20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Bir gün bir başbakan gelse başa... Kutlubey Selçuklu, [email protected] Üniversitelerimiz nasıl verimli olabilir? Bilim, evrenin öznel (sübjektif) algılanmasının nesnel (objektif) yorumudur. Nesnel mantık sayesinde tüm akıl sahiplerinin üzerinde birleştiği kurallar oturtulur. Basit bir deyişle, aklın yolu bir olur. Günümüzde üniversiteler, bilimin en fazla geliştirildiği ve anlatıldığı bilim tarlalarıdır. Peki ama bilim tarlalarımız yeterince verimli mi? Verimli olan ve olmayan akademisyen nasıl ayrılmalı? Doç. Dr. Yelda Özsunar Dayanır, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji, Aydın, eposta: [email protected] en, hep bir şeylerin zamanı ve zeminine (belki de gereğinden fazla) dikkat etmeyi ilke edinmiş bir emekli öğretmenim. Kesin olarak inandığım bir şey var; laf budaktan sakınılmamalı. Söylediğiniz doğrular (gerçi siz ne zamandır söylüyorsunuz bunları da) için ağzınıza sağlık demekten de kendimi alamıyorum. Benim kaygım şu ki; Hiç kimsenin yadsıyamayacağı bir doğrudan (eksiklik veya yanlışlıktan) yola çıkarak, ne pahasına olursa olsun kendi bildiği yanlışları yapmayı ilke edinmiş fırsatçı bir zihniyetle karşı karşıya olunca, insan adımını bile şaşırıyor. YÖK de üniversiteler de edemediklerinin bedelini ödeyecek. Şimdi sırayı ona getiriyorlar. Mevcut Cumhurbaşkanı, Sayın Sezer'in yapmadığı atamaları başlattı. Keşke vaktiyle kendi kendilerini yenileyip geliştiren bir yapıya kavuşsalardı da laik cumhuriyeti yok etmek isteyenlerin aracı olmasalardı. Ama ne yazık ki oldu. İşte şimdi iktidardaki o zihniyet “Bu üniversiteler üniversite değil. Sayın Bursalı, 21 Onları bu hantal yapıdan kurtarıp, bilim Eylül 2007 sayılı üretir hale getireceğiz” dese ve etmediklerini bırakmasalar, ne diyebileceğiz? CBT'nin ikinci ve Bu sefer de Sayın Osman Bahadır'ın üçüncü sayfalayazısındaki Atatürk'ten alıntı. Peki o “din rından Sayın Doesasından yola çıkarak egemenlik kuran ğan Kuban'la kardin adamlarına karşı, bilim esasından egeşı karşıya, verip menlik kuracak olan öğretmenler” nerede veriştirmişsiniz yetişecekti Atatürk'ün dediği? (bugünü üniversitelerimize, hesap ederek söylemek gerekirse) Elbette ki eğitim fakültelerinde. Peki eğitim fakülYÖK'e, bilim kurutelerine nasıl öğrenciler alındı ve nasıl öğluşlarına ve öğreretmenler yetiştirildi şimdiye kadar? Cevatim elemanlarına. bını vermeye dilim varmıyor. Özet olarak 'ne Oysa öyle mi olmalıydı? Herkes öğretüniversiteler ünimen olmamalıydı. Olamaz da zaten. İnsanı sevmeyen, insanı okumayı kafaya koymaversite, ne YÖK yan birinin, insan yetiştiren bir meslekte YÖK olabildi'ye ne kadar başarılı olabileceğini düşünüyorgetirmişsiniz lafı. sunuz? Eleştirel düşünme, analiz ve sentez Doğru söze ne becerileri gelişmemiş, bırakın geleceği gerek... önünü bile göremeyen, üretmeyen, evrensel ve insani değerler umurunda olmayan, etik ve bilimsel düşüncenin ne olduğundan habersiz adamdan öğretmen mi olur? Olursa onlar nasıl insanlar yetiştirirler ilk ve ortaöğretim kurumlarında? Hemen kısaca yanıtlayalım: Arabadan yol kenarlarına pet şişe fırlatan, şenlik olsun diye sönmemiş izmaritlerini orman içine, çöplerini sokaklara, oylarını gerici partilere atan... B B SU UYUDU, AMA DÜŞMAN... Peki hangi üniversite ve hangi YÖK (neye Yüksek Öğretim Kurumu diyorsak) bunlara kafa yordu da ne gibi önlemler aldı. Bin türlü entrikayla imamların bile öğretmen yapıldığı bir memlekette neyin hesabını iyi yapabildiler? Biz uyuduk. Dayanamadı su bile uyudu. Ama düşman hiç uyumadı ve su başlarını tuttu. Biçememenin bile hesap edilmesi gereken bir dünyada o doğa kanunu işliyor şimdi: Ne ekildiyse o biçiliyor... Dilerim bundan sonrası bari hayırlı olur. Hiç mi iç açıcı şeyler yok bu memlekette? Var tabii... Vatan elden giderken, iktidar olmayı her istediğini yapmaktan ve vatanı paşalar gibi satmaktan ibaret sananları bir yanlıştan daha döndürmeye çalışan rektörler, yasadışı davranışlarda yasa dışı davranışların önüne dikilmek cesaretini ve bilgeliğini gösteren yasa adamları, bir avuç da olsa, yalnız da olsalar aydın öğretmenler ve öğretim elemanları... Hem de zaten işi o olanlara “onlar işini yapsın” demek gafletinde bulunan bir başbakana, vatanın bütün kalelerinin zapt edilmesini küreselleşme faaliyetleri olarak kabul edip, vatanı savunanları çağdışı ilan eden liboş mandacılara, ısmarlama anayasa hazırlayan AKademisyenlere (!) (Sayın Balbay'ın deyimiyle), ABD'ye ve AB'ye, ve onların beslemesi bir grup medyaya ve ... karşı. CBT1083/22 21 Aralık 2007 ilim doğayı gözlemlemekle başlar. Doğanın aslında insan beyninin karmaşıklaştırdığı basit kuralları, örgütlenmiş uygarlıkta pek de değişmez. Her türlü üretim aşamasından yüksek verim almak için doğanın basit kurallarını uygulamak kanımca yeterlidir. Gelin bilim tarlalarımız olan üniversitelerimizi basit verim örneğine uyarlayalım ve daha verimli olmak için ne yapmak gerekir sorusuna kafa yoralım. 1Uygun toprak seçimi: Üniversiteler için toprak insandır. Yeterli sayıda insanın olduğu her yer, bilim için, üretmek için kullanılabilir. Özellikle ülkemizdeki gibi nadasa bırakılmış topraklar ekilip biçilmeyi bekler. Ancak üzerinde yıllarca ağır kayaların (padişahlar, ağalar, baskıcı ve tek adamcı politikacılar) bindiği bu topraklardan, kaya ve ağır taşları ayıklamak gerekir. 2Toprağın havalandırılması: Tohumun yetişebilmesi için hava, bilimin gelişebilmesi için özgürlük gereklidir. Özgürlük düşündüğünü içsel ve dışsal bir baskı olmadan dile getirebilme; nesnel (objektif) kurallarla doğru olduğu kabul edileni yapabilme iradesidir. 3Toprağın zenginleştirilmesi (gübreleme): Bazı insanlar bilimsel üretkenliğe daha yatkındır. Bu insanlar bir çocuk gibi doğayı ve evreni merak eden, sorular soran, öğrenmekten zevk alan ve bu zevki çevresindekilerle paylaşarak aşılayan insanlardır. Bu insanların bilimsel üretkenlik için doğal bir eğilimi vardır ve bulundukları üniversiteleri zenginleştirerek bilimsel verimliliğe katkıda bulunurlar. İnsanları organize edip güdüleyen, bilime ve üretkenliğe inanmış, narsist olmayan liderler de toprağın diğer zenginleştiricilerindendir. 4Uygun tohum seçimi: İhtiyaç duyulan ürünlerin ne olduğuna karar vermek en önemli basamak olmalıdır. Bu, önceliklerin belirlenmesi ile yapılır. Öncelikler arasından topraktohum uyumu en yüksek olan ürün seçilmelidir. Örneğin güneşin bol olduğu topraklarda, güneş enerjisine dayalı teknolojilerin geliştirilmesi gibi. Bu seçimde bölgesel doğal kaynaklar planlamada göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle ülkemizde yeni kurulan üniversitelerin her birinin bir misyonu, önceliği olmalı; bu öncelikler ülke ve bölge planlamacıları ile tartışılarak belirlenmelidir. Bu anlamda üniversite ile yerel yönetim işbirliği önem taşır. 5İç döllenmeden (inbreeding) kaçınma: Birbirine benzeyen veya aynı aileden iki tohumun birbiriyle döllenmesi kısırlığı getirir, verimi düşürür. Ne yazık ki ülkemizdeki birçok köklü üniversite kendi yetiştirdiği kişiyi kendi kurumunda tutma eğilimi ile bu doğa kuralına ters bir tutum sergiler. Tartışma ve farklı fikirlerin hoşgörülü birleşmesinden doğacak dinamizm böylece kaybedilir. İnsanlar ve bilim uykuya dalar. 6Suya kavuşamama: Topraktan yeterince verim alabilmek için sulama gerekir. Toprak için yağmur ne ise üniversite için adalet odur. Adil olmayan yöneticiler tarafından yönetilen bölümler, fakülte veya üniversitelere öfke ve kin tohumları ekilir, ortalığı ayrıkotları sarar. Ne yazık ki ülkemizde özellikle popülist bir mantıkla yapılan rektörlük seçimleri adaletin önündeki en büyük engellerdir. Seçimden sonra farklı adayları destekleyen öğretim üyeleri birbirine düşman olur, ekip birliği yok olur. İktidar sahibi rektörler kendi destekçilerini göklere çıkarır, karşıtlarını kendince cezalandırır. Yağmurlarla sulanamayan toprak için umut olabilecek su pınarları da işe yaramaz. Çünkü baskıcı ve narsist yöneticiler olarak niteleyebileceğimiz büyük ve ağır, yerinden kıpırdatılamayan kayalar su pınarlarını tıkar, toprağın sulanmasını, tohumun filizlenip tomurcuklanmasını engeller. 7Ayrıkotlarının ayıklanması: Ayrıkotları toprağın üretim amacına uygun olmayan; yanlış yerde bulunan ürünlerdir. Başka amaçlarla başka ortamlarda kullanıldığında topluma yararlı olabilecekken narsistik ihtiyaçlar, yönetme ve güç isteği gibi bilimin doğasına uygun olmayan yerlerde yetiştiklerinden zararlı olurlar. Tohumları ve toprağı kendi istekleri doğrultusunda manipüle etmeye çalışıp verimliliği düşürürler. Ayrıkotları ile bilime uygun tohumları ayırt etmek, en başta belirttiğim nesnel (objektif) bilim kurallarını uygulamakla mümkündür. Basitçe 'aynası iştir kişinin lafa bakılmaz' atasözü ile yüzyıllardır vurgulanan kuralın işitilmesidir aslında. Her tohumun, yani her akademisyenin verimliliği yapılandırılmış objektif kurallarla sorgulanmalı ve yetkilendirme bu puanlamaya göre yapılmalıdır. Bu puanlamada sadece bilimsel yayın sayısının sorgulanması yeterli değildir. Ek olarak a) yayınların etki faktörü, b) ulusal ve uluslararası bilim faaliyetlerine katkısı, aldığı eğitimler, sertifikalar, patent hakları, c) kalitenin müşteri memnuniyeti olduğundan hareketle yetiştirdiği üniversite öğrencisi ve asistanların öğretim üyesini verdiği eğitime dair puanlaması, d) bulunduğu üniversite veya şehrin kültürel gelişimine olan katkısı sorgulanmalı ve yapılandırılmış olarak puanlanmalıdır (Not: Örnek olarak Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyesi yükseltmelerinde benzer kriterler kullanılmaktadır. Konu bir başka yazı başlığı olacak kadar kapsamlı olduğundan burada ayrıntıya girilmeyecektir). Bu sorgulamalar sonucunda elekten geçen ve geçmeyen tohumların belirlenip, uygun olmayanların ortamdan uzaklaştırılması verimli bir üretim için şarttır. Âşık Veysel'in deyimiyle 'benim bilge dostum, kara topraktır'.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle