03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KURL I T T "İlk öyküleriniyirmi yaşUrtnda daha tıp fakültesi öğrencisiyken sanat dergilerine gönderen Anton Çehov mizahi metinler yazdtğt için adını Antoşa Çehonte diye değiştirmiştir. Zorba bir babantn hepsi de okuyan cin gibi altı çocuğu, yaşadtkları taşra kentinin insanlanm kendi aralarında keskin bir gö'zlem gücüyle eleştiriyor, iğneliyor, gülünç taraftarım öne çıkarıyorlardı. Bir yanda toprak köleliğinden yeni kurttdmus, okuma yazma bilmeyen yoksul köylüler, bir yanda kendilerini 'soylu' sayan, çoğunluğu Batı kültürünü benimsemis toprak ağaları... Öte yanda küçük devlet memurları, FETHİ NACİ "Ve cümle yitikler, maâluplar, mahzunlar ehra Tınl'ın "Bir Yudum Şarkı" (Odalarda Annem Yok, Can Yayınları, 2000) adlı hikâvesi Ahmet Muhin Dıranas'ın Fahriye Abla'sını hatırlatarak başlıyor: "Toka toka gözlerin vardı Zeynep Abla. Belden büzgülü, çok renki bir etek giyerdin." Zehra Tırıl, belli, seviyor Ahmet Muhip'in şiirlerini; ben de bu elestirinin baslığını Ahmet Muhip'in Olvido aalı o unutulmaz şiirinden aldım: "Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar." Bu dize, Zehra Tırıl'ın bütün hikâyelerinin özeti gibi. Zehra Tırıl, 1963'te Bünyan'da doğmuş, 1986'da Isparta Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü'nü bitirmiş, Uşak'ta çalışıyormuş. (Muhasebecilik berbat bir iştir, Âflah yardımcısı olsun!) Zehra Tınl hep talihsiz, hep mutsuz insanlan yazıyor, yazıyor ya kendisi talihli bir yazar. Son zamanlarda arka kapak yazılarına takıldığım Can Yayınlan, Odalarda Annem Yok'un tanıtımını Inci Aral'a bırakmış, iyi de etmiş, Inci Aral nefis bir tanıtım yazısı yazmış. Şık bir davranış. Hikâyelerini, romanlarını severek okuduğum Inci Aral, o kısa yazısından anlaşıldığı gibi, usta bir eleştirmen; keşke böyle yetenekli gençleri desteklemeyi sürdürse... Kitapta on beş hikâye var. Hikâyelerde ilk göze çarpan, Zehra Tırıl'ın dile gösterdiği özen; yazdığı her cümlenin üzerinde düşündüğü belli. Ne var ki bu "özen", zaman zaman bir "özenti"ye dönüşebiliyor: "Pervaneler vals yapıyor..." (s. 85); "Bir kapı gıcırtısı çizmişti sessizliği." (s. 25) ("Bir kapı gıcırtısı." yetmez mi?) Zehra Tınl, bu süslü cümlelerin "yazınsal dil" olmadığını zamanla öğrenecektir. Hikâyelerde ikinci göze çarpan, özellik fazla yerel sözcük kullanılması: pav kınyordu (ulumak, çok öfkelenmek), cerek" (?), "ceviz ağaçlarının cin dalları", "buğdayın denesi" (buğdayın tanesi), "kalan" (s. 48, ?), "bıçılgan" (?), "arasat", "horanta" (ailehalkı), "yeğnilmek" (hafiflemek), "ahraz" (dilsiz, sağır ve dilsiz), "yelmek" (aceleyle, telaşla koşmak)... Bu sözcükler için Türkçe Sözlük'e baktım, Türkçe Sözlük de kirni sözcüklerin karşdığını Derleme Dergisi'nden bulmuş... Bir deyim de yanlış yazılmış: "ayağı yanmış it gibi değil "tabanı yanmış" ola Z kodamanlar... Yahudi, Rum, Ermeni esnaf ve tüccarlar, sanayiciler... Toplumun aydın sınıjı doktorlar, öğretmenler, avukatlar, savalar, yargıçlar, eczaalar... Din görevlileri, papazlar, zangoçlar... Çarlık Rusyası'nın insan yaptsınt oluşturan bütün bu insanlar Çehov'un öykülerinde ete kemiğe bürünerek çıkıyorlar karştmtza Bir toplutn uygarltk yolunda ilenerken nelere önem vermelidir? Çehov'a göre toplumun gelişmesi aydtn, bilinçli insan saytsıntn artmasına bağlıdtr. Çehov'un en önemli savı böyle özetlenebilir." Çehov'un tüm öyküleriyle kar$ılasmak inanılmaz bir okuma cak. Zehra Tırıl ne anlatıyor hikâyelerinde. şöleni sunuyor bize. Anadolu insanlarının, özellikle kadınların, Bol Çehov'lu günlerl... TURHAN GÜNAY KITAP Imtlyaz sahibl: Cağ Pazarlama cazete Dergf Kltap Basın ve Yayın A.$. Adına Bertn NadloYayın Danışmani: Turhan Cünay o Sorumlu Müdür:Flkretllkiz OGörsel Yönetmeti: Dilek llkoruro Baski: çağdas Matbaacılık Ltd. ştl.oldare Merkezl: TUrkocağı Cad. No: 3941 cağaloğlu,34334l$tanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C gcnç kızlann mutsuzluğunu, sürüp giden o berbat gelenekleri, boşa harcanmış yaşamları, gençlerin sevme ve sevilme özlemlerini, o gerçeklesmeyen özlemleri... Zehra Tırıl ın kadınlan"nın neredeyse hepsinin "hayatı kaymış". En okumusunaan başlayayım, Kadim Gelenek adlı ("ÎCadim Gelenek"ten) hikâye adı olmaz; "Kadim Gelenek", olsa olsa, bir sosyolojik incelemenin adı olabilir!) hikâyede bir Nurdan var; kasabada konağı olan Vehbi Ağa'nın kızı; Vehbi Ağa kızını "Bir hanım, bir aydın, bir erkek gibi" yetiştirmiş. Süleyman Aöa, Vehbi Ağa'dan kızını ister, Vehbi Ağa, ilkin, "Kızım bilir" dese de Süleyman Ağa'nın "Kızın neyi bilecek?" diye diklenmesi üzerine ("Süleyman Ağa ki kimin kapısına otursa hiç sormasız, hiç düşünmesiz verilirdi isteği kız.") "Vehbi Ağa'nın kızı yaraşırsa Süleyman gi bi bir ağanın oğluna yaraşır" der, Nurdan gelin gider. Bir süre sonra Nurdan baba evine döner, babası "kocan nerede?" diye sorar. Nurdan'ın cevabı: "O, beni dövüyor baba. Hiç yoktan sebeplerle ben o evde her gün dayak yiyorum. Beni gönderme. Beni onların eline düşürme. Zengin olabilirler, ağa olabilirler, köklü olabilirler. Çok cahiller, kabalar, kadının kapılarındaki köpek kadar kıymeti yok gözlerınde. Beni gönderme. " Vehbi Ağa, "Kızım, ben seni eğittim olgunlas diye. Gittiğin yerde hanım ol, sevil sayıl diye; yol yordam öğrettim" der. Nurdan; "Baba, ben orada kaynımdan bile dayak yiyorum." Vehbi Ağa'nın kesin cevabı; Geldığin gibi geri git. O eve gelinlikle girdin, kefenle çıkarsın. Bu kadim bir gelenek tir." Bir hafta sonra bir atlı gelir, Nurdan'ın kendini astığını bildirir. Vehbi Ağa'nın cevabı: "Başımız sağ olsun, Süleyman Ağa'nın da baş sağ olsun. "Kadim gelenek", hükmünü icra etmiştir... "Bir aydın, bir erkek gibi" yetistirilen Nurdan'ın akıbeti böyle olursa sıradan kadınların hali ne olur? Zehra Tınl Tut ki Biliyor adlı hikâyesinde, bunu anlatıyor. Evin hanımı (Aliye), geceleyin harmanda yatar. Sabah olunca evıne döner. Topukları çatlamıştır, çadaklar kanamıs, kanlar kurumuş. Kocası Arif Ağa, hem narmanda çalışan, hem ev işlerine yardım eden Şadiye ile gündüzleri harmana gider, akşam üstü döner. Arif Ağa'nın kızı gece yarısı uyanır, "babasının kapısmdan bir karartının kaydığım" seçer. Kız, annesine" Anne, geceleri harmana sen gitme. Başkası gitsin. Şadiye gitsin" der. Annenin cevabı: "Tut ki biliyorum, n'olacak?" Ve annenin avuntusu: "AÛah büyük, haklıyı, haksızı görür. Hakkımı öbür dünyada ödesin. Iki elim yakasında olacak." Aımanya'ya Gidecekti adlı hikâyede Zehra Tınl, bırtakım anlatım ustalıkları sergiliyor. Hikâyenin dördüncü satınnda,"Soğukta yürümüştü odanın ortasma" deniyor; yirmi birinci satırda şunları okuyoruz: "Kadın yerde kendi kendine oynayan kızının ayaklarını avucunun içinde sıktı. Buz gibiydi. Üçüncü çoraplan giydirmek için oturdu." (s. 17) Aynı hikâyede, işten çıkanlan oğul: "Çabuk kalktı sofradan. Sigarasını soğuk odada içti, geldi, koltuğuna oturdu." (s. 18) "Bir çaumla soğuk odaya girdi. Işığı açmadı. Sigarasını yaktı." (s. 18) " 'Uyuklama, yat hadi, yat baba', diye söylenerek kalktı, soğuk odaya sigara içmeye gitti." "Oğul, babasına saygıdan, yanında sigara içmiyor" demenin edebiyatçası, bu. Kitaba adını veren "Odalarda Annem Yok", tam bir "kırık hayadar" hikâyesi. Yoksul bir ailenin okuma savaşımındaki kızının acdı yaşamı. "Hepsi bu" adlı hikâyedeki genç kız, "Beni okutmadılar. Ilkokul öğretmenim kahvede babam kâğıt oynarken az mı gitti yanına. Eve de geldi. 'Bu kızı okut Rasim efendi. Bu kızın kafası iyi işliyor', diye. Yok. Babam bir kere, olmaz, dedı mi üstüne ordu göndersen olmaz." Odalarda Annem Yok un genç kızı da "ince yırtıklarla dolu çantamı alır, ayakkabı giyer, tek parmaklı eldivenimi elime takar, okula giderdim. Aç olurdum belki. Belki üşürdüm" di'or. Annesinin elleri nasırlı, parmaklan kaın, eğri eğri; babası, fabrikanın dişlileri, motorlan, karanlık ambarları arasında... 0 koşullarda "üniversiteyi kazanmış" anlatıcı, ne çare, okuyamamış. Hikâyelerde, okaramsar havaya rağmen, "okuma, öğrenim görme" isteği sık sık kendini göstenyor. Hikâyelerin tek aydınlık yanı, bu. "Atike'de, çocuğu olmayan bir kadın, çevrenin baskısıyla ilıe de çocuk sahibi olmak zorunda kahnca, "Tam yaşını ne kendi, ne anası, ne de nüfus cüzdanı" bilen Atike'ye "Benim için çocuk doğurur musun?" der. Atike'nin ilk sorusu: "Tohumsuz olur mu abla?" Cevap: "Kocamda var." Çocuk doğar. Çocuğun babasının "tayini çıkar"; Atike kendini götürmeyeceklerini anlayınca, eşyalar kamyona yükıenirken, bebeği arabasından alır, battaniyesine sarar, çocuk kucağında bahçeye girer. "Bahçenin arka kapısından, nenir yoluna açılan kapıdan çıktı, gitti." Zehra Tınl'ın "Bahçenin arka kapısından" dedikten sonra bir de "nehir yoluna acılan kapıdan" demesi bana Ahmet Karcılııar'ın Yağmur Hüznü'ndeki bir ustalığını hatırlattı: Gerceklik duygusu vermek için aynntılan çoğaltmak. Zcnra Tınl da aynı şeyi ustahkla uyguluyor. Gönül adlı hikâyede Evin cephesinin yeni boyası yaşlı bir yüze yapılan aşın makyaj gibi göze çarpıyordu" dedikten sonra "Ipin altından elini geçirerek zile bastı" demiyor, "Islak çamaşırla dolu ipin altından..." diyor, bir cümle daha ekliyor: "Rüzgâr çamaşırlan mandallanndan sökercesine savunıyordu." Î TCUMHURİYET Odalarda Annem Yok, Anadolu kasabalannda, köylerinde yaşayan insanlann eski gelenekleraen kolay kolay kurtulamadıklannı, bunun nice insan acılanna yol açtığını açıkça gösteriyor. Bu koşullarda, pek çıkar yol olmadığını da... Zehra Tınl, uydurma, toplumsal gerçeklikle yeri olmayan "çözüm yollarında ütifat etmiyor iyi ediyor." Hep mutsuz insanlar... Ziya Osman Saba'nm yıllar önce nefis bir hikâye kitabını okumustum: Mesut insanlar Fotoğrafhanesi. Odalarda Annem Yok için de Mutsuz insanlar Fotoğrafhanesi diyebiliriz. On beş hikâyede tek mudu insan yok... Acı hikâveler, doğru, ama güzel hikâyeler. Zehra Tırıl'ın "ilk kıtap" düzeyini çoktan aşmış kitabı için kutluyorum, Inci Aral'ın yargısına katılıyorum: "Zehra Tınl'ın önümüzdeki zaman içinde öykücülüğümüzde yeni, önemli bir au olarak öne çıkacağına inanıyorum." • SAYFA 3 KİTAP SAYI 527
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle