05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA "1971'den beri ürünlerimi yayımlanm. 1972'den beriokur önüne çıkan 28 kitabım var Altı öclülkazanâım. (Bunlardan dördü takma adla kazanılmış ödüllerdir.) Bazı sağduyulu kişiler tarafından ansiklopedilere, sözlüklere alınmışımdır. (Kimi zaman hunu da engelleyenler olmuştur. Ama onlar devekuşlarıdır, kafaları çamura gömülüdür.) Yüzyüze geldtâimizde ise kaçacak deıik ararlar. Ödlek ve kaypaktırlar; yapay gülümsemeli maskeleriyle çıkarlar karşıma ve ilkfırsatta sıvısırlar. Vazgeçilmez bir kin, nefret ve öfke içinde olduklan, stvısırken kekemelcsmelerinden ve ayaklannın birbirine dolanmasından belli olur en başta" diyor bir yazısında Burhan Günel. Tartısmalı bir yazar olarak da öne çıkan Burhan Günel adını Türkiyeli okur ilk kezyaygın olarak 1972 yılında yayımlanan "Ökse" adlı romanı ile duydu. Sonraki yıllarda ürünlerinin yanı sıra başlattığı edebi tartışmalarla da sürekli adını duyurdu Günel. 1986 yıhndan bu yana "Karş'ı Edebiyat" dergisinin Yayın Yönetmenlijti'ni de sürdüren Güneli tanıtmaya çaltstık sizlere. Bu sayımızın bir diğer öncmli konuğu ise Vasıf Öngören. Öngören in bu yıl 60. doğum yddönümü, bu nedenle yapıllanna bir kcz daha topluca bakmaya çalıstık. Bol kitaplı günler!... Batık Bip Gemi O ktay Akbal, yeni romanı Batık Bir Gemi'nin (Can Yayınları, 1997) 64. sayfasında şöyle diyor: "Bu bir özyaşamöyküsü mü? Yoksa sana yazılan uzun mu uzun bir mektup mu? Bir roman bcnce!.. Yarıda kalan öteki roman çalışmalarınv dan biri değil, hayal yok, düş yok, uydurma yok, yaşlı bir adamın, ama gençmiş gibi sevcn bir adamın, belki de yakın bir riliim yolcusunun sevdiğine seslenişi!" Oysa daha önce, 16. sayfada, şöyle diyordu: "Yürümek, yaşadığını duymaktır, bcllck daha iyi Çalışır. Anılar birbirini izler. Pek çok öykümü böylc uzun yürüyüşlerde yazdım." Evct, "anılar birbirini izler". Nitekim "...uzun yürüyüşlerde yazdım" diye biten cümleden sonra şu satırları okuyoruz: "Birzamanlar Şişli'den yola çıkar ta Istinye'ye inerdik. Şair, yazar, rcssam arkadaşlar. O kırklı yıllarda. Ne kadar 7enginmiş o zaman parçası. Savaş korkusu ınuydu bizde yaşama co^jkusu yaratan? Kimi zaman da bir çingenenin çevresinde topIaşır fal baktırırdık / 'Çakır gözlü, yakında tombul bir karıyla göbek göbeğe geleceksin.' / Ürılü öykücü dostum, scvdigi ile hiç göbek göbeğe geldi mi, bilmem. Ama birkaç yıl sonra ölümdü onu kollarıyla saran..." Oktay Akbal'ın anlattığı gezide ben de vardım. Sait Faik, Sabahattin Kudret, Salâh Birsel, Sabahattin Batur ve başkaları: Doğ ru mu anımsıyorum, bilcmiyorum, Naim Tirali, Kenan Harun da o geziye katılmıştı. Oktay "savaş korkusu " diyor ama o zamanlardut ağaçlanyla ünlü Mecidiyeköy'e 1947 ya da 1948'de şitmiş olmalıyız, savaş çoktan bitmişti. Sait faik, bir çingeneye fal baktırmıştı. Ne güzel bir gündü! öktay, kitabında, sık sık yaşlılıktan söz ediyor: " 'Yaşlılık batık bir gemidir' demiş ti General de Gaulle: Batık bir gemi suyun içinde kolay kolay dağılıp gitmezmiş. Oldu ğu gibi dtırurmuş yıllarca... Uzaktan baktın mı ner şey yerli ycrindc. Nerdeyse su yüzeyine çıkıp eski günlerdeki görkcmiyle yüzüp gidecek uzaklara. Ama biraz dokundun mu, iri bir balık gelip çarptı mı, ya da bir dalgıç yanına yaklaştı mı, dağılıp gidermiş. Tuz buz olıırmuş." Bu yaşlılık şaplantısı roman boyunca sürüp gidiyor. (Üstelik yaşını da saklıyor, kendini dokuz yaş genç gösteriyor! Ama 42. sayfada farkında olmauan, gerçck yaşını acıklıyor: 1983'tehapsegirmışti: "Yaş altmıştı' diyor). Oktay (Bir türlü "Anlatıcı" diyemiyorum!), sık sık bacağındaki ağrılardan söz ediyor: "Yürürken bir ağrı iniyor sol bacağıma. Kalçadan ayak parmakla rıma. Hemen bir yere oturuyorum." (s. 31) "Ağn"nın nedenini 70. sayfada öğreniyoruz:"Hekimlerle belki de ko nuştun. Birkaç yıl önceki kazadan sonra yattığım hastanedeki dost hekimc gitmişsindir. Nedenini, niçinini sormuşsundur. Şunun şurasında, kaç ay, belki bir yıl kaldığını bitişe..." (O "kaza 'dan sonra Çapa Tıp Fakültesi'ndc yatarken, Yaşar Kemal'le birlıkte, Oktay'a "geçmiş olsun" demeye gitmiştik. Ne kadar duygulanmıştı...) Oktay'ın hapishane günleri: "Sonra cczacvi. Daracık bir yer. Bir hücre ya da odacık. I'areler, böcekler. Uzaktan gelcn bağrışmalar, hazin türküler. Aylar süren bir ödcşme. Kiminlc? Kendimle... Beni mahkîirn eden o genç yargıçla da... Kaç yıl geçti aradan? Yaş alt mıştı. Gardiyanlar 'Baba' diyorlardı, 'Allah kurtarsın', diyorlardı. Kimi de sessizce ku lağıma'Bunlar size yapılır mı?' diye fısıldıyordu..." Oktay'ın en çok kullandığı sözcük "ölüm" ve "ölümcül": Kitabın yirmi sayfasmda ya "ölüm'Var, ya "ölümcül" ya da "ölmek".. Yahya Kemaf'den aldığı di/.elcr: "Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları/ Bir bir hatırlamakta geçen sonbahar ları." Bir dıze daha Yahya Kemal'den, düzelterek yazıvorıım: "Anhır kı yolcıı vol göriınur scrviliklere." Oktay hep ölümü düşünüyor: "Şiır yazmak. edcbiyatla ilgilerımek, resim çizmck, hiç değilse şar466 kı söylemek yaşama bağlanmanın bir yolu mu? 'Kimseler aldırmıyor, ölüme' diyen şair şimdi seksenini aştı. Şiirlerinde ölüm baş temadır. Hangi şairin değil ki! Ta çağlargerisinden bu yana şiir yazan, söyleycn ner duyarlı kişi ölüm korkusundan kurtulamamıştır. Kimi, Saba gibi 'Yarabbi çok şükür öleceğiz', der, kimi, 'Ölüm, sığdıramıyorum gönlüme' der." (Ammsadığıma göre "Ölüm ey göklerden büyük / Sığdıramıyorum gönlüme" olacak. F.N.) Oktay, Nâzım Hikmet'ten de bir alıntı ya pıyor: "Niye ağlamak gelir her mutluluktan sonra" dedikten sonra ekliyor: "Nâzım I lik met, 'Bu güzellik neden ağlatır seni' diye sormaz mı? 'Kerem ile Aslı'sında?.." (s. 89) Olacak şey değil! Önce o cümlenin doğrusu: "Bu güzellik niçin mahzun eder seni?" Sonra, bu cümlenin "Kerem ile Aslı"yla bir ilintisi yoktur, bu güzelim cümle "1'erhad ile Şirin'ae geçcr ve Oktay gibi bir edebiyat adamının bu yanlışı yapmaması gerekir. ("Ferhad ile Şirin" deyince Nâzım'ın bu usta nakkaşa söylettiklerini yeniden okudum: "Yeni yeşil boyam nasıl da parlıyor? Sen onu kaç çeşit ottan çıkardın, oğlum, baban bile sırrını bilmez..' / "Lâleleri de hani kalemle çizdim... Imkânı yok bulamazar..." / Ve Ferhad'ın Şirin'e söyledikleri: "Sen ne deli, ne divane, ne kahrolunası, nasıl al gibi, yeşil gibi, lâle gibi, su gibi, nakış gibi kızsın...' Ve Ferhad'ın yıllardır unutamadığım cümlesi: "Ferhad Usta, Ferhad Us ta, bu güzellik niçin mahzun eder seni?" Bir başka cümle: "En iyiyi, en güzeli, sevmeyi, dünyayı rcnkleriylc, çizgilcriyle yeniden yaratmayı nakkaşlıköğrctti bana..." 1 'erhad ile Şirin'i bugüne kadar okumadıysanız şimdi okumanın tam zamanıdır. Nâzım, geçmişten kalan mirastan çağdaş bir anlayısla nasıl yararlanılabileceğinin mükemmel bir örneğini veriyor. Adam Yayınları arasında çıkmıştı.) Anne Michaels'in Böliik Pörçük Yaşamlar (Adam Yayınları, 1998) adlı bir ronıanı yayımlandı; Oktay Akbal'ın kitabının adı da Bölük Pörçük Anılar olabilirdi. Oktay, "Seni Boğaz'ın küçük köyünde, küçük bir evde görür gibiyim. Iki odalı bir zemin katı. Bahçede çiçekler, balkonda saksılar. (...) Yolunu bekferdim. Bir telefon çalsa sensin die koşardım. (...) 'Bir insanı sevmekle baş ar her şey', demişti o dost yazar..." diyor ve birden "o dost yazar"ı anlatmaya başlıyor: "Parklarda anlatırdı aşklarını, aşk sandıklarını... Bir kolejli kız vardı. Arnavutköy'de. Büyük umutlar vcrmişti yazara. Ama yalancıydı, aşkı da, davranışı da. Gerçek sevgili sini kıskandırmak istemişti. Bir yazarlabirlikte olmak hoşuna gitmişti. Bir süre sonra dostumu kcndi yalnızlığına itivermişti." i TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbl: Berln Nadl . Basan ve Yayan: Yeni Cün Haber AJansı Basın ve Yayıncılık A.$. <> Cenel Yayın Yönetmenl: Ortıan Ertnç ;>Genel Yayın Koordlnatörü: Hlkmet çetlnkaya c Yazıişlerl Müdürü: Ibrahim Yıldız ; Sorumlu Müdür Fikret llklz o Yayın Yönetmeni. Turhan Günay c Crafık Yönetmen: Dllek llkoruro Reklarti: Medya C KİTAP Batık Bir Gemi, Oktay'ın kendisiyle hesaplaşması; geçmişini, yaptıklarını, yapamadıklarını, yaşamını bunun için yeniden gözdcn geçiriyor. Yaşamında tanıdığı insanları da: "Ö devrimci gençlerinçoğu, napislerde, sürgünlerde ezildiler. Çoğu genç yaşta ihtiyarladı, vazgcçtiler devrimcilikten ya da onu içlerinde gizli bir ateş gibi korudular. Fvlenmek, çoluk çocuğa karışmak bambaşka yaptı onları..." Oktay, kitabında sık sık "roman" konusuna değiniyor, yazdığının roman olup olmadığını tartışıyor, ama kesin bir tutumu yok. Bir yandan, "Yazar, kendinin dışına çıkabilmeli. Roman, anı dcğildir ki! Anılar olsa olsa bir romanın besleyici akar sularıdır." (s.84) diyor, bir yandan "1 ler yaşam roman mıdır? Yazılırsa, ustalıkla anlatılırsa niyeol masın." (s. 68) diyor. Oktay'ın Batık Gemi'yi değerlcndirmcsi ise şöyle: "Yaşlı bir adamın, belki de yakın bir ölüm yolcusunun sevdiğine seslenişi!" Bu kadar değil tabii: Ayrılıkiar, kıskançfıklar, mutluluk arayışları. Ve en öncmli sonuc: "Bir tek sen! Varlığıyla insanı yaşamaya bağlayan!" Ve bu "sen"in varlığıyla gerçcklcşen mutluluk: "Birden karşıııa çıkmak. Umulmaılık bir anda. (lapcanlı. Olum korkusunu yenmiş. Yaşama bağlanmış, yaşam saydığım sana..." (s. 91) Oktay'ın o nefis anlatımı. Kısa cümlelerı ustalıkla kullanışı. (Jktay, yazarak kendisini de kurtarıyor mutsuzluktan, okuru da. • SAYFA 3 L CUMHURİYET K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle