05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r tırmalar yapan Barthcs'ııı düşünce çizgisi sürckli dönüşiimlergeçirmiştir. TCK alaııa ilişkin bir sistem oluşturmak yerine, çeşitli alanlardan dcrlediği kavramları başka başka düzlemlcıdc sınamayı yeğlcmiştir. Bu çerçeve içinde Barthas bir kuramcı saydamaz. Tck yönlü, kaü açıklama ve yorumlarda sakışıp kalmamasını, sürckli scçmcn bir arayış içinde bulunmasına borçlu olduğu söylenebiliı. Barthcs, aynı yapıtta aynı yazara, birbirinc karşıt görüncn yöntemlerle, çekinmeden yakla şabilmiştir. Yaptığı çahşmadan usanan, yılan ya da sıkılan bir insanın oyalanma gücü çılgıncadır. İşte sizc, Barthcs'ın sayfiycdc calışırken beş dakikada bir yarattığı oyalan maların Iistcsi: Bir sineğe ilaç püskürtmek, tırnaklarını kesnıek, bir erik yemek, çişegitmek, musluksuyunun hâlâçamurfu olup olmadığını kontrol ctmck, ccza cıya gitmek, ağacın üstünde kaç ncktarin var onu gönııek için bahçeye inmek, radyo programına bakmak, kâğıtlarını tutması için basit bir aygıt yapıvermek, vb. Rarthes'ın günliik programı: Tatil günlcrinde saat ycdidc kalkar; aşağı incr, cvi açar, kcndinc çay yapar, bahçcdc bcklcyen kuşlar için ekınek doğrar, yıkanır, çalışma masasının to/ıınu alır, üstündcki kiiilüklcri boşaltır, bir gül kupartır, ycdi bııçuk habcrlerini dinler. Saar sekizde dc anncsi incr; onunla birliktc kahvaltıda iki rafadan yumurta, kızarmış yuvarlak bir dilim ckmck ycr, şckersiz kahve içer; saat sckizi çeyrck geçe köye SudOuett'i almaya gider; Madam C'yc hava güzel, hava kapalı falan dcr; sonra çalışmaya baş lar. Dokuz bucukta postacı geçer bu sabah hava bunalttct, ne güzel bir vün, falan filan, biraz sonra da ekmek dofu kamyonctiyle ekmckçi kadının kızı gcçer (o öğ renim görmüştür, havadan sııdan konuşınak ofmaz); saat tam un bucukta, kendi ne bir kahve yapar, günün ilk purosunu içer. Saat birde ycmek ycrlcr, bir buçuk tan iki buçuğa kadar öğle ııykusuna yatar. Ondan sonra dalga gcçrnc zamanı gelir: Canı hiç çalışmak istemez; bazen biraz resim yapar, ya da cczacı hanımdan aspirin almaya gider ya da bahçenin dibinde kâğıt yakar, ya da kcndine bir sıra, bir çekmece, bir fiş kutusu yapar; böylece saat dördü bulur vc ycnidcn çalışmaya başjar; beşi çeyrek geçe çay saatidir: Kuşaktan kuşağa çay geieneği: Burjuvalık belirtisi vc kcsin çckicilik. Yediye doğru televizyonıın karşısma geçer: Eğer o akşam çok saçma sapan programlar varsa masasına döner, fiş çıkarırken miizik dinler. Saat onda yatar vc iki ayrı kitaptan biraz bir şcylcr okur. •>v;.v. "Buza Yazılan Serüven", gazcteci Işık Kansu'nun, "Aynntının îzdüşümü" adlı kita bından sonra yayımlanan ikinci kitabı. Bu kitapta da Kansu'nun Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı yazılan yer alıyor. SALİH BOLAT Buza Yazılan Serüven Urartular'ın kartalı, Selçtıklu kartalının ikiz kardcşi değil nıi? Bir söylentive göre Frig Kralı Midas tarafından yapılan Ankaıa Kalcsi'nc dikilmcmiş midir Cumhuriyet bayrağı? Aşısı farklı, köküay nıdır Anadolu toprağtnda yeşerttiğinıiz ağacın.. "Stratosferc Dolmuş" adlı bölüm de, kurmaca ustası Borges'i anımsatıyor: "An kara bürosunun cmck rarı Mehmer Ali Sevim ilc söyleşmck, insanın içini rahatlatır. ( nindelik dcrtlcr, yaşam üzerinc düşünce kırıntıla rı, o günün nasıl başladığı, son çıkan şiir ki tapları falan. Mehmct Ali, şiire düşkündür. Cîeçenlerdc, tavşan kanı çaylarımızı yudumlarken, bir öneri attık ortaya: 'Haydı sırtımıza birer roket takıp, stratosfe regidelim.' Mehmet Ali kosulsu/ kabul etti. Açtık kitapları, stratosrer konusunu buluuk: 'Kış aylarında stratosfer, sürekli gecenin hüküm sürdüğü kutuplarda cok soğuk olur ve sıcakhk ekvatordan kutuplara doğru azalır. Buna karsılık, kutunlar aydınlandığında ve özellikle yaz aylarında, kutup bölgelerindeki stratosfer, ckvator stratosferindcn çok daha sıcaktır. Bu yüzden rüzgârlar, bu iki mevsimdc ters yönden eser: Kışın batı rüzgârı, yazın do ğu rüzgârı.' Işlcr ters gidiyor yani. Tıpkı, Türkiye. Eh, yabancı kalmayız... (...) Haydi beyler, arkayı üçleyelim. Çaylar, şirkctten." "Brahms ve Yeni Dünya" adlı bölüm de, dilin imgesel kullanımına verilcbilccek güzel bir örnek: "Yağmur, Karanfil Sokak'ta, apartmanların arasında saklambaç oynayan iki ıhlamur ağacı ile yo naşıyor. su, toprağa vurdu mu, soluduğunuz havaya, sizi dcrinden sarsan, damarlarınızdaki kana, oradan beyin hiic relcrinc yürüyen yaşamın tadını veriyor. Insan yapısı ne garip? İşte tam bu an da, bifincinizin uzak kırlarından Brahms'ın ezgilcri çıkıp geliyor. llski ta nışıklık. Biraşköyküsünü, 'Brahms'ıSe ver misiniz?' filmini anımsıyorsunuz. Geçmiş; iç dünyanızda şimdi saçlarınızı yalayan rüzgârlayakalıyorsizi. Uzun yol culuklarla, sokaktaki günliik yaşamdan kopuvcriyorsunuz. l'ırıncıdan yüksclcn sıcak nidc kokusuna aldırmıyorsunuz, yakında, çok yakındaki hüzünleri uzak laştırıveriyorsunuz. Yüzünüzdeşaklayan ıslaklıkla uyanıyorsunuz. (^ıddclcrdc yü rüdüğünüzün ayırdına yenidcn varıyor sunuz. Dcrin bir soluk daha alıyorsunuz. Ancak, Brahms'ın notaları yoldaşlık et meyi sürdürüyor. Kolunuza giriyor; Ka ranfil Sokak ilc Yüksel Caddesi'nin ke siştiği yerde, soğuğa kışa dircncn Akdcnizli ycni dünya ağacının hâlâ yaprak dökmcdiğini göstcriyor. Dircnç filizi aşılıyor; yağmur, Brahms ve yeni dünya.." "Buza Yazılan Serüven", bir gazetccinin şiirscl yazılan. • (*) "Buza Ya/ılan Serüven"/ Ijtk KanKU/imgcYayınları/ Ankara, 1997. SAYFA 15 Gazeteci Işık Kansu'dan yazılar derlemesi B nc. ir (cnomcn olarak, "gazeteciyazar" kavramı, anımsanacağı gibi, ülkcmizdc birkaç yıl öncc tartı^ılnııştı. i )zcllikle, C )zdemir lncc, bu konııda sıkı bir savaşım vcrmiş, "yazar" kavramı ilc "gazctcci" kavramını tanım lamak gibi bir ıığraş gcliştirmişti kcndi "Yazar" kavramı, "yazınsal/kurmaca ınctin ürctcn" üzrıcularak düşünülürsc, "işlevsel/kullanmalık mctin ürctcn" özneyc de Roland Barthcs'ı izlcycrck, "ya zan" diycbiliriz. Bu manrığa göre "gazetcci", "yazan" kavramının içcrdiğibiralt kavram oluyor. Çünkii habcr mctni, bir işlevsel/kullanmalık mctin türüdür. Tabi, gazeteci, yalnızca haber metni üreten bir özne değil, röportaj, makalc gibi başka işlevsel metin üreten bir öznedir aynı zamanda. Roland Barthes'ı izleyerek, "yazar" kavramı ile "yazan" kavramı arasındaki farkı anlamaya çahşalım önce: Yazar bir işlevi, yazan isc oir ctkinlifii yerine gctirir; işte dilbilgisinin bize daha önce ög rettiği şey; o dilbilgisi ki birinin ad halini diğerinin eylem (gcçişli) halinin tam karşıtı yapmaktadır. Bu, yazarın an bir öz olmasından dcğildir: Yazar iş yapar, ama isi eşyanın doğasına göre içkin olup kenui aracı üstünde kendini gösterir. Bu araç, dildir; yazar sözüne "çalışan" kimsedir (csinlcnmi^ dc olsa) ve bu çalışmaya işlevsel olarak kendini verir. Yazarın ctkinliği iki tür davranış kuralı içcrir: Teknik kurallar (kompozisyonun, edebi türün, yazının) vc zanaat kuralları (eme;in, saDrın, kusursuzluğun, mükemmein). (...) Yazar, dünyanın "Biçimininabil yazmairnın içine gömen insandır. Ve mucize, söylcmcK gcrckirse, bu kendini scvici özcllikli ctkinliğin yüzyıllık bir edebiyat süresincc dünyayı sorgulamaya bağımlı tutmaktan vazgeçmemcsidir: "Nasıl yazmalı"nın içinekapanarak, yazar sonunda gcrçck aıılamua açık soruyu bulunNe uünya? Şeylerin anlamı necJir? Sözün kısası, yazar çalışmasını an cak amaç edindigi anda arabulucıı kimlik kazanır. Yazar cdebiyatı amaç olarak düşünür, dünya isc onu ona araç olarak sıınar: Edebiyat dünyayı asla, "kesinlik lc" bir yanıt olarak degil, bir soru olarak ifatle cttiğinc göre, yazar zaten tuhaf olan dünyayı ancak sonsuz bir "düşkırıklığı" içindc bulur. (...) Yazanlar isc, "gcçişli" insanlardır; sözün yalnızca bir araç oldu ğu bir amaç (göstcrmek, açıklamak, ögrctmck) ortaya koyarlar; onlara göre söz, bir eylcmc dayanır, ama eylemi oluşturmaz. Dilin bir ilctişim aracının, bir "dü şüncc" aygıtınııı doğasına indirgenmesı istc bııdur. Yazan, yazıya hcrhangi bir dikkat yöncltsc dc, bu özcn hiçbir zaman varlıkbilimscl türden değiluir: Tasa edinilnıcz. (...) Yazar papazın, yazan isc papaz adayınırı ozclliklcrini taşır; birinin sözü gcdş siz bir eylem (demek ki bir biçimde bir harekct), digerinitıki bir ctk.inlik.tir. Aykırılık şudur: Toplunı geçişli bir sözü geçişsiz olandan çok daha sakınarak kulianır: Yazanların bollaştıgı bugün bile ya zanın statüsü yazannkindcn çok daha sıkıntılıdır.Bir kcrc bu maddi bir veriye dayanmaktadtr: Yazarın sözü, yüzyıllar / süren dcvir tcslim sonunda cldc cdilen bir maldır. Yalnız onun için var olan bir Nasıl yazmah T f kurumun, edebiyatın tek varlığıdır; yazanın sözü tersine, kökeninde dilin değerini ortaya koymaktan tamamen ayrı bir islevi olan kurumların gölcesinde üretilip kullanılır: Ünivcrsite, aiksesuar olarak da araştırma, siyaset vb. lkincisi, yazanın sözü bir bakıma diken üstündedir: Yalnızca sade bir araç olduğundan (ya da sanıldığından), harcıalem doğası aracı olduğu tasannın üstünde yoğunlaşır: Düşüncenin her türlü sanatın dışında pazarlandığı kabul edilir; oysa "an" düşüncenin ersanevi özelliği ("uygulanamayan" demek daha iyi olurdu), onun para akışmın dışında üretilmiş olmasıdır: bicimin (pahalıya çıkan, diyordu Valery) aksine, düşünce hiçbir şeye mal olmaz, ama satılmaz da, kendi kendini cömertçe harcar. Bu, yazanla yazar arasındaki iki yeni farkı ortaya koyar. Bir kere yazanın ürettiği her zaman özgür bir özelliğe sahiptir, ama biraz da "ısrarcıdır": Yazan, topluma kendindcn her zaman istemediği şeyi önerir: Kurumların ve sözleşmclerin dışında kalan sözü, yazarınkinden en azından gerekçeleri bakımından şaşılacak kadar çok daha bireysel gözükür. Işık Kansu'nun, "Buza Yazılan Serü ven" adiı kitabı, bir yazar kaygısıyla kalcme alınmış, yazınşal bir yapıt olarak beliriyor daha çok. ()rneğin, "Bahar Kapısı" adlı bölümü okuyalım: "Mevsim saatinin yclkovan kuşuna bak: Mart'a üç var. Toprak, tıpırtısız, hiç haberimiz olmadan kabarır. Su, ağaçların dallarına yapacağı yaşam yolculuğuna çıkar. Güneş, banarın ilk ask mektubunıı gönde rir. Mart, postacıdır. Nisan. Adın çiçekle eş. Fisipisi otu, çoban çantası, peygambcr çiçeği, ciğdem, ballıbaba ycni yıkanmış bcbck ko kusudur, çckerdoğa emekçisi arıları. Yumuşak toprakta baça açıfır, fabrikanın düuüğü çalar işçi karıncalar için. Nisan, ürctimdir...." Kansu'nun, dili gündelik kullanımının dışına taşıyarak, anlamsal çok değerlilik yÜKİemcsine verilcbilccck bu örnckten sonra, eğretilemcyi dc ustaca kııllanışına, "Aşı Tutmalı" adlı bölüm örnek verilcbilir: "...I litit geyiği değil mi, Hacı Bcktaş Vcli'nin kucağındaki ccylan? Hacı Bcktaş Veli, güvercin olup konmamış mıdır nozkıra? Yunus Emre'nin şiirindc kanat vurmuştur aynı güvercin. ŞİİP88İ yanlar Yazaraı kaygısı Barthcs'ın hcr türlü etkinliğinde dencıııeci yanı agır basar. Bunun ncdenini, denemenın onun düşünsel devingenliği vc esnekliğinc yatkın bir tür oluşunda aramak gerekirr* Barthcs, insanın bilgilerinin sınırlılığını vc kesinlenKİeı inin altında yatan bulanıklığı hıçbir zaman göz ardı ctmcz. Bülün bu koşullaı altında bilc onun için değişken olmayan dil sorunsalı, ncrcdcysc herşeyi indirgcdiği Jd^crçck liğidir. Donıık bir nesnellik ya da katı bir bilimscllik ycrinc, scvcccn bir duyaıiılık la yazdıgı vc bcnim de size tanıtmaya ça lıştığım Roland Barthcs aıllı "karşıotobiyograli'sindc şöyle der: "liir hastalıgım vardırbcnını Dılı görürüm "Butümcclcr onun dil karijisındaki özcl tavrını ortaya koyduğu kadar, okıırun ıla Barthcs'a özcl bir biçimdc yaklaşnıası gcrcktigini vur gular. Barthcs'ın ailc rcsimlcriylc dcscnlcrinin dc ycr aldığı, özgün adı liartha Bart ht's'ı Anlatıyor olan bu bcnzcrsiz kitabı scveceksiniz, biliyorum... • Roland Barthes / Roland Rarthes / Çcviren: Scma Ri/at / Yapı Kredi Yayınlart 235 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 466
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle