02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Aziz Sancar’ın Türk Evi stün araştırmalarıyla tanıdığımız, Amerikan Bilimler Akademesi ve Türkiye Bilimler Akademisi üyesi, aynı zamanda geçen yıl Vehbi Koç Vakfı ödülünü alan Prof. Aziz Sancar eşi Gwen ile, kurduğu vakıf “Aziz and Gwen Sancar Foundation”ın eylemi olarak 19 Mayıs’ta ABD North Carolina’da bir Türk Evi açtı. Toplam bedeli 700 bin dolara mal olan Türk Evi’nin üst katında banyolu üç müstakil daire var. Bu daireler University of North Carolina’da okuyan üç Türk kız öğrencinin kalması için planlandı. Alt kattaki iki daireden birisinde, yine bir Türk kız öğrenci kalabilecek.. Diğeri ise, Türk misafirler için ayrıldı. Evin ön tarafındaki büyük salon ise, Türkler ve Türkiye üzerine kitapları içerecek bir kütüphane ve konferans ve sinema salonu olarak kullanılacak. Türk Evi’nde ayrıca Amerikalı’lara ücretsiz Türkçe dersler verilecek. Özetle ev hem Türk kız öğrenci yurdu hem de Türk kültür merkezi olarak kullanılacak. Ev, Aziz ve Gwen Sancar’ın profesör olarak görev yaptıkları University of North Carolina’nin olduğu Chapel Hill kentinin ana caddesi üzerinde ve Chapel Hill’e girerken görülebilen ilk 5 yapıdan birisi. Aziz Sancar, vakfın saymanı Emin Pamucak’ın, kuruluşa büyük hizmeti olduğunu açıkladı. Emin Pamucak ayrıca ‘Bridge to Türkiye Fund’ın da kurucusu ve başkanı. Bu vakıf Türkiye’deki yoksul çocuklara sağlık ve eğitim hizmetleri veriyor. Hayrettin Ökçesiz [email protected] Ü Anayasa Mahkemesi’nin içerik denetimi yaparak korumak istediği ilkeler çağdaş uygarlığın şekil ilkeleridir (laiklik, akılcılık, hukuk devleti, otonomi, çoğulculuk, ahlaki görecelik, temel haklar, özgürlükler Yılansı Yalan “Odak Noktası”nda (Cumhuriyet,12.6.2008) Ahmet Cemal, M.Sperber’in, “Aşil’in Topuğu” adlı denemesinde açık, aydınlık, direnen bir öğrenciye “gerçek hiçbir yalana benzemez” sözünü söylettiğini yazmıştı. Çarpıcı bir söz! Gerçek hiçbir zaman kendisinden başka bir şey olamaz. Kendisinden başka bir şeyle kavranamaz, açıklanamaz, ileri sürülemez. Havuç veya sopayla çürütülemez. Balçıkla sıvanamaz. Bundan ötesi yalan dediğimiz şeydir. Yalan yanlışın masumiyetini de taşımaz. Art niyetlidir. Gerçek yanlışa benzer de, yalana asla! Yanlışa saygı duyulur. O götürür bizi gerçeğe. Yalan bizi nereye götürür? Yalanın yılansılığını bilmeyen var mı? Yalanın beyazından, pembesinden, meşru hallerinden de söz edilir. Bunları bir biçimde söyleriz, utanarak, sıkılarak, çaresizlikle... Burada yalanın karasından söz ediyorum. Kurnazından, küstahından, arsızından… Ayın başında Anayasa Mahkemesi, “9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanununun 1.ve 2. maddeleri, anayasanın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.” dedi. Ardından kimileri belli ki, gizlisi açığından daha ağır laflarla saldırmadık yer ve kişi bırakmadı. Saygı bekledik. Ama neye, nasıl göstereceklerdi saygıyı? Zaten Cumhuriyet’in her ilkesine, kurumuna başından beri kıyasıya karşı değiller miydi? “Değişmiş olmak” örtüsüyle gizledikleri kara bir tortunun üzerinde geçmişlerini kendileriyle başlattıklarına halkı ısrarla inandırmaya çalışırken, örtünün bir ucu açıldığında her tondan vaveylayı basmıyorlar mıydı? İnsan elbette değişebilir. Aynı insan bilir ki, değiştiği geçmişi onu her zaman bağlar. Bu ona hep sorulur. Caysa da, pişman da olsa sorumludur. Herhangi bir halde reddedilen bu geçmişin yeni bir hayat için ödenecek bir bedeli ve pişmanlık da duyuluyorsa, arıtan bir kefareti vardır. Değişen kişi kefaretini itiraflarıyla birlikte, yerini dönüşümün temiz, değişmemiş aktörlerine bırakmasıyla ödeyebilir. Veya, karadan aka değiştiğini söyleyen siyasetçinin bunu kanıtlaması gerekir. Kimseye bir diyet borcunun bulunmadığına inandırmalıdır. Kuşkulu olan şey, değiştim diyenin hileli iflasıdır. Değiştiği falan yoktur da, öyle görünür, gösterir. Bunu bin çeşit yol ve yordamla becerir. Kuyumcuların kullandığı bir mihenk taşı ama her yurttaşın aklında hep vardır. Sorarlar: Koşullar elverdiğinde, kıvamına geldiğinde uzaklaştığını, koptuğunu söylediği o düzen ve tertibe bir heyecan ve gayretle geçit verecek midir, vermeyecek midir? Görünen ve görünmeyen şeyler ibreyi ilkinde tutuyorsa, mızrağın çuvala sığmadığını onun da fark etmesinin zamanı gelmiş demektir. Sonuçta, değiştim demeyecek kadar kendisi kalanlar birbirinden ayrışmalı, onurluca kendi yollarında yürümeye başlamalıdır. Yalancının yürüyeceği bir yol yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin içerik denetimi yaparak korumak istediği ilkeler çağdaş uygarlığın şekil ilkeleridir (laiklik, akılcılık, hukuk devleti, otonomi, çoğulculuk, ahlaki görecelik, temel haklar, özgürlükler vd.). Mahkemenin yalnızca şeklen denetim yapabileceğini söyleyenlerin sözkonusu anayasa değişikliğiyle dayattıklarıysa köktendinciliğin içeriksel yapısı ve ilkeleridir. Anayasa Mahkemesince içerik denetimi yapılarak korunan bu şekil, muhaliflerince sözde bir anayasal şekil dayatmasıyla, bir Ortaçağ içeriğinin lehine parçalanmak istenmektedir. Bu manevrayı kendi bilimsel görüşleri olarak savunan Kelsen’ci pozitivistler bu doğrularının ancak çağdaş uygarlığın parçalanmak istenen bu şekli yapısında bir anlam ve değer taşıdığını bilmek zorundadır. Şu halde onlara düşen şey, bir şeklin her zaman bir şeyin şekli olduğunu; eğer bu şeklin yapısı içermesi gerekeni kapsamaya elvermiyorsa genişletilmesinin ve geliştirilmesinin de gerektiğini bilmektir. Hukuk biliminde yöntemin ve tüm hukuksal yorumun bize söyleyeceği şey budur. Anayasa mahkemesi elbette bu mantıksal zorunluluktan sarfınazar edemeyecektir. Negatio conclusionis est error in lege: Mantık hatası hukuk hatasıdır. Biz hukuk bilimcileri bu hataları yapabiliriz. Mahkemeler yapmamalıdır. Siyasetin bunları yalan konusu yapmasınaysa asla izin vermemelidir. CBT 1109/ 15 20 Haziran 2008 Naomi Leonard ile birlikte yeni bir deneye hazırlanıyor. Deney sırasında bir sürü içine yerleştirilecek balık tuzakları, balıkları değiştirecek ve eğitecekler. Mıknatıslarla donatılacak olan bu tuzaklar, balık yerine kullanılacak mıknatısları hareket ettirecekler. Araştırmacının asıl ilgisini çeken sürü zekâsının kuralları. Çok çeşitli türleri inceleyen Couzin, farklı türlerde geçerli olan belli başlı motifler keşfetmiş. Mesela insanlar balıklara çok benzer bir şekilde hareket ediyor. Araştırmacı bunu önce bilgisayar modeliyle kanıtlamış. Ekran üzerindeki sanal balıkların sürü halinde hareket edebilmeleri için üç kurala uymaları gerekiyordu: 1 sürüden ayrılma 2 çarpışmaktan kaçın 3 yanındakiyle aynı yönde yüz. Balık sürüsünün kendiliğinden harekete geçmesi için bu üç kural yeterli. Balık sürüsü döner bir simit gibi hareket ediyor. İşin ilginç yanı insanların da aynı motife göre hareket ediyor olmaları. Bir deneyde sekiz kişilik gruplardan komut üzerine yürümeleri istenirken, yürürken birbirlerinden ayrılmamaları, durmamaları ve hiçbir şekilde birbirleriyle konuşmamaları söylenmiş. Bir süre sonra hep aynı motif olmuş, yani döner simit modeli. Hareket halindeyken enerji tasarruf etmenin en iyi yolu bu olsa gerek diyor Couzin. Grubun bazı üyelerce belli istikamete yönlendirildiği ikinci bir deneyde de aynı sonuç elde edilmiş. Konuşma veya işaret verme gibi etkileşimler ortadan kaldırıldığında insan sürüleri de diğer canlı sürülerinin kurallarına uygun olarak hareket ediyorlar. Amerika’daki cırcırböceklerinin de (Anabrus simplex), çöl çekirgelerinkine benzer kurallarla koloniler oluşturduğu keşfeden Couzin, çekirge bilmecesini çözdüğünü sanıyor. Araştırmacı İdaho’da yaptığı beş günlük gözlemin ardından şunu keşfetmiş: Yürümekte olan cırcırböcekleri aç kalmış, bedenlerindeki protein ve tuz miktarı azalmıştı. Bu maddeler azaldıkça kolektif davranışları da o denli saldırganlaşıyordu. Sürekli önlerindeki çekirgeyi yemeye çalışıyor ve aynı zamanda da arkadan gelecek saldırıdan kaçıyorlardı diyor araştırmacı. Yani sadece açlık değil arkadan gelecek tehlike de sürüyü harekete geçirmekte. Couzin bu arada yepyeni bir araştırma objesine yöneldi: Uyarı maddeleriyle iletişim kuran ve doku içinde birlikte hareket eden tümör hücreleri. Araştırmacı tümör hücrelerinin de karınca veya çekirge sürüleri gibi hareket edip etmediklerini bulmaya çalışacak. Nilgün Özbaşaran Dede Kaynak: Spiegel 22/2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle