15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA "On dokuzuncu yüzyıhn sonlarmda tngiltere'de bir bilim adamı, akşam yemeğine çag'ırdıg'ı konuklanna, zaman makinesi olduğunu iddia ettiği bir aygttı gösterir. Saygıdeğer konuklan ona inanmayı reddeder, ancak bir bafta sonra tekrar evinde top~ landıklannda onu bitkin, sefil ve perişan bir halde bulurlar. 802701 ytltnda, bir zamanlar Londra'mn bulundug'u noktada tanık olduğu bir yasamı anlatır onlara. Geleceğe yölculuk etmiş, geleceğin trkıyla tanışmıstır; birer peri kadar hoş, meyveyle beslenen, yaşamlannı neseli bir tembellik içinde geçiren sevimli lorunlantnızlâ... Ancak insamn evriminin tek sonucu, dünyayt miras alan tek tür onlar değildir. YeniAden'ın alttndaki tünellerde yasayan başka bir canlt türü daha vardır,.." Yukarıda bir bölümünün özetini verdiğimiz ve bilimkurgu serüvenini baslatan ilk ve en görkemli aâımlardan biri olan "Zaman Makinesi"nde H. G. Wells, insanoğlunun biç eskimeyecek zaman yolculuğtı düşünden yola çıkarak yaşam biçimlerimizin evrildiği yh'nü sorguluyordu. Bilimkurgu alantnda Jules Verne'in ardından gelmiş en önemli yazar olan Wells'in tüm yapıtları heniiz dilimize aktarıîmadu ama bn yöndeki yayın girişinri tüm hızıyla siirüyor. Yakın bir tarihte Wclls'in tüm yapıtlart dilimize aktarılmış olacak. Bilimkurgu yayıncdtğımn gelişmesi bu konuya ılgi duyanlar için sevindirici. Böl kitaplı günler!... fETHINACI Edebivatımızın 'kare as'ı kademi Cuma"nın bir yıhnı daha tamamladık. Onümüzde uzun bir tatil var. Yayınevinin işleri "AUaha emanet!" Arkadaşlar sohbet ederken bir ara dalmışım; sevgili dostum Prof. Naci Güçhan'ın sesivle kendime geldim: "Ne dersiniz, Sait FaİK 'kare as'a girer mi?" "O girmezse kim girecek? Türkiye'nin gelmis geçmiş en büyük hikâyecisi!" Evet, kısa ve kesin bir cevap... Konuşmanın başlangıcını duymamıştım ama nelerin tartışıldığını tahmin edebiliyordum. Birden aldıma Dİr yazı konusu geldi: Edebiyatımızın "kare as"ları? Hikâyecisiyle, romancısıyla, şairiyle, deneme ve eleştiri yazarıylaedebiyatımızın "kare as"ları... Vebaşladım yazmaya. Orhan Veli'yle arkadaşlarınınjiirin biçimini yenileştirdikleri yıllarda Sait Faik de hikâyenin biçimini yenileştirmiş, hikâyeyi alışılmış kalıplardan kurtararak "özgür koşuk" benzeri bir "özgür hikâve" yaratmıştır. Orlian Veli'yle arkadaşlarının gerçekleştirdikleri yenilik, Batı şiirinin etkisine ydlar öncesinden açılmış şiirimizin gelişme çizgisi için de kolaylıkla anlaşılabilir; oysa Sait Faik, hikâyenin biçimini değiştirirken kendinden önce gelen hikâyecilerimizin hiçbirinden yararlanma olanağı bulamamışür, bir başına gerçekleştirmiştir bu venileşmeyi. Bunun için Sait Faik'e yeni nikâyeciliğimizin "çopsüz üzüm"ii diyebiliriz. (Giresun'da kinıi kimsesi olmayan damatlara çopsüz üzüm Herler.) Sait Faik'in ilk dönem hikâyelerindeki (Semaver'deki, Sarnıç'taki, Şahmerdan'daki hikâyelerinde) cümleyapısı, alışılaj'elmi^ cümle yapısıdır, kitap cünılesidir; anlatımda konuşma dilinin canlılıfiından, kıvraklıgından, renkliligindeıı yararlanma vok denecek kadar azclır. Buna karşılık, ikinci döneminin ilk kiıabı olan Lüzumsuz Adam'la birlikte konuşma dilinden, daha doörusu halkın dilinden, alabildiğine yararlanmaya başlar (Hatta argo bilc, küfür bile kullanmaya kadar götürür işü), buna bağlı olarak devrik cümlelerin sayısı hızla artar hikâyelerinde, ilk dönem hikâve kitaplarından Semaver'de üç devrik cümle varaır, Sarnıç'ta gene üç, Şahmerdan'da dört devrik cümle; oysa Lüzumsuz Adam'm daha ilk hikâyesinde sekiz devrik cümle vardır. Sait Faik, Lüzumsuz Adam'dan başlayarak "ve"ye karşı savaş açar; bunda Ataç'ın etkisi olmalı: Atac, yazılannda "ve" kulianmaz", başka yazarları da "ve" kullanmamaya özendirirdi. Lüzumsuz Adam'daki 14 hikâyeden sadece 5'inde "ve" vardır, o da toputopu 7 tane. Bir hikâye kitabında sadece 7 tane "ve"! "Ve"ye karşı bu savaş Lüzumsuz Adam'dan sonraki hikâyelerde de sürer. Sait Faik, halkın dilinden yararlanarak yarattığı yeni hikâye diliyle yazdığı hikâyeJerde anlattmını tekdüzelikten, durgunluktan, uyuşukluktan kurtarır. tkinci dönem hikâyelerinde Sait Faik'in Türkçe üzerinde düşünmeye başladığını, düşüncelerini hikâyelerinde uyguladığını görüyoruz. • Sait Faik'in ilk hikâyeleri emekçiye saygıyla, insana sevgiyle doludur. însanın iyiliğini gözler önüne seren küçük, somut ayrıntılar bir yaşama sevinci katar hikâyelerine, hikâyelerini aydınlıkla, insan sıcaklığıyla dol592 olarak, konak sahiplerinin gaddarhklarını, insanlıktan çıkışını unutulmayacak biçimde gözler önüne serer. Başlangıçta bürokrasiye yönelen eleştirilerinı Reşat Nuri, zamanla bütün topluma, bütün düzene yöneltir: Işte "inkılâp ': "Bu inkılâp, denizmotorlarıgibi yahu! Yerden dalgaları havaya kaldırıyor, deniz allak bııllak oluyor. Motor geçtikten sonra her şey sütlıman..." Reşat Nuri, Gizli El'den son romanı Son Sığınak'a kadar, "tenkid"in, "bir yazıcı için haktan daha da ehemmiyetü bir şey, bir vazife" olduğu inancına bağlı kalmışur. Atac, bizim kuşağın (1927'lilerin ve 1927 aen birkaç yd önce ya da sonra doğmuş olanlann) ilgiyle okuduğu bir yazardı. Genellikle kızarak, özellikle toplumsal sorunlarla ilgili yargılarına karşı çıkarak okurduk Ataç'ın yazılarını, ama hiçbir yazısını da kaçırmamaya çahşırdık, Ataç'ın yazılarının yayımlandığı günlerde Ulus gazetesini buluncaya kadar gazete satıcılarını dolaşmaya üşenmezdik. Ölümünden sonra pek adı anılmaz oldu Ataç'ın. Gerci eleştiriyle ilgili soruşturmalarda Ataç'ın aaını kımse unutmuyordu, unutmuyordu ya, bir yazarın "yaşaması" için elbette yeterli değildi bu. Niçin böyle oldu. Bugünün okuyan kesimi Ataç'ı hep "eleştirmen" olarak düşünür. Oysa Ataç'ın asıl önemi, eleştirmenlığinde değil, Türlcçe'nın düzyazı dili olarak yeniden kuruİmasmdadır. Ataç da farkındadır bunun: Eleştirmen "bıı öldü mü bir daha kimse anmaz onun adını." (Okuruma Mektuplar, Can Yayınları, s. 80) der. Ama öte yandan "Bir şey kalmayacak mı benden?" sorusuna şu "alçakgönüllü" ceva bı verirken gerçek öneminin nereden geldiğini de belirtir: "Bugün bu ülkede bir dil kuruluyor, o yapıta benim de bir iki taşım vardır, ancak görünmeyen, kimsenin göziine çarpmayan, ta gerilerde bir taş." Işte Ataç'ın yazılarını bizim büyük bir ilgiyle izlememizin asıl nedeni, bu ülkede bir düzyazı dili kurulurken, Ataç'ın gerçekten önemli çabalarının farkında oluşumuzdu. ("Biz" derken "okuyan gençliği" düşünüyorum, şairleri, yazarları amaçlamıyorum: Onlar, "Âcaba Ataç adımızı andı mi!>" diye izlerlerdi Ataç'ın yazılarını!) Gerek Türkçe'nin yabancı sözcüklerden arındınlmasında (Gerçi Ataç, bunu yaparken, "aşın"ya kaçıyordu, Türkçe düşnıanlarının ekmeğine yağ sürüyordu, ama olsun, o yıllarda bu aşırılık olmasaydı Türkçe bugünkü durumuna belki de ulaşamazdı.), gerek düzyazı cümle yapısının konuşma dilinin cümle yapısından yararlanmasınua, devrik cümlenin lcullanılmasında Ataç'ın katkıları unutulmayacak kadar büyüktür. Ataç, düzyazı cümlesini, lacivert takını elbisesinden, kırmızı kravatından kurtarmış adamdır. Ataç'ın çok önemli bir niteliği de beğeni düzeyidir. Bizim şiirimizle (Divan Şiiri, Halk Şiiri, günümüzün şiiri), Fransız şiiriyle beslenip gelişen beğenisiyle, uzun çözümlemelcre girmeden, hangi şiirin güzel, nangi şiirin başarısız olduğunu sezcbuen bir yazardır Ataç. Ataç'ın beğenisini, yabıız günümüzdeki şiirleri değerlendirmek açısından değil (Garip hareketini nasıl desteklediğini unutmayalım!), toplumca benimsenmiş, neredeyse dokunulmazlık kazanmış kirni çok ünlü şairlerin kofluğunu belittmek, onların değersizliklerini edebiyat ölcüderine bağlı kalarak gözler önüne sermek açısından da önemlidir. Ataç, "Hayır, bence Âbdülhak Hâmit'e, büyük bir şair değil, küçük bir şair bile denemez, şiire bir yaklaşması dahi yoktur o adarrun." diyebilmiştir. Eleştirel yaklaşımdan uzak oluşu, çözümlemelerden kaçınışı, romanı, hikâyeyi göz ardı edişi eleştirmen olarak Ataç'ın başlıca eksikleri. Nâzım Hikmet, gelmiş geçmiş en büyük şairimiz. Bırakın şiir yazmayı, yaşamının bile çok güç olduğu koşullarda inancını ve şürini sürdüren, Türkiye'yi şüriyle bütün dünyaya tanıtan, adı her zaman hayranlıkla anılacak şairim1Z...İ Ataç "A SaltFaik durur. Sarnıç'taki "Kalorifer ve Bahar" hikâyesinin "Herkes herkesi seviyordu." cümlesi, bu ilk hikâyeJerin genel havasını özetler. Ne var ki Sait Faik, Şahmerdan'da, emekçi olmanın iyi insan olmaya yetmediğini, emekçinin de iyisi kötüsü olduğunu görür, gösterir. ("Şahmerdan", "Beyaz Pantolon" hikâyeleri.) Lüzumsuz Adam'la başlayan ikinci dönemde yavaş yavaş insanlardan umudu kesmeye baslar Sait Faik, bir karamsarlık, bir umutsıızluk doluşur hikâyelerine. Bunu, özellikle üçüncii döneminde, Alemdağ'da Var Bir Yılan'daki "Dülger Balığmın Olümü" adlı hikâyede çok ivi anlatır. Sait Faik, en son yazdıklarında, insanlan kapı dışarı eder hikâyelerinden: Onlan, toplumca noş cörülmeyen tutkularının karşısında engel olarak görür, sokmaz hikâyelerine; çünkü insanlar demek toplum demektir, toplum demek değer yargıları, ahlaki ölçütler demektir, oysa DU yargılar bu ölçütler hep karsidır Sait Faik'e: "Herkes herkesi seviyordu. 'nun yerini artık Sartre'ın sözü almıştır: "Cehennem, başkalarıdır." Reşat Nuri'nin 79 yıldıı (Çalıkuşu yavımlanalı 79 yıl oldu!) ilgiyle okunmasının bence iki önemli nedeni var: 1. Halkın ahlaki değerlerüu sahip çıkması, 2. Türk romanında eleştirel gerçekçiliğin öncüsü olması. Çalıkuşu'nda Reşat Nuri'nin unutulmaz bir cümlesi vardır, bir "anahtar cümle". "Sevgi, sefkat denen şeyde ne mucizeler var yarabbi!" Ahm.et Hamdi Tanpınar, Miskinler Tekkesi'nden söz ederken, Reşat Nuri için "o, Türkçenin ortasında geniş bir sevgi ve şefkat ürpermesı idi." diyor. "Sevgi ve şefkat", Reşat Nuri'nin romanlarında söz olarak, öğüt olarak kalmaz, "iyilik" olarak, "davanışma" olarak somutlaşır. Çalıkuşu'ndaki kişilerin büyük çoğunlugu sanki yalnızca "iytlik etmek için" girmişlerdir romana. Ve bıırada Türk halkının ahlaki degerleri, o, 1950öncesinin "eski mahalle ahlaki" çıkar karşımıza; sevgive, şefkate, yardımlaşmaya dayanan "mahalle ahlaki". Reşat Nuri, "vahsi kapitalizm" döneminin yaşanmadığı, "mahalle ahlakının" tamamıyla yok olmadığı bir dönemde vazmıştır romaıılarını, o dönemde, bu ahlaka aykırı gördüğü durumları elcştirmiştir. Yüzeysel bir Batılılaşnıa özentisini ve bıınun yarattığı değer yargıları bunalımını Yaprak Dökümü'nde kıyasiya eleştirir, yeni yaşama biçiminin insanlan nasıl yozlaştıraraklcendine uydurduğunu, uymak istemeyenleri nasıl ezıp geçtiğini gözler önüne serer. Reşat Nuri, bir yandan halkın değerlerine sahip çıkarken, bir yandan da, başta Bürokrasi olmak üzere, toplumda aksayan, yolunda gitmeyen her şeyi kıyasıya eleştirmiştir, halkı ezenlere karşı halkın yanında yer almıştır. Bürokrasiyi romanlarda enine boyuna eleştiren Reşat Nuri, 1928'de yayımladığı Acımak adlı romanında artık bürokrasiden umudu kestiglni belirtir: Mülkiye'den diploma aldığı gün "devlete ve millete" sadakade hızmet edeceğine yemin eden" roman kahranıanı Mürşit, bürokrasi çarkında, devlete de, millete de hiznıet etmenin olanaksızlaştığını yaşaya yaşaya öğrenmiştir. Reşat Nuri, Kızılcık Dallan'nda, sabırla derlenmiş ayrıntıları kullanarak, bir evlatlığın çilesini, insanlıktan çıkışını, buna koşut RaşatNurieimtekh TVRHAN GÜNAY Imtlyaz Sahtbl: Cağ pazarlama cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berfn Nadi Yayın Danışmani: Turtian Günay • Sorumlu / Müdür Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur Baski: çağdas Matbaacılık Ltd. Stl Idare Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaioğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 : Reklatn: Medya C NâzmHlkmet C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle