Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şiir ve tarih Octavio Pazy 'şiir'i anlatıyor OCTAVIO PAZ er şiir, tarihle şiiri şiirin yararına bir uzlaştırma girişimidir. Şair kendini içinde yaşadığı toplumla tanımladığında ve 'çağın akıntısı' denilen şevi paylaştığında bile, modern dünyada giderek daha az düşlenebilir olan bir uç durum, tarihin zorba egemenliğinden sakınmaya çalışır. Bütün büyük şiir deneyleri büyülü formülden ve epik şiirden otomatik yazıya kadar, şiirin, içinde tarih ile şiir, gerçek ile söylenti, konuşulan dil ile imgelemin, biricikliği olan günlerle şenliğin, capcanlı bir günle gizli bir verimliliğe adanmış olanın bir yeni dönem başlatmak üzere süreklı döndüğü bir ergitme potası olduğunu savlarlar. Şiirin doğası bayramın doğasına benzer, ki o da takvimde bir tarih olmanın yanında, zaman diziminde bir kırılma ve dün ya da yarın olmaksızın sürekli olarak geri dönen bir şimdiye saldırıdır. Her şiir bir bayramdır, mutlak zamanın bir tortusu... H Şiir, tarihle toplumun özü olan biricik şeyle, dille yapılır. Pakat şiir, konuşma dilini ve mantıksal düşünceyi yöneten yasalardan başka yasalarla dili yeniden yaraıımya çalışır. Bu şiirsel dönüştürme dilin en gizli kapaklı yerlerinde belirır. Cümleciktir dilin çekirdeği, en basit öğesi, yalıtılmış söz değil. Bir söz diğer sözler, bir cümlecik diğer cümlecikler olmadan var olamaz. Demektir ki her cümle bir başkasına gizli bir başvuru kaynağıdır ve bir başkasının açıklamasından da kolayca etkilenir. Her cümlecik 'bjr şey söyleme isteği'ni kendi ötesinde bir şeye başvurarak gösterir. Dil, her biri gidilmekte olan 'yönü' gösteren hareketli ve aralarında değiştokuş yapabilen simgelerin bir birleşimidir. Bu yolla anlam ve iletişim sözcüklerin 'amaçlılığına' dayandırılırlar. Fakat şiir onlara dokunur dokunmaz sözler ritmik birimlere ya da imgelere dönüşürler; kendi kendilerine ayakta dururlar, kendi kehdilerine yeterler. Sözler birden hareketliliklerini yitirirler; düzyazıda bir şeyi söylemenin pek çok yolu vardır, şiirde bir tek yolu. O, bir şey söyleme isteği değil, geri dönülmezcesine söylenmiş bir şeydir. Bir başka deyişle, 'bir şeye doğru gıdiş' değildir, şundan bundan 'konuşmak'ta değildir. Şiir dehşetten ya da aşktan söz etmez: gösterir onları. Geri alınamaz ve yerinden ovnatılamaz olan şiir sözcükleri, kendi kendıleri dışında açıklanamazlar. Anlamları artık onların ötesinde değil içindedir, imge anlamın 'içindedir'. Şiirsel imgenin doğru işlevi, bize çelişkin ve indirgenemez görünen gerçeklikleri bir bütünde eritmektir. Ve bu ışlem, yol açtığı ve yeniden yarattığı bütünlükler arasındaki çelişki ve karşıtlıkları kaldırmadan ya da feda etmeden gerçekleşir. Şiirsel imgenin, sözcüğün kesin anlamıyla, açıklanamaz oluşunun nedeni budur. Şimdi şiirsel dil, gerçekliğin bize kendini belirttiği belirsizliği paylaşır. imge dili dönüştürürken yalnızca gerçekliğc kapı açmaz, aynı zamanda onu soyar ve bize sonulbütünlüğü içinde gösterir. Cümlecik bir imge olmuştur. Şiir tek bir imgedir ya da parçalanamaz bir imgeler burcudur. Gerçeklik dediğimiz şeyin yok oluşuyla doğan boşluk, ahenksizliklcrini kaçınılmaz bir biçimde bir imalar sistemine dönüştürmek isteyen ayrışık ya da çeli>ik görüntüler kalabalığıyla dolar şiir: donuk, ayartılabilir ama onlara dokunmak isteyen dudaklar olduğunda alev alıp yanabilen sözcükler evreni. Belli zamanlarda, bazı konuşmacıların ağzında, cümlecik değirmeni gerçek hakkında kanıt sunan ve sergileme aramayan kaynağa dönüşür. O zaman biz, zamanın doluluğuna aktarılmış oluruz. Şair, dili son damlasına kaS A V f A 2 0 Octavıo Paz, 1956 yiında Mexıco'da bir tıyatro grubuyla (Sağdan ıkinci) dar sömürerek onu aşar. Tarihi vurgulayarak onu soyar ve ne olduğunu gösterir bize: Zaman. Tarih bizi, bunun amaçsız ve sonu olmayan bir hayaletler geçidi olduğundan kuşkulandırdığında, dilin belirsizlıği daha öne çıkar ve herhangi bir gerçek diyaloğu önler. Sözler anlamlarını yitirirler, dolayısıyla iletişim güçlerini de. Tarihin yalnızca bir olaylar dizisine indirgenmesi, dili de bir cansız simgeler toplamına indirger. Tüm insanlar aynı sözleri kullanır ama birbirlerini anlamazlar. Ve insanlar için sözcüklerin anlamı'üzerinde 'anlaşmaya varmayı* denemek boşunadır. Dil bir anlaşma kuralları toplamı değil, insanların ondan koparılamayacaklan bir boyuttur. Her sözel serüven bir bütündür; insan kendisini ve yajamını bir sözün karşı kefesine koyabilir. Öyleyse, yeni bir diyaloğu gerçekleştirebilecek tek kişi de şairdir. Şairin yazgısı, hele bizimki gibi bir dönemde 'donner un sens plus pur aux mots de la tribu'dur. Bu, sözcüklerin günlük dilden köklenip bir şiirde yeniden dünyaya geldiklerini gösterir. Modern şiirin simyacılığı denen şey bu gerçekten kaynaklanır. Fakat sözcükler insanlardan ayrılamazlar. Öyleyse, şiir etkinliği şairin dışında şiirin karşıladığı büyülü nesnede var olamaz; tersine, deneyiminin merkezine insanın kendisini almıştır. Karşıtlar insanın kendinde de erirler, yalnızca şiirde de";il. Ikisi de birbirinden ayrılamaz. Rimbaud'nun şiireri Rimbaud'nun kendisidir; üstüne sözün indiği bir vahşiye çevirme girişimlerine karşın, o p^rlak küfürlerle savrulan bir delikanlıdır. Hayır, şair ve sözü birdir. Şu son yüz yıldır uvgarlığımızın en büyük şairlerinin yineledikleri söz bu oldu. Yüzyılımızın en son büyük hareketi olan gerçeküstücülüğün anlamı da daha farklı olmadı. Şair adına layık hiçbir şairin kayıtsız kalamayacağı bu girişimlerin büyüklüğü, bizi parçalayan ikilemi bir kezliğine ve sonsuz olarak ortadan kaldırmaya çabalamasındadır, bu umutsuz çabada. Şiir bilinmeyene doğru atılır, yoksa bir hiçtir o. Bugünkü koşullarda, şiirin aşırı savlarına başvurmak gülünç görünebilır. Tarihin egemenliği hiçbir zaman şimdiki kadar büyük olmamıştı, 'olayların' baskısı hiçbir zaman bu denli boğucu değildi. 'Bundan sonra ne yapmalı'mn zorbalığı gittikçe daha dayanılmaz olmakta, yapılanlar için hiçbir zaman bizim olurumuz alınmadığı ve yapılanlar insanın yok edilmesine yöneldiğine göre de bununla oranlı olarak şiirsel etkinlik de daha gizli ve yalıtılmış olmakta ve seyrek gerçekleşmekte. Daha dün, şiir yazmak ya da âşık olmak yıkıcı eylemlerdi, ikili özelliğini ortaya çıkararak toplumsal düzenle uzlaşmanın bir biçimiydi. Bugün, o düzen kavramı yitmiş durumda ve onun yerini güçler, kitleler ve direnişlerin bir toplamı doldurmuş. Gerçeklik sahte giysilerini bir yana koydu ve çağdaş toplum olduğu gibi görülebilmekte: Birbirlerinden ancak kullandıkları sertliğin derecesiyle ayırt edilen grupların yönelttiği propaganda va da kırbaç zoruyla 'türdeşleştirilmiş' şeylerin 'ayrışık' bir toplamı. Bu koşullarda şiirsel yaratı saklanıyor. Şiir bayramsa. eğer, mevsim dışında, sıklıkla gidilmeyen yerlerde yapılan bir yeraltı şenliğidir. Fakat şiirsel etkinlik tüm eski yıkıcı güçlerini cinsellik ve bilınmezliğin verdiği iştebu güçle, daha seçik biçimlenmediği için daha az kargınmış da olmayan, bir aforoz kaldırma •savaşımına dönüşmekte. Dün evrensel topluluğun özgür havasını içimize çekmek için gerekli olan şiir, bugun bizi gücün ve sayıların büyüsünden korumaya yarayan bir cin kovma duası olma niteliğini sürdürüyor. Deniliyor ki şiir, yaşamımızı bozmakla yetinmeyip vicdanlarımızı da yönetmek isteyen tüm güçlere karşı modern insanın Hayır demesinin yollarından biridir. Fakat bu olumsuzlama kendi içinde kendinden büyük bir Evet'i de barındırır. D (1959'da Anthoiogy of Mexican Poetry'de yayımlanan bu yazı Kuzey Yayınlan'naan çıkan ve Ali Cengizkan'ın çevirdıği KarUİ mı, Günej mi? adlı kıtaptan alınmıştır) Î CUMHURİYET KİTAP SAYI 35