23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

oluşturan Goethe hayranlanndan. Daha doğrusu kara sevdalılanndan. Bu tekelcilerin "klasik" Goethe yorumlannın dı~ " Jannın 3İu halde sağımıza taşımavanlar, ondaki güncelliği yakalayamayanlar, onu Olympos'un tepesine yerleştirenler, sadece mükemmelliğini övenler ve bu mükemmelliğe gölge dıişürür endişesiyle zaaflanndan söz etmeyenlerden ve bu tutumlanyla onu genç kuşaklara unutturanlardan söz edıyorum. Ama yazarlar, yapıtlannın içerdikleri gücüllük oranında yine de yaşıyorlar. Belki benzeri bir şey bugün Shakespeare ile ilgiliolarak da söylenebilir. Shakespeare'in dramlartmn en keskin bakış açılartyla kimilerinin dediği gibi: eğer Shakespeare'i bilmiyorsanız asla tanıyamayacağınız müzikli oyunlara, dahast güncel içeriklerle bezeli çağdaş yorumlarla film endüstrisinin son köşetaşlanna evrilmesi gibi bir durum sözkonusu. Goethe üzerinden de böyle bir yol alındığı söylenebilir. Bu konudaki son gelişmeler nedir? Shakespeare ile Goethe'nin bu açıdan benzer olduğu kadar farklı yanları da var. Benzerlikleri her ikisinin de yeni yorumlarla tiyatro sahnelerine, film endüstrisine aktarılmış olmalan. Yapıtlannın opera ve bale olarak yeniden yorumlanmalanndan tutun da, reklam şirkederi tarafından zaman zaman bazı ünlenmiş ve yaygın sözlerinin kullanımına kadar. Bu benzerliğe rağmen bir tiyatro yazan olan Shakeaspere in oyunlannm dünya sahnelerinde Goethe ye oranla daha fazlayer almış olması çok doğal. Ancak Goethe'nin ahmlanması sadece tiyatro ya da genelde sanat alanında değil. Goethe bilindiği gibi yazarhğının yanı başında mineroloji, morfoloji, botanik, fizik ile uğraşmış ve bu alanda bilimsel yazılar yazmış biri. Bunlardan bir kısmı bilimsel açıdan kalıcı bir nitelik taşımıyorsa da, örneğin Goethe'nin renlder teorisi günümüzde çok tartışılan bir konu. Özellikle kaos teorisi, renklerle ilgili bu çalışmaya ilgi göstermekte. Daha önce Newton kırmızı rengi ışığın özel bir dalga genliği olarak tanımlamış ve bunun onu ahmlayan insan dışında nesnel bir gerçekliği olduğunu savunmuşsa da, Goethe bunun tam aksini, kırmızı rengin kendi nesnelliği içinde değil, insan ile olan ilişkisi içinde, başka deyişle bir bütün olarak ele alınmasını savunmaktaydı. Kaos teorisi işte Goethe'nin bu bütüncül yöntemini benimsemiş bulunuyor. Aynca Goethe oluşturduğu dünya edebiyatı kavramıyla günümüzde Foucault'nun deyişiyle yeni bir söylem biçiminin temelini atan kişidir. Bugün psikanaliz nasıl Freud'u çağrıştırıyorsa, dünya edebiyatı da hemen Goethe ye gönderme yapmakta. Dünya edebiyatı, günümüzün projelerinden biri olan kültürlerarası iletişim'i sağlayabilecek önerilerden biri niteliğini taşımakta. Goethe'nin küresellesmenin daha ivme kazanmadığı yıllarda Ingiliz, Fransız, îspanyol, Sırp, natta Doğu kültürleri ile kurmak istediği ve kurduğu ilişkileri bilmekteyiz. Edebiyatı bir köprü gibi görüyor Goethe. Ve bu köprü işlevinin dünya edebiyatı ile büyük ölçüde gerçekleşebileceğine inanıyor. Bu edebiyatın evrenselliği de içereceğini söylüyor. Yani Goethe sadece yazar olarak değil, diğer özellikleriyle de gündemde. Doğabilımleriyle sanaü birbirlerinin kar§m olarak görmemesi, hatta doğabilimleriyle ilgilenmesi sonucunda insanı daha iyi tanıdığını söylemesi ile yine günümüzde gündemde olan disiplinlerarası eğitim görüşünün bir tür öncüsü olarak karşımızaçıkmakta. Gerek övgü konusunda oldukça cimri olan Goethe'nin büyük hayranlıkla övgüler döşediği biri olan Shakespeare gerekse Goethe nin kendisi görüldüğü gibi tüketilemiyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 526 tıe yı ça Az önce,dünya edebiyatı bağlamında evrensellikten söz ettiniz. Sanmm sizin de hassas olduğunuz bir konu evrensellik. Goethe ne anltyor bu kavramdan ve siz nereye kadar ona kattlıyorsunuz ? Evet, Goethe günümüzde çok sık kullanılan evrensellik kavramından daha farklı bir şey anlıyor. Evrensellik deyince Goethe toplumların oluşturduğu ve genelgeçerliliği, dolayısıyla da evrenselliği ilan edilen değerleri ya da değerler sistemini kastetmiyor. Evrensellik insanların, toplumların ilkel ya da ileri farkı olmadan daha doğuştan sahip olduklan bir gücüllük Goethe ye göre. O buna şiir yazma, sanat yapma gücüllüğü diyor. Her yerel kültürün de bu gücüllüğü içerdiğini söylüyor. Yerel kültürlerin bu evrensel gücüllükten yola çıkarak farklı ürünler verdiklerini, bu ürünlerin ise kültürlerarası farklılıkları belirlediğini dile getiriyor Goethe. Goethe'nin farklı toplumların farklı edebiyatlarından oluşacağını söylediği dünya edebiyatı kavramına geri dönersek, DU kavram Goethe'ye göre evrenselliği olduğu kadar yerelliği de içermekte. Ve henüz oluşmamış, ama kültürlerarası diyaloglar sonunda oluşacak dünya edebiyatına bir tür forum gözüyle bakmakta. Sadece yazar çizerlerin cleğil, sanatla ilgili herkesin görüşleriyle katılacağı ve özellikle insanlann birbirlerini yakından tanımasına olanak sağlayacak bir forum düşlüyor Goethe. Burada kültürleri birbirine yaklaştıracak diyaloğun, kültürlerarası iletişimin, ortak ve benzer alanlarda buluşma yoluyla değil, kültürlerin farklılıklannı tanıma ve kabul etme sonucunda oluşabileceğini savunuyor. Goethe'nin bu savı da çağdas kültür kuramlarına öyle pek uzak değil sanınm. Benim evrensel kavramı ile ilgili görüsüme gelince, özede söyleyecek olursam ben de müziğin, genelde sanatın önsel olarak evrensellik içerdiği görüşündeyim. Evrensel gücüllüğün farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde ve farklı zamanlarda, hatta zaman zaman aynı biçimlerle kendisini jgörünür kıldığına tanık olmak hep mümkün. Örneğin Meksika'da, Mısır dakilerden yaklaşık 3000 yıl sonra yaılan piramidler, ne Mısır'daki piramid:ri tanıyanlann Bering Boğazı üzerinden Meksika'ya gelerek kurduklan iletişim varsayımıyla ne de Daeniken'in teorileriyle açıklanabilir.Burada kendisini sanat aracılığiyla ifade etme gibi evrensel bir gücüllüğe sahip iki farldı toplumun, farklı koşulkrda ve bu nedenle de farklı zamanlarda benzer sanat yapıtlarr oluşturabildiklerine inanıyorum. Sanatın evrenselliğinden kuşkum yok, ama herhangi bir sanat yapıtını evrensel olarak tanımlama ölçütlerinin sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Yaztlı, sözlü ya da görsel Shakespeare ve Goethe örneğinde olduğu gibi, asltnda yaptlan, bir metni oyadabu yolla yorumlamaktan baska bir şey değil ve ben, bizim işimizin yorum yapmak kadar yaptlan yorumlart çözümlemekten, hatta daha da ileri gideyim, yorum ve yorumlama üzerine söyleyebilecek bir şeyleri olmaktan da geçtiğini düsünüyorum. Nereye varacağımı anlamıs olmaltstmz: Yıllardtr yorum ve yorumbilgisi üzerine çalısıyorsunuz; nedir yorum, neredebaslarneredebiteryada biter mi? Ölçüye tartıya gelen bir sey midir yoksa "göstergelerin sonsuz oyunu'ndan söz eden Derrida haklı olabilir mi? Derrida'dan yaptığınız alıntıda oyun sözcüğü geçti. Bu sözcük bende bir özgürlÜK alanını çağrıştınyor. Kuralsız değil ama kendi kurallarını kendi koyan, sistem dısı bir özgürlük alanı bu. Ben öyle yorumluyorum oyun sözcüğünü. ^Wnı sözcük başkalarında ve başka bağlamlarda başka çağnşımlara neden olabilir. Nitekim "bana oyun oynadılar" gibi bir cümle söylendiğinde, bende de özgürlü Son yıllarda şârâ Sayın. çalışmalannı kültur. kültürei klmllk, kültürlerarasılık, cokkültürlülük alanlannda yoğunlaştırdı. Banzar sanat yapftfan ğü çağrıştırmayacağı gibi. Benzer bir durum metinlerdeki göstergeler ve göstergelerin birbirleriyle olan ilişkileri için de söz konusu. Yorumladığımız metinler pek çok gösterge içermekte. Bu göstergeler arasında "bizlerin hep böyle okunması gerekir" içerikli bir sözleşme durumu olmadığı gibi, bizlere de "bizleri hep böyle okumanız gerekir" gibi bir çağnda da bulunmazlar. Bu göstergeler çeşidi bağlamlarda ve farklı kişilerce, hatta her okuyuşta farldı alımlanabilir. Başka deyişle, edebiyat metinlerindeki göstergeler de sahnede farklı zamanlarda izlediğimiz ve hiçbir oyunda bizlere tıpatıp aynı oyunu sunmalan olanaksız oyuncular gibi her yorum sürecinde farklı boyutlarıyla kendilerini bizlere açımlarlar. Bizler de onlan bu süreç içinde farklı alımlanz. Bir yandan metinlerin bu devingen yapılan, öte yandan biz okurların da bu yapılan alımlamadaki farldılığımız, yorum sürecini gösterileni yakalamak için yapılan koşulara dönüştürmekte. Sona ermesi olanaksız, bitmeyecek koşular bunlar. Kısaca,yazarlanndan kopup bağımsızlıklannı ilan eden edebiyat yapıtlanyla başa çıkmak kolay değil, onlan bir üst dil aracılığiyla bire bir betimlemek ise olanaksız: Tabii metnin gücüllüğünü tek bir anlam boyutuna indirgeyip, yani o metni tüketip noktayı koyma gibi bir yolu seçmemişseniz, Sizin yazılannızın birindeki bir imgeyle, bir cinayet işleyip yalnız yazan cleğil metni de kadedıp, onu anatomi masasına yaonp envanter sayımına girişmemişseniz, Ya da meüıin karşısında kendinizi Tann ilan edip, metnin kendisinin de sanki hiçbir diyeceği yokmuş gibi, onun adına her şeyi siz söylemeye kalkışmazsanız. Ama metni katletmeden, içerdiği öğeler arasındaki ilişkileri canlılıklarıyla yakalamak, üstelik de dilselleştirmek isterseniz işiniz keyifü de olsa zor. Ama size bir şey itiraf edeyim mi? Ben bu söylediklerimi denemeden, yani bilinçli bir yorum sürecine girişmeden, kendimi sadece edebiyat metninin etkisine bıraktığımda ve "göstergelerin oyunu"na katılaığımda, hiç kaybetmek istemediğim bir haz duyuyorum. Şimdi bütün bu aüsüncelerden bağımsız olmadığtna inandığım bilimsel yasamınızla ilgilthir soru yöneltmek istiyorum size. Bakts açısına göre "türlü" denebilecek alanda çaltşttntz ve çalısıyorsunuz da, örneğin alımlama estetiği: akia Aksit Göktürk'le Şârâ Saytn isimleri geliyor hemen. Ya da yorumbilgisi: Doğan Özlem'le birlikte yine sizin adtntz geçiyor burada da. Kültür, kültürel kimlik, kültürlerarası iletisim, cokkültürlülük gibi konu basltkları ve benim burada saymadıklanm da cabası. Belki kimileri siztn tek veözgülbiralanlayetinmediğinizi, hepfarklıkonularael attığınızı söyleyebilir. Ama bana kalırsa durum bu kadar yalın değil. Stçramalarla, akışlarla, geçislerle örülen bir süreç bu sanki. Siz ne dersiniz ? Saydığınız ve birbirinden çok farklı gibi gözüken alanlar aslında, sizin de kullancuğınız bir imgeylevfarklılıklanna rağmen yine de birbirleriyle örülü alanlar. Ve bu alanlar her edebiyat metninin yorumunda birbirleriyle sarmalanmış olarak okurun karşısına çıkar. Bilindiği gibi belli bir kültür coğrafyasında, bir kültürel mekânda oluşur edebiyat. Ama başka etkenlerin yanı başında bu mekânın oluşumunda büyük payı olan ve geleneklerle yoğrulduğu kadar yabancı öğelerle de beslenen difin etkisiyle de süreidi değişir bu kültürel mekân. Her yazan, yazım ediminden önce, önsel olarak bu mekân belirler. Ve her yazar, ister istemez burada oluşturduğu kültürel kimliğini, bu kimliği evetleyerek ya da ona karşı koyarak yansıtır yapıuna. Kültürel kimlik, diğer kültürlerle iletişim ya da kendi kültür mekânındaki değişimler sonucu değişebileceği gibi, kimTiğin aynı kalmasında da ısrarlı olabilir. Ama bu da yansır edebiyat metnine. Yani kültür, kültürel kimlik ile ilgili uğraş, edebiyaon dışında yer almaz. YorumbÜgisine gelince, bu da bilgi olarak değil ama yorumsama olarak zaten her edebiyat metninin cıkış noktasıdır. Zaten her yazar gördüklerini, yaşadıklannı, düşündüklerini ya da düşlediklerini dil aracılığiyla yorumlayan kişidir. Yani sözü geçen bütün bu alanlar birbirlerini süreklı edcileyerek oluşan bir bütünün birbirlerinden aynlmaz parçalandır. Bizler ise yapılan bu yorumu, oluşturulan gerçekliği anlamak, yorumlamak istediğimizde edebiyat yapıtının bu örgüsel yapısı içinde buluruz kendimizi. Yorumbilgisi iste bu anda yardıma koşabilir. Ama anlama konusunda reçeteler vererek değil de, anlamanın sınırlannı göstererek. Sınır koymayan anlama savının, giderek el koymaya dönüşebileceğinin üzerine parmak basarak. Bire bir anlama taleplerini bir yana bırakıp hiç değilse yanlış anlamalardan kaçınılması öğüdünü vererek. Öğüde kulak verildiğinde, sözünü etOğiniz yazılar arasındaki bağ sanınm kendüiğinden kurulabilir. Peki yeniden Goethe'ye dönelim, daha doğrusu sıze verilecek madalya hakkında söyleselim. Her şeyden önce nasıl bir ödül bu ? Kimlerle paylaşıyorsunuz ödülü? Ve altmlama ile uğrasan biri olarak siz nasıl altmltyorsunuz t>u ödülü ? Benim de yeni öğrendiğime göre 1955'ten bu yana verilmekte. Alman dilini ve edebiyatını dış ülkelerde tanıtanlann yanı başında özellikle kültürlerarası iletişime katkılan olanlara veriliyormuş. Şimdiye kadar ödül alanlann yaklaşık üçte biri doğrudan doğruya Alman diü ve edebiyatı Ue ilgili, diğerleri sanat alanında ya da çevirileriyle ünlenmiş kişiler. Ancak ilgimi çeken, 1955'ten bu yana bu ödülü alanlann sadece yaklaşık yirmide birinin kadın oluşu. Goethe bu sonuçtan pek memnun olur muydu, bilemiyorum. 2000 Mart'ında verilecek 1999 Goethe Ydı Madalyası'nı alacaklar arasında sosyolog, yazar György Konrad, Oxford'dan Germanist ve Goethe biyografisi yazan Nicholas Boyle ile roman ve tiyatro yazarı, oyuncu ve rejisör George Tabori var. Benim için ödülün Goethe adını taşıması önemli. Uzun yıllar sık sık söyleştiğimiz, bazen kavgalaştığımız, ama iyi günde kötü günde ve çok farklı alanlaraa bana hep söyleyeceği bir şeyler olan bir yazann armağanı gibi yorurnluyorum bu ödülü. Şârâ Hantm, sizı kutluyorum ve teşekkür ediyorum. • (*) htanbul Öniversıteu Alman Dili ve Edebiyatı Yorunıblyisl EdeMyatyaptlanytabafacJanak E Eıtoblyatn evransslğl Metinlerle Söyleşi / Şârâ Sayın / Multilingual /204 s. SAYFA 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle