20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MİZAH VE BİLİM AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] Öyle görünmektedir bugün nasıl ekvatorun altı çocuklar için bir yoğun bakım alanıysa, günün birinde de ekvatorun kuzeyi yaşlılar için huzursuz bir huzurevine dönecek. Dünya çok değişecek; en genç nüfusa sahip ülkelerden birisi olarak hazırlıklı olalım. Yaşlılar Gençler Bir davayı bir villaya savunan nohut yetiştirmekte usta bir ailenin oğlu Cicero, ölümüne iki yıl kala yazdığı “Yaşlılık”adlı eserinde, kahramanı Cato'ya hatıralarını duru biçimde anlatma becerisi vererek yaşlı olmadığını kanıtlatmıştı. O zaman bilemezdi Cicero, yaşlıların kalbura dönmüş beyinleri olsa da çok önce yaşadıkları olayları hatırladıklarını, ama bir elek inceliği gerektiren sinirsel donanımları kalmadığındaysa, artık yeni şeyler öğrenmekte zorlandıklarını.. O yüzden eskileri hatırlasa da Cicero'nun kahramanı, avukatının savunduğunun aksine genç olmayı bırak, yaşlı olmayı geç, pekâlâ bunak bile olabilirdi. Cicero haksız savunması için bir villa aldıysa, mezarından kalkıp onu iade etmeliydi! Villalar, yalnızca Roma'da değil, etrafında barakaların olduğu dünyanın her köşesinde aslında haksız kazançlardır. Hatırlamak değil, öğrenmek beyin gerektirir, halbuki yaşlı beyinlerin kabuğu, bir yaprak kadar incelir. Bazen de kıl kadar ince sinir hücrelerinde amiloid denen bir protein toplanır ve kişi bunar; bu tip bunamanın tanımını yüz yıl önce Alzheimer yapmış ve XV. yy başında eczacıların bakkallardan ayrılması gibi, XX. yy başında bunamayı yaşlılıktan ayırmıştır. Alzheimer tipi bunamayı yıllar yılı hangi eczacı ne çeşit bir ilaç yaptıysa da tedavi edemedi ve bugün 85 yaş üstündeki yaşlıların dörtte biri bunadı; 25 yıl sonraki yakın bir gelecekte dahi tüm nüfusun beşte birinin 65 yaş üzerinde olacağı hesaplanıyor, onların önemli bir kısmının da bunamış olacağını tahmin etmek güç olmasa gerek. Yaşlılar, kemikleri yetmediği için bastonla dolaşır, gözleri yetmediği için gözlük takar, güçleri yetmediği için de Cicero gibi aynen “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” türünden söylevlerle bir aileyi, bir şehri ya da bir devleti idare etmeye kalkarlar. Örneğin Cicero söylevleriyle tek başına Roma'yı sınırsız yetkili bir “senatusconsultum” seçilerek idare etmişti, yarın da kuzey yarımküreyi tümden yaşlılar idare edecek, hatta yalnızca idare etmekle kalmayacak her karışını milim milim işgal edecek. Özellikle Amerika'da artık yaşlı kulüplerinin kurulmaya başlandığını duyuyoruz. Yaşlıları evlendirme grupları, buluşturma toplantıları almış başını yürümüş durumda. Birbirlerine saatlerce ilanı aşk ederek, aynı şeyleri defalarca tekrar ederek, bir kadeh içtiklerinde tansiyonları fırlayarak yaşıyorlar. En büyük tehlike ise nasıl olsa yaşlıyız düşüncesiyle tamamen sakınımsız cinsel ilişki kurmaları ve bu ilişkilerin sonunda seyrek de olsa çocuk sahibi olmaları ya da HIV virüsü kapmaları. Dünya yaşlandıkça sanıldığı kadar iyiye gitmeyecek, bu anne babası yaşlı olan ve onlardan HIV virüsü kapmış çocukların nasıl bir bomba olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Bugün yaşlılarımızı dünyada hürmetle ağırlıyoruz, yarın onları düşman görecek genç çok olacaktır yazık ki. Yakında petrolden çıkıp önce suyun, sonra da gençliğin en kıymetli değer olduğu bir dünyaya gireceğiz. Günün birinde AB, tamamen eğitimsiz gençlerimize bile zorla davetiye çıkararak sanılanın üstünde bir bedel ödeyebilir ülkemize. Türkiye olarak bir yerlere ulaşmak için hep bir şeyler yapmaktan bahsediyor entelektüellerimiz, bense hiçbir şey yapmayarak beklemenin en doğrusu olduğunu düşünüyorum. Sanayileşmekten bahsederlerdi yıllar önce, bugün sanayi ülkesiyiz, denizleri, ırmakları, ovaları kirli, çöp yığınları içinde. Aslında gençlerin arasındaki bu deli yarış, şekeri yakıp her molekül glukozdan her döngüde 121 ATP (biyolojik enerji molekülü) elde etmek içindir. Gençlerin canhıraş yaşam kavgası, devletlerin petrol savaşı gibi enerji içindir. Ama bir yaşlı öldüğünde enerji olarak 600 000 000 000 000 000 ATP molekülü ziyan olur gider; her ölüm kilolarca proteini, sinirlerdeki ciltlerce kitap dolduracak bilgiyi yok eder, birkaç aşk yaşamaya yetecek duyguyu, kalbi durdurarak içine gömer. Gençler ATP için çalışmayı, kurnazlığı, yalanı ve fazileti öğrenirler. Yaşlılarsa zaman kaybetmeden onu harcamayı düşünürler. Ama zaman yetmez ve öldükten sonra da içlerindeki enerji hem tırnaklarını hem saçlarını büyütmeye devam eder. Yaşam tutkusu mutfaklardaki ateş gibi ortaktır. Yaşam tutkusu artmış, sakınımsız ilişki kuran, beyninde amiloid toplanıp bunamış yaşlıları zaptetmek bir işkencedir. www.crsm.net Komiklik bunun neresinde? Bilim insanları, neleri komik bulduğumuzu anlamaya çalışıyor. Bilgisayar analizleri, psikolojik testler ve beyin taramalarıyla “mizah nedir?” sorusunu yanıtlamaya çalışan uzmanlar, ne var ki gülmece için genel bir tanımlama getirmekten uzaklar henüz... H epimiz gülmecelere, komikliklere ve şakalara gülmeye bayılırız. Fıkralar veya komiklikler kimi zaman tebessümle bazen kahkahalarla karşılanır. Kimi insanlar bir fıkrayı çok komik bulmazken diğerleri gözlerinden yaşlar boşanıncaya kadar gülebilir. Komik ve esprili insanlar sevilir ve topluluk içinde daima ilgi odağı olurlar. Fakat bir espri ne kadar komik olursa olsun insanlar buna ancak bir arada olduklarında kahkahayla tepki verirler. Öyle ya kim tek başına bir fıkra veya karikatür okurken gülme krizine girer ki? Aslında bu pek de şaşırtıcı değil. Nitekim bilim insanları gülmenin de tıpkı esneme gibi bulaşıcı olduğunu kanıtladılar. Buraya kadar her şey iyi güzel de peki ama mizah gerçekte nedir? Nelere gülüyoruz? Ve neden? Bu soruların yanıtını bilim henüz kesin olarak yanıtlayamadı. Gülmeceyle ilgili temel bir teori bile bulunmuyor henüz. Mizah ve gülme ile ilgili araştırmalar ve tartışmalar hâlâ devam ediyor. Gülmenin de Mesela İskoçya'nın Aberdeen kentinde her yıl temmuz ayında Uluslararası Mizah ve Gülme Yaz tıpkı esneme gibi Okulu'nda çeşitli bilim dallarından onlarca araştırbulaşıcı olduğu macı bir araya gelerek mizah konusunu irdelemeye çalışıyor. Die Zeit gazetesi (26.07.07, sayı 31) kısa kanıtlandı: Bir bir süre önce konferansa katılan bilim insanlarının espri ne kadar görüşlerine yer verdi. komik olursa AÇIKLANAMAYAN FENOMEN Mesela Aberdeen King's College bilgisayar araş olsun insanlar tırmacısı Graeme Ritchie, mizahın henüz açıklanamayan bir fenomen olduğunu söylüyor. Gerçi mizah buna ancak bir üzerine çeşitli teoriler var ama bilim kapsamlı bir teoriden henüz çok uzakta. Bir açıklamanın esprili arada olup olmadığı deneylerde hâlâ insanlar tarafından olduklarında değerlendirilmekte. Oysa Ritchie bir bilişimci olarak konuyu mantıkla çözmeyi tercih ediyor. Bu yüz kahkahayla tepki den de kapsamlı bir teoriden, bir esprinin varoluşu için gerekli ve yeterli koşulları açıklamasını bekle veriyor. mekte. Yani bir şey komik ise X koşulunu yerine getiriyor demek. Ve eğer X var ise komiktir. İfadeler çarpıtılabilir (falsifikasyon) olmalı, yani karşı örneklerle doğru olmadığı kanıtlanabilmeli. Ve sadece açık bir şekilde tanımlanabilen düşüncelere ve kavramlara yer verilmeli. Eski mizah teorileri Ritchie'nin beklentilerine yanıt vermemekte, hatta Aristotales versiyonu bile. Aristotales için mizah, üstünlüğün bir ifadesiydi. İnsanlar diğerlerine gülerek kendilerini yüceltiyorlar. Bu örneğin, Temel fıkraları için uygun düşmekte ama hiç kimsenin alaya alınmadığı mizah türleri de var. Mizah hakkında kitap yazan (Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkleri, Payel Yayınları) ilk kişi olmasına rağmen, Freud bile mizah araştırmalarında yeterince yol alamamıştı. Freud, gülmenin iç gerginliği boşalttığına inanıyordu. Bu şekilde bilinç dışı, üstben baskısından kurtuluyordu. Bu da bir yerde cinsellikle ilgili mizahın niçin bu CBT 1065 / 8 17 Ağustos 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle