20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Seri katillerin öncüsii AHMET ÜMİT üncel Yayıncılık, Akif Pirinççi'nin Felidae'sı, Federico Andanazi'nin Anatomist'inden sonra yine insan ruhunun derinliklerinden gezinen bir kitabı Nikolaj Frobenius'un "Marquis de Sade'ın Uşağı" adlı romanı yayımlandı. Önce iki roman gibi "Marquis de Sade'ın Uşağı"nı da keyifle okudum. Öteki okurları bilmem ama bu tür romanların yayınlanması bana büyük bir sevinç veriyor. Insan bedeninde ve benliğinde keşredilmemiş alanları yazmayı deneyen romanları hep sevmiş, nep önemsemişimdir. Bu tür romanlar, insan merkezli düşüncelerin tartışılması için gerekli argümanları sunmalannın yanı sıra, kendimizi tanımamızın çarpıcı örneklerini de sunarlar bize. Gerçeklikleri o kadar yalın, o kadar keskindir ki çoğu zaman dini kurumların ya da politik ıktidarların yasaklamalarına neden olurlar. "Marquis de Sade'ın Uşağı" da böyle bir kitap. Adından da anlaşılacağı gibi yazar seçimini baştan yapmış; sıradışı bir yazan konu seçerek okuru ürkütücü ama merak yüklü bir serüvene çıkarmayı amaçlamış. G malıydı. Çünku toplumun kendisi ve koyduğu kurallar bir sahtekârlık sisteminden başka bir şey değildi. Insanı değil üst sınıflan ya da güçlü olanları korumak amacıyla düzenlenmişti. Sade bu kurallara uymak yerine kendi benliğindeki ilkelliğe, vahşiliğe sığınmayı dana doğru buluyordu. Katılırız, katdmayız Sade buna inandı, buna uygun yaşadı, buna uygun yazdı ve büyük bir yaratıcı olarak insanlığın ortak belleğinde yer etti. Nikolaj Frobenius romarunı Sade'ın düşünceleri üzerine kuruyor. Romanımız Sade'ın çok yakınında yaşamış gerçek bir kişiliği anlatıyor; uşağı Latour'u. Ama Latour u anlatırken ner satırda Sade'ın düşünceleri kendini hissettiriyor. Latour, tıpkı Sade'ın savunduğu gibi alt benliğinin yani güdülerinin sesini dinleyen bir adam. Bu yüzden yazarımız onu toplum dışında büyütüyor. Kilise merdivenlerine terk edilmiş çirkinlik abidesi bir kadın olan BouBou'dan doğan Latour'un babası kimliği bilinmeyen bir mahkumdur. Latour doğuştan kötülüğe eğilimli bir çocuktur. Annesiyle birlikte kentten uzakta kâgir bir evde yaşayan kahramanımız önce yakınındaki hayvanları öldürmeye başlar. Ve bunu o kadar rahat yapar ki sanki öldürmek doğal bir davranıştır. Annesi böyle yapmaması için onu uyardığında, buna pek bir anlam veremez. O kediyi öldürmüşse ne olmuştur, kedi de kuşları öldürmektedir. Latour'da bedenî bir araz da vardır. Acı duymamaktadır. Herkesin beyninde acı duygusunu yaratan bölge sanki Latour'da yoktur. Bu yüzden, çocukların kötü davranıslardan kurtulması için o dönem sıkça Daşvurulan dayak, kahramanımızda hiçbir işe yaramamaktadır. Üstelik çocuğunu deli gibi seven BouBou çok da fazla üzerine gitmemektedir. Biraz büyüyüp kilise okuluna başladığında ise arkadaşları onu aralarına almazlar, hatta boğmaya çalısırlar. Latour da artık onlarla birlikte oynamaz. Kendi içine kapanıklığını sürdürerek, tek başına dolaşmaya başlar. Böylece kendi güdülerinin sesinden başka bir ses dinleme zorunluluğundan da kurtulmuş olur. Ama kafasında hep, neden acı duymadığı sorusu vardır. "Latour'a göre acının dört ayn türü vardır. Bildiğimiz acı. Derin acı. Yürek acısı. Ve düşüncenin epey çaba harcaması sonucu doğan acı... Bununla birlikte Latour, yara izlerinden ötürü canı yanan annesinin yüzündeki kasılmaları her zaman merak etmişti. Kendisinin acıya değin hiçbir deneyimi olmadığından, bedeninin gerçketen canlı olup olmadığını kendi kendine sorma durumuna düşmüştü." (1) Kafasındaki bu sorular Sade'n düşüncateH Marauis de Sade lanetli yazarların ilki, ayrıksı yaratıçıların en çok şaşırtanı, en çok irkilteni. Üstelik yalnızca yazdıklarıyla değil, kimilerince sapkınlık olarak adlandırılan yaşamıyla da bunu kanıtlamış bir sanatçı, bir düşün adamı. Alışıldık etik anlayışına göre değerlendirirsek o iflah olmaz bir ahlaksız, ama yaptıklarıyla yazdıklarının uyumuna bakarsak tutarlı bir non konformist; düzenin bütün kurallanna başkaldıran inatçı bir asi. Sade, alt benliğimizin, yani güdülerimizin, arzularımızın tümüyle serbest barıkalmasını istiyordu. Sonuçlan ne olursa olsun insan gerçek özgürlüğü ancak böyle yakalayabilirdi. Topıumun belirlediği kişiliğimizin, yani üst benliğimizin baskısına Daş verip alt benliğini o ilkel, şiddet ve zevk yüklü güdüleri doyurul eüduterl serbest bırakmak onun kendi bedenini merak etmesine yol açar. Acı nedir? Bedenimizin neresi acı merkezidir? Bu merak bir raslantı sonucu tanıştığı tahnitçi ustası Leopold'un yanında asistanlık yapmasıyla daha da artar. Artık o, canlılann derilerinin altını görmeye, kaslann, iç organlann yerini öğrenmeye başlamıştır. Anatomi bilgisi, annesinin ölümünden sonra bir fanişeyle Paris'e kaçmasından sonra tanışacağı ve bir süre yanında çalışacağı Proresör Rouchefoucault sayesinde derinleşecektir. Latour önceleri intikam için öldürdüğünü sanmaktadır ama giderek cinayetleri bilimsel amaçlı bir nitelik kazanır. Öldürdüğü insanların bedenlerinde, beyinlerinde acı merkezini aramaya başlar. Elleri tıpkı deneyimli bir anatomist gibi beceriyle çalışmaktadır. Birkaç saat önce öldürdüğü insanlann kafataslannı açmakta bir bilimadamının merakıyla beyni incelemektedir. Böylece Latour seri katillerin ilki olarak tarihteki yerini alır. O hem katil hem de bilime merak duyan karmaşık bir kişiliktir. Latour'unyaşamı vahşi olduğu ölçüde trajiktir de. Toplum tarafından kabul edilmeyen ucube bir annenin katil oğlu. Ama o topluma öfke duymamaktadır. Yani cinayetlerinin nedeni dışlanmışlığı değildir. Ona yöneltilen dışlanmışuk ya da küçümseme yalnızca koruma güdülerini geliştirir. Hiçbir zaman toplumun kendısini kabul etmesi için çaba harcamaz. O kendi vabandlığından, kendi davranışından, kendi yaşam biçiminden memnundur. Yazarımız, Latour'un işlediği cinayetleri, bu işi yaparken ne kadar soğukkanlı davrandığını en az katil kadar doğal bir tavırla anlatır. Latour, Sade'la karşılaştığında iki cinayet işlemiş bir adamdır. Sade, onun katil olduğunu bilmemesine karşın tavırlanndan iyi anlaşabileceği biri olduğunu anlar. Onu uşak olarak kabul eder. Bu arada Sade hakkında kovuşturmalar başlamış, toplum onun üzerinde sıkı bir baskı oluşturma yoluna gitmistir. Ne var ki Latour'un işlediği cinayeuerin yanında Sade çok masum biri olarak kalır. Sade'ın gidebildiği sınır Latour'la suç ortaklığı çizgisidir. Bu çizgiyi aşmaya cesaret edemez. Yani Latour kadar sapkın ya da cesur davranamaz. Yazarımızın anlatmak istediği de budur. Yani Sade'ın yaşamı ya da yazdıklan aslında insanın içindekı vahşetin çok küçük bir bölümüdür. Yüreğimizin karanlık bölgesi sanılandan çok daha basit ama aynı zamanda çok daha korkunçtur. Basittir çünkü ilkeldir. Latour gibi iflcelliğinden çıkmamış biri için bu davranış biçimi aynı zamanda doğaldır. Ama toplumsal iüşkiler içinde üst benliği bir anlamda kişiliği gelişmiş 'uygar' insan için bu davranış karmaşık ve doğa dışıdır. Bütün o tüyler ürpertici cinayetleri anlatan yazar, okuru bu konu üzerinde düsünmeye zorlar. Yalnızca Latour'un eylemlerini değil Sade'ın davranışlan aa masaya yatınlır. Ama önyargıyla değil, tersine insanın doğal oluşumu içinae, hatta anatomik yapısının resimlenişi ve toplumun etkileriyle birlikte. Yazar, sapkın kahramanının eylemlerini ne yargılar ne de olumlar. O insan bedenine ve ruhuna ilişkin bir gerçeği gözümüzün önüne serer. Ama bu gerçek hamdır. Okurdan yorumlanma bekfemektedir. "Marquis de Sade'ın Uşağı" alışılmadık ama çok güçlü bir kitap. Okuru derinden sarsan bir şey barındınyor. Bir şey diyorum çünkü bunu adlandırmakta zorlanıvorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Bu kitap, kendi benliğiyle karşılaşmaktan çekinmeyenlerin mudaka okuması gereken bir yapıttır. • 1) Marquts de Sade'tn Uşağ: s. 38. Marauis de Sade'ın Uşağı / Güncel Yaytnaltk / Nikolaj Frobenius / Türkçesi Mükerrem Akdentz / 240 s. Proust kullamm kılavuzu FARUK ULAY ört yıldır evin çeşitli köşelerine taşıyıp durduğum bir îngilizce kitabın Sel Yayıncılık tarafından yayım lanan Türkçe çevı risini tutuyorum bu kez elimde Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir? Meraklı okurlar, kitabın yazan Alain de Botton'ı Yapı Kredi Yayınları'ndan iki yıl önce çıkan "Aşk Üzerine" adlı romanından tanıyacaklardır. îngilizlerin wunderkind yazan Alain de Botton, bu ilk romanının ardından "aşk"la oynayan üç roman daha kaleme aldıktan sonra aşk üzerine yazmaya meraklı başka bir yazarın sözlerine ve vaşamın biçimine odaklandığı, kılavuz kitap giysisine bürünmüş bir farsla çıkageldiğinde Ingiltere ve ABD'deki okurlarla eleştirmenleri epey heyecanlandırmıştı. D Astımlı, mıdesinden muzdarip, derisinin hassasbğı yüzünden sabun bile kullanamayan, banyo yaptığında yirmi değişik havluyla kurulanacak denli titiz, yükseklerde dolaşmaktan, yolculuğa çıkmaktan ve fareden korkan, bol kilot giymekten ve pek gürültücü bulduğu komsulanndan nefret eden, annesinden baska kimseye güvenmeyen ama onunla da güç geçinen, yaşamınm son son dört yıîmda yataktan çıkmamış, sevgiye ve sevmeye meraklı ama kadınlarla erkekler arasında bir karar veremeyen, sürekli sıkılan canını ne yapacağını bilemediğinden bir milyon iki yüz elli bin sözcüklük tek bir roman yazıp 51 yaşında zatürreeden ölerek onu tanıyanlann çoğuna rahat nefes aldırtmış geçimsiz bir adamın söylediklerine kulak asıp yazdıklanndan hisseler çıkarmak kolay ve zevkli bir iş olmasa gerek. Alain de Botton böyle düşünmedığinden bu işi başarıyor ve son yapıtı "Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir? "de geçen yüzyılın en müzmin en mızmız yazarlanndan Marcel Proust'tan alınabilecek feyzlerden söz ediyor. Bugünü yaşamayı nasıl sevebileceğimizden kendimiz için okumayı nasıl öğrenebileceğimize, başarıyla nasıl acı çekebileceğimizden aşkta nasıl mutlu olabileceğimize, zamanı nasıl iyi kullanabileceğimizden duygulanmızı nasıl dışa vurabileceğimize dek uzanan feyzler derin, düşünsel irdelemelere girişilmeden, olağanüstü sevimli bir humor yardımıyla sıralanıyor. Aİain de Botton'ın Ingiliz yazarlarına özgü bir oyunculuğu var ve bu oyuncu yaklaşımı, yapıtına Dİr kılavuz kitap görünümü vermeye dek götürüyor onu. Yazının ilk bölütünde kullandığım "fras" nitelemesi, yapıtı az çok tanımlıyorsa da yazarın konusuna olabildiğince sevecen bir biçimde yaklaşması kitabı bir farsın yürek buran sertliğinden uzak tutuyor. Kitap kimi yerde yazınsal bir elestiriye bürünüyor, kimi yerde salt komedıye dönüşüyor. Alain de Botton'ın yazar olarak Proust'tan aldığı derslerin başında klişelerden uzak durulması geedilmiş sözlerin gerçek duyguları yansıtmakta yetersiz kaldığının ya da basitleştirip çarpıttığının ayırdında olduğundan Proust'un binlerce sayfalık romanıyla mektuplarını taradıktan sonra topu topu iki yüz küsur sayfaya indirgediği bu "kılavuz" kitabın biçemini de büyük bir özenle kuruyor. Biçemle dile gösterdiği bu özen, yapıtı alışılagelinmişliI CUMHURİYET KİTAP SAYI 526 rektiği geliyor. Yazanmız ,ağızda ciklet NlkolaJ Frobenlus SAYFA 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle