın, kocalarını sindiımiş kadınlar. Halide gebe kaldığı adama kendini kabul ettirmesini bilen, becerikli bir kadın. Bu olumsuz kişilere bile bağışlayan, sevecen bir gözle bakar Esendal. Amayarının Türkiyesi'ni oluşturacak çağdaş kadınları Dr. Fahri'yle evlenecek Melek'te, bankacıyla evlenecek Selime'de görüyor. YMtophıiNlakMİn Î Bir yayıncının gunlugu •• • •• w •• AHMETTEVFİKKÜFLÜ Temmuz 1941 Söğüt O kullar tatil oldu. tlkokul dördüncü sınıftan beşinci sınıfa gcçtim. Annem ve babamla birlikte Ankara Garı'ndan gece trenine binerek on iki saatte Bilecik'in köyü Karaköy e geldik. Buradan otobüsle memleketimiz Söğüt'e geçeceğiz, istasyonda arabayı bekliyoruz. Sabah alacası, yüzlergölgeli, sesferkısık, fısıltı gibi. 2. Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyor. Ülkemiz savaşa girmedi ama sanki savaşın içindeyiz. Her yer karanhk, trenle geçtiğimiz bütün şehirler, kazalar karartma içinde. îstasyon lambalarını mavi kâğıtlarla sarmışlar, yüksek sesle bile konuşulmuyor. Yer yer askeri birlikler görülüyor. Otobüs geldi, yolcular yerlerini almaya başladılar. Fötr şapkalı, iyi giyimli bir zatın peşinde 23 kişi koşturuyor, eşyalarının taşınmasına, ycrleştirÜmesine yardımcı oluyorlar. Istasyon memurları, çevredekiler bu yolcuya karşı gayet saygılı, özenli ve dikkatliler, "Mebus Bey" diyorlar. Biz de binivomz, annemle babam ikili boş bir kanepeye oturuyorlar. Onlerindeki kanepenin bir kişilik yeri boş, diğerinde mebus olduğu söylenen muhterem kişi oturuyor. Benim ayakta kaldığımı görünce babama yanına oturabileceğimi söylüyor. Babam teşekkür ediyor, ben de boş yere oturuyorum. Otobüs biraz sonra Söğüt'e hareket ediyor. Bir nayli yol aldıktan sonra yanımdaki güleç simalı, nur yüzlü, bir çocukla konusmasını gayet iyi bilen "mebus", Sen kaçıncı sınıfa gidiyorsun? aiye soruyor. Beşinci sınıfa geçtim. Hangi okuldasın? Necatibey îlkokulu'nda. Demek Ankara'da oturuyorsunuz. Tabii efendim. Işıklar Caddesi'nde. O zaman eviniz okula yakın. Karşı karşıya. Bazen zil çalınca koşup yetişiyorum. Necati Bey'in kim olduğunu biliyor musun? Elbette. Maarif Vekilimiz Mustafa Necati Bey. Sen Söğütlü değil misin? Annem babam Söğütlü. Ben Ankaralı'yım. Canım öyle şişinme. Ankara Cumhuriyetimizin başşehri ama, Söğüt de Osmanh Imparatorluğu'nun kurulduğu KİTAP SAYI 595 yer. Ilk padisah Osman Bey'in babası Ertuğrul Gazi'nin türbesi Söğüt te. BÜiyorum efendim. Ders kitaplannın dışında neler okuyorsun? O sırada, hemen arkamda oturan babam konuşmaya giriyor: Beyefendi, eline ne geçerse okuyor. Ders kitaplarını bir yana atiiyor, gazete, mecmua ne bulursa okuyor. Nisan ayında Almanlann Yugoslavya ve Yunanistan'a saldırdığını, Girit'in düştüğünü, Ingilizlerin Suriye'yi işgalini, on gün ön ce de Almanlann Sovyetler'e savaş açtığını bana hep ilk o haber verdi. Sonra beyefendi harçlık veriyorum, Suluhan'a inen merdivendeki sergici kitapçılardan Nat Pinkerton, Şerlok Holmes alıp alıp okuyor. Bendcnizin yanında dükkân kesekâğıdı satıcısı Mahmut Nedim Bey'e aittir. Geçen gün, onun sattığı gazete kâğıdından yapılma kesekâğıtlannı okuyormuş. Kıvrılan yerlerini okuyamayınca, bozmuş, yırtmış öyle okumuş. Fark edince çok kızdım. Belki uövdünüz. Yok dövmedim, kulağını çektim. Aynı kapıya çıkar. Bırakınız okusun. Herkes çocuğum okusun diye zorlar, sizse okudu diye kulağını çckiyorsunuz. Efendim, ders kitaplarını okusun, Kuranı Kerim okusun. Geçenlerde Hacı Bayram Camii Imamı Cemil Hoca'dan rica ettim, eve teşrif ettüer. Bunlar 3 kardeştiler. En büyükleri kız, 2 oğlan. Vanınızdaki en küçükleri Ahmet. Hoca elif bayı, alfaloeyi öğreteyim demiş. Peıtek Z'ye gelince 3 kardeş nocayla alay edercesine gülmüşler, o da dersi bırakıp kızgınlıkla camiye dönmüş. Mebus zat saçımı olcşuyor. O zaman babam geri çekilip arkasına yaslanıyor. Sen, uiyor mebus zat, kısık bir sesle, bildiğinden şaşnıa, eline geçeni oku. Hep oku. Okumaktan güzel şey var mı? Susuyor, bir süre sonra yine kulağıma doğru eğilip fısıldıyor: Var, var. Okumak kadar güzel şey, yazmak yazmak. Sonra da arkasına yaslanıyor. Bir nayli gittikten sonra Söğüt'e vanyoruz, herkes iniyor. Mebus Bey'i karşılıyorlar, eşyalannı ahyorlar. Beni tekrar okşuyor, annemle DaDamla vedalaşıyor. Bizi de akrabalanmız karşılıyor. Sarmaş dolaş oluyoruz. Daha önce Söğüt'e gönderilen ablam ve ağabeyim de var. Teyzemin kocası dünya tathsı Kâmil eniştem elimden tutuyor, beraberyürüyoruz. Epey uzaklaşan mebus beyi göstererek, kim olduğunu soruyorum: Ha o mu, diyor. Bilecik Mebusu Memduh Şevket Esendal. Tam 42 yıl sonra, ilkokul beşinci sınıf öğrencisi Ahmet Tevfik Küflü, Memduh Şevket Esendal'ın (MŞE) yayıncısı olmak onuruna kavuşacak. Esendal, ' Ayaşlı ile Kiracılan"ndaki karmaşık cinsel ilişkiler yumağına çürümüşlük gözüyle mi bakıyor? Yeryüzü kurulduğundan bu yana cinsellik var. Bir ucu sanal sevide, öteki ucu cinsel doyumda olan bu ilişkiler, romancının yorumuyla biçim kazanır. llişkileri çirkinleştirmeyi sevmeyen bir yaklaşımı var Esendal'ın. "Ben bahtımın genişliğine inanınm. Her istediğim er geç olur" diyebilen Esendal, oğlu Ahmet Esendal'a yazdığı bir mektupta dünyaya, insanlara bakışını şöyle anlatıyor: "Çok genç yaşta iken yaşamanın ne olduğunu sezaim. Ölçüden dışan düşünüp, isteyip de sonra kırgınlığa uğramadım. Yaşayış bence ne çok iyidir ne de çok kötü. Ben yeryüzündebulunmaktan, otlara, sulara, ağaçlara, adamlara bakmaktan hoşlanınm. Kargaların uçtuklarını, bulutlann geçtilderini görmek, adamlann budalalıklarını işitmekten içimde bir ferahlık ve açıklık duyanm. Kendi budalalıklarımı, zavallılıklarımı bile severim. Bence günün birinde ölmek hiç doğru bir iş değildir. Güzel güzel yaşayıp dururken kocalıp ölmenin ne tadı var! Ancak, bu böyle olmakla beraber, günün birinde ölmek sırası gelince on dan da çok çekinmem." "Ayaşlı ile Kiracıları" cumhuriyet Ankarası'nın kuruluş yıllarını anlatıyor ama, ne Ankara'nın adı geçer ne de An' SAYFA 5 Cuınhuriyat Ankarası'Mi ftgünterl CUMHURİYET