25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BEYİN ARAŞTIRMALARI AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com Altkültürde ilk bakışta açıklayamadığımız şeyler oluyor. Birbirlerine sevecen ve fedakar davranan bir grup genç sokağa çıktığında başkasına vahşet uygulayabiliyor. Kendi grubunun en ufak gereksinimi, diyelim şarap parası için, barut esmeri bir yüzle grup dışından birinin canına kıyabiliyor, gruptan ayrılanı öldüresiye dövebiliyor, topluca intihar edebiliyor, benzer kültürden oldukları halde başka gruplara karşı düşmanca davranabiliyor, kat'a düşman ayrımı yapmıyor. AltKültürün Hücreleşmesi Uruk uruk insan, ortada yalnızca kendileri varmış ve başkaları onların öldürülesi düşmanıymış gibi davranıyor. Ölüm her an her yere girmiş, müzikteyse zaten sürgit en güçlü temaydı; F. Liszt, Weimar sarayına kapelmayster olduktan sonra onüç senfonik şiir yazmıştı, biri esinini Fransız şair Lamartine'in dizelerinden almıştı: Yaşam, en törensel notası ölüme göre düzenlenip bilinmeyen bir şarkıya göre yazılmış prelüddür. Yarım asır öncesinde bile her şey böylesine canhıraş değildi. Altkültür hücrelerle değil, koğuş şeklinde hareket eder, egemen kültürle bile bir yerinden ilişkilenir, iliklenirdi. > Ne zamanki içsel bağlarını ve dayanışmayı kaybeden toplum atomlaşmaya, üyeleri üzerinde denetim kuramamaya başladı, birey o zaman daha bir derin yalnız ve ıssız kaldı, o günden sonra her kişinin içine yerleşik narsistik yapı hedef bulamamaya, kendini ancak hücreler kurarak gerçekleştirmeye koyuldu. Narsistik yapı doyabilmek için, üzerinde kendi yankılarını görebileceği, kendiyle kölece ilişki kuran bağrı yufka öznelere ihtiyaç duyar. Altkültürün hücreleşmesi bu ihtiyacı geleneksel olarak karşılayan sosyal bağların çökmesiyle ortaya çıktı. Narsistler bağımlılık ihtiyacı olanları yanına alıp hücreler kurdular, aralarında kana ya da kişiliğin sosyal tarihsel izlerine dayalı eski bağlar yerine, sosyal baskıdan sıyrılarak kabarmış ruhsal ihtiyacın fütursuz doyumuna yönelik saf psikolojik bağlar var. Bu bağlarla altkültürün her öznesi hücresine kutsal bir yapıymış gibi davranmaya başladı. Hücreler vakit geçirmeden ritüelini belirleyerek, kendine tapmanın seremonisini yarattı. Yeryüzünde yalnızlaşmak, geleneksel bağlarından koparak ıssızlaşmak olduğundan beri insan değişti. Eskiden birbirine benzeyen şeylerin birbirinin gözünde değeri vardı. Irklar, hısımlar, akrabalar, kuzenler, kardeşler, ikizler ortak kültür ve gen paylaşımı oranında birbirleri için değerliydiler. Bu değer, toplumun iyiden iyiye çözündüğü, atomlaştığı sahalarda (metropol varoşları), insanın nesneleştiği, nesnelerarası bağların sadece kapitalist kültürle örüldüğü alanlarda (şirket çalışanları) tümden yitmiş durumda. Bu ıssızlıkta benlik bedenden kopmuş, herkes artık kabuğunu (bedenini) verip benliğini gizleyerek ilişki kuruyor, ele geçmemek için yapılan bu güçlü savunma, sonunda bedenin köleleşmesini, benliğinse kadükleşmesini doğuruyor. Foucault benliği, farklı özneleşme şekilleri içinde korumak için sanata, edebiyata avdet etmeyi önermişti, yazık ki o alanlar da kuşatma altında, oralarda da köle beden, tek tip çorak benlik isteniyor insandan. Dolayısıyla kişiler narsizmini doyuracak ilişkiyi aşkın dışında bulamıyor. Bütün alanlar tıkandığı için herkes aşktan daha fazla doyum bekliyor, toplumda babafingo gibi aşk, bencilliği doyuran bir sofra sanki. Sonunda bunca basınca dayanamayıp aşkta teslim oluyor. Bugün en iyi yürüyen “aşk”a, aşk olmayan “aşk” deniyor. Aşkta bittikten sonra doyum için insanlar, çeteler halinde narsist lümpenler etrafında toplanıyor. Bu hücrelerde lider üyelerini uyuşturucuyla köleleştirip yapay dünyalarda narsizmini bedel ödemeden doyuruyor. Fenichel'e göre, geçişli (transitivistic) yaşamında narsist, zevk veren her şeyi kendi, acı vereni de kendi olmayandan sayar. Öyleyse liderlerin hücresindeki her üyeyi kendi parçası, bedeni, egosu saymasını, hücre dışındakileri de kendine acı veren düşmanlar olarak tanımlamasını beklemeliyiz. O zaman bakır çalığı gözleriyle tinerci çocukların, arkadaşlarını tedavi etmeyen hastanenin camlarını vahşi/insani bir yürekle indirirken, insanları üç lira için katil/öksüz bir el ve gayrı insani bir ruhla neden bıçakladığını da anlamış oluyoruz. Schopenhauer, “dünyanın kendisi, dünyanın mahkemesidir” demişti, dünya fenalıktan kırılmak üzereyken, içine azıcık hayır konularak can çekişmesi uzatılmış bir yer gibi duruyor. Alt olsun, üst olsun her kültürde örgütlenerek o, daha büyük kötülüklere ulaşıyor, yine de son tahlilde ama, “Bütün kısmi kötülükler evrensel iyiliktir/Gurura, yanılan akla karşın/Gerçek açık seçiktir: Var olan her şey iyidir”(XVIII.yy İngiliz şairi Pope'un felsefi şiirinden dizeler) Beyin çipleri, siber insan mı yaratacak? Psikolojik sorunlar yeni teknolojiler sayesinde artık çip ve sondalarla doğrudan doğruya beyinde gideriliyor. Kimi uzmanlar hastalar için geliştirilen tedavilerin, sağlıklı insanlar üzerinde uygulanarak ‘mükemmel insan’ yaratılabileceğinden endişeliler. 1 CBT1083/8 21 Aralık 2007 990'lı yıllarda geliştirilen DBS (Deep Brain Stimulation/Derin Beyin Uyarımı) tekniği ilk olarak ağır Parkinson hastalarında kullanılmaya başlanmıştı. Zar inceliğindeki elektrotlar, büyük beyin kabuğundaki belli başlı nöronsal çekirdek bölgelere yerleştirilmekte. Yöntem, hastalığı tedavi etmiyorsa da elektrik akımı en azından hastalardaki hareket bozukluluğunu az çok gideriyor. Fakat bilim artık elektrotlarla yalnızca hareketleri değil, ruh halini ve duyguları da kontrol edebiliyor. Elektrotların yerleştirilme biçimine göre belli başlı sinir ağları çalıştırılabiliyor. Peki insan aklını elektronik olarak çalıştırmak ne kadar doğru? Alman bilim insanları “psikolojik sondanın” etkisini ağır depresyonlu hastalarda veya Tourette sendromu (istençdışı meydana gelen hızlı, ani hareketler veya sesler içeren tiklerle açıklanabilen nörolojik bozukluk) deniyorlar. Hatta alkoliklerde bile. Fakat derin beyin uyarım yöntemi, semptomları sadece baskıladığı için tekrarlanması gereken bir tedavi yöntemi. Bilim insanlarının deneyimi, yıllar süren tedavinin neredeyse hiç yan etki yaratmadığını göstermekte. Tabii yöntem dünyanın diğer yerlerinde de uygulanıyor. Amerika'da bu konuda başarılı sonuçlar elde edildi. Emory Üniversitesi (Atlanta) nöropsikiyatri uzmanı Helen Mayberg, iki yıl önce Neuron dergisinde yayımlanan araştırmasında çok ağır depresyon geçiren altı hastasından dördünde semptonların önemli ölçüde azaltıldığını anlatmıştı. Belçika'daki Leuven Katolik Üniversitesi nöroloji cerrahlarından Bart Nuttin, ağır nevroz hastalıklarını bu yöntemle tedavi eden ilk uzmanlardan. Ancak hastalar sadece diğer teda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle