12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bidir. "Aç insanda sevgi, erdem, adalet duygusu kalmıyor."(s.81). "Çöplükte, güzel kokan bir şey bulduk. Üstünde 'Diş Macunu' yaziyor. O güne kadar diş fırça lama diye bir şey bilmiyoruz. Kokusuna bakarak 'Diş Macunu'nu yemck zorunda kaldım"(s. 83) ü arada babaları Cüneyt, ikinci eşini de bırakmış, kayıplara karışmıştır. Binyazar kardeşler, açlığın, sahipsizliğin havarisi gibi sürünürler. Geccleri sığınacakları bir oyuk bile yoktur. Pisliklerin, izbelerin çamunında debelenirler. "... açlıktan tahtaları kcmirdim. Çaın kokulu tahtaları kcmirirken doymuşluğu düşleyebiliyorsunuz." (S.94) Ydlar önce okuduğum, Jack London'un, Londra'nuı Doğu Yakası'nı anlatan 'Uçunım însanlan' romanındaki sefalettcn de beter bir yoksuUuktur anlatılan, Binyazar'ın, bulaşıkeı olarak girdiği 'Aşevi'nde 'Usta'sından ner gün yediği dayaklar. Usta, bir gün kızgın şişi Binyazar'ın baldırına sokar. Yorgun, kahırlı geceler, tam anlarnıyla zehirli bir yaşama dönüşmüştür. Öylesi durıımlarda Binyazar'ın tutunduğu dal, Ağın'da iken, Dayı'sından öğrenebildiği okuma yazmayı sürdürmesi, olanak buldukça gazete, dergi, kitap okumaya çalışnıasıdır. Binyazar'a, yaşadığı olumsuzluklara karşın bir varhk olabilmeyi başartan işte bu okuma tutkusudur. Maksim Gorki gibi hayat okuluna devam etmcktedir. Karşısına çıkan her karanlıkta kendi ışığını, okuduğu kitaplarda bulmaya, yüreğini umııda mayalandırmaya çalışan bir çocuktur Binyazar. Binyazar, on dört yaşına gelince, yıllardır yanında çalıştığı 'Usta'nın 'aşevi'nden kaçar. Haydarpaşa'dan trene bindiğinde cebinde yirmi kııruş vardır. Bu parayla sözüm ona Elazığ'a, Âğın'a gidecektir. Tuzla'da trenden indirirler. Kaçak olarak tekrar bincr, yine indirirler. Öyle öyle tam yirmi altı giinde Elazığ'a ulaşacaktır, Binyazar. Yirmi altı gün süren bu yolculuk bile tek başına uzun bir öykü konusudur. Oncesi ve sonrası ALPAY KABACALI dnan Binyazar, 1960'ların ortalarından başlayarak, daha çok Varlık, Türk Dtli, Milliyetsznat dergilerinde yayımlanan, kültür, dil, edebiyat, eğitim sorvınlannı ele aldığı sağlam bir mantık ve bilgi birikiminden süzülmüş tutarlı deneme, inceleme, değerlendirme yazılanyla tanındı. Bunlann Dİr kesimi 1970'lerde kitaplaştı: Toplunt ve Ede biyat (1972). Kültür ve Eğjtim Sorunlan (1976). Binyazar'ın temel görüşlerinden biri şuydu: "Günümüzün insanı toplumsal baskılann altından kalkabilmek, çevresini aydınlatabilmek için 'entelektüel' olmak yollannı aramalıdır. Makinanın kişiyi otomatikleştirmesinin karşısına da ancak bu bilimsel görüşle çıkılabilir. Aydın olmanın yolu, çağımızın olaylarını çözümlemek ve düşünürlerini tanımlamakla bulunabilir." Böylece, bundan otuz beş yıl önce, 1965'te, bilgi toplumuna geçmenin zorunlu olduğunu ortaya koyuyordu. Emin Üzdenıir, Toplunt ve Edebt va/'taki yazıları 'belirli bir türe yeF leştirmenin güç olduğunu" belirtiyor ve ekliyordu: "Bilgilendiren, öğreten, anıa dilin şiirselliğini dokusunda taşıyan yazıfardır bunlar. Çağdaş anlamıyla deneme sayılabilir. Geleneksel anlamda değil. Çünkü ben'ini gizlcmek için özel bir çaba gösteriyor, Binyazar. Öyle daldan dala sıçrayan bir yanı da yok. Kimi kavramlarıgelişigüzelyinelemesine, kimi örnekleri birçok durumda vermesine karşın, yine rahat okunuyor kitaptaki yazılar. Bu da ele alınan konu ve sorunların hem evrensel, hem güncel olmasından, hem de anlatımından, kuru çakul cukul değil; renkli ve şiirsel bir nitelik taşımasından geliyor..." (1977 basımının sunuşyazısı.s. 11). Binyazar, DedeKorkut(l9Tİ) ve Türk Dilinde 25 Ünlü Eser (1982) başlıklı çalışmalannda ise kültür ve edebiyatımızı besleyen temel kaynaklar üzerinde yoğunlaşmasının ilgiye değer ürünlerini veriyorau. A geleceğine inanıyor; ağıt toplumundan bilgi toplumuna geçileceğini öngörüyordu. Ozanlar Yazarlar Kitaplarda. (1998), dergilerde çıkmış değerlendirme yazdarını 6ir araya getirdi. Binyazar, başka alanlarda da yapıtlar verdi. Bunlann başhcalan dil ve eğitim alanlarındaydı: YazmakSanai:(Emin Özdemir'le 1969), Yaztlt Anlatım Bilgileri (Emin Özdemir'lç 1978), Yazın ve Bilim Dılımız (Metin Öztekin'le, ;978), Atatürk Yolunda 40 Yıl (1973), Aşık Veysel (1973). On TürkMasalı (1987). Öte yandan, hazırlanmasına büyük ölçiide katıldığı, Almanya'da yayımlanan Türkçe Dil ve Okuma kitapları (19821986), biçim ve içerik yönlerinden Tiirkiye'deki okullar için örnek alınması gereken 'yüksek düzeyli' çağdaş eğitim gereçleriydı. Yukanda, Adnan Binyazar'ın yazı/yazın alanındaki çalışmalanndan söz ederken geçmiş kipi kullandım. Bunun nedeni, yani çıkan Masalını Yıtıren Dev başlıklı yapıtıyla yeni bir yazarlık aşamasına girmiş olması... "Dlyarbakırl Yanp da Okuyamadığım Şllr..." Romanın Diyarbakır böliimü başlı başına bir gizcm vc destandır. 194850 yıllarının Diyarbakır'ıdır anlatılan. Bu kent ilk kez kendi içinden bu denli güzellikte anlatılıyor. Ycr yer Orhan Kemal'in, Jorge Amado'nun romanlarında rastlayabüdiğimiz, sıcakkanlı, cinsellik ve ölüm kokan insanlar. Silahı ve şiddeti atalanndan miras alanlar. "Cami kubbelerinin kurşunlarını bile hamur gibi yıımuşatan sıcağın" delirttiği, Çin Seddi'nden sonra dünyanın en uzun surlannın kuşattığı tarihi Diyarbakır. Faytonla topluca sinemaya giden genelev kadınlannı görmeye gelen insanların anlatıldığı bölümler bir masal büyüsündedir. Genelevin dillere destan kadını Leylo'nun ünü ağızlardadır. Umudun ve unutuluşun yıkadığı insanlar. Sokaklarda Hamiyet Yüceses in, Müzeyyen Senar'ın, Perihan Altmdağ'ın sesleri birbirine karışmaktadır. Tarinin, söylencelerin, ölümcül aşkların gölgesi Diyarbakır. 'Kan akıtmak'ın erkeklikten sayıldığı, yaşamın kabadayilık olarak algılandığı, kışkırtmanın, tehdit etmenin Diyarbakır'ı... Bu bölümde yer alan 'Havuş'u,'Valentino'yu, 'Haco Bibi'yi,'Leylo'yu,'Maho'yu' Zeko Bibi'yi unutamayız. Yazlık sinemada her gece oynavan Romeo ve Juliet fîlmini, ölümü göze alarak, karanlık inşaat duvarlarını urmanarak izleyen onbeşindeki Adnan Binyazar, öte yandan ise sokaklarda irili ufaklı yerli Romeo Juliet'lerin kanlı bıçaklı kavgaları. 'Masalını Yitiren Dev' romanının derinliğinde, montaj ağırlıklı, büyük bir sinema filminin yattığını Delirtmeliyim. Ayrıca bu romanı, bir kısım medyanın görmezlikten geleceğini tahmin ediyorum. Onlar, yarattıkları şişirme yazarlarla, eti ile düşünen slikonlu 'zenatçı'lara hormon vermekle meşguller çünkü. Bu roman, şimdiki zamanın romanı oldıığu kadar, geniş zamanların da romanıdır. Kesinlikle okunması gereken biryapıttır. Hem de şimdi; şimdiden iyi zaman yoktur... • CUMHURİYET KİTAP SAYI S70 server Tanllll ve Adnan Binyazar IMHK M U İ U I 1 Bu çalışmadan sonra "halk anlatılan" üzerinde yoğunlaştı. Anlatıyı "toplumun söylem gücünün ürünü" olarak görüyor: Bu anlatüarda "toplumu oluşturan her kesimin emeğinin" Dulunduğunu yaziyor ve geleneksel anlatılarını kurmuş olan halfelar arasında evrensel anlatılar doğabileceğine inanıvordu. Bu görüşlere yaslanan Halk Anlatılan kitabında (1995), destanlardan söylencelere, masallardan ağıtlara, Dede Korkut anlatılanndan halk hikâyelerine uzanarak geleneksel anlatılan örnekleriyle inceleoîkten sonra "çağdaş anlatı"ya geçiyordu. Bu kapsamda destansal şiir (Kuvayt Milliye, ÜçŞebitler Destant, Atatürk Kurtuluş Savaşt'nda, Sakarya Meydan Savaşt) ile Yaşar Kemal'in anlatılanna eğiliyordu. 1972 1998 arasında gazete ve dergilerde yayımlanan, Toplum ve Edebiyat a değinirten başlıca özellikleri belirtilen yazılaruıdan bir kesimiyle "izlenim yazılan"nı Ağtt Toplumu nda (1995) topladı. Ona göre, bu yazıların yayımlandığı dönem içerisinde "Toplumun ağıtsı boynu büküklüğü değişmedi. Savaşacaksın aendi, savaştı. Aç kalacaksın dendi, aç kaldı. 'Bunlar üstün yaratılmış, yönetir; buna katlanacaksın! dendi, katlandı. 'Her halk kendi kaderini belirler; seninki bu!' dendi, inandı" Bu nedenle kitabına "Ağıt Toplumu" adını veren Binyazar, "Vakterişip 'Gaynk yeter!..' demenin günleri" Kitapta, anımsayabildiği çocukluk yıllanndan sonraki, aşağı yukarı on yıllık yaşamını anlatıyor. Ona göre, bu dönemde yazılması tehlike yaratacak bir hayat" yaşamıştır. Giriş bölümünde belirtiyor bunu: "...yazmakta hep duraksadım. Çünkü, yaşadığınız olayları anlatıya dökerken gözü yaşlı sözcüklerin tuzağına düştünüz mü, televizyonlarda her gün onlarcası görülen yerli rilmlerin ya da bayatlamaktan iyice kokuşmuş dizilerin baş kişisi oluverirsiniz." Yazılannda ben'ini gizleyen Binyazar bu kez kendine, çocukluğuna yönelip "yazılması tehlike yaratacak hayat"ını anlatıyor: Diyarbakır'da başlayan, Ağın ve Elazığ'da süren çocukluk... O çocukluk ki, İkinci Dünya Savaşı'nın en daraşmalık yıllarında Istanbulaa hamallıkla, açlıkla, çöplüklerde yiyecek aramakla geçiyor. Hamallığa başladığında kendisi sekiz, kardeşi altı yaşında... Sonra sadist bir aşçının yanında çıraklık... Yıllar sonra oradan kaçıp, belediyelerin bilet yardımlanyla, o istasyondan o istasyona, yirmi altı günde Ağın'a varış. Ve "1948 yılının bahar aylannda, on dört yaşında bir ilkokul birinci sınıf öğrencisi olarak" başlayan ilköğrenim. Bu yaşam, Diyarbakır'da, eeneleve bitişik avlunun çevresindeki oaalarda, romanlardan çıkıp gelmişi andıran kişiler, tipler arasında sürüyor. Derken Diyarbakır'ın Eğil (Piran) ilçesi... Ve Eylül 1950'de Diyarbakır / Ergani Dicle Köy Enstitüsü'ne yazılış... Küçük bir cocuğun bu yoksul, kederli, işkenceli yıllannın anlatımını yerli fılmlerden, bayatlamiş dizilerden, bir zamanların gözü yaşlı piyasa romanlanndan ayıran biricik öğe, uil ve anlatım olabilirdi. Öyle de oluyor. Yalnız yaşanan olayların değil, o yaşama kanşmış kişilerin cıe anlatıldığı, bununla yetinilmeyip yaşananlann dııygu ve düşünce üzerinde etkilerinin (yaşantuarın) dile getirildiği bir anlatılar bütünü çıkıyor ortaya. Anlatılan olayların okuru sarsacak boyutlara ulaşmasını sağlayan da işte bu anlatının dil ve üslubu. Binyazar çocukluğunun ilk dönemlerini, Ağın ve Istanbul'u anlatırken diş dünyanın çocuk benliğindeki yansımalarını, duygu ve izlenimlerini de dile getiriyor. Bütün bunları, yazıya aktarırkenki (bugünkü) edinimleri açısından da dcğerlendiriyor. Ama bunu ustalıkla yapıyor, vurgulamadan. Örneğin, "Insanın ne düşündüğü önce gözlerinden anlaşılıyor (s. 43), "...böyle durumlarda çocuklann aile sıcaklığına, biriki şekere ne çok gereksinimleri vardır!" (s. 44) ya da "...zamanı bilinmedik konuğun yükü ağırdır" (s. 44) derken, bugünkü gözlem ve yargıları anlatıyla özdeşleşen, anlatıyı güçlendiren öğelere dönüşüyor. Öte yandan, Diyarbakır'daki yaşammdan söz ederken (artık on beş yaşlarındadır) çizdiği portreler ve anlattığı sahnelerde dışa dönüktür. Bu kez adeta bir romandan bölümler aktarmakta, roman tipleri çizmektedir. Bu yaşamın ve yaşantılann açıldığı noktaya da değinmek gerekir: Psikoloiik açıdan bakıldığında, çoğunca, böylesi yaşamlardan geçenlerde ki• 1i bozuklukları görüldüğü yargı5 lk sina gidilir. Binyazar ise öteki yapıtlarında ve bu kitapta (kuşkusuz, yaşamında da) izlenen aydınlık, gerçekçi, nesnel, insancı çizgiye yönelmiştir. Kanımca, onu bu çizgiye yöneften üç etkenden söz etmek gerekir: Bir, Köy Enstitüsü; iki, küçük yaşta hiçbir diş uyarıcı olmaksızın edebiyata yönelmesi; üç, özyapısı (karakteri, kişilik özellikleri). Masalını Yitiren Dev 'de anlatılanlar, anı'dır. A/na anlatım özellikleri ve üslubu, kitaba kapaktaki "anı roman" nitelemesine nak kazandıracak bir özellik vermiştir. Binyazar'ın yaşamından çarpıcı kesitler, yine kendi anlatımıyla, Mehmet Seyda'nın Edebiyat Dostları başlıklı kitabında yayımlanmıştı. Mehmet Kemal'in bunları Gorki'nin yazdıklanyla eş tuttuğunu öğreniyoruz. Hele bu kıtaptan sonra, Gorki'yle Binyazar arasında bir karşılaştırma yapmak, daha anlamlı olacaktır. Kanımca, Knut Hamsun'un Açlık romanını da anımsamak gerekir. Açlık'm (Esat Nermi çevirisiyle Cem Yayınevi'nde 1974 basımı) arka kapağında şu tanıtım yer alır: "Hamsun, en tanınmış eseri Açlık'11890'da yazdı. Aynı zamanda yazann önüne ilk basamak sayilan bu kitap, yalnız deha ürünü bir sefalet etüdü olmaktan, aç bir insanın davranışlannı bütünüyle yansıtmaktan çok ileraedir. Diş görünüşüyle açlık kıvranışlannı ortaya koymakta, bir yandan da yaratma sancıları çeken bir gencin iç dünyasını vermektedir. Bu genç, gerçekte anlattıklannın hepsini yaşayan Hamsun'un kendisidir. 'Sefaletin sarsıntıları arasında romanın kahramanı, yaratıcıbğının bir inayet gibi parladığmı görür. Kalbin o yaşlara vergi çalkantıları, kitabın sayfalarında ateşli Dİr hasta nabzı gibi çarpar." Binyazar'ın Açltk't&n hic de geri kalmayan biryapıt ortaya koyduğunu söylemek, hiç de abartı olmayacaktır. Üstelik Masalını Yitiren Dev, gerek anı, gerek roman olarak yazılmış nice kitabın yazmsal değerini belirlemeye yarayan ölçütler getirmiş bir yapıt olarak da seçkinleşmektedir. Böylece Binyazar yazı/yazın alanında yeni bir aşamaya yönelmiş olmakta; yazın dünyamıza bir kez daha girmektedir. Ama artık kendisinden yeni anlatılar, yeni romanlar bekleyeceğimiz "yeni" bir imzadır. • ' Yenl romantar J SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle