25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Yabancı dilde seviye saptaması: ALES tartışmaları bitmeyen eşdeğerlik komedisi Ulusal ve yerel bazda hazırlanan yabancı dil seviye tespit sınavlarının kullanıldıkları kurumlarca bir an önce alanda geçerliği ve güvenirliği saptanmış uluslararası sınavların format ve içeriğine uygun bir hale getirilmesi gerekir. Prof. Dr. Cem Alptekin, Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eski Dekanı ve İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Danışmanı, alptekin.cem@gmail.com yet.edu.tr Bu yıl adı ve baraj puanı değiştirilerek uygulanan ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) mevcut sorunları daha da ağırlaştırarak yeni sorunları da beraberinde getirmeye başladı. Arş. Gör. Ahmet Mazlum, Cumhuriyet Üniversitesi, mazlum@cumhuri Ü lkemizde çeşitli amaçlara yönelik kullanılan yabancı dil sınavlarında kişinin aldığı sonucun yaşamını önemli ölçüde etkilediği bilinir. Üniversitede istediği yabancı dil ve edebiyatı, yabancı dil eğitimi ya da çeviri bilim programına kabul edilmek için ortaöğretim mezunu öğrencilerimizin girmek zorunda olduğu ÖSS yabancı dil sınavı, çoğu üniversitenin bünyesinde oluşturduğu yabancı dil hazırlık eğitimi seviyelerini ve muafiyetini saptayan yabancı dil sınavı, kamu personelinin yabancı dil bilgisinin düzeyine göre alacağı yabancı dil tazminatını belirleyen KPDS ya da doçentliğe yükselme için gerekli yabancı dil düzeyini saptayan ÜDS, bu sınavların en belirgin örnekleridir. Bunların bir kısmına Üniversitelerarası Kurul ya da ilgili yükseköğretim kurumu tarafından getirilen eşdeğerlik olgusu açısından, yabancı dil seviye tespitinde TOEFL ya da IELTS gibi uluslararası sınavlar da kullanılmaktadır. Seviye tespitinde sınav başarı eşiğinin, çeşitli kurumlarca kendi amaçlarına göre saptanması doğaldır. Ancak bir kurumun bireylerin yaşamını etkileyen kararlarında seviye tespitini, öngördüğü başarı eşiği konseptine göre gerçekleştirmesinden önce, kullandığı ölçütün hiç olmazsa kriter bağımlı geçerliğini saptaması gerekir. Bu durum, özellikle sınav eşdeğerliği kıstasını kullanan kurumlar için bilimsellik açısından olmazsa olmaz türünden bir koşuldur. Örneğin, Üniversitelerarası Kurul yabancı dil bilgisi açısından KPDS'den alınan 50 notunu ÜDS'den alınan 50 notuna ve yabancı dilin İngilizce olması durumunda TOEFL'dan alınan 477 puana ve IELTS'den alınan 5.5 notuna eşdeğer görmektedir. gereği duyurulmakta. Üniversitece oluşturulmuş sınavın uluslararası İngilizce sınavlarıyla herhangi bir korelasyon çalışması yapılmamış olduğundan, bu değerlendirmelerin bilimsel değil esas itibariyle öznel olduğu gerçeği değişmeyecektir. Kaldı ki, bu durumun bilimsellikten yoksun olduğunun bir diğer göstergesi de eşdeğerliğin somut rakamları içeren uluslararası sınavlarla amorf bir 'C' arasında yapılmış olmasından geçmektedir. Doğal olarak olayın hiç olmazsa yüzeysel geçerliğini yükseltmek için soyut harfler yerine daha somut görünen rakamlar kullanılabilir. Ancak gerekli teknik çalışmaların yapılmaması durumunda bu rakamların da hiçbir bilimsel ağırlığının olamayacağı bellidir. Önemli olan bireylerin yabancı dil yeti seviyesinin, bilgi çağında olmamıza karşın, ülkemizde hâlâ çoğunlukla bilimden çok kanaate göre saptanmasıdır. Ve bu bitmeyen komedi yıllardır süregelmektedir. E ÇEVİRİ BECERİSİ ÖLÇÜMÜ Bir başka sorun, örneğin, doçentlik başvurularında ÜDS veya KPDS için öngörülen başarı eşiğinin uluslararası sınav notu karşılıkları Üniversitelerarası Kurul'ca öznel biçimde belirlenirken, yardımcı doçentlik başvurularında yasa gereği dil yetisi yerine kriptik bir çeviri becerisi ölçümüyle yetinilmesidir. Bu ikilemin içerdiği kavram kargaşasına da kısaca değinmekte yarar vardır. KPDS gibi sınavların içerdikleri çeviri soruları nedeniyle dil yetisi ölçümü açısından geçerlik sorunlarına neden oldukları bilinir. Şöyle ki, bu tür sorular konuyla ilgili literatürde ifade edilen hedef dile özgü bilgi ve becerileri sınayan sorular olmayıp, hedef dilde olduğu kadar anadilde de sözcükbilgisi ve sözdizimini ayırtı (nüans) düzeyinde irdeleyen sorulardır. Dilbilgisi, sözcükbilgisi, okuma, dinleme gibi hedef dil yetisi tanımına giren bir çeviri olgusu söz konusu olamayacağından, bu sorular bilinçli olarak ya da bilinçsizce yaratılan ciddi bir yapı geçerliği sorunu doğurmakta. Ayrıca, çeviri soruları genelde sözcük ve sözdizimi bilgileri tanışlığına dayandığından, sınavın diğer kesitlerinde doğrudan ölçtüğü sözcükbilgisi ve sözdizimini giysi değiştirmiş bir biçimde tekrar ölçmekte ve aslında ölçülmesi gereken bilgi ve becerilerin ağırlık dengelerini bozarak bir tür kapsam geçerliği sorununa da neden olmaktadır. Bu bağlamda anadili İngilizce olan bir yabancının Türkçe bilmemesi durumunda İngilizce KPDS sınavında tam başarılı olması olası değildir! Bu olumsuzlukların sona ermesi için atılacak ilk adımlar, ulusal ve yerel bazda hazırlanan yabancı dil seviye tespit sınavlarının kullanıldıkları kurumlarca bir an önce alanda geçerliği ve güvenirliği saptanmış uluslararası sınavların format ve içeriğine uygun bir hale getirilmesi ve kriter bağımlı geçerliğin tespitine yönelik çalışmaların başlatılarak akreditasyonlarının sağlanmasıdır. KANAATE GÖRE SAPTAMA Ancak bu sınavların ölçtükleri İngilizce bilgi ve becerilerin ve de içerdikleri soru türlerinin doğasına ilişkin bir geçerlik incelemesi ortada olmadığından, söz konusu notlar öznel değerlendirmelerden öteye gidemiyor. Başka bir deyişle, kişinin KPDS'de aldığı notun 50 olması durumunda, bunun TOEFL'da 477 ya da IELTS'de 5.5 olmasının hiçbir bilimsel temeli yoktur. Çünkü, bilinen kadarıyla, ülkemizde ulusal ya da yerel bazda oluşturulmuş ve kullanılmakta olan yabancı dil sınavlarının sağlam uluslararası ölçütler olarak kabul edilen TOEFL ya da IELTS gibi sınavlarla yapılmış kriter geçerliği saptama çalışmaları olmadığından, korelasyona dayalı not bağdaşıklık listeleri ('concordance tables') mevcut değildir. Benzer bir durum, lisans öğrencilerini zorunlu yabancı dil hazırlık programına kaydeden çoğu üniversitemizin hazırlık programlarında da kendini gösteriyor. Bir yıllık hazırlık eğitimi sonunda öğrencilerin birinci sınıfa geçmeleri için kendilerine, söz gelimi, TOEFL'dan asgari 550 ya da IELTS'den 7 veya üniversitece hazırlanan sınavdan 'C' almaları ski adı LES (Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) varolan eski haliyle birçok sorunlar yarattığı ortada iken adının ve baraj puanının yeniden düzenlenerek/yükseltilerek değiştirilmesi daha büyük sorunların kaynağı olacak. Üniversitelerin ve enstitülerin görüş ve önerileri alınmadan yapılan bu düzenleme, büyük sorunlar yaşamakta olan üniversiteleri bir krizin içine sokacak. Amacı lisans mezunlarının ilgili alanlarda muhakeme becerilerini, olaylar arasında ilinti kurmayı, temel kavram ve önermeleri kavramayı, bir bütünü öğelerine ayırmayı ölçmek olan bu sınav bu amaca gerçekten hizmet mi etmektedir. Amaç için seçilen araçlar ne kadar doğru? Yanlış araçlarla doğru amaç oluşturmak ve buna ulaşmak olası mı? Hatalar zinciri sınavın uygulanma biçiminden başlıyor. Sınavın ilk kısmında (1,5 saat) adaylara sayısal testi çözme zorunluluğu getiriliyor, adayların zamanı planlama ve uygulama hakları ellerinden alınıyor. Hepimiz biliyoruz ki sözel bölümlerden mezun olanların çoğu sayısal testten en fazla1015 civarı soru çözebiliyor. Ancak sözel test eline verilmediği için bir şey yapmadan sürenin dolmasını beklemek zorunda kalıyor. İkincisi: Sayısal bölüm alan bilgisi gerektirmektedir. Sözel testte yer alan sorular genel kültür içerikli ve adayların çok büyük çoğunluğu tarafından çözülebilirken, sayısal test tamamen genel kültürden uzak, alan bilgisine dayalı ve sayısal mezunları tarafından bile tam çözülememektedir. Tamamen alan bilgisi gerektiren ve sosyal bilim mezunlarının pek de işine yaramayan sayısal bölüm neden bütün adaylara zorunlu kılınıyor? Bu kapsamda insanın aklına ister istemez başka sorular da geliyor? Örneğin; acaba ülkemizde gereksiz görülen ve her zaman üvey evlat uygulaması gören Sosyal Bilim alanları işlevsiz hale mi getirilmek isteniyor? Gelinen noktada LES adıyla daha önce uygulanan sınavın yarattığı olumsuz sonuçlar ortadan iken, baraj puanı yükseltilerek getirilen ALES adındaki sınav üniversitelerin fidanlıkları olan Araştırma Görevliliği'ni yakın bir gelecekte kurutacaktır. Bu sınav hem bugüne hem de yarına ipotek koyuyor. Çünkü üniversitelerin sosyal bilim bölümleri artık kendi alanında donanımlı, birikimli adayları bulamıyor. Kendi alanında son derece birikimli, kendini yetiştirmiş bir birey matematikte yeterli olmadığı için akademik yaşama adım atamamaktadır. SONUÇ VE ÖNERİ: Ülkemiz biliminin gelişmesi ve dünya ölçeğinde söz sahibi olması isteniyor ve Sosyal Bilimlerin işlevsiz bırakılma amacı güdülmüyorsa; 1 Bu sınav kaldırılmalı ve akademik personel alınmasında tek söz sahibi ilgili üniversiteler olmalı, ya da 2 Bu sınav içerik açısından yeniden düzenlenerek tıpkı ÜDS (Üniversitelerarası Kurul Dil Sınavı) sınavı gibi birkaç temel alan belirlenerek, herkese kendi alanından sorular sorularak fırsat eşitliği sağlanmalıdır. CBT1058/22 29 Haziran 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle