17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Öyle bir toplum düşünün ki, yurtiçinde olsun yurtdışında olsun kişisel başarılarıyla kendilerini kanıtlayan ve insanlığın bilimsel mirasına katkıda bulunabilme yeteneğini gösteren bilim insanları, araştırmacıları var; bu toplumun içinden böyle insanlar çıkıyor; ama, bilim ve teknolojinin hiçbir alanında aynı toplumun esamisi okunmuyor! Kişisel Başarıları Toplumsal Güce Dönüştürebilmek... Başarılarıyla övündüğümüz bilim insanlarımız var. Sayın Bursalı ve derginiz CBT onlardan sıkça söz eder. Sayıları hiç de az değil. O bilim insanlarımızın önemli bir bölümü de yurtdışında yaşıyor. Örneğin, ABD’nin saygın üniversite ve araştırma kurumlarında çalışan çokça bilim insanımız, araştırmacımız var. “ABD ve Türkiye arasında sürdürülebilir bir bilim köprüsü inşa etmek” vizyonuyla 2004 Haziran’ında Washington, DC.’de kurulan ‘Turkish American Scientists and Scholars Association’ın (TASSA) yıllık konferanslarını ya da kuruluşun sitesini (http://www.tassausa.org/) bilim dünyasının dışından izleyenler de, ABD’de araştırma ve öğretim faaliyetinde bulunan bu değerli insanlarımızın çalıştıkları bilim kurumları ve ilgi alanları konusunda bir fikir edinebilirler. Gerek çalıştıkları kurumlar gerekse çalışma konuları gerçekten heyecan vericidir. Yalnız ABD’de değil, Kanada ve Almanya gibi, bilim ve teknolojide iddiası olan başka ülkelerde çalışan, başarı kazanan bilim insanlarımız, araştırmacılarımız da var. Önde gelen üniversitelerimizden mezun pek çok gencimizin doktora ve doktora sonrası çalışmalarını bu ülkelerde yaptıklarını ve hiç de azımsanmayacak bir bölümünün yaşamlarını aynı ülkelerde sürdürme kararını alıp oralarda kaldıklarını ve başarı kazandıklarını hepimiz biliyoruz. Beyin göçünde sürekli kan kaybeden ülkeler arasında yer aldığımız muhakkak. Hep gelişmiş ülkeler lehine işleyen bu beyin göçü mekanizmasında kaybeden tarafın kaybı sadece o genç insanları yetiştirmenin maliyetiyle ilgili olsa yine de meselenin kabul edilebilir bir yanı olurdu. Ne var ki, asıl kayıp beynin kendisidir ve bunun bedelini hiçbir şeyle ölçemezsiniz. Bir de buna, bu ülkede kalıp canını dişine takarak en az ülke dışındakiler kadar değerli çalışmalar yapan; ama bizim kıymetini bilmediğimiz, yeterince ellerinden tutmadığımız ve bu yüzden bir kenara çekilen bilim insanlarımızı, bu iç kanamayı ekleyin. Bilim insanlarını, araştırmacılarını dünyanın gelişmiş ülke coğrafyalarına saçan, kendi coğrafyasındakilere de yeterince sahip çıkmayan bir toplumun, bu çifte kan kaybı sonucu, herhangi bir bilim ve teknoloji alanında, dişe dokunur bir birikim yaratıp kendisine mal etme şansı kalır mı? Böyle bir birikim yaratamayan, dolayısıyla, bilim ve teknolojide sırtını dayayacağı bir yetkinliğe sahip olamayan bir toplum, mevcut üretim yapısında kendisini geleceğe taşıyacak bir sıçrama yapabilir mi? Öyle bir toplum düşünün ki, yurtiçinde olsun yurtdışında olsun kişisel başarılarıyla kendilerini kanıtlayan ve insanlığın bilimsel mirasına katkıda bulunabilme yeteneğini gösteren bilim insanları, araştırmacıları var; hangi koşullar altında olursa olsun bu toplumun içinden böyle insanlar çıkıyor; ama, bilim ve teknolojinin hiçbir alanında aynı toplumun esamisi okunmuyor [adı bile anılmıyor]! Bilim ve teknolojide bugün esamisi okunmayan bir toplumun, geleceğin dünyasında herhangi bir iddiası olur mu? Toplumumuzun şu andaki durumu bu değil mi? Durum buyken, onlarca yıldır bu çifte kan kaybını sadece seyrediyor, sîneye çekiyoruz. Evet, zaman zaman, gençlerimizi araştırmacılığa özendirmek, beyin göçünü tersine çevirmek için tedbirler aldığımızı ilan ediyoruz. Ama, toplum olarak, geleceğin dünyasında hangi bilim ve teknoloji alanlarında, hangi üretim alanlarında iddia sahibi olacağımızı belirlemeden; öngördüğümüz hedeflere ulaşabilmek için, ülkemizi, dünyanın bütün bilim insanları ve araştırmacıları için bulunmaz imkânlar ülkesi haline getirme iradesini ortaya koymadan; bu ülkede tasarım geliştirme ve sınai üretim için en uygun iklimi yaratma kararlılığını göstermeden, beyin göçünü ve içteki kanamayı önlemek mümkün mü? Kişisel başarıları, o başarıların ardındaki yetenekleri toplumsal bir güce dönüştürebilmenin başka bir yolu var mı? Prof. Tamerler: Türkiye’de bilimden teknolojiye geçişin adımları eksik İnanılmaz enerjiye sahip bir bilim insanı Prof. Candan Tamerler. Ders veriyor, İTÜ bünyesinde faaliyet gösteren MOBGAM’ı (İTÜ Dr. Orhan Öcalgiray Moleküler Biyoloji Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi) yönetiyor, projeler hazırlıyor, bilim ile sanayi arasındaki bağı güçlendirebilmek için konuşmalar, sunumlar yapıyor... Yetmiyor, 3 ortak olarak kurdukları şirketi geliştirmeye çalışıyor... ABD’de Washington Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıyor... Aynı zamanda Ulusal Nano Teknoloji Ağı’nın eşbaşkanı ve 7. Çerçeve Programı’nda nanobilim ve teknoloji alanında ulusal uzman.. Bunlar da yetmiyor, zaman buldukça kuşları, göç yollarını gözlüyor... Özlem Yüzak C andan Tamerler ile MOBGAM’daki ofisinde sohbet ediyoruz. Buluşmamızdan birkaç gün önce İstanbul Sanayi Odası’nın başlattığı Vizyon Toplantısı’nda karşılaşmıştık. Konu, biyoteknolojinin ve nanoteknolojinin sanayide kullanım alanlarıydı. Prof. Tamerler burada coşkulu bir sunum yapmış, ardından soruları yanıtlamıştı. Kendisine yönelttiğim soru “gıdadan tekstile, deterjandan, boyaya, ulaştırmadan güvenliğe son derece geniş bir yelpazede birçok sektöre hitap etmesine karşın biyoteknoloji ve nanoteknoloji konularına sanayicilerin neden ilgisiz kaldığı” yönündeydi. Tamerler “Yaraya parmak bastınız” deyip, yalnız sanayicide değil, toplumun tüm katmanlarında görünen “kolaycılığa kaçma” unsurunun belirginliğine işaret ediyor. “Bizler bir şeyler ancak risk faktörü ortadan kaybolduğunda, dünyada bir çok örneği görüldüğünde bu şeyleri yapmaya başlıyoruz. Herhangi bir yatırımcı da ‘Burada herkes şu kadar para kazanmış, ben de bu işe gireyim” dediği zaman asıl parsayı başkalarına kaptırmış oluyor’ diyen Tamerler, şu önemli vurguyu da yapmadan edemiyor: “Bizler, birileri yapsın da, ben ondan sonra yapayım, demekten vazgeçmezsek Türkiye’nin hali gerçekten harap. Ancak bir şekilde de bir yol haritası olmak zorunda. Bunu da böyle bürokratik olarak, kâğıda dökerek değil, aktif gruplar organize ederek veya bir kurulun oluşmasını tetikleyerek yapmak lazım.” Soru: Peki, biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanlardan endüstrinin da yararlanarak işlerini çok daha geliştirebileceklerinin, yeni rekabetçi alanlar açabileceklerinin benimsenmesi için ne yapılması gerekiyor? Yanıt: Öncelikte bu tür konuları kamuoyunun gündeminde tutacak bir sistemin geliştirilmesi gerek. Dünyada biyo ve nano teknolojide neler oluyor, piyasa değerleri nedir, diğer ülkeler ne tür yatırımlar yapıyor, biz neredeyiz gibi konuların farklı platformlarda ve sürekli olarak tartışılması gerek. Ve tabii buna sahip çıkacak kurum ve kuruluşların oluşması. Bunları da başta hükümet, ardından da sanayici CBT 1109/ 6 20 Haziran 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle