28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

çene çalmak da.. Sihirli sözcük, çoğumuzca süpürge ile kapı arkasına ittirilen, Liyakat'tır. Layık mı? (CBT 1017) ÜNİVERSİTE: BİLİM Mİ, SİYASET Mİ? İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerinde ülke neredeyse ikiye bölündü: Kemal Alemdaroğlu taraftarları ve karşıtları. Olay, propaganda, yorum öyle abartıldı ki, iki düşman cephe yaratıldı. Alemdaroğlu “kemalist”ti, karşı olanlar da liberal küreselciler, Türkiye hainleri, vatanı satılığa çıkartanlar, ulusalcılık karşıtları... Hatta gazetemizde “imzalı manifestolar” yayımlandı. Hem güldüm hem ülkem için üzüldüm Burada bir terslik yok mu? Merak ediyorum, acaba hangi ülkede Rektörlük seçimleri böyle yapılacak işin özüne yabancılaştırılır, bambaşka anlamlar kazanır ve siyasi kırılma noktalarına tırmandırılır? Üniversitede rektörlük, dekanlık vb. seçimlerinin, siyaset temelinde, ideolojiler temelinde yapılması yanlıştır. Üniversite, bilim, araştırma, öğretim, öğrenim yuvasıdır. Orada, sağ cenah, sol cenah, Atatürkçü milliyetçi liberal vb cenahlar için insan yetiştirilmez; ülkenin bütünü için, ülke geleceği için insan yetiştirir. Bu açıdan, üniversitelerin görevi, bilimi, araştırmayı, öğretim ve öğrenimi en iyi biçimde yapmaktır. Orası çok yönlü bir uzmanlık merkezidir. Entelektüel düzeyi yüksek olmalıdır; üniversitede toplumun önünü açacak çok yönlü fikirler geliştirmeli, sorunlara çözüm yolları sunulmalıdır; bilimsel faaliyetleriyle ülkeye her yönden katkıda bulunmalıdır.. En önemli ikinci görevi de çok iyi öğrenci yetiştirmektir... Siyasi kriterleri önpalan çıkartırsanız, herşeyi bölersiniz; insanları da birbirine düşürürsünüz, öğrencileri de. Bilimsel kriterleri tercih ederseniz, üniversiteye ne türbanlı siyasi saldırı olur ne de çeşitli siyasi doğru veya sahte maskelere, kendi kişisel amaçları için üniversiteyi kullandırtırsınız. (Cumhuriyet, 11 Aralık 2001) REKTÖR YASAL DEMOKRATİK: Cumhurbaşkanı Sezer'e, seçimlerde en çok oyu alan adayların rektör olarak ataması için baskı var. Yoksa "demokratik davranmış olmaz" deniyor. Yasa, dekanlık veya rektörlük seçiminin oyla belirlenmesini öngörmüyor; Cumhurbaşkanı'na istediğini rektör olarak atama yetkisi veriyor. Yasa böyleyken şimdi Cumhurbaşkanından "yasal değil", "demokratik" davranmasını istiyoruz. Fakat bir şeriatçı, ırkçı veya ayrılıkçı, bir üniversitede en çok oyu alsa, bu defa standartlarımız değişiyor ve Cumhurbaşkanından "demokratik" değil, "yasal" davranmasını istiyoruz. Üniversitede siyasi parti seçimleri gibi rektör seçimleri yapılması yanlıştır. Bu yöntem, üniversitede yapılan işin doğasına aykırıdır. Sandık, pandoranın kutusu gibidir, içinden ne çıkacağı belli olmaz. Gelişmiş ülke üniversitelerinde rektör, ortaya konan sandıkla seçilmez. Üniversitede liyakat sistemi geçerlidir. Yani en iyilerin hiyerarşisi egemen olmalıdır üniversiteye. Yine eleme ile rektörün seçileceği yeni bir sistem kurulmalı... Üniversitede liyakat egemen olmalı ve bütün yükseltmelerde işine, görevine en çok layik olmak kıstası konmalı. (Cumhuriyet, 16 Aralık 2001) İŞİ TAVINDA DÖVMEK: Rektörlük konusunu Türkiye'nin bilimsel ve eğitsel çıkarları ve geleceği dikkate alarak kesin çözümlere bağlamak gerekmez mi? Uludağ Üniversitesi eğitimden sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ercan Tuncer, bu akademisyenler arasında. Rektörlük meselesini somut önerilere dökelim, diye aradı. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, yürürlükte olan seçim sisteminden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. İstanbul Üniversitesi rektörlüğü seçiminde, Türkiye'yi neredeyse ikiye hatta üçe bölen, ve üstelik seçimi ulusal sorun gibi bir zırvalık kürsüsüne çıkartan saçmalığı yeniden yeniden yaşamanın bir anlamı var mı? Üniversitelerimizde rektörlük şartnamesi ve rektörlük ilkeleri diye bir şey yoktur... YÖK'ün sıralamasına giren her üç adayın da rektör atanma şansı vardır. Cumhurbaşkanlığı, ilk elemeyi, daha adaylar belirlenirken yapabilir. Şeffaf davranır, rektörde aranacak ilkeleri belirler, ayrıca üniversitenin sorunlarını dikkate alır. Bunu, içinde uluslararası bir iki otoritenin de bulunduğu bir komiteye, örneğin Türkiye Bilimler Akademisi'nin danışmanlığında da yapabilir. Böylece kriterler ışığında üniversitede adaylar belirlenmesine gidilir. Tabii, bu kriterler, öncelikle uluslararası bilim yönetim normlarını, ikinci olarak ülkemizin koşullarını dikkate alır. Cumhurbaşkanlığı, sanırım ikinci olarak, YÖK'ün belirli bilimsel ölçütlere göre homojenleşmesini artık hızla sağlamak zorundadır. Üniversitelerimizin siyasallaştırılarak değil, ancak bilimselleşmesiyle, bugün duyulan endişelerin üzerinden gelinebileceğini görmeliyiz. (Cumhuriyet, 8 Ocak 2001) ÜNİVERSİTELERİ DAHA ÇOK BATIRMAYALIM: Üniversite rektörlerini belirlene sürecinin çelişkilerle, çifte standartlarla, ilkesizliklerle, meşreplere göre tutumlar almakla dolu olduğu, ama bunların içinde bilimsel tek bir kriter bile olmadığı apaçık değil mi? Sevgili büyük medyamız, rektör belirleme sürecindeki bu çelişkilerin üzerine gitmiyor, "yahu her rektör seçiminde aynı şey oluyor, niye böyle?" diye sormuyor, Türkiye'nin ve üniversitelerin çıkarları için başka seçenekler üzerinde durmuyor, dünyanın en önemli üniversitelerinde rektörlerin, dekanların nasıl belirlendiğini merak etmiyor... Üniversitelerin siyasallaştırılması yerine bilimselleştirilmesi gerekir... Korkulan siyasi akımların üniversiteyi kullanmasının kesin önüne de ancak böyle geçilebilir. zPanzehir, siyaset değil, sadece ve sadece bilimdir! Cumhurbaşkanı'nın rektör olabilecek adaylarda aranacak nitelikleri açıklamasıyla ve hatta uluslararası bilim otoriterlerinin de içinde bulunduğu, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir "aday değerlendirme kurulu" oluşturulmasıyla bir ilk adım atılabilir, bu doğrultuda. Niye, "Üniversitelerimizi nasıl bilimselleştirebiliriz"i tartışmıyoruz da, bu kurumlarımızı iyice ve daha çok siyasallaştırarak, daha fazla batırılmalarına çanak tutuyoruz? (Cumhuriyet, 20 Aralık 2001) BİR İLK ADIM: Üniversitelerde rektörlük seçimleri sonucu bugünkü komedi durum her ortaya çıktığında, okurlar bilir ki, bu köşede rektör belirleme yönteminin yanlış olduğuna ilişkin yazılar yer alır. Bu düşünceleri yazmaktan sıkıldım, ama herkes gönlündeki aslanın seçilmesi için, hatta bazen saldırganlık düzeyinde bir tutumla Cumhurbaşkanını baskı altına almaya çalışırken, ben de yeni bir düşünceyle konuyu sürdürmek istiyorum: Türkiye'de ise bu ucube seçim yöntemini, şimdilik yasal düzenlemelere gerek olmadan, bir kenarından düzeltmeye ve değiştirmeye başlayabiliriz. Bunun için uygun ortam vardır. Cumhurbaşkanı Sezer rektörlük ilkelerini saptar ve bunları kamuoyuna açıklar. Bu ilkeler bilimselliği, hukuksallığı, kurallığı önplanda tutar. Adaylarda aranacak ilkeler arasında şunlar olabilir: * Bilim insanlığını, araştırmalarıyla, yayınlarıyla uluslararası arenada en üst düzeyde kanıtlamış... Cumhurbaşka* Bilim hayatında aşırma vb gibi bilim nı Sezer rekdünyasında büyük bir yüz kızartıcı suç olatörlük ilkelerirak kabul edilen bir olaya karışmamış... ni saptar ve * Yönetim tecrübesine, üniversitesini bilimsel kalitede üst derecelere çıkartacak ve bunları kamuöğretim kalitesini artıracak niteliklere ve bu oyuna açıklar. nitelikleri üniversitesinin bütün yönetim kaBu ilkeler bidemelerine yayacak özelliklere sahip... * Üniversitesini siyasi veya dini ölçülelimselliği, hure değil, tamamen bilimsel ölçülere göre ve kuksallığı, kuilkeler çerçevesinde yönetecek dirayette ve rallığı önplanahlakta... da tutar. * Din, şeriat vb gibi konulara üniversitesini alet etmeyecek yapıda... Adaylarda ara* Bilimi ülkesinin refahı için seferber nacak ilkeler edecek nitelikte... olmak. arasında şunCumhurbaşkanı Sezer, böyle ilkeler ışığında, isterse hemen, Türkiye Bilimler lar olabilir: Akademisi'nin de katkısıyla, içinde bir veya bir kaç uluslararası bilim otoritesinin de bulunduğu Danışmanlar Kurulu oluşturabilir ve rektörü veya rektörleri bu kurulun belirlemesini isteyebilir. Veya bu kurulun görüşlerine öncelikel önem verir. Sayın Sezer, üniversitelerimizin bilimselleşmesi ve bu yanlış uygulamadan dönülmesi için bir ilk adıma gereksinim var, bunu en hızlı ve rahat bir şekilde siz atabilirsiniz. Yukarıdan başlayacak böyle bir uygulama bütün tartışmaları bitirecek ve üniversitelerimize ve ülkemize rahat bir nefes aldıracaktır. (Cumhuriyet, 18 Aralık 2001) DEPREM MASASI: Bir değerlendirme Prof. Dr. Müh. Ergin Arıoğlu, İTÜ Emekli Öğretim Üyesi, Yapı Merkezi AR GE Bölümü, ergin.arioglu@ym.com.tr Prof. Dr. Mim. Nihal Arıoğlu, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Yapı Bilgisi Anabilim Dalı, İstanbul. CBT1070/21 21 Eylül 2007 Cumhuriyet Bilim Teknoloji'nin 1061 ve 1064. sayılarında yayımlanan deprem masası ve bununla ilintili dile getirilen eleştiriye verilen yanıtı ve konuya yapılan katkıya ilişkin aşağıdaki değerlendirmeleri sunarız. * Deprem masası olarak tasarlanan eşya, ilkin “darbe” etkisine sonra da yıkılan binanın “göçük yükü”ne maruzdur. Artçı depremlerde ise sarsıntının “etkin süresi” boyunca göçük yükünün hem “statik” hem de “dinamik” yüklemesi altındadır. Dinamik yüklemenin büyüklüğünü denetleyen temel faktör göçüğün maruz kaldığı maksimum düşey yer ivmesidir. Artçı depremler arasında ise sözkonusu eşya sadece göçük bina enkazının yüküne çalışmaktadır. Bu yükleme rejimlerinin tanımladığı en elverişsiz yükü anılan eşyanın güvenle taşıması gerekmektedir. Bu yük, en büyük yükleme zarfını tanımlar ve ger çekte beklenen statik yük daha azdır. Göçük yüklemesini kontrol eden faktörler maden mühendisliğinin temel ilkelerinden biri olan “kemerleme” olgusu ve göçük hacmi içinde sarsıntının etkisiyle dağılmış bulunan dayanıklı eşyalar (çamaşır makinesi, buzdolabı) ve bunlara kıyasla daha sünek yük altında yerdeğiştirme yapabilme özelliğiolan eşyaların (ahşap çekyatlar, masalar, kütüphaneler vb.) üzerindeki yüke karşı oluşturdukları mekanik dirençtir. Göçük hacmi içindeki ahşap eşyaların çöLütfen sayfayı çeviriniz ? TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle