22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rım Toprak güneş ve ben Bahtiyarım." (s. 231) 1950 yılında Nâzım, Bursa cezaevinde açlık grevine başlar. 15 Temmuz 1950'de on üç yıllık tutukluluk sona erer. Onu cezaevi önünde karşdayanlardan biri de dördüncü karısı (dayı kızı) Münevver Andaç'tır. Ancak bu kez de askerlik yapmadığı öne sürülür. Er olarak Sıvas'ın Zara ilçesine gönderileceği karar altına alınır. Ne var ki öldürüleceği kaygısıyla 17 Haziran 1951'de gemi ile Romanya'ya kaçar. Kitapta Mehmet AJi Aybar'ın 1990 yılında yayımlanan ve "Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar" başlığını taşıyan yazısı da yer alır: "Sarıldık, vedalaştık. Nâzım'ı bir daha görmedim. Yıllar sonra öldü. Yad eflerde. Güzel günler göreceğimize olan inancını hiç kaybetmeden." (s. 561) Nâzım 3 Haziran 1963 tarihinde posta kutusuna bakmak için kapıya doğru gider, mektuplarını alır, ama kapıyı kapatmak üzereyken dizleri çözülüp yere yığılır. Kocasının pasaportunu bulmak için ceplerini kanştıran Vera, kendi fotoğrafıyla karşılaşır. Fotoğrafın arkasında "Vera'ya" başlıklı sekiz satırlık bir şiir vardır: "Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Olsene dedi bana Memet Fuat Nazım Hikmet ABDULLAH TEKİN âzım'ın yaşamı, rnhsal yapısı, davaları, tartışmaları, dünya görüşü ve şiirinin gelişmelerini inceleyen yapıt, Nâzım'la ilgili birçok bilgiyi içeren bir "başucu" kitabı niteliğinde. 15 Ocak 2001'de 100'üncü doğum yıldönümü kutlanacak olan Nâzım, yirminci yüzyıhn en büyük şairlerinden biridir. Memet Fuat yirmi yıl boyıınca Nâzım'la babaoğul ilişkileri boyutunda gözlcnen bir yazardır. Bu nedenle Nâzını hakkında en orijinal belgelere ve özgün anılara sahiptir. Nâzım'ın sevileri, tartışmaları, hapislik dönemi ve acılarını iyi bilir. Bu yönden baluldığında "Nâzım Hikmet" Nâzım hakkında ayrıntıh bilgi sahibi olmak isteyenlere yanıt veren bir kitap. Memet Fuat'ın titiz ve yorucu olduğu belli olan çalışması, Nâzım'ın 20 Kasım 1901 tarihinde Selanik'te doğmasıyla başlıyor. Ancak 40 gün için bir yas büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak değiştiriliyor. Daha sonra okul yılları ve o yıllarda yazdığı şiirlere yer veriliyor. Bahriye Mektebi'ni terk eden Nâzım 1920 yılı sonunda lnebolu üzerinden Anadolu'ya geçer, yanında Vâlâ Nureddin vardır. Ankara'da çeşitli temaslarda bulunan Nâzım, Bolu ya öğretmen olarak atanır, ancak tutucu çevrelerin baskısıyla, gizli polis örgütünün güvensizlik belirten davranışları karşısında burada kalamayacağını anlar. Nâzım arkadaşı Vâlâ Nureddin ile birlikte (30 Eyliil 1921) Trabzon'a gelir ve buradan Batum'a geçerler. N NAZIM HİKMET Daha sonra Ahmet Cevat Bey'le birlikte Moskova'ya gidilir. Gidiş nedenleri eğıtim görmeye yöneliktir, nitekim Doğu Emekçileri Komünist Universitesi'nin hazırlık sınıfına kayıt yaptırırlar. Nâzım burada bir rastlantı sonucu Mayakovski ile tanışır. Nâzım Moskova'da iken ilk evliliğini Nüzhet I lanım'la ya par (19221923), ancak bu evlilik uzun sürmez. Nâzım 1924yılıekim'indegizliceTürkiye'ye girer ve Türkiye Sosyalist lşçi Köylü Partisi'nin yayın organlarında çalışmaya başlar. Ancak 1 Mayıs 1925'te dağıtılan birbildiriden dolayı aranmaya başlayınca Istanbul'dan gemiyle Moskova'ya kaçar. Moskova'dayken ikinci evliliğini Dr. Lena diye andığı Yelena Yurçenko adlı bir diş hekimiyle yapar. Nâzım 1928 yılının temmuz ayında Türkiye'ye giriş yapar, ancak Hopa'da yakalanır ve cezaevine konulur. Nâzım'ın yoksul Anadolu halkıyla tanışması işte burada başlar. 1928 yılının son ayında serbest bırakılan Nâzım, Kadıköy'deki babasının evinde kalmaya başlar. Bu sırada iki çocuklu bir dul olan Piraye ile tanışır ve ailesinin karşı çıkmasına rağmen onunla evlenir. 1936 yılında yayımlanan "Simavne Kadısı Oğlu Şeyn Bedreddin Destanı" Nâzım Hikmet in sanatında bir doruk ve dönemeç noktası olur. Nâzım bu destana düzyazı bir girişle başlar: "îçimde SAYFA 16 Anadolu haHuyla tanışma bir Anadolu türküsü dinlemek ihtiyacı var. Bana öyle geliyor ki şimdi yolparacılar koğuşundan vine o yayla türküsünü söylemeye başlasalar başımın ağrısı bir anda diniverecektir. Bir cigara daha yaktım. Eğildim. Çimentonun üstünden Mehemmed Şerefeddin risalesini aldım. llahiyat Fakültesi tarihi kelam müderrisinin altmış beşinci sayfasını açtını yine. Cenevizlilerin sırkâtibinden bir iki satır ancak okumuş idim ki kulağıma bir ses geldi. Bu ses' Gürültü etmeksizin denizin dalgalarını aşarak senin yanında bulunuyorum, diyordu... Pencerenin demirleri dısında hiçbir yere tutunmasma imkân olmadan böyle boylu boyunca durup bu sözleri söyleyene baktım. Şimdi yıllarca sonra ben bu satırları yazarken llahiyat Fakültesi müderrisini düşünüyorum. Bu yazdıkJarımı okursa benim için: Gidi hain diyecektir, hem maddiyundan olduğunu iddia eder hem de Giritli Keşiş gibi üstüne üstlük aradan asırlar geçmiş iken Börklücenin denizleri sessizce aşan müridiyle konuştuğundan dem vurur. Başımın ağnsı birdenbire dindi. Yataktan çıktım. Penceredekine doğrıı yürüdüm. Elimden tuttu. Benden başka yirmi sekiz insanı ve terli çimentosuyla uyuyan koğuşu bıraktık. Börklücenin müridiyle yan yana karanlık denizin dalgalarını sessizce aşarak yılların arkasına, asırlarca geriye,..Çelebi Sultan Mehmed devrine gittik. Ve işte size anlatmak istediğim macerabuyolculuktur." (s. 190) 1938 yılının ocak ayında tutuklanan Nâzım 15 yıla mahkum edilir. 1940 Şubat'ının ortalarında Çankırı, 1941 yılında da Bursa Cezaevi'ne gönderilir. "Bugün Pazar Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak Bu kadar mavi Bu kadar genis olduğuna şaşarak Kımıldanmadan durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum Dayadım sırtımı duvara Bu anda ne düşmek dalgalara Bu anda ne kavga ne hürriyet ne ka Geldim Kaldım Güldüm Öldüm."(s. 692) Nâzım Hikmet/ Memet Fuat/ Istanbul/Adam Yaytnevt/ 2000/ 719 s. ruz. "Çağdaş saygisızlara içlenerek" canlar içinde can da oluşabilir elbette. "Madımak Bir Yalnızlık Türküsü" başlıklı şıırınde çağdaş uygarlığa karşı çıkıp birçok uygar kişiyi yakanlar çıkar karşımıza. O yakıcılar ne Sıvas eflerine uçurulan güvercinlere aldırış etmiştir, ne de insanlığa, çağdaş uygarlığa. Oysa, gerçek insan, "koşar çağdaşlığa/ uygar olmaya". Mendi'nin şiirlerinde gerçek insanın ne olması gerektiğini de öğreniyoruz. Gerçek insan, "midelerine yapışık düşünceleri" olanlar değildir. Gerçek insanı kucaklamak gerekir. Gerçi, Mendi, tüm insanları yaşatmak görüşündedir. Yaşamda acı çeken, aclık çeken birçok insan vardır. ' Diyarbakır Ezgisi" şiirinde "kaşları çatık, sırtı yamalıklı/ alnı açık çileli insanların/ çocukların" görüntüsü onu yeise boğar; 'ıslak ezik dudaklannda/ yanık bir türkü gibi" yoksullar onu üzer, yoksul insanlan candan sever, çünkü onlar "yürekleri oyulmuş insanlar"dır. O, "dostluğu, kardeşliği düşleen"lerden yanadır. Dediği gibi "insan ;oşar aydınlığa/ insan olmaya/../ dalımdaki kuşlar ayaklanır/ insan olmaya/ ../ insan koşar uygarlığa/../ insan koşar bağımsızlığa/ ulus olmaya/ ../ insan koşar çağdaşlığa/ uygar olmaya". Ama bu gerçek insanı bulabilmek zor çağımızda. Özgürlük de birçok şiirinde dizeleşmiştir. Umutları hep özgürlüğe boy vermiştir. "Bosnalı Bir Yalnızlık" şiirinde özgürlüğün izlerini geniş ölçüde buluruz. Bosna'da çocukların "oyuncakları saplanmış süngülere/ insan hakları mezar taslarında' dır. "Dillerinde kızarkış açlık türküleri/ demokratik haklarıOO mezar taşlarında"dır, "özgürlükleri mezar taşlannda"dır. Birileri, "saplar bakışlarını çirkinliklere/ özgürlüğünü koklar insanların". Oysa gerçek insan "koşar uygarlığa/ özgür olmaya". E Bir in İçindekiler HÜSEYİN PEKER irin îçindekiler, Burhan Mendi'nin şiir kitabı. Mendi'yegöre, "birgerçekte tek bir şey değildir, onun içinde çok şeyler varaır. Bütün sorun, bu birin içini görebilmek, içindekileri tanıyabilmektir. O birin içinde koca bir yürek, barışa susamış ağaçlar, koca bir ozlem, "özgürlüğe soy vermiş umutlar", gelişim, "açlığa bilenmiş, çocuklar" ve banşa soyunmuş insanlar da vardır; ama, savaşmayı sevenler, insanları kırdıranlar da bulunmaktadır. Mendi, savaşlardan yana değildir. O, barıştan yanadır. Onun ağaçları bile barışa susamıştır, barışa soyunmuş insanları da vardır elbette. Gizli bir sevdayı koklatınca içindekiler de banşır. Onun çiçek dediği çocukları bile barış ve özgürlüğü düşler. Çiçekleri kurşunlayanlar bulunsa bile özlenen barıştır ona göre. Barış derken özgürlük de sözkonusudur. Onun umutları özgürlüğe boy vermiştir. lnsanların öldürüldüğü ülkeler özgürlükler mezar taslarında görülebılir. Saraybosna bu ülkelerden biridir. Bazı kişiler, "özgürlüğünü koklar insanların" bakışlarını çirkinliklere saplayarak. Oysa insan özgürlüğe özlem duyar ve ona doğru koşar. Özgürlük yanında uygarlık özlemi ve uygarlık da geniş bir yer tutmaktadır Mendi'nin şiirlerinde. Ona göre, barışa soyunmuş kadınlar çağdaş uygarlığı emzirir. Bazıları avuçlarında çağdaş uygarlığı saklar, özgürlüğü de yaşatmak ister. Uygarlık konusunda duyarsız insanlar da vardır elbette ve onlar eski yılların karanlığında kalmayı ister. Çağdaş uygarlığa saygısız insanlar da vardır, onlar bir baKima kaygısızdır, yüreksizdir, duygusuzdur, soysuzdur. Bütün bunları "Bosnalı Bir Yalnızlık" şiirinde görüyo B Mendi, şiirlerinde çocuklara da yönelmiştir. Çocukların önemli bir bölümü açlığa bilinmiştir. Çocukların durumunu anlamıyoruz çoğuinlukla. Onlar yoksulluğu paylaşır ana babayla. Ama, ''çocuklar umutlanıyor yarına/ yıldızlar bulutlanıyor düşledikçe". O da "Gizemli Topraklarda" şiirinde "ayaklan yayın ve üşiimüş/ yalnızlığı toprağa düşmüş çocukluğu"nu anımsamaktadır. Mendi'nin şiirlerinde geleceğe duvulan umut da vardır. Ona göre "umutlar bağlanıyor yanna". Bir şiirinde de "alnımdaki terle kucaklaşan umutlarım" dizesini okuruz. Mogadişulu çocuklara bile "Bir bahar/ bir umut oldu". Şiirlerde yalnızlık, yoksulluk, mutlııluk da var. Ama, "Çiçeklerim" adlı şiiri unutulmamabdır. Çiçekler, onun için çocuklardır. Onun çiçekleri "Bilim ve sanatı düşleyen/ dokundukça daha bir güzel/ dokundukça büyüyen"dir. Onlar çağdaş uygarlığı düsler, konuştukça güzefleşir, guîer. Sevaikçe daha güzel/ sevildikçe açılan çiçekler"dir onlar. Derimleri, ilkeleri düşlerler, dillenır. Barış ve özgürlüğü düşler; dostluğu, kardesliği düşler. Onun çiçekleri "çağdaş Türkiye'yi düşleyen/ okudukça daha bir güzel/ okudukça çağdaşlaşan çiçekler"dir. Burhan Mendi, duyumsamalarını çok güzel siirleştirmiştir. Bazen imgelere yönelmektedir. Bazı şiirlerinde razlaca yinelemeler görülse de şiirlerinde ekonomik bir sözcük ve dize kullanma eğilimindedir. Özgür bir şiirlestirmedcn yanadır. Birin içinde ne kadar çokun bulunduğunu şiirsel bir dille ortaya koymuştur. "Toplumcu duyarlığın eleştirel inceliği" ile gerçeklere ışık tutmuştur, lirik bir şiir dıli vardır. Mevlânâ, "Bir buğday tanesine binlerce harman sığmada" demişti. Mendi de birin içinde bınlerin bulunduğunu şiirleştirmiştir. • Birin tçindekiler/B«r/)<j« Mendi/ Şıırler/ Adana 2000/ Ikınci Baskt/ 80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 570 Umutlar bağlanıyor yaraıa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle