05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KUR L A R A "Bir kısmı kendi anımsadıklanmdan, bir bölümü de yaşlılardan dinlerken belleğime kazınan anılardan yararlanarak yazdığım öykülerin asıl amacı bcni o tasasız, mutlu eski htanbul'un duğal yaşamına sankiyeniden geri götürmüş olrnalan... Tulucu bir insan değilim ama benim çocukiuğumda yalnızca dört yüz elli bin kisiyi banndtran o eski kentimi çok özlüyorum. Rüyalarımaa sık sık o günleri yeniden yaşıyorum dersem bilmem bana inanacak mısınız? Elim kalem tuttukça, o günlerle ilgili dosyalar dolusu notlanmı gün ıstğma çıkarmayı sürdüreceğim... Eski istanbul yaşamtndan ve geleneklerinden günümüze yok olan, artık eski htanbullulann bile zor anımsadıklan o kadcır çok sey var ki..." diyor Fatma Semiha llçuk. Yazmaya çok genç yaşlarâa başlamış Semiha Uçuk ama, birtakım özel nedenlerden dolayı çok geç yayımlamış yazdıklarım. Ailesinin gö'revi nedeniyle Anadolunun ve Trakya'ntn birçok kentini ve insanını tanımış. Yazdığı öykü ve gezi notlannda bunun izlerini görmek olası. Beş kitap yayımlamış Semiha Uçuk şimdiye kadar. Bunlardan üçü öykü, hiri gezi, bir de ünlü yontucumuz îlhan Koman'ın yaşamtnı anlatttğı biyografi kitabı. Semiha Üçuk'u hem kendi ağzından hem de başka yazarlanmızın kaleminden tamtmaya çalıştık sizlere. Bofküaplı günleri... 0 ETHİ NACİ XX. yiizyridan kalanlar: Bir eski zaman askı Mehmet Rauf, doğa betimlemelerini seviyor; işte yüzyılın başında Beykoz çayırı: "Sonra üçü beraber çayıra doğru ilerfediler. Evvelâ rüzgâr çayırcıan soluklar getirnıeye başladı. Bu, birçok çiçeklerin, otların katım lanan bir soluğu, serin, taze, yaş kokusu idi. Biraz sonra çayırın bir kısmını gördüler, uzaktan burası san çiçeklerle bir fulya tarlası gibi idi. tlerledikçe ötcsinde berisinde kır mızı, mor, beyaz çiçekler de farkedildi; bol yesillıklerin arasında bol renkler, çiçekler tarladan taşıyorlar, rüzgârla dalgalanıyorlardı. Rüzgâr, parça parça her dalgadan bir güzel koku öpüşüyle dolup estikçc, koylarda koşuşan sülüklerle sıı ııstünde hâsıl cttigi titremeler gibi perişan dalgalar esiyordu." Veonefis "eylül" betimlemeleri... Büyükaie Mehmet Rauf, tipik bir "biiyük aile"yi anlatıyor; ne var ki "o mâhiler kı derya içredir deryayı bilmezler" dizesinde olduöu gibi Mehmet Rauf da "büyük atle"yi anlatırken "büyük aile"yi anlattığını bilmiyor, bilmesine de gerek yok: Çünkü o zamanın varhklı ailelcrinin hepsi büyük ailedir; aynı evde "Beyefendi", "Hanım", bunların kızı ve damadı, oglu ve gelini birlikte yaşarlar. Evin gerçek nâkimi "Beyefendi"dir. Sözgelimi Süreyya, Bogaz'da bir yalı tutmak istemektcdir, babasından anasından yalı kirasını koparamıyor, kira yı karısı Suad babasından alıyor ve Suad "Beyefendi mâni olmak isterse?" diye kaygılanıyor, "sessiz, mii tebessim," gicıip Beyefendi ile Hanım'la görüşüyor, izin alıyor. Beyefendi, damat, Süreyya hep "kalem"dc çalışıyorlar. Süreyya, "Haftada ikı gün Istanbııl'a inmek istiyorum ama daha karar vereme dim." diyor. Nasıl çalışma ıse! ""\ 7 " \ 7 " yüzyıl yavaş yavaş sona ererjL jL ken, bu yüzyıl boyunca ya JL \~JL \ • zılmış ama çoğu ya unutulmuş, ya bir yana atılmış romanlardan anıl maya hak kazananları genç okıırlara tanıtmak istiyorum. Mehmet Rauf'un (1875 1931) Eylul adlı romanı 1901'de yayımlandığı zaman bü yük yankılar uyandınnış: Hüseyın Cahıt Yalçın ve 1 lalit Ziya Uşaklıgil gibi zamanın ünlü vc etkili yazarları Eylul'ü övmüş, Cevdet Kudret vc Mustafa Ozön gibi edcbiyat tarihçileri Eylul'ün öne mini belirtmişlerdir. tşte M. N. Özön'ün yargısı: "Eylul, bazı yerlerde çok fazla uzatılmış görünen tahliJlcrc ra^mcn, edebiyatımızda ilk mukcmmel ve tam ruhî tahlil romanıdır." Eylutü sadeleştirilmış baskısından bu ikinci okuyuşum (Ak Kitabcvi, 1980, 7. baskı). Eylutü Selâmı lzzet Sedes sadeleştirmiş; nc var ki Scdes'in yaptıgına dili "sadeleştirmek" değü, dili "rezil etmek" denir! Türkçe'nin Arapça, Farsça sözcüklerden kurtularak hızla dcğişmcsi, yazık ki bazı eserlerin tadına varmamızı olanaksızlaştırıyor. Mehmet Rauf'un mirasçıları (varsa), Eylul'ün dilinin sadeleştirilme sini bu isin ehli olan bırıne yaptırsınlar, romanın bu dille yayımlanmasma engel o\sunlar! Sayısız düzelti yanlışı ayrı bir rczalet! Mchmct Rauf, süslü cümlelerı, "edebiyat yapmayı" seviyor, özellikle doğa bctimlemelerindc. Avnı Mehmet Rauf, "edcbiyat yapmadan" da güzel cümle kurabilccc&ini gösteriyor: "Sözlcri sürüklencrck, senueleyerek çıkıyor gibiydi." Bir eski zaman aşkı Mehmet Rauf, romanın daha üçüncü sayfasında, Suad'a şunları düşündürüyor: "... kabahat şu sebebi düşünülünce kalbinı sızlatan can sıkıntısında, ne kadar aşk ve bağlılık ile geçerse geçsin, beş senelik hayatın yıprattığı kalblerde, bu kalblerin, insan kalbinin eskime ye olan kabiliyetinde idi." Suad, iki sayfa sonra, şunları düşünüyor: "... hele gittikçe eski ateşin azaldığını, eski hararetin her gün biraz daha soğukkanlılıga döndüğünü görüyor..." Suad'la Necib "beş yıldır" tanışıyorlar ama "yalı", iliskilerini pekiştiriyor. Mehmet Rauf, Suad'ın bıkkınbğını belirtmisti; Süreyya, denizden, "lüfer avı"ndan başka bir sey düşünmüyor. Musiki, Suad'la Necib'i birbirinc yaklaştıran öğe oluyor. Sonra birbirlerine âşık oluyorlar. Ama elleri ellerine değmiyor. Necib, Suad'ın eldi veninin tekini aşınyor. Suad'ın "koca" hakkındaki fikirlerinde değişmeler: "... onun türlü heveslerine şartsız boyun eğmekten ibaret evlilik ona iğrenç geliyordu.' Necib, umutsuzluktan, "artık ölmek istiyordu". 264. sayfada Necib, nihayet, Suad'ın ellerini tutar, daha sonra, "eldiveni de, bunu tutan eli de kaparak ağzına" götürür: "Ve ilk defa olarak ciudakları ona (eline) tcmas etti." 265. sayfada Necib, sonunda, Suad'ın, gözlerinden öper. Suad, "Bari mcsut oldum ya, hiç olmazsa cidden sevdik ve bir hayatta istenilecek kadar sevildik ya..." diye cluşünür. "Bütün istikbal endişelerini mânasız" gören Suad, şimdi, "Hiç olmazsa beraber ölmek de mi yoktu?" diye düşünür. Evet, o tarihte, o koşullarda, "birlikte mutlu olmak" mümkün degildir ama birlikte ölünebilir: Bir yangın, "içeri girmeye cesaret edemeyerek" "Suad!" diye haykıran Süreyya ve "dehşetle haykırarak içeri' atılan Necib... Eylul, günümüz Türkçesiyle (Okudugum kitaptaki berbat "dil"le değil!) yayımlanırsa bugün de okunabilir. Bir yüzyıla dayanabilen kaç roman var ki Türkiye'de... • SAYFA 3 Mehmet Rauf Eylufdflld ruhsal çözümtoneier EyluFâc gerçekten başanlı ruhsal çözümlemeler var, özellikle romanın kahramanı Necib'den söz edilen sayfalarda; bunların Mehmet Rauf'un yaşammdan kaynaklandıöını söylcmek mümKÜn. 11. Cahit Yalçın, Edcbiyat Anılarinda söyle diyor: "Rauf, gene aynı konuşmada (Mehmet Rauf, aşklarını bir gazete yazarına anlatmış. F.N.) 'Eylul' romanına csin olan duygularına da hiç değinmedi. Sevgili bir ölünün sevgili anısına saygı, benim için de bir borç. Bu noktayı da sessizlikle geçirmeyi zorunfuk sayıyorum." (H.(>. Yalçın, Edebtyat Anıları'ndi, Mehmet Rauf'un bir intihar girişimini de anlat.r.) Gerçekten de Eylul'ün en başanlı çizilmiş kişisi Necib'dir; belli ki Necib'i anlatırken Mehmet Rauf kendi deneyimlerindcn epey yararlanmış. Suad da oldukça özenle çizilmiş bir roman kişisi. "Beyefendi" (Süreyya ile Hacer'in babası) ilc Fatin (Hacer'in kocası) karikatürleştiıilmİ!) kişiler. Süreyya, yaşamayan bir roman kişisi. Ruhsal çözümlemelerden bazılan gerçekten başanlı, bunlar sözü edilen roman kişisinin iç dünyaMiu açığa çıkarıyor: Necib, Suad'a âşık olduktan sonra: "Onun (Suad'ın) sözleri, tavırları belki yine her zamanki gibiydi; fakat şimdi onlarda hususî bir renk görür gibi ofuyor, artık en mânasız şeyleri çok mânalı geliyordu." / (Necib,) "Yeniden TURHAN GÜNAY Imtiyaz Sahlbl: Berin Nadi o Basan ve Yayan: Yenl cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A ş. eCenelYayın Yönetmeni: Orhan ErinçcGenel Yayın Koordinatörü: Hlkmet çetinkaya Yazılslerl Müdürü: Ibrahlm Yıldız • Sorumlu : • Müdür: Flkret llklz Yayın Yönetmeni: Turhan Cünay o Graflk Yönetmen: Oilekilkoruro ReklamMedyac Suad'a düşüncesiz, muhakemesiz düşkün, yine onun aşkıyla scrsem, ne yapaca^ını bilmeycrek, gitmek istevip gidemediğinden acı çeker düşiınürken alclına dün onunla berabcr gezilen yerlerden geçmek geldi." Kitaplardan aktarma ruh çözümlemeleri: "(Necib) ü n d a o kadar mükemmellik görmeye başlamış, kuruntusiylc onları ne dereceye getirmişti ki (...) helecanlı şuh duruluğun huzurunda ağlamak istiyordu." (s. 101) "(Necib) ... yalnız ruhun tutkun olduğu, maddîlikten tamamiyle ayrı bulunduğu için bu arzusunu bir hıyanet addetmiyordu. Düşündükçe Suad'ı değil onun rununu, sade ruhunu sevdiftini görüyordu. Bu büsbütün başka bir aşk idi." (s. 103) "Fakat bu tutkunlugun dilediğince hükmetme, bencillikleri, hevesleri hâsıl olmaya başlıyordu. Süreyya'yı Suad'ın maddiyatına sahip görmekten acı duymak akbna gelmemişti, fakat onun maneviyatına olsun, sahip olmak, (...) bir ihtiras nalini ahyordu..." (ss. 103104) Bu dört paragraftaki oluşum, birçok aşk romanında var. Yanlış anımsamıyorsam Stendhal, Aşka Daır (1822) adlı incelemesinde bu oluşumun aşamalarını açıklıyordu. Mehmet Rauf da, bilinen aşamaları uzun uzun anlatıyor; ne var ki anlattıkları, yalnızca Suad'la Necib'e özgü ruhsal durumlar değil, her kadınla her erkeğin yaşayabileceği ruhsal durumlar. L CUMHURİYET KİTAP SAYI 470
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle