Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
lerden biri de "Köstebek"tir. Umutla umutsuzluk arasında, bilinçsizce çırpınıp duran günümüz insanı bir köstebek duyarlığında simgelenmiştir anlatıda. Bu insanın," Ne geçmişi vardır ne geleceği..." Ürkek ve yalnızdır. Kendi türünün bireyleriyle bile iletişim kuramaz. Dostları, düşmanları kimdir? Onları bilmediği gibi, niçin böylesine korku ürettiğini, kendi korkularından kaçtığını kavrayamaz. Amaçsız, sonsuz bir kaçış içerisindedir... Köstebek, bizi de çeker toprağın altındaki karanlığa, ortak eder duygularına. Kalabalık içinde duyduğumuz yalnızlığı, ürettiğimiz korkuyu söküp atmaya çahştıkça yüreğimizden, bu duygulann batağına saplandığımızı duyumsarız. Öyleyse, "Toprağın tümü onun olmasına karşın toprak altının tek mutsuzu," olarak yaşayan, güdülerin yönlendirdiği bir köstebekten nasıl ayıracağız kendimizi? nün altında, doya doya gözler çevreyi. Bakıp geçmez onların önünden. En küçük ayrıntıyı kaçırmaz. Bir kamera merceğinden daha keskindir görüm gücü, seçip ayıklama yetisi. Devingendir gözlemleri. Nesneleri sesleriyle, renk ve kokularıyla görselleştirir öykülerinde. Doğa betimlemelerl Doğa betimlemelerinde göstermiş olduğu titizliği, iç gözlemlerde, öykü kişilerinin run çözümlemelerinde de ortaya koyar Osman Şahin. Söz ve anlam sanatlanndan yararlanarak, sanatsal yapının çağnşımlarla dokuduğu çok anlamlı bütünselliğe ulaştınr anlatısını. "Köstebek" öyküsünde, uyumlu bir kişileştirme sanatı, simge ve alegori zenginliği vardır. Benzer özelliklere" Kayalara Vurmuş Suretin"," Değişim", "Gömücüler" ve "Selam Ateşleri" öykülerinde de rastlanır. Böylece, çok renkli, felsefi bir boyut, tatlı bir şiirsellik kazanmıştır öyküler. Ayrıca, abartmalara da sıkça başvurulur. Inandırıcıdır bu abartmalar, bütünselliği bozmadan girerler ürünün yapısına, şu örnekte görüldüğü gibi: "Toroslar'ın gelmiş geçmiş en ünlü nalbantı Bercis Usta da o dönemde yaşadı. Öylesine ünlüydü ki, yumurtaya nal çaktığı söylenirdi." (Selam Ateşleri) Bir yazarın yaratı bilincinin kaynağında dilsel bilincin değil, yazınsal yaratı bilincinin yattığı, dilsel bilinç aşılamadan yazınsal yaratı bilincine ulaşılamayacağı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, bazı yazarlar gibi, dille, sözcüklerle oynamaz Osman Şahin, Anlatıyı, dili bozarak anlaşılmaz şeyler üretmek anlamında algılayan, modernlik adına kendi öz duyarlığından uzaklaşan, yapay gerçekliğin, yapay dilin savunucusu öykücülerden uzak durur her za man. Anlaşılır bir biçimde, ama, zenginleştirerek, çok renkli kaynaklarıyla, an duru kullanır Türkçe'yi. Yabancı sözcükler yok denecek kadar az yer tutar yapıtlarında. Anlatım gücünü, dağarcığındaki yerel sözcüklerle besleyerek yeni imgeler yaratır. Dili kullanmadaki becerisi, imge kurmadaki gücü, kendi insanlarının duyarlığına yaslanmasıyla, öykülerinde oluşturduğu özgün, evrensel dünyasıyla okurun ilgisini sürekli diri tutmasını bilir. Anlatıda gereksiz sarkmalara izin vermez. Osman Şahin, öykülerindeki gerçeklik duygusunu estetik algımıza taşıyarak, yoğun etkiyi duyuruyor. " Selam Ateşleri"yle bin renkli, ölümsüz sevgi çiçekleri açtırıyor gönlümüzde... • Selam Ateşleri/O5Wd« Şahin/ Öyküler: Cem Yaytnevi/ UtanbuU 1993/ 108 s. ğa için kullanılırken o insana uyguluyor. Hep meşeler göverirken ozan bu sözcüğü, ozan bunu imgesini her ortamda "sevdiğT'ne bağlayarak, doğanın uyanmasıyla bütünleştiriyor. Sonra bugüne dek hep sevgilinin göziçlerine bakınca içimiz ısınıyordu. Oysa çelik daha geniş, daha kapsamlı bir şeyin ısındığını söylüyor. Sevgim ısınıyor diyor. Evet sevgi de en azından ısınan, soğuyan, gelişen, cılız kalan bir duygu değil mi? Bir ozanımızın dediği gibi "Bakım isteyen" bir duygudur. 4. dizedeki Içime dolduruyorum içini aynı yeni türevleri sergiliyor. Hep ahşageldiğimiz söylemeden başka bir söyleme... Kokunu, sesini, güzelliğini demiyor da içini diyor. Içime dolduruyorum diyor. Böylece olağan sözcükler, nice zamandır duyageldiğimiz bilgiler. yer değiştiriyor. Kıvam ve anlam değıştiriyor. Yeni boyutlara yeni algılamalara, yeni duvulara ve düşünlere ulaştınyor. Aslında herkesin her gün kullandığı sözcüklerden kurulur şiir. Ama ozan bu sözcüklere ytni boyutlar kazandıran kişidir. Sözcüklere yeni kişilikler kazandıran, onları kurallar dışı bir yöntemle fınnlayan kişidir. Çelik'in şiiri bana mı öyle geldi. Kendi, benim anladığım gibi mi söylemişti, yoksa bunlardan başka bir şey mi var o dizelerde. Yoksa yok mu? fşte bu kuşkular yumağı her zaman var edecek şiiri. Yaşasın şiir adına her kuşku. Söz buraya gelmişken aynı nitelikte yepyeni devinimleyen sergileyen, Gene Cem'den çıkan Ahmet Özer'in " Aşklar yedeğinde ömrümüzün " adlıyapıtınısevgiyleanmalıyım." Erzincan'da Yağmurun Şarkısı / Müslim Çelik / Cem Yaytnevi /96 s. SAYFA 11 Toroslap Kitaptaki bütün öykülerde uzam (mekân),TorosDağlanvedağköyleridir. Öykü kişileri buralarda yaşayan, doğayla üretim ilişkisi içinde bulunan göçerler, köylüler arasından seçilir. Niçin sürekli Toroslar'ı, buralardaki yaşamı anlatır Osman Şahin? Yazarın doğup büyüdüğü, kişiliğine damgasını vuran, onun düş gücünü bin renkli çiçeklerle süsleyen, emzirip besleyen bitmez tükenmez derin bir kaynaktır bu dağlar. Toroslar'da her şey öylesine canlı, öylesine uyumludur ki!.. Orada doğan güneş, esen rüzgâr her türlü hayvan, taş toprak bile duygu taşırlar; insanlar gibi acı çeker, sevgi duyarlar. Osman Şahin, çok iyi tanır bu doğayı, onlarla dilleşip söyleşir'kolayca. Böylece, Simber'in öldürülüşüne tanık olan mağaranın attığı korkunç çığlığı duymakla kalmaz, "Ne zaman dönsem baksam, çığlığı derin oyulmuş ağzının tavanında donmuş kalmış o mağara karşırnda. Gözlerimiyumsam.geceyatağıma çekilsem de, gelmiş geçmiş bir zamanevi gibi duran o dev mağara, derin oyucu bakışlarıyla gelir, değişik zaman türlerine doğru alır götürür beni," diyerek, mağaranın çektiği acıya ortak olduğunu gösterir. Yazar, "Gömücüler" dışındaki tüm öykülerinde hem gözlemci, hem de anlatıcı konumundadır. Sıradan bir gözlem değildir onunki. Çağdaş bir bakış açısıyla, bugünün içinden bakar geçmişe, olgulara, olaylara. Anlatım tekniği, özgün biçeminin doğal bir parçası durumundadır. Ayrıntıları birden göstermez. Ağır ağır ilerler yolunda. Son noktayı koyduğunda, belirsiz olan hiçbir şeyin kalmadığını görürüz geride. Bütün gözlemlerinde ayrıntıya derinlemesine inen, her şeyi tüm boyutlarıyla yakalayabilen gözlem gücünü kullanır Şahin. O, hızlı giden bir aracın, sınırları çizilmiş küçücük penceresinden bakmaz dışarı. Uçsuz gökyüzüC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 2 1 7 Müslim Çelik'in üçüncü şiir kitabt Erzincan'da Yağmurun Şarkısı Müslim Çelik "Peryavşan" ve "Ihbarlı Gül"den sonra üçüncü kitabıyla çıkıyor okurlarının karşısına. HALİMUĞURLU E " Ibettekuralıyoktur denecek şiir ' için. \'oktur çünkü: Sayısız tanımlama yapılagelmiştir. Hepsi biraz doğru. Ama kesinlikle biraz eksik. Her şiir bir öncekinin ustune kurula kurula daha iyiye yönelmektedir. Yahut o isteme yönelmektedir. Bir de şiir kural tanımaz denseydi de doğru olur muydu? Sanırım olurdu. Kural konduğu an sarsıntıya girerdi şiir. Gene de gizil kurallar yahut yapısal bütünlemeler iyi şiire götürür. İyi şiir sözüm yanlış mı oldu? Kusuru az şiir mi demeliydim. İyi şiir sözü yerine kusuru az şiir sözündeki aralık, hep arayışın, yeni oluşumların çıkış kapısı olacaktır. Kusuru ne kadar az. Işte soru bu. Şiiri sonsuza dek yaşatacak, güzelliğin bitimsizliğini imleyecek, ışıkh çıkış kapısı burada yatmaktadır. Bence kusuru az şiirde yoğunluk öğesi var olmalı. Bu öğede dil, yenilik, eriyik halinde anlam, sağlam dize yapısı, sözcüklerarası sürtüşmesiz, çapaksız, banjjiklık, geleceğin aydınlık günlere kurulma istemleri, yerel birikimlerin yansıması, öteki insanlara ulaştırma ve geleceklere taşıma kaygısı vb. Denir ki bir dize bir şiirdir. Bir şiir bir eserdir. Bu söz kesin doğru olmayabilir. Ama yukarıdaki sözlerimiz çağrıştırdt bu yargıyı. Bunları neden yazdım? ElimdeMüslim Çelik'in Haziran 93'te yayımlanan Erzincan'da Yağmurun Şarkısı adlı kitabı var. Bu, Çelik'in 3. şiir kitabı, 18. sayfaya gelince Kuşbulut şiirini okuyorum. llk dörtlük şöyle: Öğrenmenin seni, sınırı yoktur Göverdiğin her ortamda sevdimdi imgeni Bakınca göziçlerine sevgin ısınıyor Içimedolduruyorum içini Ne var bu şiirde diyebilirsiniz. Ben bulduklarımı söyleyeyim. Bugüne dek biz hep öğrenmenin sınırı yoktur dedik. Çelik bu kez sınırsızlığa bir de Sen katıyor. Sen de sevgiliden başlayarak çeşitli oluşum ve tasanmla yüklü, düşünle yüklü bunca geçmiş zaman bilgisini yeniliyor. 2. dizedeki gövermek sözcüğü do