22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

laşımlann erozyona uğradığı günümüzde, ince dııyarlıklann yansımalanna kalbimizin kapılarını açık tutmalıyız... • Ben Öykülere tnanırun/ Habib Bektaş/ Can Yayınları/ 2001 Ben Öykülere Inamrım TİMUÇİN ÖZYÜREKLİ Çevremizdeki insanların, olay karmaşasının gizlediği inceliklen, sarsıcı Dİr duyarlılıkîa öyküleştirmiş Habib Bektaş... Çok uzun zamandır kısa öykülerden (yoksa çok kısa mı demem gerekiyor) oluşan öykü kitabını düşünerek, duygıısal sıçramalar içinde, kısacası etkilenerek okumamıştım. (Burada Cemil Kavukçu'nun Gemiler de Ağlarmış öykü kitabını mutlaka anmalıyım. O da çok güzel, çok başanlı bir öykü kitabj...) "Ben Öykülere Inanırım" beni müthiş zengin bir dünyanın içine çekti. Her öyküde farklı dünyalarda gezinip durdum. Habib Bektaş, kısa öykünün olanaklannı çok fazla zorlayarak anlatımın, sözün özüne ulaşmış... Şiirsel söylemi yakalamış. Memduh Şevket Esendal'ın öykülerinde böylesine yoğun anlatıma, çevre ve kişi çizgilendirmesine rastlıyoruz. Kısa öykücülüğümüzün büyük ustalarından Memduh Şevket Esendal yansıttığı mekanları, olayları, o olaylann kişilerini öyle anlatır ki okuyanı bir yerlere ipuçlarından sürükler. Öykü bittikten sonra bizim içimizde, düş dünvamızda sürer gider. "Ben Öykülere lnanırım'da da Habib Bektaş bu anlatımı yakalamış, korumasını bilmiş. ()ruz öykünün ver aldığı yüz altmış sayfalık kitap genelde ononbeş öykiiye yataklık edebilirdi. "Tanımak" adlı çok kısa öyküden (beş cümlelik) veya "Olümü Tanımak"tan ya da "Söz"den, yirmialtı sayfalık "Fotoğrai" öyküsüne kadar geniş bir velpazede yer alan otıız öykü... Genelde kısa öykü tanımlamasının tam karşılıgını veren öyküler... Kısa olmalarına rağmen bazı öyküleri okurken, romanın anlatım zenginliği içinde geliştirilebilecek, işlenebilecek pek çok konu ve kişi, bu öyküleri oluşturmuş... Habib Bektaş'ın yazım ve düşlem zenginliği anlatımın akıcılığıyla birleşince okuyucuyu alıp götürüyor. Benim Yazarlarım KAMURAN SEMRA EREN ir filmi izledikten sonra, bir kitabı bitirinci izledikleriniz ve okuduklarınız üstünde düşünür müsünüz hiç? Çoğumuz "elbette düşünürüz" diyeceğiz. Peki düşündüklerimizi yazıya döker miyiz? Bu kez çoğumuz "hayır" diyeceğiz. Gerek duymayız; öyle bir alışkanlığımız da yoktur zaten. Edebiyat tarihçileri, dilbilim uzmanlan, eleştirmenler her okuduğu kitap için bir şeyler yazar mı bilmem ama alanlarında araştırma inceleme yazıları yazdıklan bir gerçek. Bir de yazar ve şairler var ki, onlar kendinden öncekiler ve çağdaşları hakkında eleştiri, tanıtma yazıları yazarlar. Kimi zaman baştan sona bir övgü, kimi zaman da baştan sona yergi yazılarıdır bunlar. Baştan sona övgü ya da yergi çoğumuzu fahatsız etse de bu yazılar o yazarın edebi yerini, birikimini yazın kültürünü ortaya döken ana kaynaklardır aslında. îşleri eleştirmenlik olmadığı için rahatsız olmamak gerekir. Benim lconum bu değildi. Asıl konum, okuduğunuz bir romanın, siirin yalnızca okurlar üstündeki etkisi değil, beğendiğiniz "benim" diyebildiğiniz bir yazarın, sevdiğiniz bu yapıtlar için neler yazdığıdır. Erendiz Atasü son yıllarda okudukları üstüne yazdığı yazıları bir araya getirerek "Benim Yazarlarım" adıyla yayınlamıs. "lyi de etmiş" diyorum. Çünkü çeşitii yerlerde tek tek yayınlanmış olan bu yazıların birçoğunu kaçırmıştım, okııduklarımı ise yararlannıak istedigimde bulamıyordum. Ç ce boğuyor beni"... Konuşmalara (dialoglara) başvurduğunda kahramanın kişisel betimlemesini okuyucu anlayabiliyor. Onda diyaloglar okuyucu durum ve ortama yönlendiren, öykünün derinliklerine çeken birer ipucu... Bunu yaparken Kemal Tahir'de olduğu gibi siyasal söylev çekmek adına yola çıkmıyor. Orhan Kemal'de olduğu gibi kahramanların durumlannı, iç dünyalarını, hayata ve olaylara bakışlarını sergilemek için yapıyor. Başarılı da oluyor. Orneğin: "FotoğraF öyküsünde babakız arasında fotoğraf ve fotoğrafın cüzdan içinde saklanması sırasında geçen konuşmalar, babanın kişiliğlni, duruşunu, hayata bakışını sergilemesi açısından önemli. Oradan yola çıkarak okuyucu babanın kişiliğini ve "tip "ini gözlerinde ölümsüzleştiriyor. Daha sonra gelişen olaylar ve anlatılanlar öykü kahramanını kesin çizgilerle belirginleşririvor. kiyen Duygular" öyküsünden: "Çocuklar sokağa bakıyorlardı, savrulan kar tanelerine" "Aşk ve Ölüm"den: "Nasıl karşı koyabiliriz ölüme, sevişmeden" ya da "Güler"den: "Gülleri senin kucağında görmek sevin B Atasü'nün Woolf çözümleri Woolf u yeniden okuma isteği uyandınyor, okuyanlarla anlaşılmamış görünenleri anlaşılır kılıyor. Adalet Ağaoğlu, PerideCelal.Mîna Urgan, Nazlı Eray, Zeynep Aliye, Lütfiye Aydın, Feyza tlepçilingir, Buket Uzuner ve Ayla Kutlu bu bölümde yer alan kadın yazarlarımızdan. Kadınlann Edebiyatı bölümünde incelenen kadın yazarlar yalnızca yazınsal duruş açısından irdelenmemiş. Yazma eyleminin cinsiyeti olmayan insani bir eylem olduğu, ancak yazma biçeminin ve duyarlığının cinsiyetinin olduğu, artık bilinmesi ve kabul edilmesi gerektiğinin altı ısrarla çizilmiştir. Yazara göre ki bence de öyledir bu anlaşıldığında ancak kadın ve erkek yazar tartışması bitecektir. Ayla Kutlu'ya geniş yer verilmiş. Daha doğrusu Ayla Kutlu'nun bütün yapıtlan okunup incelenmiş. Kitabın içinden Ayla Kutlu'nun yapıtlanndaki kadınlar ve kadın sorunsalı toplumbilimsel bakışla değerlendirilmiş, yorumlanmış. Ayla Kutlu yazıları başlı başına kitap içinde bir kitapçık. Buna gereksinimimiz çok. Hangi romancı, öykücü başka bir öykücü ve romancıya bu kadar emek verebilmiş? Düşünüyorum da yok. (Eleştirmen ve edebiyat uzmanı ya da dilbilimciler hariç) Erkekler Dünyası "Yanlış Yri" 1 labib Bektaş anlarımına işlerlik kazandırması açısından genellikle kısa cümleler kullanıyor. Zaman zaman çok uzun adeta bir paragrat süren cümlelere de yaslanıyor. Kullandığı anlatım dili bu "paragraf cümleler"de bizi anlatımdan koparmıyor. Yalnız" Yanlış Yıl" adlı öyküde olduiu gibi: "Çığlık çığlığa gülüyorum, gözlerimden akan yaşlar gülmekten, sadece gülmekten, ben yalan söylemem, söylemem mümkün değil, çünkü konuşamam, konuşmak yasaktır, benim çocukluğuma, konuşmalar uzaktır çocukluğumun geçtiği evlere, ben gülüyorum, gözyaşlanm gülmekten, gülmekler yalnızlığımın gülmeleridir, kalabalıklarda gülünmez, yanlıştır çocukluğumun ben'ine." başka türlü, küçük cürnlelerle de anlatılabilecekleri gereksiz yere uzatmak bazen (vukandaki örnekte olduğu gibi) itici olabiliyor. Habib Bektaş "Ben Öykülere Inanınm"da duygusal öz üzerine kurduğu öykülerde (aslında her öyküsünde duygusal söylem ağırlıkta) çok daha başanlı... Birey'in sorunlan, çelişkileri, itilmişliği, kitleler içinde yalnızlığı, yurt dışında çalışanyurt aışını yaşam alanı seçmiş kişileri ve sorunlannı başarıvla yansıtıyor. Okuyanı taraf olmaya, kalplerini öykülerde yer alan kahramanlann yanlarına, kalplerinin yanlarına koymaya zorluyor. Bu duygusal baskı duyarlı insanların dünyasında yönlendirici olarak işlevini yerine getiriyor. Hepsi başarılı öyküler olan kitabın beni en çok etkileyen üç öyküsü: "Güler", "Ben Öykülere Inanırım", "FotoğraP... Üçü de Dİr romanın zenginliğinde verilebilecek ama bir öykünün yoğunluğuna sığdırılmış, olağanüstü çağnstırmalar, anlatım zenginlikıeri, duygusalîığın ince duyarlıklarla örülüp pekiştirildiği öyküler... Habib Bektaş ın "Ben Öykülere Inanırım" öykü kitabı kısa öykücülüğün güzel örnekJerinden biri olması ncdeniyle mutlaka okunmalı... Değerlerin ve insani yak Düş nerede başlıyor, gerçek olaya nerede dahil oluyor? Gerçekten vola çıkarak düş dünyasının zenginliğiyle bezenerek, akıcı bir anlatımla nasıl kendini okutturan öyküler oluyor? Bunu anlamak için "Ben Öykülere Inanırım"ı okumak gerek... Kitabın ismi bile bu gdgit'i yansıtıyor... Bu düşşerçek, gerçekdüş arasında gelgit'e dana ilk öykü "Balkon"da tanık oluyoruz. Bütün yaşanılanlann gerçekmiş gibi verilmesini, öykünün sonundaki" Beyefendi darılmayın ama sizin kaldığınız odada balkon yok ki." cumlesi, gerçekliği bir çırpıda "düş" boyutuna taşıyor. Habib Bektaş duygusal sıçramalan aktanrken okuyucuyu duyarlı bir çizgiye taşımasını biliyor. Trajik yaşamlann nüzünlü yansımaları "Ben Öykülere lnanırım"ı oluşturmuş. Ayrıntıların zenginleştirdiği kişi ve olaylar öykü bittiğinde sizde ve düşüncelerinizde birleşerek etkisini arttırıvor. Attilâ îlhan'ın romanlannı okurken şu duyguya sık sık kapılmm: Onca şiirsel söylem, şiirlere dize olabilecek imge zenginliği romanın düz söyleminde, cümlelerde eriyip gkmiş... Habib Bektaş'ın öykülerinde de (romanlarında da) böyle duygulara kapılıyor, sarsılıyorum. "EsSAYFA 16 Atasü'nün 80 sonrasının oykü ve roman yazarlarından olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. Bazı yazarlarımızın reddettiği kadın olma ve kadın duyarlığını, yaratıcılığını öne çıkarma savaşımını hemen her yapıtında inatla, estetik biçemini geliştirip yenileştirerek sürdürüyor. Bir bakıma 21. yüzyıhn Türk yazınına gönüllü hizmeti eksilmiyor, artıyor. Neden gönüllü hizmet eri dedim? Atasü bazı yazarlar gibi yalnızca kendini doyurmak için yazmıyor. Bir başka deyişle köşesinde oturup yalnızca yazı yazan bir yazar değil. Yazarın toplumsal işlevi olan aydınlatma sorumluluğunu da üstlenmiş. Türkiye'de bu yaklaşımda olan yazarlanmız öyle çok değil. Öyleyse bu yazarlar iyi okunmalı, izlenmeli. "Benim Yazarlarım" adlı kitap, edebiyat dünyasına özellikle de eleştiri türünde yazanlara ışık olma özelliğine sahip. Atasü gazete yazılarında da iletüerini okuruna ulaştırmakta zorlanmıyor. Okuduğu kitaplan okuruyla hangi yönlerden paylaşacağını iyi biliyor. Bunu yaparken kendı bakışını da eşdeğerde canlı tutuyor. Kitaptaki yazılar iki ana başlıkta toplanmış: Ilki Kadınlann Edebiyatı; ikinci ise Erkeklerin Dünyasından. Kadınlann Edebiyatı bölümü Atasü'nün "kadın erkek edebiyatı yok, edebiyat var" diyenlere kadın edebiyatının hem dünyada hem bizde de olduğunu belgeleyen yazılardan oluşuyor. Dünya edebiyatından iki isim özellikle de çok okunmuş ve üstünde çok çalışılan yazarlar: Simone de Beauvoir, Virginia Woolf. Her iki yazarınyapıtlan üstüne yazılanlar seminer niteliğindedir. V. Woolf kimilerine göre kolay okunan bir yazar değildir. Aydınlatma sorumluluğu "Erkekler Dünyasından neler sunııyor? îkinci bölüm erkek yazarlar konusunda yazılmış yazıların toplamından oluşuyor. Son dönemin erkek yazarlarından: Nedinı gürsel, Murathan Mııngan, Orhan Pamıık, Nihat Genç var. Ayrıca Talat Halrnanla da bir söyleşi yer alıyor. Thomas Mann, Micheal Cunningham, Micheal Ondaatje kitapta yer almış yabancı yazarlardan. Erendiz Atasü yazın dünyasına girdiği erkek yazarları olanca teminist yanına karşın yansız, art niyetsiz bir bakışla yorumlamış. Bunu niçin söyledim? Bizdeki erkek yazarlar, eleştirmenler de dahil kadın yazarların yapıtlarını eleştirirken küçük bir çocuğu eleştirir gibi üslup takınıyorlar. Gelenekçi yanları hortlayıveriyor. Özellikle de incelenen yapı kadın dünyasıyla ilgiliyse çamura batırıp çıkarıyorlar. Atasü'de bu kompleks hiç yok. Incelediği öykü ve romanlardaki artılan eksileriyetişkin söylemiyle yansıtıyor. O yazarların çoğunun rahatsız olduğu feminist bakışı ezen, asağılayan tarza bürünmemiş. Anlatdardaki kurguları ve yaratıcılığı zedelemeden elestirel bakışı ortaya koymuş. Yani öznellikle nesnelliği çok iyi bütünleştirdiği için sıradan övgü ya da vergi hastalığına tutulmamış. Gerek ilk, gerek ikinci bölümdeki yazılar eleştirel okumayı kullananlara önyargılardan nasıl uzaklaşılacağını öğretiyor. Dahası yazarın okur yanının, yazar yanıyla nasıl bütünleştiğini sergiliyor. Böyfece okumalar yaşam bulmuş oluyor. Eksik mi.. eksiklik aramadım ama bu tür kitaplarda yazarın önsözü gerekiyor gibime geliyor. Önsöz yerine geçen bir yazısınaaki girişi alıntilayaraK yazımı noktalamak istiyorum: "Niçin okuduğum kimi kitaplardan alamıyorum kendımi? Yüreğimi titreten bir yapıttan sonra, gidiyor elim kaleme; bir tür anaç sevecenlikle, sağırlığın arasından bir kuyrukluyıldız gibi ağıp gitmesine kıyamıyorum. Hiç olmazsa Dİr rısıltı katayım izine istiyorum". • Benim Yazarlarım / Erendiz Atasıi / Bilgi Yayınevi < CUMHURİYET KİTAP SAYI 595
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle