Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ba'daki pansiyonun bulunduğu sokak aynı yerde... Görsel birikimler bunlar. Bizitn Çiçek Pasajı ise, yirmi beş yıl önceki pasaj değil. Istiklal Caddesi otuz yıl sonra nasıl bir görüntü giyinecek, kestiremiyorum. Yeni Galata Köprüsü yapılırken, hiç olmazsa parmaklıklarının, eski köprünün (ne totoğraflara görsel tatlar katmış olan) parmaklık örgüsü biçiminde ısmarlanmasını önermiyor bir kent sevdalısı ya da şehirci. Bunlan sövleyerek eski Beyoğlu ve yabancılaşma konusuna da yaklaşmış oluyorum. Mekânlar, mekânları 'yapanlar' nabire değişecekse, çizeceğimiz seylerde ulusal bileşim sorunsalı sürekli gündemde kalacaktır. Yani, kimilerinin " Ah, neydi o eski Beyoğlu!" nostaljisi ile yaklaşmıyorum konuya... Görsel malzeme uçup gidiyor ve çizer, mekânı kavrayacak, ürününe yedirecek yerde, salt peşinden koşan bir belgeci olup çıkıyor. Batılı çizgiromanlardaki reel mekân tasarımlarını, bunlann çizilmelerini kolaylaştıran kaynak çeşitliliğini anımsıyorum örneğin. Yüzyıllara göre, hatta yüzyılların iç dilimlenmelerine göre, toplumsal sınıf ve katmanlara göre ayrıntılandırılmış giysi çizimleri kitaplannı anımsıyorum. Resimsel gelenek derken, bunlan da gözetiyorum, özellikle... Yalnızca yağlıboya tablo varlığı değil söylemek istediğim. Ulusal bileşim denince sadece bunları anlıyor değilim doğallıkla ama, sözü edilmeye değer bir ulusal bileşim bilincinin oluşmasında önemli olduklarını söylüyorum. Toplumsal birikmelerin birbirlerini beslediklerini mi, yoksa ket vurmalar biçiminde kınlmalara mı yol açtıklannı, bunlann siyasal, ekonomik yüzlerini, sanatlara yansımalarını, o geniş konuşmaya bırakalım, diyoruz. Sonra rerruh Doğan'ın, Turhan Selçuk'un, Ali Ulvi'nin, Yalçın Çetin'in, Nehar Tüblek'in çizdiği köylünün 'bizim köylü'müz, çirkin politikacının 'bizim politikacı'mız, patronun 'bizim patron'umuz olduğunu, karikatürümüzün toplumsal taşlama yanından çok siyasal niteliğinin öne çıkıp çıkmadığını da o konuşmada ele almayı kararlaştırıyoruz. Kuramdan karikatüre gidişi... Tanrım, neçokşey var! • GülDiken, Özel Sayı: 5 Ferruh Doğan /Dört Ayltk Mizah Kültürü dergisi. Güz '99, sayı: 19 / îris Yaytnaltk /288 s. /Bilgi için e. posta: www.pandora.com.tr Ferruh Doğan için FETHJ NACI F mızı görmemek olanaksız! Hâlâ bir yanda modern ap, bir yanda üfürükçüler; bir yanda mevlut, bir yanda radyo; bir yanda uçak, bir yanda tespih; bir yanda peçe, bir yanda estetik ameliyat; bir devlet dairesinde bir yanda (Türbanh da değil!) peçeli memure, üstte Atatürk'ün portresi; bir yanda kağnıda giden yeni evliler, bir yanda bindikleri kağnıya asılmış "just married" yazısı; bir yanda kovuklarda yaşayanlar, bir yanda kovuklarda yaşayanlardan "garsoniyerinin anahtannı" isteyenler; çarşaflı karılarıyla dans edenler, oturak âleminde balerin oynatanlar, yukardan uçak geçerken eşeğiylc giden köylünün köşeden dönerken eliyle işaret vermesi... Davul zurna eşliğinde tenis oynayanlar... Orkestra eşliğinde güreşenler... Bankaya para yatınp cüzdan alan köylünün cüzdanı toprağa gömmesi... Ve işin acı yanı, bu kankatürlerin çoğunun 1956'da değil de 1999'da çizilmiş gibi gelmesi... Ferruh Doğan, son zamanlarda portreler çizmeye başladı. Geçen yıl, TÜYAP tzmir Kitap Fuarı'nda Ferruh Doğan. bu fotoğrafın övküsünü söyle anlatıyor: 1962 yılında Ali Ulvl, Nehar Tüblek, Mlm Uykusuz, Tonguc Yasar ve zeki Beyner'le birllkte Italya BordlgheraYarısması'ndaSenato Armaflanını kazanmıştık. sergilenen bu karikatürler, FerBu haberi okuyan bir vatandasımız Cumhurlyet gazetesinin o zamankl genel yayın yönetmenl Cevat Feh ruh'un portre çizerken de kültüre ml Başkut'a gonderdlul mektupta. artlst bacağı İle futbolcu ayağının gördüğü rağbete karşılık. sanatçıla ve zekâya dayandığını gösteriyor; ra sürdürülen llglslzligl kınamakta ve söyle devam etmekteydh Ben bütçestgenl? Imkanlara sahlp bir Insan değlllm. Slze bu mektupla blrlikte İki bucuk llra (o zaman kahverengl Ikl buçuk llralar vardı) yolluyo çünkü Ferruh, çizdiği kişinin yalrum Lütfen 50 kurus da slz ekleylnlz. çay ve slmit ylyerek bu büyük ba$anyı mllletlmlze armaOan eden kıy nızca yüzüne değil, içine (yazdıklametll 6 sanatçıya blrer çay ve slmlt zlyafetl çeklnlz Bunu yaparsanız, $u gecekonduda yaşadıgım dar büt nna, söylediklerine, yaptıklanna) cemle bu değerli sanatcılann başanlarını kuttama mutlulugunu bana vermlş olacaksınız...' soyadı okunmayan, isml Hamdl olan bu vatandaşımızın, kendl deylmlyle 'cam sakızı, coban armağanr olan zlyafetlnl, anı bakmasını da biliyor. sını her zaman saygı İle andıgım cevat Fehml derhal gerçekleştlrdl. Bu, llglnc ve unutamadığımız olayın fo Sevgili dostum Ferruh'la yeni altografını da Cumhuriyette yayımladı. Blz de bir kadlrşlnaslık: örneğl olan mektubu çerçeveletlp, Türklye ' * ' 'bümlerinde buluşmak üzere... • Gazetecilersendlkası'ha armâğan ettlk • Fotoğraftakller ısoldan sağa) Mustafa (Mlm) Uykusuz, NeharTübtek, AH Ulvl Ersoy. Zekl Beyner, Ferruh Doflan. erruh Doğan'la 1962'detanıstık. Ankara'da askerliğimi yaparak Istanbul'a dönmüş, Iş ve Işçi Bulma Kurumu aracılığıyla bir fabrikada iş bularak çalışmaya başlamıştım. O tarihte Vatan gazetesinin sahibi hemşerim ve arkadaşım Naim Tirali idi. tki arkadaşım, Ali Gevgilili ile Turhan Tükel, yazıişleri müdürüydüler. 27 Mayıs'ın göreceli özgürlük günleri başlamışu. Vatan için ilk yazıyı benden Ali Gevgilili istedi. Sonra, 1961 yılında makaleler, ardından 1962'de köşe yazıları yazmaya başladım. Naim Tirali, Vatan'ı 1962'de, Ankara'yataşıyıncaya kadar o yazılan sürdürdüm. Gazetelerde yazanlar, çizenler biraz kendilerine kapalı yaşayan insanlardır. Vatan'da iki yıl yazmasaydım Ferruh Doğan'la da, Bedri Koraman'la da, rahmetli Ali Ulvi ile de tanışmamış olacaktım. 27 Mayıs, sol düşünceden yana olanlar için, bazı gerçekleri açıklayabilme özgürlüğu getirmişti. Arkadan Türkiye Işçi Partisi'nin kuruluşu... Birden edebiyatı boşlarruş, kendimi politikanın, poütika ve ekonomi yazılannın içinde bulmuştum. Fer ruh'la o günlerde tanıştık. 1960'larda, şimdi kapalı duran Melek Sineması'nın içinde, kankatürcülerin bir lokali vardı: Nuhun Gemisi. O zamanlar karikatürcüler çok harekedi idiler, "cevvaTdiler. sürekli bir şeyler yapıyorlardı. Nuhun Gemisi'ne, bir arkadaşımla bir defa gittiğimi anımsıyorum. Anımsadığım kadanyla Ferruh Doğan'la, Bedri'yle, Afi Ulvi'yle buluşlarımız evlerde, aksam yemeklerinde oluyordu. (Ben, bütün gün ekmek parası için çalışıyordum.) Ana konu, politika idi. Saatlerce "memleketin hali"ni konuşurduk. O konusmalar boyunca Ferruh'un günlük olaylan (Politika, sanat, edebiyat, karikatür...) nasıl dikkatle, nasıl titizlikle izlediğini gördüm. Bizim " Akademi Cuma"daki cuma içkilerinde de "haftanın icmali"ni yapmak Ferruh'un "uhde"sindedir: Ferruh, "icmaT'i yaptıktan sonra değişik konularda konuşmalar ve tartışmalar başlar. Ferruh'un "karikatür"ünü Asrileşen Köy tanıttı çoğumuza. Ilk baskısı 1956'da yapılan Asnleşen Köy'ü yeniden gözden geçirirken, yer yer, 1956'dan bu yana 43 yıldır, birçok sorun bakımından yerimizde saydığı FE O 'nun Asrileşen Köy adlı karikatür kitabının kapak içinde şu not var: "(...) bu kitap 1956 yılında Yenilik Bakımevi'ndebasılmıştır." 1956! Yanibenim lise ile yüksekokul arasında geçirdiğim boş bir yılımı kâğıt karalayarak doldurmaya çalışuğım tarih! Dünyayı tanıma, anlama ve sıkıntılanma yanıtlar arama çabaları içinde yalnızhğımı gideren bu karalamalar sırasında ilk KCZ, arada bir karikatürvari çizimler de oluşuyordu. Daha sonra bunlan ciddiye almama neden olan, o kendime güven duygusu edinmemde, sanıyorum Ferruh'un sade çizimlerindeki özendiricilik etkili olmuştu. Bunlar kolayca yapılabilen, herkesin çizebileceği gibi şeylerdi. Çok basit, annmış ve saydam çizimlerdi onlar. Üstüne çizildiği kâğıdı örtmüyorlardı, kâğıt altta görünüyordu her zaman. Bu kontras, gizli bir ışıma yaratıyordu. Çizgiler hep çizgi gibiydi, adam olmaya, kadın olmaya, ev olmaya, ağaç olmaya çalısmıyorlardı hiçbir zaman, Bunları takfit de etmiyorlardı, tarif de. Kendi başlanna duruyorlardı bırakıldıkları yerde. Ama bu çizgiler ne gerekiyorsa sadece onu veriyoruu, onu çağnştırıyordu bakan gözlere. Böylece çizgiler, fikir ile izleyici arasında bir perde değil, tam tersine düşüneeye kolayca ulaşmayı sağlayan bir pençere oluşturuyordu. Çizimler, onlara bakanı ezmiyordu, tepeden bakmıyor, küçümsemiyorau. Ama hiçbir zaman da alttan almıyor, asla yağcılık yapmıyordu. Göze girmeye çalışmıyor ama gözden de düşmüyordu hiç. Yine de izleyicisine rahat vermiyordu aslında bu çizgiler. tnsanı, anlatüanlarla sürekli ilgilenmeic zorunda bırakıyordu. Zaten neden çizilir ki karikator? Neden çizilsin ki ya da? bu dedikJerimi o günlerde buğulu bir biçimde seziyordum, Dugün yazabiliyorum. Ve anlıyorum ki Ferruh'un çizme nedeni ve çiziş tavrı, benim kendim için de hissedebileceğim şeyler. Bundan açiKça bir tat alıyorum. Ferruh Doğan çizdiklerini, düzenli olarak yayımladığt kitaplarında bir araya getiriyor, Ama bunlar birer derleme albüm niteliğinde değil, iddia taşıyan ve belirli bir amacı olan kitaplardır. Gazetelerde yayımlandıklarında tek başlanna bir anlam taşıyan bu çizimler, artık burada bir bütünün parçaları olarak kitaba, yani daha kapsamlı bir Dİldirim ortaya çıkmasına aracı olmak gibi bir rol üstlenmektedirler. Zaten hepsinin başında kısa gerekçeler yer alır. Bugün artık Türk karikatürünün tartışmasız klasiği saytlan ve üç baskı yapan, daha da basılacak olan Asrileşen Köy'ün girişinde, "çağdaş teknik araçiarla, bir sıra şenır âdetferinin, yaşayışı gereği gibi değişmemiş köy çevresindeki durumu"nun ele alındığı söyfenir. Ferruh, başka kitaplanna da kendinden insanlardan, yurdundan, dünyadan umudu olduğu için çizdiğini söyleyerek başlar. Çünkü mizah, onun için umut demektir... Karikatür bir savunmadır aynca; yanLşa karşı doğruyu, çirkine karsı güzeli, lcötüye karşı iyiyi, haksıza karşı haklıyı, savaşa karşı banşı savunmadır. Politikacı, Patron, Ağa, Mafya, Asker, Polis ve Yoksul tiplemelerinin cirit attığı Çİzgi evreninde de zaten, Ferruh ısrarla ve inatla demokratik özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü, insan haîdannı ve barışı savunur. Bunu yaparken en önemlisi, tüm organlanyla devletin ve tüm sınıflanyla toplumun da eleştiri oklanndan yeterince nasipleniyor olmasıdır. Bu tutumun karşılığı da gelir elbette; "... milü hissiyatı rencide edecek ve milli menfaadere zarar verecek şekil dc suiniyetle maksadı mahsusa müstenit nesriyatta bulunmak...!" Çünkü Ferruh çizgide bunlara karşı saygılı davranmaz, kımse dokunulmaz değıldir onun için. Ama "insan varlığına" dokunmaz o, ona karşı sevecendir her zaman. Ancak, üısanın üstüne giydirilen, basına geçirilen kavramlara karşı saygılı değildir. Çünkü onlar başkalanna tahakküm için kullanılan birer araçtır, dokunulmazdır, ama dokunulmaLdır. Ferruh bu noktada saygısızlıkta kusur etmez, cesur davranır. Ama bence onun çizmede cesaret isteyen bambaşka karikatürleri de var; elinde bir buket çiçekle buluşma yerinde aşk eşeğini bekleyen adam çizimi gibi... Cemal Süreya bir yazısında çizerleri nitelendirirken Ferruh Doğan da dörtgen önemlidir", diyor. Gercekten onun keskin köşeli çizgileri bir kare yi andınr. Ama bu minimalist yaklaşım, ne kübik, ne gotik çağrışımlar yaptırır. Kaldı ki Ferruh, çizgi malzemesinaeki karakter aynı kalmak koşulu ile o çizgiyi çok değişken düzenlemelerde ve sert, yumuşak, narif, vurucu vs. etkiler verecek biçimde pek çok grafik çözümlemelerde kullanageliyor. Dikkat edilirse Ferruh'un kare'yi andıran o kısa imzası, yani büyük harf "F"nin içine onunla birlikte oturtulmuş "E"den oluşan o bilinen imzası, yani demirin simgesi olan "FE". onun çizgi anlayışının anahtarı, çizgi felsefesinin ipucu ve özeti gibidir. Bir anlamda "rcponse carree" sayılabilir. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 524 SAYFA 6