Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türk fotoğrafımn karanlık savfaları Türk fotoğrafının da, kabaca, Abdullah Biraderler'den günümüze uzanan, geç Osmanlı dönemini erken Cumhuriyet dönemine bağlayan ve oradan dalga daıga yayılan, oldukça renkli bir öyküsü olmuştur. Ancak bu öykünün kimi kareleri oldukça sislidir; araştırma gerektiren pek çok sarmal boyutu saklar içinde. Bir fotoğraf tarihçisi olarak Seyit Ali Ak, fotoğrafçı olarak başladığı kariyer aşamasını biraz geriye iterek, bu öykünün aynntılarına yöneliyor, KAYA ÖZSEZGİN görüntü kareleri halinde meraklısuıın gözleri önüne sernıiş, böylece Doğu gezegeninin fotoğrafçı bakışıyla tanınmasına yol açmıştır. Türk fotoğrafının da, kabaca, Abdullah Biraderler'den günümüze uzanan, geç Osmanlı dönemini erken Cumhuriyet dönemine bağlayan ve oradan dalga dalga yayılan, oldukça renkli bir öyküsü olmuştur. Ancak bu öykünün kimi kareleri oldukça sislidir; araştırma gerektiren pek çok sarmal boyurıı saklar içinde. Seyit Ali Ak'tan fotografımızın tarihi Arif Hikmet Koyunoğlu'na, Naciye Suman'a, Resne Fotoğrafhanesi'ne, Ankara, Izmir ve Anadolu fotoğrafçılığına, cumhuriyet döneminin ilk foto muhabirlerine, amatör rotoğrafçılar grubuna kadar uzanan bu tarihsel süreç, bağlantılar içinde yansıtılırken, söz konusu isimlere ağırlık veriliyor, yaşamları hakkında bugüne kadar bölükpörçük bilgilere sahip olduğumuz bu kişiler üzerine kaynak niteliğinde aynntıb sayılabilecek yorumlar geliştiriliyor. Bütün bunların ışığında bakıldığında, belgeleme ve arşiv oluşturma konusunda yeterli özeni göstermiş bir toplum ve kültür yapısına sahip olmadığımız halde, fotoğrafçılığın yaygın denebüecek bir düzey aşaması kazanmış olmasını nasıl açıklayabiliriz? Fotoğraf, sonuçta bir anıbelge olduğuna göre, zamanın önlenemez akışına karşı direnen fotoğraf karelerinde, kabuklasmış dünya görüşümüzle çelişen bir bellek tutkusunu yaşatmanın çözüm yolunu mu böylece bulmuş oluyorduk? Zaman zaman fotoğraf stüdyolan önünde kuyruğa girenler, yitip gidecek olan imajlarının bir kart üzerine yansıdığını görerek, yaşamın sonluluğu karşısında bir tür tatmin duygusuna mı kapılıyorlardı? Fotoğrafını çektirenler kadar, fotoğraf çekenler de, böyle bir tatmin duygusunun oluşumuna yol açtıklan için, toplumıın elit kesimi tarafından takdir duygularıyla karşılanmış olabilirler. Ak'ın kitabında söz konusu edilen bu isimsiz kahramanların yaşamöykülerini kanstırdıkça, üstlenmiş olmayı seve seve kabullendikleri bu görevi, zamanla bir tutkuya dönüştürmekte birleşmiş olmalarını, toplumdan gördükleri bu takdir duygusuyla açıklamak hiç de yanlış olmaz sanıyonım. Fotoğrafçîlık, yakın tarihimiz doğrultusunda Osmanlılık, Müslümanlık ve Türldük ideolojisiyle çelişmemişse, hatta tam aksine teşvik görmüşse, bunun arkasında, fotoğrafik imajla bütünleşen bir vaşam görüşünü, toplum olarak içimizde nep sıcak tutmus olmamızın bir göstergesi yatıyor olmalıdır. Seyit Ali Ak'ın kitabını, yer yer, eski fotoğrafçıların çektikleri siyahbeyaz fotoğraf örnekleri süslüyor. Kanımca bu fotoğraflar, birer görüntü olarak, saptandıklan tarihin üzerinden şu kadar zaman geçtikten sonra ?erçek kımlikselliklerine ulaşmış oluyorıar. Şöyle de denebilir: Fotoğraf kareleri, la tıpkı şarap gibi, yıllandıkça anlam kazanıyor, fotoğraf olmanın ve o fotoğrafı görüntüleyen kisinin bir ürünü olarak itibar görmenin asıl nedenini dışa vurmuş oluyorlar. Geç Osmanlı döneminde, Ortadoğu'nun başka kenderinin yanı sıra, îstanbul'a ve Anadolu'nun içle rine kadar gelerek, gezip dolaştıklan yörelerden görüntüler derleyen yabancı kökenli fotoğrafçdara, Ak'ın kitabında yeterince değinilmediği kanısındayım. Onun ötesinde, söz konusu kitap, kendi alanında bir boşluğu doldurmakta ve özellikle erken Cumhuriyet döneminin fotoğrafa ilişkin etkinliklerine belgesel nitelikli ışık tutmaktadır. • (*) Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğraft (19231960)/.WM//,4£/ Remzı Kitabevi, Nısatt 2001, htanbul./U6 s SAYFA 9 Y EN I NUAIHKIOdli Sı(h||ınır İfln YAKAKLI liiikiııı: | SAGLIGIMIZ İÇİN YARARLI BİTKİLER Nejat Ebcioğlu bu kitabı, "alternatif tıbbın" hastalıklara karşı sunduğu çözüm önerilerine sağlam bir zemin hazırlamak amacıyla kaleme aldı. Iki Boğaçın Sulan Canlı izlenlmler Bir fotoğraf tarihçisi olarak Seyit Ali Ak, fotoğrafçı olarak başladığı kariyer aşamasını biraz geriye iterek, l)u öykünün ayrıntılarına yöneliyor, Osmanlı dan Cumhuriyet'e, Kurtuluş Savaşı yıllarını, 20. yüzyılın başlannı, ilk stüdyo fotoğrafçılığını, Istanbul dışına zamanla taşan bu yöndekı etkinlıkleri, gazete fotoğrafçılığını, amatör yaklaşımları kapsayan oldııkça geniş bir görüş açısı içinde ele alıyor, karanhkta kalmış noktalara ışık tııtmaya çalışıyor, bu amaçla taradığı dergi ve gazete koleksiyonlarında kalmış izlenimleri gün ışığına çıkanyor "Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı (19231960)" isimli kitabında (*). 1960 sonrasındaki gelişmeleri, kitabın ikinci cildinde ele alacığı, böylece başka alanlarda olduğu gibi, fotoğrafik ofuşumlar açısından da 1960 tarihıni bir ara kesit olarak değerlendirmekten yana olduğu anlaşılıyor. Bir bakınıa Seyit Ali Ak'ın, daha önce dergilerde yayımladığı yazılarının ışığında, gelişmeleri başka kaynaklara da başvurarak tarihsel bir perspektife dayandırmak istediği, daha önce banda kaydettiği görüşmelerden büyük ölçüde yararlandığı görülebiliyor. Bııgün çoğu hayatta bulunmayan fotoğrafçı kadrosuyla akın ilişkiler kurmuş olması, Ak'ın kitamı, sıradan bir fotoğraf tarihçisinin ürünü olmaktan çıkanyor, olayları ve olgulan yakından izlemiş bir gözlemcinin canlı izlenimleri olma düzeyine yükseltiyor. Iki dönemin kesiştiği 1900'lü yıllann başından, söz gelişi Ferit îbrahim'den asker kökenli fotoğraf çüara, Etem Tem'den Y alnız Türkiye için değil, teknik bir icat olarak ortaya çıktığı Batı ülkeleri açısından da fotoğrafın "yakın tarihi"nden söz ediiebilir; uzak tarih, belki bir düş olarak vardır. Rcsim sanatı, bu "düş"ü uzun zaman beslemiş, oleunlaştırmış ve fotoğrafa özgü işlevin devreye girmesine kadar, onu canlı tutmuştur. Fotoğrafın devreye girmesinden sonra ise, onunla yollarını ayırmış, fotoğrafı kendi tarihiyle başbaşa bırakmıştır. Kendi tarihiyle başbaşa kalan fotoğrafın, kendisiyle örtüşen zamansal süreçten bağımsız, oldukça merak uyandırıcı, uzuıı bir öyküsü var. Içine girildikçe, özüne varıldıkça, bu öylcü saçaklanır, sizi kendi aynntılarına çeker, kahramanları çevresinde bitimsiz r>ir serüven oluşturur. Fotoğrafa gönül verenlerin yarattığı bu serüven, nercden bakarsanız bakın, onların adlarıyla renldenir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bizzat onların yaşamalarındaljiçimlenen, adı onlarla birlikte sonsuzlasan bir öyküdür bu. Boyunda taşınan ya da bir kutu içinde saklanan fotoğraf makinesinin vizörüne depolanmış olan görüntüler yumağı, bu öyküyle birlikte birbirine eklemlenir, uzayip gider. îmgesel görüntüylc tanışması çok eskilere uzanmayan bizim gibi ülkeler açısından, fotoğrafın tarihi çok daha karmaşık, çok daha ilginç olmalıdır. Çağdaş teknofojinin ürünü olan bu icat, teknolojiye her zaman ilgi duymuş olan Doğulunun gözünde, nice gizemle örülü bir harikalar harikasından başka ne olabilirdi? Nitekim öyle de olmuştur. Batı'da icat edilmesinden çok kısa bir süre sonra, bu mesleği icra edenlerin Istanbul'a akını, başka ııasıl izah edilebilir:* Türkıye'nin de komşusu bulunduğu Ortadoğu ülkelerindeki yaşamı, objektiflerine yansıtmış olan!ar için fotoğraf, o zamana kadar seyahatnameler voluyla bu ülkeleri tanımaya çalışnus olanlarin gözünde, bir "kesir" aracından haşka bir şey olmamıssa bu, (otoğrata vükleııeıı o büyıilü ışlevden doJayı değil nıidir.'* Paııl Nadar'ın Orta Asva yolculuğuı ıdan Janıes Robertson'a, Albeıt Kahn'ıiı reknisyenlerine varıncaya kadar, nict. "isimsiz" lotoğratçının keşif fiezilerı, Batı dünyasına kapalı kalnıış olan yörelerı, yaşam biçimlerini, somut IKİ BOGAZIN SULARI Ali Pasiner bu kitabında, Çanakkale ve istanbul boğazlarıyla ilgili anılarını okurlarıyla paylaşıyor... E NrKeşiraracı Tl'RK fOT<)(;KAH ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK FOTOĞRAFI Türkiye'de fotoğrafçılıgın tarihini, Osmanlı'nın son döneminden Cumhuriyet dönemine getiren bu kitap, şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı fotoğraf tarihi kitabı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 592 REMZİ KİTABEVİ