17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erkeklerin yaşlanması sorun mu? Testosteron verilmemesi gereken hasta grubu olan, bilinen veya şüpheli olan meme ve prostat kanseri, kalp rahatsızlığı ve kan değerlerinde değişim (polisitemi), uyku apnesi gibi hastalıklarla birlikte, kanda PSA değeri yüksek veya kısa sürede yükselme gösteren hastalar, bu “yerine koyma” tedavisine uygun olmayacaktır. Derleyen: Dr Murat Diren, Üroloji Uzmanı, [email protected] www.uromer.com İÜ. Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nde Ultrases Çalışmaları Tarihi Fizik Bölümü’nde ultrases araştırmalarını başlatan ve sürdüren bilim insanı olarak Prof. Dr. Adnan Sokullu’nun adı öne çıkıyordu..Osman Bahadır M arburg Üniversitesi kimya öğrencisi Butenandt’ın 1929 yılında insan idrarında tesbit ettiği ve androsteron adını verdiği hormon, ona ve 1935’te bu hormonun kimyasal sentezini gerçekleştiren Ruzicka’ya 1939 yılı Nobel Kimya ödülünü kazandırdı. Erkeğin testislerinde, beyin sapından gelen uyarı sonucu üretilen bu hormona daha sonra “testosteron” denildi. (1) Testosteron hormonunun sentetik olarak elde edilmesi ile, ilaç endüstrisinde bir yarış da başlamıştı. Aslında istense de istenmese de, kadınların menopozuna benzer hormonal bir değişimin erkekte de olduğu “pratik düşüncesi” etrafında bir “teorik veri” açılımı ve araştırması yapılmaya çalışılmıştı. Testosteron hormonu (kimyasal formülü C19 H28 O2) kolesterinden elde edilen seksüel steroid hormonu olarak, önemli oranda testislerde, günde 56 mg üretilir. Ayrıca az miktarda da böbreküstü bezlerinde üretilir. Kadında ise günlük üretim bunun 1/20’si, kısaca günde yaklaşık 0.3 mg dır. Karaciğerde metabolize olan testosteronun ancak % 40’ı idrarla atılır. Diğer kısmı ise enzimatik aktivite ile başka steroid hormonlara, örneğin 5alfa redüktaz enzimi aracılığı ile yüksek aktivite gösteren Dihidrotestosterona (DHT) ve aromataz enzimi ile Östradiole (E2) dönüşür. larda daha 15nmol/l’de cinsel istek azlığı ve fiziksel güç eksikliği ve isteksizliği başladığı görülmektedir. Bir klinik ve biyokimyasal sendrom olarak tanımlanan bu hormon düşüşünde, ereksiyon sorunu, entelektüel aktivitede azalma, genel keyifsizlik, uyku bozukluğu dışında kilo artışı, bel çevresi kalınlaşması, kıllanmada azalma, ciltte değişim ve kemik erimesi görülmektedir. Ama bunların dışında, damar hastalığı, insülin resistansı, hipertansiyon, damar sertliği ve dislipidemi gibi patolojileri kapsayan metabolik sendrom ve tip 2 diyabet hastalığı riski, testosteronu kanda düşük olan erkeklerde, 24 kat daha fazla görülmektedir (2). İ KİMLER KULLLANAMAZ? O zaman ne duruyoruz, hemen bütün keyfi uzun süredir bozuk olan amca ve dedelerimize verelim testosteronu, zaten şimdi de güneş yağı gibi jel halinde de üretildi, sorun bitsin. Testosteron verilmemesi gereken hasta grubu olan, bilinen veya şüpheli olan meme ve prostat kanseri, kalp rahatsızlığı ve kan değerlerinde değişim (polisitemi), uyku apnesi gibi hastalıklarla birlikte, kanda PSA değeri yüksek veya kısa sürede yükselme gösteren hastalar, bu “yerine koyma” tedavisine uygun olmayacaktır. Önce bu erkeklerin ayırıcı tanısı şarttır. Testosteron hormonu yetersizliğinin uluslararası bir tanım kriteri henüz tam yerleşmemiştir. Bu sebeple uluslararası Androloji, Üroloji ve yaşlanan erkeği inceleyen (ISSAM) dernekleri, kanda 8 nmol/l den az olan testosteron seviyesini, tedavi başlangıcı için sınır kabul etmiştir. O zaman 40 yaş üstü erkeklerde yukarıda sayılan 8 belirtiden 3’ü görülüyor ve kanda hormon düşük seviyede ise tedavi uygun bulunmaktadır. Gerçekte son yıllarda (3) ortaya çıkan, testosteron seviyesi düşük olan erkeklerde, tip 2 diabet hastalığının daha sık olduğu, metabolik sendrom ve kalpdamar hastalığından ölüm riskinin daha yüksek olduğu gerçeğidir. Bu durumunda, kanıta dayalı tıp açısından tedavi (testosteron hormonu düşmesinin yerine koyarak karşılanması ile) uygulanması uygundur. Sağlık giderlerinin kısılmasının düşünüldüğü bir ekonomik yapıda, gerek hasta seçimi için yapılacak tanı ve tahlillerin, gerekse de hayat boyu sürmesinin muhtemel olduğu bir tedavinin, artık üretimden kısmen de olsun çekilmiş olan bir yaş aralığındaki (5080yaş) nüfusa önerilirken bunu kimin ödeyeceği de belli olmalıdır. Kaynaklar: 1. Androjenlerin tarihçesi. Atan Ali,Tuncel Altuğ.Androloji Bülteni; Sayı 25,Haz. 2006 2. Cardiovascular risk and the TİMES2 study. Channer S. Kevin (Sheffield).Medicom Group Ltd.UK; Vol. 2, nr. 1 .2007 3. Patient profiling –who should be testing for low testosteron levels? Buvat Jacques (Lille) Medicom Ltd. UK; Vol.2, nr.1.2007 TESTOSTERON AZALINCA NELER OLUYOR? Erkeğin somatik olarak farklılaşmasını, yani erkek olmasını sağlayan testosteron hormonu seviyesinde azalmalar, ne gibi sorunlar çıkarıyor? Peki bu hormonu yerine koyma tedavisi nasıl yapılmalı? Ne gibi hasta kontrolü sorunları olabilmekte? Ne oranda hastada (?) tedavi edici etki sağlanabiliyor? Andropoz, PADAM, ADAM ve diğer kısaltmalarla anlatılmaya çalışılan, sonra da erkekte testosteron eksikliği veya yaşlılık hipogonadizmi (cinsel guddelerin az çalışması sonucu az hormon üretmeleri), geç ortaya çıkan hormon azlığı gibi tanımlar (Lateonset hypogonadism), yavaş gelişen testosteron azalmasını anlatmaktadır. Şimdi kısaca yukarıdaki dört soruya cevap arayalım. CBT 1109/10 20 Haziran 2008 YANITLAR Testosteron destek tedavisi için, kanda değerleri 12nmol/l altına düşmüş olmalıdır. Ancak bazı yaşlı stanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü Tarihi Çalışma Grubu tarafından her yıl düzenlenen, İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü Tarihi Sempozyumu’nun üçüncü toplantısı 31 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nin Baltalimanı tesislerinde yapıldı. Sempozyumun yöneticisi ve ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Gediz Akdeniz, İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü’nün tarihi üzerine olan konuşmasında, hem bölümün kurumsallaşması sürecine, hem de bu süreçte büyük rolleri bulunan bilim insanlarımıza değindi. Ayrıca başlangıçtan günümüze fizik bölümünde yapılan ana çalışma konularını ele aldı. Sempozyumun bu yıl temel aldığı konu, Fizik Bölümü’ndeki ultrases çalışmalarıydı. Bildiğimiz gibi, 20 kHz’in üzerindeki frekansa sahip sesler ultrases olarak nitelenmekte ve bu nitelikteki sesler aracılığıyla özellikle tıp alanında olmak üzere çok çeşitli diğer teknolojik dallarda yararlı uygulama alanları bulunmaktadır. İkinci konuşmacı olan Prof. Dr. Bilgin Akdemir de ultrasesin sanayideki kullanımı üzerinde durdu ve kendi bilimsel çalışmalarından örnekler verdi. Prof. Dr. Ali Girgin ise, İstanbul Prof. Dr. Adnan Sokullu Üniversitesi Fizik (19102005) Bölümü’ndeki ultrases araştırmaları ve bu konuda fakülte dergisinde yayımlanan yazılar üzerinde durdu. Bu çalışmaları yürüten bilim insanlarımızı tanıttı. Fizik Bölümü’nde ultrases araştırmalarını başlatan ve sürdüren bilim insanı olarak Prof. Dr. Adnan Sokullu’nun adı öne çıkıyordu.. Sempozyumun son bölümünde, Prof. Dr. Ender Aktulga’nın yönetiminde yapılan panele katılan Prof. Dr. Ayhan Çilesiz, Prof. Dr. Bilgin Akdemir, Prof. Dr. Emel Çıngı ve Prof. Dr. Nurten Öncan, üniversitedeki genel bilimsel hayattan ve kendi akademik yaşamlarından kesitler sundular. Üçüncü İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü Tarihi Sempozyumu, bu çalışmasıyla ülkemizdeki ultrases çalışmaları tarihinin bir bölümüne önemli bir ışık tuttu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle