20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİMSANAT TEKNOLOJİ TARİHİ Ressamın deneyimleriyle magnetik rezonans görüntülemesi Tıpla, teknolojiyle ilgili yazılar hemen daima tarihçe ve kısa da olsa ayrıntlı teknik bilgi içerir. Pek azında söz konusu hastalıkta kişinin hissettikleri, korkuları ya da beklentileri konu edilir. Oysa amaç “hastalık” değil, “o kişinin” sağlığının sağlanması ve düzeyli bir şekilde yaşamasıdır. Prof. Dr. Pınar Aydın, Göz Hastalıkları ve Göz Nörolojisi Uzmanı, [email protected] Kimya Sanayinin Doğuşu Hazırlayan: Osman Bahadır K aklaşık 20 yıldır, hem dünyada hem de ülkemizde giderek kullanımı yaygınlaşan bir tanı yöntemi olan Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) sistemini artık duymamış olan pek kalmamış gibidir. Hastalarımızın önemli bir bölümünde muayene sonunda “Sizden bir bir film isteyeceğim” dediğimiz anda yüzlerinde “Ah işte korktuğum başıma geldi” ifadesi belirmektedir. Nedir bu korku ifadesinin nedeni? Öncelikle hastalıklarıyla ilgili bir korkuları olduğunu anlayabiliriz, korku ifadesinin ardında. Birçok kişi, başResim 1. İnceleme için alete girerken. kalarından, Y Resim 3. Beyin damarlarının nasıl görüneceğini zihninde canlandırmaya çalışması. dir. Hastalarımız haklı. Hastalarımıza her türlü bilgiyi versek de aletin içinde olduğu an farklı bir durum. RESSAMIN GÖZÜ William Kentridge Güney Afrikalı bir ressam ve grafik sanatçısı. Siyah karbon ile yaptığı resimleri hem resim olarak hem de çizgi film gibi video yerleştirimleri olarak tasarlamış. En çok ilgilendiği konuların başında değişik olaylar karşısında insan duyguları geliyor. Bu eserlerinden biri de hastalandığını düşünen bir kişinin hekime gitmesiyle ilgili. Hekim ondan bir MRG testi yaptırmasını istiyor. O da, belki gerçekten kendi deneyimi olan bu durumu resimleyerek bize sanatçı yorumuyla sunuyor. Gelin şimdi onun beyin MRG çekilmesi deneyimini izleyelim. Bakın, önce açıklığı fırın ağzına benzeyen ve kendisini ateşe sürmeye hazır küreği ile MRG makinesi (Resim 1). Bu arada aklına dışarıda kendisini bekleyen işleri, sorumlulukları, onu bekleyen dünyası geliyor (Resim 2). Ardından gözünün önüne belki bir belgeselde gördüğü beyin görüntüsü geliyor, tanıdık olan bu görüntü onu rahatlatıyor. Hekimin söylediklerini hatırlıyor, “değişik katmanlardan görüntü alacağız, herhalde böyle görülüyor olsa gerek beynim ve damarlarım, diye düşünüyor (Resim 3). Ve bu sırada da yaklaşık 45 dakika süren inceleme bitiyor. İnsanın beyni sayesinde dünyayı görmesine rağmen kendi beyninin içini görememesi ne kadar garip bir durumsa, beynini hayal etmesi de o kadar ürpertici bir deneyim. Kişilerin kendi filmlerine bakmak istememesi de bu açıdan anlaşılabilir bir durum. Vücut içi, kişinin de olsa kişiye yabancı. Bir yabancının kendisine bile yabancı, ama kendisine ait olan vücudunun içine bakması, buna bakarak yaşantısına tedavileriyle dahil olması, kişinin özelini kaybetmesi demek. Sanırım işte MRG en çok bunun için hastalarımızda korku yaratıyor. KAYNAKLAR 1. Cameron D: William Kentridge, Phaidon Press, 1999. 2. Sitas A, Cameron D, Benezra N, Boris S: William Kentridge. Harry N. Abrams, 2001. 3. Kentridge W: Thinking Aloud. Verlag Der Buchhandlung Walther Konig, 2005. Resim 2. İncelemenin başında aklından geçenler. CBT 1083/16 21 Aralık 2007 genellikle kötü bir hastalık olduğunda böyle bir inceleme yapılmakta olduğunu duymuştur. Oysa, MRG sadece kanser korkusu olduğunda yapılan bir inceleme değildir. Sayılamayacak kadar çok durum veya hastalığa MRG ile tanı konulabilir. Hastalarımıza bu bilgileri verdikten sonra hâlâ yüzlerindeki o korku ifadesinin silinmemesi pek nadir olmayan bir durumdur. İşte bu korku hastalığa ilişkin değil, inceleme yöntemine ilişkin bir korkudur. Belki siz de gördünüz, MRG makinesinin fırın ağzı gibi bir açıklığı bulunmaktadır. Hasta fırın küreği gibi hareketli bir yatağın üzerine uzanmakta ve incelenmesi gereken bölgesi fırının içine gelene kadar içeri doğru sürülmektedir. Bu durumda ne kadar süre kalacağını tam olarak bilmemekte ve bir de üstelik kendisine hareket etmemesi söylenmektedir. Dahası inceleme başladığında oldukça rahatsız edici bir gürültü işitilmekte imya sanayiinin 18. yüzyılın sonundaki doğuşunun temelinde tekstil sektöründeki gelişmeler yer almaktadır. Kumaş üretiminin artması, boyama ve ağartma konusunda yeni bir darboğaza yol açmıştı. Alkalik su ile yıkama, ovma ve kurutma işlemleri o zaman hem yavaş yürüyordu, hem de geniş alanların varlığını gerektiriyordu. Klorun İsveç'li Scheele tarafından 1774'te keşfedilmesi, büyük kimyacı Berthollet'nin de çalışmalarıyla birlikte 1777'den itibaren fabrika üretiminde yeni bir yol açtı. Tekstil ürünlerini beyazlatmak için, özellikle esas maddesi sodyum olan başka birçok kimyasal ürün de gerekiyordu. 1776'da Leblanc tarafından gerçekleştirilen sodyum üretiminin yeni yöntemi, 19. yüzyılın başlarında özellikle sülfürik asite ve sodyuma dayalı olarak kurulmuş olan yeni bir kimya sanayiinin temellerinin başarıyla atılmasını sağladı. O günden beri kimya sanayii, 19. yüzyılın öteki sanayi sektörleri gibi gelişmesini sürdürdü. Bu gelişimi sırasında diğer bilimsel gelişmelerden ve buhar makinesi, demiryolu taşımacılığı, çeşitli mekanik aletler ve ağır kazanların yapımı vb. gibi makineleşmenin çeşitli sonuçlarından da yararlandı. Kimya sanayinin en büyük çağdaş ürünleri arasında birinci planda, yeni malzeme türlerinin üretilmesi gelir. Özellikle kauçuk gibi doğal malzemelere dayanarak birçok sentetik malzeme yaratıldı ve sonunda da plastik malzemelerde bir patlama yaşandı. 18. yüzyılda sömürgelerden bol miktarda ürün elde edilmesi, doğal kauçuğun daha önemsiz ihtiyaçlar için de kullanılmasını gündeme Büyük bilimci Berthollet getirmişti. 1839'da Good (17481822) year'in kauçuğun dayanıklılığını arttırmak için kükürtleme işlemini keşfetmesi, yeni araştırmaların yolunu açtı. Ancak araştırmalar uzun süre el yordamıyla sürdürüldü. 1935'e doğru temel araştırmalar önemli bir polimer sanayiini doğurtmak üzere artık kauçuğu aracı olarak kullanmaktan vazgeçinceye kadar bu süreç bu şekilde devam etti. Bu noktaya varılması uzun sürdü ve bütün 19. yüzyıl boyunca mevcut malzemelerin benzerlerini yapma çalışmaları sırasında çok sayıda buluş birbirini izledi. İlk yapay plastik olan selüloit 1870'lere doğru ortaya çıktı ve fildişinin, kabuğun ve boynuzun yerini aldı. Daha sonra kimyanın ilerlemiş olmasından yararlanarak polimerler, tekstil için sentetik lifli maddelerin sentez yoluyla üretilmesini sağladılar ve ayrıca yapıştırıcıların da gitgide daha kuvvetli hale gelmesini sağladılar. Geçmişte olduğu gibi savaşlar, sanayi araştırmalarının geliştirilmesinde, özellikle de havacılık alanında olmak üzere katalizör rolü oynadı. Birinci Dünya Savaşı'nda uçak kanatlarının geçirimsiz hale getirilmesi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında da paraşütler için uygun naylonların geliştirilmesi çalışmaları buna verilebilecek örneklerdendir. Ağaçtan metallere ve sonra da metallerden plastiklere olmak üzere sanayi devrimi iki asır içinde malzeme dünyasını bu iki temel etapla tamamen yeniledi. Fakat bu gelişme hiçbir zaman izole bir şekilde olmadı. Bu ilerleme, farklı sanayi alanlarının gitgide daha kompleks bir hale gelmesi, basitten mükemmele dönüşmesi ve çağdaş yeni teknik sistemleri yaratan temel bilimlerdeki ilerlemeler aracılığıyla gerçekleşti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle