Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör rindeki verilerle bu fenomenden hangi mekanizmaların sorumlu olduğunu bilemeyen araştırmacılar, bu sonuçlar için doğum yılının değil doğum ayının da gerekli olduğunu bildirdiler. Cramer ile çalışan araştırmacıların Nature dergisindeki yazılarına göre, günümüzdeki organizmalarda buna insan da dahil bulunan merkezi bir enzim RNA dünyasına ait yetilere sahip. Söz konusu enzim RNA Polimeraz II. Son bilgilere göre bu en eski protein ya da en eskilerden bir tanesi. Günümüz yaşam biçimlerinde genlerin kopyalanması (transkripsiyon) ana süreçlerden biridir. Bu hücresel süreçte genetik bilgiler haberci moleküle aktarılmakta ki bu da proteinin yapı planıdır. Transkripsiyonun yapı planı kalıtım molekülü DNA'dır. Bu süreç sırasında oluşan haberci molekül, belli başlı bir RNA'dır ve mRNA olarak isimlendirilir. Cramer ve ekibi şimdi ayrıntılı bir şekilde incelenen RNA polimerazı II'nin sürpriz yetilere sahip olduğunu gördü. Enzim transkripsiyon planı olarak sadece DNA değil RNA'dan da yararlanabilmekte. Bu sonuçsa RNA'nın evrim süreci içinde DNA'dan önce oluştuğunu dayanan “RNA dünyası” hipotezini destekliyor. Bilgi, moleküler evrimin anlaşılmasındaki büyük bir boşluğu doldurmakta. RNA dünyasında özellikle de ribonükleik asidin çok yönlü işleyişi önem taşımakta. RNA genetik bilgileri saklayıp, aktarabildiği gibi ayrıca enzim gibi de etkimekte. Bilim insanları şimdi RNA dünyasıyla ilgili yeni bir kanıtı bedenimizdeki her hücrede saptadılar. Kalıtım molekülü DNA'nın belli başlı bölümleri yani genler, proteinlerin yapı planlarını taşıyor. Genetik bilgi DNA yapıtaşlarındaki sıraya göre düzenlenmiş. DNA hücre çekirdeğinde yer almakta, proteinler bunun dışında sentezleniyor. Bir protein üretileceği zaman, ilk önce ilgili genin sekansı aktarılır. RNA polimerazı bunun için her yapıtaşını tek tek okuyarak, gen sekansını yansıtan bir RNA molekülü üretiyor. Bu RNA molekülü hücre çekirdeğini terk ederek, hücrenin protein fabrikası olan ribozomları yapı planı olarak kullanabilmekte. Cramer ve arkadaşları şimdi RNA polimerazı II'nin sadece DNA'yı değil RNA'yı da yapı planı olarak kullanabildiğini gösterdiler. Yani Pol II, DNA yapı planı bulunmadığı zaman bile RNA parçasını birkaç yapıtaşı uzatabiliyor. Bu çok eski reaksiyon, viral bir genomun kopyalanmasında bugün hâlâ kullanılmakta diyor uzman. Burası DNA'nın sentezlendiği ve haberci molekül mRNA'nın oluştuğu bölge. Sonuçlarımız enzimin ilk proteinlerden birinden geliştiğini açıklıyor. Nilgün Özbaşaran Dede EN İYİ KORUNAGELMİŞ HADROSAURUS FOSİLİ Cübbelerimize leke sürdürtmeyelim, çünkü bizim cübbelerimiz insanın aczini haykıran ruhban cübbelerine asla benzemez! Cübbelerimiz insan aklının büyüklüğünü ve onurunu temsil eden haysiyet bayraklarıdır. Bilim insanlık tarihinin sürekli gelişen ve uluslararası olan tek varlığıdır. Bizler o en yüce varlığı yaratan ve taşıyanlarız. Akla karşı suç işlememizi isteyebileceklere, konum ve güçleri ne olursa olsun, asla boyun eğmeyelim. Bundan Sonra Rektörlere Düşen Erdoğan Teziç ve yönetiminin YÖK'den çekilmesiyle beraber YÖK tarihinde üçüncü ve ulusumuz için ölümcül derecede tehlikeli olabilecek bir dönem başladı: İlki, İhsan Doğramacı ve Mehmet Sağlam'ın temsil ettiği YÖK Başkanlarının kişisel hırs ve amaçlarına Türk yükseköğretiminin feda edilmesi dönemidir. İkincisi, Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç ile temsil edilen, üniversitenin uygarlık karşıtı ve saldırgan bir iktidara karşı korunması dönemidir. Gürüz çok daha atılgan ve kararlı bir politikayla, üniversiteyi hiçbir şart altında uygarlık karşıtı güçlere teslim etmeyeceğini gösterirken, Teziç ise daha yumuşak ve zaman zaman uzlaşma çabası gösteren bir uslupla da olsa üniversiteyi uygarlık düşmanlarına karşı savunmaya gayret etmiş, ama bu arada ne yazık ki Kemâl Alemdaroğlu gibi kurbanlar da vermiştir. 10 Aralıktan itibaren açılan üçüncü dönemde artık üniversiteyi savunacak bir YÖK'ün olmadığı izlenimi edindim. Bil'akis, uygarlık karşıtı bir politika izleyen bir hükumet ve onun içinden çıkardığı bir cumhurbaşkanının oluşturduğu bir yönetimin ele geçirdiği YÖK, bundan sonra üniversiteyi de uygarlık karşıtı bir çizgiye çekmek için kullanılacaktır. Bu dönemde ülkemizde uygarlığın, yani aklın ve bilimin, korunması hemen tamamen üniversitelerimizi yöneten rektörlere kalmaktadır. Ancak YÖK'ün atayacağı rektörlerin seçiminde üniversitelerin tüm öğretim üyeleri bu koruyuculuk görevini bizzat üstlenmek zorundadır. Üçüncü dönem YÖK'üne gönderilecek her uygarlık karşıtı isim, kuşkusuz rektör olarak o ismi yollayan üniversitenin başına getirilecektir. Bu felâketten üniversitelerini korumak öğretim üyelerinin şimdi en önemli görevidir. Türkiye üzerindeki dinci kâbus kalkana kadar bu, öğretim üyelerinin birinci görevidir. Araştırma ve öğretim ne yazık kibu kâbus geçene kadar ikinci derece önceliğe itilmek zorundadır. Sevgili öğrencilerimizin ve sayın ebeveynlerinin de bu duruma bizzat kendi gelecekleri için anlayış göstereceklerinden ve bizlere katılacaklarından hiç şüphem yoktur. Uygarlık yanlısı rektörler görevlerinde tereddüde düşerlerse kendilerinden hocalarım ve meslekdaşlarım olarak istirhamım, önce bilim insanı, sonra dünya vatandaşı ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduklarını hatırlamalarıdır. Bu dönemde alacakları her karar, yapacakları her icra, atacakları her imza, uluslarının kaderine yön veren tarihî bir değeri haiz olacaktır. Eğer Türkiye önümüzdeki yıllarda karanlığa gömülürse, gelecek nesiller onları affetmeyeceklerdir. İnsanlık da onları bu cânım ülkenin felâketinden sorumlu tutacaktır. En önemli husus, hiçbir kişi, kurum veya lâftan çekinmemeleridir. Görevlerinin ne olduğu üniversitenin yüzyıllara dayanan tarihinde ve geleneklerinde yazılıdır. Bu tarihî görev ve onun yarattığı geleneklere karşı gelen hiçbir yasaya uymak mecburiyetleri yoktur. Görev yapan tüm rektörler, zaten emeklilik haklarını kazanmış kişilerdir. Üniversitenin tarihî görevini yapamayacağı izlenimini edinirlerse iki yoldan birini seçebilirler. İlki, onurlu ve gerekli olandır: Üniversitenin geleneksel görevinden sapması için baskı gelir, üniversite işlevini hür olarak icra edemez bir hale düşürülürse, geleneklerimiz, eğitimi tatil etmemizi emreder. Öğrencilerimizi de arkamıza alır, protestoya, direnişe geçeriz, üniversiteyi ve ulusu uygarlık yolundan çevirmeye kalkanlara dünyayı dar ederiz. Ülkede hiçbir kurum üniversite kadar güçlü değildir, çünkü üniversite o ülkenin gençliği, yani geleceğidir. Çekingen olabilecek rektörlerin izleyebileceği ikinci yol ise ehveni şerdir: Yönetim istifa eder; icab ederse üyeleri memuriyetten de emekliliğini ister. Kendilerine uygarlık karşıtı iş yapmalarını emreden hiçbir güce boyun eğmek zorunluluğu yoktur. Hattâ bu güç tüm halk olsa bile. Zira üniversite hocasının görevi, kendisine empoze edileni değil, bilimsel yoldan öğrendiklerini söylemek ve öğretmektir. Aksini yapmak en hafifiyle alçaklıktır. Sayın üniversite hocası meslekdaşlarım, sayın ve çok sevgili öğrencilerimiz: Cübbelerimize leke sürdürtmeyelim, çünkü bizim cübbelerimiz insanın aczini haykıran ruhban cübbelerine asla benzemez! Bizim cübbelerimiz insanın yüceliğini, insan aklının büyüklüğünü ve insan onurunu temsil eden haysiyet bayraklarıdır. Onları aman kimseye kirlettirmeyelim. Bilim insanlık tarihinin sürekli gelişen ve gerçekten uluslararası olan tek varlığıdır. Bizler o en yüce varlığı yaratan ve taşıyanlarız. Tüm insanlık hemen her olumlu varlığını bizlere borçludur. Bunun bilincinde olalım ve akla karşı suç işlememizi isteyebileceklere, konum ve güçleri ne olursa olsun, asla boyun eğmeyelim. Unutmayınız ki, hiçbir mevki ve hiçbir iktidar üniversite kadar haklı ve güçlü olamaz. Şu sıralar ayrıntılı bir şekilde incelenmekte olan bir Hadrosaurus fosili o kadar iyi korunagelmiş ki araştırmacılar neredeyse canlı bir dinozora dokunmuş gibi hissettiklerini söylüyorlar. Yeni fosilin kas kütlesini bile hesaplamaya başaran uzmanlar, söz konusu dinozor türünün sanılandan çok daha fazla kas kütlesine de sahip olduğunu gördüler. Bu verilere göre Hadrosaurus, büyük bir etçil olan Tyrannosaurus rex'ten bile kaçabilecek kadar hızlıydı. Müzelerde görülen fosillerin aksine, yeni Hadrosaurus fosilinde sadece kemikler değil, deri, sinirler, kirişler ve olasılıklı bazı iç organlar bile korunagelmiş. Manchester Üniversitesi paleontologu Philip Manning, fosilin derisi üzerinde girintilerin ve çıkıntıların bulunduğunu ve ayrıntıların büyüleyici olduğunu söylüyor. Fosil şu sıralar Boeing'de bulunan dünyanın en büyük bilgisayar tomografisiyle incelenmekte. Bugüne kadar yapılan incelemeler sonucunda dinozorun yaklaşık olarak 3,2 ton ağırlığında ve on iki metre uzunluğunda olduğunu buldular. BİYOLOJİK EVRİMİN KÖKENİ HAKKINDA YENİ BİLGİLER RNA, DNA'dan daha eski! “RNA dünya hipotezi”ne göre evrimin başında, kalıtım molekülü DNA'nın olmadığı bir dünya vardı. Anlaşıldığı üzere DNA'ya kimyasal açıdan yakın olan nükleik asit RNA, kalıtım bilgilerinin belleği ve yaşam süreçlerinin ana katalizörü idi. Ancak bu erken “RNA dünyası” ile ilgili kesin kanıtlar bilinmiyordu. Alman bilim insanları şimdi hipotezin eksik yapıtaşını buldular Münih Üniversitesi'nde Patrick CBT 1083/5 21 Aralık 2007