02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mübeccel Kıray, çoktanınmışçalışması olan ve Ereğli/Ağır Sanayiden Once Bir Sahil Kasabası adını taşıyan kitabının Giriş: Problem bölümüne şöyle başlamaktadır: "Bu araştırmanın gayesi, Ereğli K«sabası'nda sosyal kurumların, insan ilişkilerinin ve değerler sisteminin 1952 yılında meydana getirdiği fonksiyonel bütünü belirlemektir". Yani Mübeccel Kıray, bu çahşmasında, işlevsel yöntemi uyguladığını dile getirmektedir. Oysa, aynı kitabının Yöntem Ve Veriler başlığını taşıyan bölümüne şöyle başlamaktadır: "Bu araştırma için gerekli bilgiler, sosyal ilimlerde kullanuan çeşitli yöntemlerle bir araya getirilmiştir. Bu bilgilerin en önemli kısmı, 1962 yılı yaz aylarında kasabaya yapılan saha araştırması seyahatinde toplanmıştır''. Görülmektedir ki, Mübeccel Kıray, saha araştırmalarını dile getirerek, ampirizm/görgücülük yöntemini uyguladığını belirtmektedir; yani, yalnız ve ancak olguları gören ve onlarla ilgili gözlemlerle yetinen bir çabayı sergilemektedir. • Nilüfer Cöle • Yalçın Küçük, hem Bilimde Yöntem konusunda bir inceleme yazmaya girişiyor, hem de, neredeyse, sezgiye övgü olarak adlandırılabilecek bir tutkuyla, yöntem konusunu geliştirmeye çalışıyor. Bu yaklaşımıyla, Yalçın Küçük, bilimsel çalışmalarda, sezgiye öncelik verdiğini, yöntemden çok sezgiyi önemsediğini, adeta, vurguluyor. Kanımızca, Yalçın Küçük, yöntemin, bir bilgi olduğunun farkında değil; yöntemin, bir mantık olduğunun farkında değil; işlevler olarak yöntemlcrin farkında değil. • Mübeccel Kıray Oysa, bize göre, genel kuram dan kaçınmak, ondan vazgeçmek, gerçeğin, mümkün olduğu kadar tam olarak bilinmesi fikrinden vazgeçmek gibi bir şeydir; başka bir deyişle, bilimsel araştırmalara tam olarak başlamamak gibi bir tavır sergilemek demektir. Bir kere, bilmek gerekir ki, en doğru kuram, en bilimsel yöntemle bulunur. Kuram, genel belirleyici gösteren, sergileyen bir formülleşme'dir. Bilgi olarak kuramlann kapsamı, kazanılmış bilgilerle donatılmıştır, donatılmaktadır. Kuram olmaksızın bilimsel araştırmalara başlanamaz. Çünkü, bilimsel araştırmaya bir varsayım'labaşlanır. Kuram olmaksızın da varsayımlar kurulamaz, oluşturulamaz. Bunun tersini düşünmek, bilim felsefesi bakımından mümkün değildir. • J B u kitapta, 75. Yıl Açılış Konuş' ması dışında, şu başlıklarla Baykan Sezer'in iki tebliği yer almıştır. Bunlar: Türk Sosyolojisinin Önündeki Sorunlar ve Batı Sosyolojisinin Doğu Toplumlarına Yaklaşımı. Gönül isterdi ki, bu başlıkları taşıyan bu incelemeler, bu görüşler, çağrışım kaynaklan olabilecek içerikler; varsayımları derinleştirebilecek ve genişletebilecek zenginlikler taşıyabilseydi. Umut edilen içeriklerden ve zenginliklerden hiç de yok denilemez ama, Baykan Sezer'in bu yazılarındaki açıklama kıtlığı ve darlığı, derinliksiz saptamalara neden oluyor; ve belirsizlik, bu yazıların özelliği olarak kendini gösteriyor. Baykan Sezer'in bu incelemelerinin, Türkiye'de toplumsal bilimlerdeki yöntembilim çalışma ve tartışmalarına katkı yapacak nitelikte ve açıklıkta olup olmadıklan kanımızca, ilk sorumuzu oluşturmalıdır. Fakat, Baykan Sezer'in Türkiye'de yöntembilimi geliştirecek uğraşlara girmek ya da başlamak istemediğini söyleyemeyiz. Zaten, bu yüzden onun çalışmalarında hiç de bir yenilik yok demiyoruz. Bizce, Türk sosyolojisinin önündeki sorunlardan, bugün başlıcası, yöntem sorunudur. Ama, Baykan Sezer'in incelemelerinde, açıklıkla belirtilmiş, sergilenmiş bir yöntem sorunu göremiyoruz. • Murat Belge Daha önceki sayfalarımızda, Nilüfer Göle'nin, "müdahaleci" ya da "aktif katılmacı" gözlem teknikİerini yöntem sandığını ve yöntem yerine koyduğunu anlatmaya çalışmıs, dolayısıyla böyle bir girişimin bilime/ sosyolojiye yöntemsiz olarak başlamak demek olduğunu vurgulamıştık. Nilüfer Göle'nin araştırma konularına gelince: Kendisi, daha önce Mühendisler ve tdeoloji adlı bir kıtap yazmıştı. Modern Mahrem adlı kitabında da îslamcı kadınlan inceliyor. Yani Nilüfer Göle. Türkiye'de mühendisleri, Türkiye'de îslamcı kadınlan birer grup olarak ele alıp araştırmalarına konu ediyor. Ve yazdıklarından da anlaşılacağı üzere, Tanzimat dönemi baba ve oğullarının, Kemalist dönem ilerici babalarının ve örnek kızlarının, femınist kızların ayrı ayrı birer araştırma konusu olduklarını ve olabileceklerini belirtiyor. Kanımızca, bu tür araştırmalara sosyoloji araştırması denüemez, denmemelidir. Çünkü, bir toplumdaki/Türkiye'deki hareketliliği, mühendisler, Îslamcı kadınlar, şöyle ya da böyle babalar, oğullar, kızlar gibi gruplar açısından değerlendirmek, Türkiye gerçeğini, parçalara bölerek incelemek demektir. Böyle bir araştırma yaklaşımı, araştırmalara konu olan gerçekleri, hareketlerinin ve ıçinde bulundukları bütünlüklerin dışında ele almak, algılamak demektir. Böylebirelealış,böylebiralgılama,tümevarımla kağlanan ampirik bilgileri/ görgül bilgileri, kuramsal çerçeve içine yerleştirememek, dolayısıyla belirleyicileri aramasını bilmemek demektir. Belirleyiciliktenkaçınarakbilgiüretmekle ya da basit nedensel belirleyicilikle, gerçeğin tam olarak ya da mümkün olduğu kadar tam olarak açıklandığı, toplumsal bilimler tarihinde görülmüş değildir. Öyleyse, gerçeği tam olarak ya da mümkün olduğu kadar tam olarak açıklayabilmek için, karşılılclı etkileşim belirleyiciliklerinden, yani diyalektik belirleyicilikten kaynaklanan bir yöntem anlayışı kazanmakta neden gecikiyoruz? • • Son yıllarda, yine Türkiye'mizdeki kimilerinin, paradigma olarak algılamaya heveslendikleri Japon kalkınmasını, Japon eğitim sistemini gündeme getirmeleri, bir boş heves değil midir? Boş lakırdı etmekten başka bir anlamı olmayan, zaman kaybettiricibirgirişim değil midir?.. Sırası gelmişken, burada, paradigma ögesi ithalatına heveslenen yeni bir "aydın"ımız Murat Belge'dir. Murat Belge'nin, son yıllarda, Türkiye'de siyasal düşünüfiüğe soyunmak istediği, ikinci cumhuriyet kuruculuğuna özendiği görülmektedir. Hemen kendisine haber vermek isteriz ki, bu işler paradigma ögesi ithalatçılığı ile yürümez... Murat Belge şöyle yazmaktadır: "Türkiye gibi çocuk sevgisinin yaygın olduğu bir ülkede evrensel ilkelerin de uygulanması, daha iyi eğitilmiş, disiplinli bir çocuk sevgisinin oluşmasına katkıda bulunabilir. Yerli hoşgörü ile Batılı demokratik pedagojiden, duyguda ve düşüncede daha zengin bir kanşım çıkabilir. Ancak, bu olumlu gelişme için, kültürel hayatı doğrudan doğruya etkileyen ideolojik ve zora dayalı baskılardan kurtulmak zorunludur. Bu da, Türkiye toplumunu oluşturan bireylerin, gelişmelerini kısıtlayan güçleri görüp tanımaları, kendilerini de eleştirebilmeleri ve aşmaları ile mümkün olabilecek bir şeydir. Bu çağdan sonra, demokratik olmayan bir kültüre (kültür) diyebilmek imkânsızdır". Demek ki, Murat Belge'ye göre, "Batılı demokratik pedagoji", evrenselmiş!.. Fakat, ne acıdır ve ne yazıktır ki, paradigrna ögesi ithalatçı Murat Belge'nin rahmetli babası Burhan Belge, oğlunun hazıra konduculuğunu, oğlu daha doğmadan bilmiş!.. Oysa boynuz kulağı geçer derler. Ve babalar, oğullarının kendilerini geçmelerini ne kadar çok isterler... Geçmek biryana, oğul Murat Belge, babası Burhan Belge'nin çok ama çok gerisindekalmış... Oğlu doğmadan, oğlunun paradigma ögesi ithalatçılığına karşı koyan Burhan Belge şunları yazmıştır: "Kültürde Hümanizma köke inmek ve yorulmak mecburiyetidir. Bu yolun kestirmesi ve kolayı yoktur. Yeni özü arayanlar bunu kaynaklarından arayacaklarına daima kendilerine muasır olan Avrupa'nın fikir ve edebiyat cereyanlarından müstahzar bir şekilde almışlardır. Bu suretle külfetsiz nimet yolunu tutmuşlar, hazıra konmak istemişler, bilhassa kültür bahsinde hazıra konmanın tehlikeli bir iş olduğunu görmemişlerdir". Bizim diyeceğimiz başka bir şey kalmasagerek... • • CUMHURİYET KİTAP SAYI 2 1 7 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle