Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'80'li yıllar büyüklere yaradı' Kırk Haramiler: Türkiye'de Holdingler / Mustafa Sönmez Arkadaş Yayınevi 334 s. / 10.000 TL. AHMETCOŞKUNSEL Türkiye'de büyük holdinglerle ilgili yapılmış çalışmaların genijliği ıçin neler söyleyebi'irsiniz? Bu alan, araştırnıa dünyattıız için oldukça bakir. Üniversite, bu dünyayı galiba "mahrem" sayıp pek girmiyor. Üniversite dışında ise verilere ulaşmanın güçlüğü var. Çünkü büyük holdinglerle ilgili verileri resmi kaynaklardan edinmek olanaksız. Kendilerinden almak da ancak özel kanalları kullanmaktan geçior. Son derece incelenmeye değer bir alan olmasına .arşılık söylenenler, yazılanlar genel ifadeler olmaktan öteye gitmiyor. Yakın zamanlarda Ford Vakfı'nın desteğıyle Korkut Boratav ile Galip Yalman'ın bu konuda önemli araştırmalar yaptıklannı biliyorum. Boratav, bulgularının bir kısmını da çeşitli makaleler halinde yayımladı. Yine de bu alanın keşfedilmemiş birçok adacığı olduğuna inanıyorum. Araştırmanızda hangi kaynakları ağırlıkla kullandınız? Başta holdinglerin kendilerinin hazırladıklan faaliyet raporlanndan yararlandım. Bunu yine bu holdingleri tanıtıcı broşürler ve yüzyüze görüşmeler izledi. Sanırım basında çahşıyor olmasaydım, ne bu tür bilgileri toplayabilmek ne de bu araştırmayı yazmak mümkün olacaktı. O nedenle basında olmayı bir şans sayıyorum. Bunların yanı sıra özellikle İstanbul Sanayi Odası'nın 500 büyük firma anketleri, Bankalar Birliği'nin yıllıkları, diğer özel sektör dernek ve vakıflarının, işveren sendikalarının yayınları da temel bilgi kaynaklarını oluşturuyor. Kitabınızda 1980'li yıllar boyunca büyük holdingler egemenliğinin arttığını ifade ediyorsunuz. Bu eğilimin 1990'h yıllara taştığını söylemek mümkün mü? 1980'li yıllar, özellikle sanayi, ticaret, bankacılık vb. tüm alanlarda faaliyet gösterecek urzda dikey holdingleşmeye gitmiş büyük gruplara yaradı. Teşvik verilen her alanda zaten faal oldukları için kaynaklarını o alana mobilize etmekte, o alanın nimetlerinden yararlanmakta güçlük çekmediler. Aynca birikim yönünden avantajlı olmaları nedeniyle de kısa sürede sektörün en büyüğü olmakta gecikmediler. Sırtları bir büyük bankaya dayalı olduğu için ya da özkaynak yönünden güçlü oldukları için yüksek faiz dönemlerinın krizlerine karşı koyabilme olanağı buldular ve o dönemin sert rüzgârlanndan savrulanları toplamanın avantajını da kullandılar. Bütün bunlar, demin sözünü ettiğim gibi dikey holding yapısına sahip olmalarının verdiği bir avantajdı. 1980'li yıllara, kriz koşullarında, kârları azalma eğiliminde giren bu gruplar, 1980'lerden daha da büyümüş olarak çıktılar ve rakipleri ile aralarmdaki mesafeyi de açtılar. Koç, Sabancı ve İş Bankası, holdingler liginin bu dikey entegrasyonunu gerçekleştirmiş üç büyükleri. 199O'lı yıllara daha da irileşmiş olarak giren bu tür holdinglerin 1990'larda da büyümelerini sürdüreceklerini söylemek mümkün. Türkiye'de holdinglerin ulaştığı büyüklükleri yurtdışındakilerle, örneğin Avrupa Topluluğu ülke Mustafa Sönmez 'Kırk Haramiler'adlı kitabını anlattı Doğan Kııban mimarhgın tcmel sorunlarına eğiliyor Mimarlık sanatının kimliği Mimarlık Ravramları / Doğan Kuban / Yem Yayınlan / 107 s. / İstanbul, 1990. Çevre kavramı, özellikle son yı 1larda büyük bir önem kazanmış ve dünya aydınları arasında sürekli olarak günlük tartışma konusu olmuştur. Uzun yüzyıllar ınsanlar çevrelerine, ıstendiği şekılde değiştirilebilecek bir hammadde, bazen de romantik bir seyir konusu olarak bakmışlardır. Insanoglunun çevresini düzene sokması taşçağının karanlıklarında başlar. Doğanın sağladığı sığınaklar yeterli olmayınca, kendisinin yapıcılığı bajlar. Uygarlığın bütün aşamalarında kültürel ve teknik ortam değişmeierini en sadık jekilde yansıtan mimarlığın, insanhk tarihinin en nesnel görüntüsü olmasının da neyecan veren bir tarafı vardır. Mimarlık sanatının öteki sanatlarla karşılaştırılması, kimlieini biraz daha aydınlığa çıkarabilir. Toplumun resim, yontu, müzik, şiir üzerindeki etkisi dolaylıdır, ancak sanatçı yoluyla olabilir. önceden belirli bir tip, bir program ve zorunlu teknik olmadan da ressam ve Şehzade Camlsı İstanbul heykeltıraşlar yaratabilıyorlar. Gerçekten de bir Picasso'yu veya bir Arp'ı sınırlandıran koşullar, Le Courbusier'yi sınırlandıranlar yanında pek zavıf kalır. Bugünün yontucusunun en ilkel teknikler ve gefeneksel malzeme ile çağda; sanat eserleri yaratması olasıdır. Fakat ilkel konfor koşulları ve gelişmcmiş tekniklerle yapılan mimarlığa, bugünün mimarlığı denilebilmesi zordur. Bütün öteki sanatlann özünde, mimarlıkta olmayan bir özgürlük olduğunu kabul etmek gerekir. İsteyen, eline kâğıt kalem alıp bir şarkı besteleyebilir. Ressam bir başyapıt yaratıp onu dolabına kilitleyebilir, ama bir mimar kendisıne, canı ıstediği zaman bir bina yapamaz. Mimarlık ancak inşa edildiği zaman var olur. Gerçi Croce'nin dediği gibi ekonomik zorunluluklar diğer sanatları da mimar gibi etkiler. "Tiyatro için yazılan bir dramın pratik birtakım gcrcklere uyması, örneğin 10 saat »ürmemesi gerekir. Sonsuz büyüklükte bir resim yapamazsınız. Yüz ciltlik bir romanı kimse okumaz." Fakat benzerlik burada biter. Mimarlıkta ekonomik koşullar, var olmak veya olmamak sorunudur... Prof. Dr. Doğan Kuban'ın üçüncü baskısını yapan bu kitabı 1974'te İTÜ Mimarük Fakültesi'nce vayımlandı. 1980'de daha zengin bir bibliyografya ve sekillerle ikinci kez yayımlandı. Üçüncü baskıda ünlü mimar ve sanat tarihçilerinin tartışılan kavramlara ilişkin düsünceleri aktanlmi} ve kitabın temel kuruluşuna ek olarak Türkiye'de ve dünyada mimarlığın temel sorunlarına ilişkin üç bolüm ilave edilmiş. D.Kuban'ın bu araştırması bir derleme değil, tarihsel perspektif içinde mimarlığın kuramsal olarak iskeletini kurmaya çalışan bir denemedir ve yazarının da dediği gibi "Bu kitabın mimar adaylarına kendi uğraşlarını dıle getirme yollannı gösterebilmesi umuduyla..." D l Desen Kamıl Masaracı lerindekilerle karşılaştırırsak nasıl bir görünüm ortaya çıkmaktadır? Kuşkusuz, bir Koç, İtalyanların bir Fiat grubuyla aynı büyüklükte değil. Hatta Türkiye'nin 500 büyük devinin cirosu bir Mercedes Benz'in cirosuna da ulaşmıyor. Ama bir Koç, otomobil piyasasının yüzde 60 ını, beyâz eşya piyasasının yarıdan fazlasını, bir Sabancı, kordbezi piyasasının tamamını, bir Şişe Cam, cam piyasanının tamamını, bu büyüklüklerle elinde tutuyor. Bu özelliğiyle Türkiye'de tekelleşmenin derecesi Avrupa'ya, ABD'ye rahmet okutuyor. Türkiye'deki gelir dağılımının Avrupa ülkelerinden daha adaletsiz olması da servetin bu kadar az sayıdaki aile veya grubun elinde toplanmış olmasının sonucudur. Araştırmanızda İs. Bankası, OYAK gibi kuruluşları, diğer aile holdıngleriyle aynı kategoride inceliyorsunuz. Bu kuruluşları aynı ölçüde kapitalist olarak nitelemek ne kadar doğru? İş Bankası ve OYAK, ilk bakışta kamusal özellikleri ağır basan kuruluşlar gibi görünüyor. İş, Bankası'nda sermayenin yüzde 12.3'ü Hazine'nin, yüzde 28.8'i Atatürk hisseleri olarak Cutnhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nin gözetiminde. Geri kalan hisselerin yüzde 37 kadarı İş Bankası Mensupları Sandığı'nın, yüzde 22 kadarı da sayıları 500 dolayındaki özel kişilerin. Bu kompc?isyonda, ortalıkta bir aile ya da grup egemenliği yok gibi. Hatta İş Bankası'nda kontrolün banka sandığında olduğu söylenebilir. Bu belki dünyada da eşine ender rastlanır bir mülkiyet biçimidir. Ama son tahlillerde İş Bankası bir kamu bankası değildir.. Ne mülkiyet ne de yönetim açısından. Tersine müdebbir bir tüccar gibi davranmaktadır. Hatta Türkiye kapitalizmine lokomotiflik yapmış bir kurulujtur. Mülkiyetteki "nevi şahsına münnasır" yapıya rağmen İş Bankası, ücretli emek istihdam eden bir Kuruluştur. Azami kâr kaygısı ile hareket eder. Bu da onu kapitalist diye nitelemek için yeterlidir. Belki "anonim" özelliğinı eklemek yerinde olur. OYAK için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Ortak sayısı 50 bini aşan OYAK'ta, subaylardan yapılan kesintilerden oluşan sermaye sahnededir. OYAK'ta da sermaye, gerek sanayi gerekse diğer alanlarda azami kâr motiviyle yatırıma kanalize edilmekte ve ücretli emek istihdam edilerek birikim sürdürülmektedir. D S A Y F A 10 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 22