Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Dr. Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Semmelweis'ın öyküsünü dinleyen öğrencilerimden birinin dediği gibi, “İyi hekim el yıkar”, gerisi her şeye karşın boş ve değersizdir. İyi Hekim Elini Yıkar Yabancıların “quacker” ismini verdikleri bir hekim tipi vardır. “Quack” terimi Türkçe vakvaklamak, ördek sesi çıkarmak anlamına gelir. Sanırım yabancıların bu terimden kastettiği şudur: Sözü edilen hekimler aslında bilimsel ve tıbbi anlamda bir değer ifade etmezler, ama çok popülerdirler ve anlattıkları “bilimsel safsata” da olsa ortalama insanların ilgisini çeker. Kariyerleri ne söylediklerinden çok nasıl söyledikleri ve nerede söylediklerine bağlıdır. Bu hekimler diğer meslektaşlarına göre akademik çevreler dışında daha çok itibar görür ve kıyaslanamayacak kadar büyük paralar kazanır. Ülkemizde de bu tanıma uyabilecek hekimler var. Amacım asla gereksiz bir tartışma yaratmak ve onları eleştirmek değil. Ama geçtiğimiz günlerde bazı öğrencilerimin söylediklerini duyunca bu yazıyı yazmadan duramadım. Öğrencilerim diyordu ki; altı yılımızı tıp fakültesinde geçirdik, şimdi zorunlu hizmete gideceğiz, sonra şanslıysak uzmanlık sınavını kazanacağız ve 46 yıl uzmanlık eğitimi, yeniden zorunlu hizmet. Sonra 23 yıl yan dal uzmanlık eğitimi, sonra yeniden zorunlu hizmet. Toplamı 20 yıla yakın bir eğitim. Sınırlı ekonomik olanaklar. Değer mi?... Birçoğu bu koşullarda ülkemizdeki “quacker”ları haklı bulduklarını ve onlara öykündüklerini söylediler. Ben de öğrencilerime tıp tarihinin iki ölümsüz ve büyük hekimi Hodgkin ve Semmelweiss'ı örnek verdim. Thomas Hodgkin, mezuniyetinden iki yıl sonra Londra Dispanseri’nde hekim olarak göreve başlamıştı. Bu tür dispanserler günümüzdeki acil servislere benzerlik gösteriyordu. Buralara genellikle yoksul insanlar başvurmakta ve giderleri bağışlar ile karşılanmaktaydı. Hodgkin, söz konusu merkezlerde parasız veya çok önemsiz paralara çalıştı. İlerleyen yıllarda performansı nedeniyle ünlü “Guy's Hospital”da parlak bir akademik kariyer edindi. Buna rağmen meslektaşları arasında bir türlü hak ettiği saygıyı görmüyordu. Yaptıkları gizlice takdir ediliyor ancak kimse bunu açıkça ifade etmiyordu. Bu dışlanmanın nedeni ait olduğu sınıfın hiç hoşuna gitmeyen oldukça radikal sayılabilecek siyasi ve toplumsal fikirleriydi. O, tüm yaşamını yoksullukla ve ayrımcılıkla savaşmaya adamış ve bu konudaki tercihini hiçbir güç değiştirmeyi başaramamıştı. Köleliğe kesin bir şekilde karşıydı ve yerli halkların haklarını savunan bir örgüt kurmuştu. Henüz 21 yaşındayken yazdığı uzun denemesinde Kuzey Amerika yerlilerine karşı yürütülen kolonyalist saldırıları açıktan eleştirmişti. Özellikle kürk ticareti yapan ve İngiltere'deki etki alanı son derece geniş olan bir şirketin Kızılderilileri kötüye kullanmasını eleştirmesi bardağı taşırmış ve baskılar nedeniyle akademik yaşantısına devam edemez hale gelmişti. Yafa'da yaşamını yitirdiğinde maddi anlamda pek az şeye sahipti. Sadece susarak elde edeceği her şeyden susmadığı için vazgeçmişti. Doktor Ignaz Philipp Semmelweis da tıpkı Hodgkin gibi tıp tarihinin ölümsüzlerindendir. Yaklaşık 150 yıl önce Viyana'da çalıştığı hastanede ebelerin yaptırdığı doğumlarda anne ölüm oranlarının doktor veya tıp öğrencileri tarafından yapılan doğumlara göre çok daha düşük olduğunu fark etmiş ve hekimlerin yaptırdığı doğumlardaki yüksek anne ölüm oranını, doktorların otopsi sonrası ellerini yıkamadan doğrudan doğumlara girmesine bağlamıştı. Bu gözlemini takiben kendi kliniğinde uyguladığı sıkı bir el yıkama uygulaması sonrası anne ölüm oranını üç hafta içinde %22’den %3 ‘e kadar düşürmeyi başarmıştı. Viyana Tabip Odası, Semmelweis'ın önerisini hekimlik mesleği için onur kırıcı bulmuş ve onu meslekten men etmiştir. Bir zamanların saygıdeğer hekimi Semmelweis, inandığı doğruyu savunmak uğruna sahip olduğu her şeyden vazgeçmiş ve yoksulluk içinde bir akıl hastanesinde yaşamını yitirmiştir. Öğrencilerime anlatmak istediğim şuydu; yaşamımızı belirleyen tercihlerimizdir. Mesleğimizi nasıl yapacağımızı, ne karşılığında hangi bedeli ödeyeceğimizi, hangi ilkeler için yaşayıp hangilerinden ne uğruna vazgeçeceğimizi tercihlerimiz belirler. Semmelweis'ın öyküsünü dinleyen öğrencilerimden birinin dediği gibi, “İyi hekim el yıkar”, gerisi her şeye karşın boş ve değersizdir… dergilerin yolunu tuttu. Kongre boyunca toplam 4 konferans, 8 sempozyum, 4 kurs düzenlendi ve 200'ü aşkın serbest bildiri sunuldu. Ülkemizden bir bildiri en iyi poster ödülüne (1), iki bildiri (2,3) de jüri özel ödülüne layık bulundu. Kongrenin dört ana temasından biri körlüğün çağ atlayan tedavisi diye tanımlanan "Göz içine yonga takılması" işlemidir. Tubingen Üniversitesinden Prof. Dr. Eberhart Zrenner, henüz deneysel aşamada olan ama ümit vaat eden bu yöntemi ayrıntılarıyla anlattı. Aşırı kilonun beyin içinde basınç artmasına yol açtığı ve buna bağlı olarak ısrarlı görme kaybına neden olduğu, bir süredir nörooftalmoloji alanında bilinir. Bu hastalığın tedavisindeki yeni seçenekler ayrıntılarıyla gözden geçirildi. ÇOCUKLARDA BEYİN HASTALIKLARI Metabolik, miyelin kaybı, genetik nedenler veya enfeksiyon / enflamasyonlara bağlı olarak çocuklarda görülen nörooftalmolojik hastalıklar, erişkinlerinkinden hem tanı yöntemleri, hem tedavi şekilleri açısından farklılık ve özellik göstermektedir. Kongrede bu konular uluslararası ve ulusal genetik, çocuk nörolojisi ve çocuk oftalmolojisi alanlarında yetkin bilim in“Göz, beynin aynasanları tarafından ele alındı. Sonuç: Bu tip sıdır' deyimi buhastalıklarda tanı, tedavi rehabilitasyon gün yeni bulgularkonuları etkili ve önemli. Özellikle ABD la geçerliliğini den Prof. Dr. Creig Hoyt ve Prof. Dr. Elikoruyan bir deyim. sabeth Engle'nin deneyimleri konuya ışık Bu deyim, nörooftuttu. Mültipl skleroz hastalığına bağlı görme talmolojinin konukaybının tedavisindeki farklı görüşler, sissunu, yani göze temik kas hastalıklarına bağlı göz bulgulabakarak başka rının güncel deneyimler ile değerlendirilhastalıkların tanımesi ve tedavisi, nistagmus tedavisindeki sını koymayı ifade umut ışıkları, ilaçların yan etkilerine bağlı etmektedir. Diğer nörooftalmolojik hastalıklardan koruma bir deyişle nöroyöntemleri, yeni geliştirilen görüntüleme yöntemleri, 8. Avrupa Nörooftalmoloji oftalmolojinin tüm Kongresi’nde gözden geçirilen başlıca kofelsefesi bu nular oldu. Ülkemizi temsilen Prof. Dr. deyimdedir. Tülay Kansu,nun ana kohferans konularından biri olan Behçet hastalığının beyne olan etkileri ve tedavileri üzerine konuşması büyük ilgi uyandırdı. Uluslararası iki bilimsel Nörooftalmoloji dergisinden birinin editörü olan Prof.Dr. Jonathan Trobe'un, “Bilimsel makale nasıl yazılmalıdır” konusunda verdiği konferans sırasında genç meslektaşımız Dr. Emrah Altıparmak'ın bir makalesini örnek makale olarak göstermesi kayda değerdi. İstanbul'daki bu buluşmanın iki önemli sonucundan biri, birçok konuda farklı görüş olabileceği ve hastalık değil hasta odaklı yaklaşımın önemidir. Diğeri ise tamamıyla ülkemiz bilim insanlarının yazdığı, Türkçe, Nörooftalmoloji konusunda bir el kitabının da basılmış olmasıdır. Ülkemiz tıbbı birçok konuda olduğu gibi nörooftalmoloji alanında da yetkin bir düzeydedir. Kaynaklar: 1. Akçakaya AA, ve ark. Fundus fluorescein angiography findings in patients with Neurofibromatosis type 1. 2. Karahan E, Berk TA, Yaman A: Optic Nerve Hypoplasia: Clinical Features. 3. Önder F, Erdemir D E: Optic Disc Cupping in Various Optic Neuropathies. (*) 8. Avrupa NöroOftalmoloji Kongresi, EUNOS=European Neuroophthalmology Society, www.eunos2007.org CBT 1058 / 15 29 Haziran 2007