27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 EylülANAP rejimînin yüzü Çankaya Hesaplaşması / Cüneyt Arcayürek / Bilgi Yayınevi / 216 s 9.000 TL / Kod No: 152324 YAKUP KEPEMEK Gücünü, yılların verdiği deneyimınden ve dürüstlüğünden alan gazeteci Cüneyt Arcayürek, Türkiye'nin siyasal gelişmeleriyle ilgili içerikli ve kapsamlı yapıtlarına bir yenisini eklemiş bulunuyor. Çankaya Hesaplaşması, 1990'ın başlarında, 1980 sonrası on yılını, Çankaya, daha doğrusu cumhurbaşkanlığı ekseninde ele alıyor. Yapıt, ilginç bir rastlantı ile, 12 Eylül askeri darbesinin yapılacağının ilgili ordu komutanlarına duyurulmasının da onuncu yıldönümünde yayımlanmış bulunuyor. Çankaya Hesaplaşması, hiç kuşkusuz, siyasetle ve siyaset bilimiyle uğraşaniar tarafından vazgeçilmez bir kaynak olarak değerlendirilecektir. Ancak yapıt bunun çok ötesindeki gerçekçi saptamaları ve boyutlarıyla önem kazanıyor; güncelliğin ötesine uzanıyor. Arcayürek'in çalışması, kendi özgün buluşuyla, T Ö ' nün Çankaya'ya tırmanışını, yalnızca, Türkiye siyasetinin günümüzdeki başrol oyuncularının banda alınan görüşlerini açıklayarak irdelemekh? kalmıyor, bu tırmanışın nedenlerini ve buna bağlı olarak bir on yılın siyasal gelişmelerini ana doğrultularını çok açık bir biçimde sergiliyor; öznel ile nesneli kaynaştırıyor. Çankaya Hesaplaşması'nın en belirgin ekseni, daha doğrusu vurguladığı nokta, siyasal gücün kaynağı sorununa yanıt aramasındadır. Türkiye'yi yönetenler, bu giicü, erki ya da dayanağı nereden alıyor sorusu, gerek 12 Eylül rejiminin kendisi için, gerekse yapılan iki genej seçimle ilgili olarak, önlemler soruluyor. Önce, 12 Eylül 1980 sonrasında bıçakla kesilir gibi kesilen terör eylemleri 11 eylül günü neden vardı sorusunun yanıtlanması gerekiyor. Yapıtta, üst düzey komutanlann, özellikle iki generalin sonradan yaptıkları açıklamalara dayanılarak, askeri darbenin çok önceden, bir sene öncesinden, kararlaştırıldığı saptanıyor ve nisan 1980'de kendilerine bildirildiği belirtiliyor. Bu durumda, 12 Eylül 1980'de yönetime gelenlerin bunu planlı ve programlı bir biçimde gerçekleştirdikleri sonucu çıkıyor. Bu durumda, 12 Eylül 1980 kasım 1983 genel seçimlerine dek, siyasal gücün kaynağı, yalnızca silah gücü oluyor; daha doğrusu silah oluyor. İkinci olarak, kasım 1983'te yapılan genel seçimlerde, 12 Eylül'ü yapanlar, seçime girebilecek olanları, siyasal partiler dahil, kendi koyduklan ölçütlere göre ve nedenlerini hiçbır bîçimde açıklama gereği bile duymadan, yine kendileri saptamış bulunuyor. Bu nedenle, DYP Başkanı Demirel'in deyimiyle, bu tür bir seçime, "seçim demek mümkün değildir". Siyasal erkin kaynağı, 19831987 döneminde de halkın özgür istenci değildir, dolaylı da olsa, silahlı gücün kendisidir. Üçüncü olarak, 1987 genel seçimlerinde de, gerçek bir siyasal yapılanma henüz gerçekleşmeden, seçim yasası oyunlarıyla ve devlet olanakları ve TRT olabildiğince tek yanlı kullanılarak, %36,5 oy oranıyla %65 TBMM çoğunluğu sağlanmış bulunuyor. Yine Demirel'in deyimiyle buna da "seçim demek mümkün değildir". Ve Demırel bu doğru yargıyı doğal sonuçlarına götürüyor; Türkiye'de "devletin ve hükümetin hakkı olmayan insanlar tarafından işgali" söz konusudur. (s.209). Gerçi Demirel, bütün bunlar bunalım değilse, bunalım nedir diye soruyor, ancak sorulması gereken Arcayürek'in kitabt kokuşmuşluğun dört dörtlük bir öyküsü Arcayürek'in kıtabının en belirgin ekseni, daha doğrusu vurguladığı nokta, siyasal gücün kaynağı sorununa yanıt araması CUMHURİYET KİTAP SAYI 22 S A Y F A 2 5 mtldHKS soru bunun ötesindedir. Eğer devlet ve hükümet hakkı olmayanların işgali akındadır yargısı geçerliyse, bu sonucun doğal uzantısı, sözü edilen haksız işgalın hesabının sorulup sorulmayacağı, daha doğrusu nasıl sorulacağıdır. Hiç kuşkusuz sorun birilerinin bireysel hesaplaşması değil, devleti ve hükümeti işgal edenlerin, bu işgalın hesabını, özgür bir ortamda ve topluma karşı vermeleridir. Kanımızca, 12 EylülANAP rejiminin kalıcı kılma özlemlerinin arkasındaki nedenlerden biri bu hesaplaşmadan kaçıştır. Arcayürek'in, bir diğer önemli bulgusu da 12 Eylül rejiminin devlet bürokrasinin düzeltilmesinde düştüğü gerçekten zavallı durumdur. Askeri yönetim, sivil bürokrasinin köşe başlarını ya tümüyle kendi adamları eliyle tutmuş, ya da çok güvendiği kendi destekçilerini üst yönetimde görevlendirmiştir. Buna karşın, Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığı'nca yazılan bir raporda, "Yurtdışında olup, Türkiye aleyhine yıkıcı faaliyette bulunmaktan arananların listelerini isteyen Türkiye'deki ilgiliyabancı devlet temsilcilerıne bu listelerin verilmediği saptanmıştır" (s.153) denilebiliyor. Özetle, 12 Eylül rejiminin değil suçluları yakalama, bunların tam bir listesini çıkarmayı bile beceremediği görülüyor. Bu tür bir yönetimin, öbür kamu hizmetlerini etkin ve verimli yürütmesi doğrusu söz konusu olamazdı. Gerçekte, 1988'de bir yazılı soru önergesine (eski) İçişleri Bakanı M.Kalemli'nin verdiği yanıtlara göre, T.C. hükümetleri tarafından, 12 Eylül tarıhine kadar, 12 Eylül 1983 tarihleri arasında ve 1 Ocak 198431 Aralık 1987 tarihleri arasındaki anarşi ve terör nitelikli sabotaj olaylannın istatistiği tutulmamıştır (S. 148.) Ve çok daha ilginç bir gösterge: "12 Eylül 1980 tarihine kadar yakalanmayan sanık miktarı kesinlikle bilinmemekle beraber, günümüze kadar bölücü örgütlerden 2871, sol örgütlerden 2822, sağ örgütlerden 235, irticai örgütlerden 23, örgütü bilinmeyenlerden ise 2437 kişı olmak üzere toplam 9388 kişi aranmaktadır" (Aynı yer, vurgulamalar Arcayürek'in). Terör olaylannın kökünü kazıdığını göğsünü gere gere, yıllarca TRT ve güdümlü basın aracılığıyla kamuoyuna pompalayan 12 Eylül rejimi on bine yakın sanığı yakalamayı bile başaramamıştır. Bu mıktar sanık, Sıkıyönetim Yasası kapsamına giren suçlamaların yaklaşık yarısına eşittir. Bir bask.ı anlatımla, 12 Eylül rejimi her üç terör sanığından birini yakalayamamıştır. Bu rejim, en başarılı olduğunu belirttiği bir konuda da gerçekten başarısız olmuştur. 12 Eylül rejimi, hiç kuşkusuz en büyük yıkımını, ülkemizin insanı üzerinde yaptı; insanınıızı olabildiğince küçülttü. Erdem, onur, dürüstlük ve doğruluk gibi kavramların toplumda giderek neredeyse alay konusu olmalarına neden oldu. Bu genel çöküntü toplumsal yapının tüm birimlerine, az ya da çok yansıdı. Cüneyt • Arcayürek, bu yaygın çöküntü döneminde eğilmeyen, az bulunur kalemlerden biridir. Köşk ya da konuttan emir alan, geceyarısı sofralarından haber üreten türden bir gazeteci değildir. Arcayürek yapıtında, Köşk'ten esen rüzgârlara göre yazı yazanların nasıl yanıldıklarını bir örnekle sergiliyor ve çok güzel bir gazetecilik, daha doğrusu dürüstlük dersi de veriyor. Çankaya Hesaplaşması, yalnızca bilgilendirmekle kalmıyor, siyasal bilinç düzeyimizi yükselterek, toplumsal devinimin odaklarını yakalamamızı sağlıyor. Kendine özgü, akıcı bir anlatımla, geçen on yılın, baskıcı, yıkıcı ve karanlık uygulamalarından gerçekçi bir kesit sunuyor. Kalıcı kılınmak istenen bir karanlık rejimle hesaplaşmanın ipuçlarını veriyor. Bu tür hesaplaşmaları özgürlük ıçinde topluma mal edebildiğimiz ölçüde ülkemizde demokrasinin yolları açılacak, gerçekten yeşermesi sağlanacaktır. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle