22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Arasıra keman çaldığım oldu, ve biliyorsunuz, Efendim, nasıl titredi Venedik müzikle, nasıl tııtuştu adalar ve kuleler. Dinleyin, Efendim, Madrid'den Moskova'ya boş yere yolculuk ettim, Kutsal Kilise'nin kurtlan düştü ardıma, bir diller kasırgası gezdirdim kimliğimin ardında, zehirli diller. Işığımı kurtarmak istiyorum artık, gülumsemek her yeni günün aydınlığına, değişmez korkumu göstermek ölen her şeye. Efendim, işte sizin kitaphğınızdayım, Homer'i çeviriyorum, geçmişimi yazıyorum, IstanbuFu düşünüyorum mavi saraylariyla. LUIS ANTONIO DE VILLENA (1951) Ana Kucağındaymış Gibi Öyle, gevşekçe kıvrılıp sessızliğin dinginliğinde, ' düşlerin çıplak uykusundaki beyaz sularla sallanıp, dalıp beyaz ayının öldürücü yan karanlığına, güneşsiz ama bıızsuz, uzun kış uykusuna yatıp, öylece, ocak ayının kapkara bir sabahında, yainız başına, yatağında büzülüp kımıldamak istemeyen biri gibi, uyuşup giden ve kendisinin bilincinde olmayan, sanki arınmış, ılık bir karın beyazlığına batmış biri gibi, öyle bir başına, saf, isteksiz , kinsiz, açık denizdeki Viking krafının gemisi nasılsa öyle, belleksiz ya da yazgısız, beyaz, yalın, inançsız ve umutsuz, deniz altının sessiz dalgalarında yüzen bir çiçek gibi, öyle, hep öyle, yalnızca yaşam, o tadına doyulmaz hiçlik. trapezlerin gıcırdadığını. Iki atlet sıçrıyor bir yanından öbür yanına ruhumun onu öyle boş görmekten keyifli. Ve duyuyorum duyuyorum sessiz uzayda gelip giden gelip giden trapezlerin gıcırdadığını. Bir kadın şarkı söylüyor ayakta, ruhumun üstünde, yüzü olmayan bir kadın, ruhumun üstünde yatan, ruhum, ruhum: bu sözcüğü yineliyorum hep annesini ışığa doğru çağırır gibi bir çocuk belki, kanşık gürültüler ve nıçkırıklarla ya da yalnız bir anlam taşımadığını göstermek için. Ruhum. Ruhum sert bir toprak, görmeden çiğniyor onu adar, arabalar, ayaklar, var olmayan yaratıklar ki gözlerinden benim kanım akıyor bugün, yarın, öbürgün. Başsız yaratıklar şarkı söylüyor mezarımın üstünde, anlaşılmaz bir şarkı. Ruhumun kemiklerini paylaşıyorlar. Ruhum, ölü kardeşim sigara içiyor yanıbaşımda. LUIS ALBERTO CUENCA (1950) ZULFU LİVANELI Mısır'a Kaçış Beni öldürsün diye para verdim o kadına, ama o Güney'e uçtu. Bütün kadınlar gidiyor. Çekler alıyorlar, çiçek demetleri, yalanlar. Beni öldürmeye söz veriyorlar. Diyorlar ki: "Daha güzdeyiz. Dur bakalım". Ve ilkyaz gelmeden hepsi gidiyor. O da gitti. Bir Mısır haritasıyla ve arabamın anahtarıyla. Rüzgârlar gemisini bir limana çıkarmasın, böyle istiyor Tanrı. Kızıl bir yağmur yaksın yüreğini, varsa. Ulaşamasın Mısır'a o kahrolası. CARLOS EDMUNDO ORY (1923) JOSE ANGEL VALENTE (1929) Hoşçakal lçeri girdi ve öpmek için eğildi, ondan alıyordu gücünü. (Kadın ses çıkarmadan bakıyordu.) Buğulu bir ayna vardı yaşamı belli belirsiz yansıtan. Sıkışrırdı kravatını ve yüreğini. harif, bulanık bir kahve içti, neler yapacağını söyledi bugün, dıinkü düşleriyle gelecekten beklentilerini. (Kadın ona sessizce bakıyordu.) Yeniden konuştu. Onca zamanki didinmeyi anımsatrı ve geçen aşkı. Belli olmaz yaşamın ne getireceği dedi. (Sözcükler eskisinden daha kırîlgan. Kadının sessizliği karşısında adam sustu, dudaklarına yaklaştı ve ağladı üzerlerinde acıkça hiç ses çıkarmadan artık. ELADIO CABANERO (1930) BİR KEDI BİR ADAM, BİR ÖLÜM Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel. Öldürmek mi, bağışlamak mı ikilemini en iyi veren roman... YAŞAR KEMAL Davul Zili Eşliğinde Karımı Tanımlama () benim kutsal mayısböceğim o benim mor yakuttan yeraltım o benim göl kıyısına kurulmıış kentim o benim sessiz güvercinliğim o benim yasemin çitim o benim altın çekirgem o benim müzikli kösküm o benim bakırtaşından yatağım o benim altın meduzam o benim ipek salyangozum o benim kurbağaotu evim o benim sarı topazım o benim denizci Anadiyomen'im o benim atlantis Ageronya'm o benim orikalk'tan kapım o benim yapraklardan tahtırevanım o benim erik böreğim o benim kan kapım o benim öpüşler bilicim o benim kutup yıldızım. JAIME GIL DE BIEDMA (19291990) tnsan Ateştir insan dediğin; Batı'ya doğru rüzgârın dörtnala sürerek yol verdiği bir ateş uçan yeleler çağında doru bir atı dörtnala sürer götürür gibi. Görünmez bir gemi nasıl çıkarsa engine kendi sulanndan. Bilmez nereden gelir zor yaralar, ölümler, yaşamlar kendıne, öyle yalnızdır, kayadan kopmuş taşla bir. Az bir aşk gezdirir her zaman bir yerinde, işe yaramaz bir aşk, ve kör düşlerinde oğluna bırakır serüveninin sonunu. Kimi kez de benzer dövülmüş köpeklere acısını sürüklerken; yapışarak yere mezarını koklar, uzatır da boynunu. Livaneli genelde kimliği, kişiliği, yüzü silinmiş, hepsi birbirine benzetilmiş mültecilehn yaşamına evrensel bir pencereden bakarken, 12 Eylül'ün, öncesi ve sonrasıyla bir panoramasını da çiziyor. Yazarlığının olgunluk çağı nişanesi! REFİK DURBAŞ (Sabah) Kötü Bir Yıldönümü Bir kömür ve tarla kokusu yayarak tren gürültüsüyle geçen yağmurun görünüşü var aralık ayinda. Bir bahçedir aralık ayı, kentin ortasına çökmüş bir alan, bir gecenin sonu, kimi kemerlerin kayıp giden görüntüsü. Ve uçsuz bucaksız gözler kor gibi odunlar, iri mi iriıslanmış bir serçe gibi titreyen esmer yanağında bir çığlığın. Elde kırmızı pabuçlar bir yaban kuşu gibi parlak, gösterişli. LEOPOLDO MARIA PANERO (1948) Sirk Iki atlet sıçrıyor bir yanından öbür yanına ruhumun çığlıklar atıp şakalaşarak yaşam konusunda: bilmiyorum adlarını. Her zaman duyuyorum boş ruhumun içinde CUMHURİYET KİTAP SAYI 592 » Gök siyah ve külrengi ve gül son demlerinoe; fener ışıkları sarımtırak bir tortu. Bastıran yağmurda, ağlayarak, geçiyorum bir paçavra gibi pis, ililderime kadar ıslanıp. REMZI KITABEVI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle