24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kitap “Dünya Uygarlıklarında Türk Dili Ve Kenger Uygarlığı” Yazarı: Mehmet Ünal Mutlu Yayınevi: Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı Yeni bir Kitap yayımlandı Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı tarafından. Bu son yıllarda çok çeşitli kitaplar çıkıyor ortaya, insan şaşırıyor hangisi ile ilgileneceğini. Fakat bazılarının adı hemen “oku beni veya bak bana” der gibi bir çağrışım yaptırıyor. İşte sözünü ettiğim kitap da tam böyle. Muazzez ilmiye Çığ Şimdiye kadar hatırladığıma göre, dünya uygarlıklarında Türk Dili üzerinde bir çalışma yapılmamıştı. Batılılılara göre Türk dili, başlangıcı en fazla İsa'nın doğumuna kadar giden göçebe bir topluluğun dilidir! Bu kitap, son zamanlarda Türkiye, Türkmenistan, Azerbeycan ve İran'da yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi, bunun hiç de öyle olmadığını; Türk dili tarihinin binlerce yıl önceye gittiğini, bir çok dillerde var olduğunu ve özellikle Sumer dili ile olan bağlantısını gözler önüne seriyor. Kitabın yazarı ve yazılmasının nedeni de çok ilginç. Şimdiye kadar bir çok mühendis ve mimar kubbe yapmış veya onarmıştır ama hiç birinin aklına ilk olarak bu kubbeyi hangi millet başlattı, diye düşünmedi veya düşündü de araştırmaya gerek görmedi herhalde. İşte İnşaat Yük. Müh. Mehmet Ünal Mutlu Dolmabahçe Sarayının kubbe ve tonozlarının onarımını yaparken, bunları ilk yapanlar kimlerdi, diyerek araştırmaya başlıyor ve Sumerlilere dayanıyor. Bu kez Sumerlileri araştırıyor, bir de bakıyor ki, bütün uygarlığın başı onlarda. Bu uygarlıkta insan hakları güvence altına alınmış, senato, meclis gibi demokratik kurumlar işliyor. Hindistan'dan Akdeniz'e kadar ticaret yapılıyor. Dicle ve Fırat nehirlerinde çeşitli tekneler dolaşıyor. Okulları bu okullarda disiplinli ve sistemli bir öğretim uygulanıyor. Müzik, heykel, dans gibi sanatlar yapılıyor. Gökyüzü izleniyor. Gezegenler, burçlar saptanıyor. Bu arada Sümerce'de mühendislik terimlerini, internetteki Sumer sözlüğünde arıyor. Aslında Philadelphia Üniversite Müzesi’nde başlanan Sumer Sözlüğü'nün 2019 tarihinde tamamlanabileceğini öğrenmiştim. Ama yapılan çalışmalar İnternete geçiriliyor. İşte Sayın Ünal bu sözlüğe başvuruyor. Orada bulduğu Sümerce terimleri bu kez elde olan Türkçe etimolojik sözlük ile karşılaştırıyor ve Türkçe ile çok yakın benzerlikler buluyor. 5 yıl süren bir araştırma sonucu bu kitap ortaya çıkıyor. Kitabın adındaki “Kenger Uygarlığı” terimi de kuşkusuz okuyanları şaşırtır. Çünkü Şimdiye kadar Sümerliler için bu ad hiç kullanılmadı. Aslında Sumerliler kendilerine “kenger, ki.en.gir”derler. Bu gün Türkmenistan ve Azerbeycan, hatta İran'da “kenger, kengür gibi boy ve yer adları olduğu öğrenildi. Bu ad Sumerlileri Orta Asya'ya bağlayan en önemli kanıtlardan biri. M. Ünal Mutlu, 'Dünya Uygarlıklarında Türk Dili ve Kenger Uygarlığı' başlıklı kitabında, Evrensel Uygarlığın Etimolojisi başlığı altında kültür ve sanat, bilim, din, siyaset, mühendislik, ticaret, tıp gibi uygarlığın temelini oluşturan 21 konuya ait kelimeleri ele alarak etimolojik bir bakış açısı ile Türk dilleri, hatta daha ileri giderek Etrüsk, Hatti ve daha başka dillerdeki kelimelerle karşılaştırıyor. Şimdiye kadar böyle kapsamlı bir çalışma yapılmadı. Mutlu, yalnız kelimelerle de kalmıyor, konuların başında Sumerlilerle ilgili bilgileri de veriyor. Kubbe ve kemer kelimesi üzerinde dururken Selimiye, Süleymaniye camilerinin kubbelerini, onarım dolayısıyla Süleymaniye camiinde yapılan zararları, Drina köprüsünü, onunla ilgili ve Türkleri son derece aşağılayan, Türkçeye de çevrilen Nobel almış bir kitabı da gözler önüne getiriyor. Kitabın son kısmında Çuvaşca, Uygurca, Etrüskçe, kazakca, Asya Türkçesi gibi çeşitli dillerle Sumerce benzer kelimeler sıralanmış. 300'e yakın mühendislikle ilgili terimler ayrı bir bölüm olarak toplanmış. Sümerliler ve Etrüsklerin kökenleri araştırılmış. Bu çalışmada yalnız Sümerce Türkçe karşılaştırmasını görmüyoruz, Türkçenin ne kadar eski bir dil olduğunu, başka dillere olan etkilerini de gözlüyoruz. Dünyadaki bir çok yer adlarının, hatta şahıs adlarının Türkçeye dayandığını görmek insanı şaşırtıyor GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Üniversite, kültürel anlayışların muhafazasına veya dönüştürülmesineve sosyal tahayyüllerin ve siyasi bilincin geliştirilmesine nasıl bir katkı yapar? Üniversite Üzerine İki Soru Soru “yapabilir” diye sorulsaydı, yanıtlamam daha kolay olurdu. “Üniversite” diye bugün dünyada ve ülkemizdeki kurumların tümünü kapsayacak bir kavramın olmadığını düşünüyorum. Çağımızda bu adı taşıyan birçok kurum, meslek yüksek okulu olma yolunda, para kazanma hedefinin peşinde, içinde bulunduğumuz dünyanın teknik, ekonomik, toplumsal, siyasi, tıbbî, askerî sorunlarına çözümler bulmak için araştırmalar yapmaya yönelmiştir. Düzenin çarkları, üniversitelerin bilim ve teknoloji politikasını, araştırma konularını, ders programlarını belirlemektedir. Üniversiteler, çok az sayıda olan istisnalarını bir tarafa bırakırsak, içinde bulundukları kültürün değerlerinin tartışılıp zenginleştirilmesine, dünyanın içinde bulunduğu ağır yaşam sorunlarının anlaşılıp aydınlatılarak çözümler aranmasına yeterince katkıda bulunamamaktadır. Bu açıdan üniversiteler ne toplumun içinde ne de dışındadırlar. Toplumun içinde değillerdir, bir ticarî şirket gibi çalışmanın dışında, topluma kılavuzluk edebilecek öneriler sunamamakta, o toplumda yaşayan genç insanların hayalgücünü, hakikat aşkını yeterince harekete geçiremektedirler. Toplumun içinde, toplumun bilgi yönünde donanımını arttıracak, devingenliğini hızlandıracak atılımlar yapmak yerine, kendisine dünyaya egemen olan düzenin buyurduğu işleri yerine getirmektedirler. Gönül, üniversitenin muhalif düşünceler ortaya koyarak, toplumun kendi geçmişi ve değerleriyle hesaplaşmasına katkıda bulunmasını arzu ediyor. Farklı seslerin, görüşlerin, düşüncelerin fokur fokur kaynadığı bir kültür pınarı olmalı üniversite. Bunun için de düzene ekonomik açıdan, siyasal açıdan bağlı, bağımlı olamamalı. Elbette bu bir paradoks gibi görünüyor: Düzenin içinde olup düzene karşı çıkacak güce sahip olacaksınız. Bu açıdan üniversite toplumun dışında da değildir. Topluma yol gösterebilecek bir mesafesi yoktur toplumla arasında. Kendine öyle bir rol de biçmemiştir çoğunlukla. Hayallerin, beklentilerin, dünyada zulüm gören, ezilen garip insanların üniversitesi değildir. Ne toplumun içinde ne de dışında değilse nerededir üniversite? Gören var mı üniversiteyi? Gücünü, havasını, yarattığı kültür zenginliğini gören var mı? Üniversiteler belli yaşa gelmiş gençlerin gelecek kaygısıyla kapak atmak istedikleri, orada çalışanların ise önlerine düzen tarafından konulan ders programlarını okuttukları, araştırmaları yaptırdıkları suya sabuna dokunmayan uslu düzen kurumları mıdır? Farklı seslerin yetiştirilebilip, paradigma yıkıcı tartışmaların yapılabildiği, kültürün köklerinde yatan değerleri yeniden yorumlayarak çağdaş arayışlara ışık tutacak görüşlerin devşirilebildiği, hakikat yolcularının özgürce yolculuk yapabildiği bitimsiz genişlikte ufuklar alanı mı? Üniversite ve bilimin özerkliği ile, bugün üniversitenin bir "ideolojik aygıt" yahut "fikri ve teknolojik işletme"ye dönüştürülmesi arasında nasıl bir ilgi kurulabilir? Özerklik kavramı değişmiştir. Üniversitelerin içinde bulundukları düzenden bir ölçüde de olsa koparak kendi başlarına araştırma alanları bulmaları, eğitim programları hazırlamaları neredeyse olanaksız hâle gelmiştir. Toplumun beklentileri doğrultusunda çalışmak zorundadırlar. İktidar da onları kendi anlayışı doğrultusunda, düzenle ilişkileri içinde değerlendirerek yönlendirmeye çalışmaktadır. İşte gerek sosyoekonomik açıdan gerekse politik ve kültürel açıdan üniversite kıskaç altındadır. Üniversitelerde doğa bilimleri alanında olsun toplum bilimleri, insan bilimleri alanında olsun çalışan akademisyenlerin çoğunluğu araştırma konularını önlerinde hazır bulmaktadırlar. Bu belirlenmiş gündemin dışına çıkabilmek oldukça zordur. Belki bunun için de üniversite dışından taleplerin gelmesi gerekir. Bu açıdan Lakatos anlamında araştırma programları, araştırmaların kendi iç işleyişnden değil de çoğunlukla dış etkilerin belirlenimleriyle yürütülmektedir. Öyleyse nasıl anlamalıyız özerkliği? Özerk üniversite nasıl bir üniversitedir? Özerk bir bilimci kimdir? Özerk olan üniversite ile özerk olmayan üniversite arasındaki ayırım nerede aranmalıdır? Özerk bir bilimci ile özerk olmayanı ayıran nedir? Bu soruların yanıtlarının kolayca bulunabileceğini düşünmüyorum. Yine de sonradan daha ayrıntılı biçimde geliştirilmek üzere bu sorulara kısa bir yanıt verilebileceğini düşünmekteyim. Özerk bilimci araştırmasının götürdüğü yere gidebilendir. Özerk bilimci ona bu olanağı sağlayabilen özerk üniversitelerde varolabilir. Özerk üniversite özerk bilimciye gerekli ortamı olanağı hazırlar, bulgularına kısıtlama, yasaklama getirmez, onu araştırma özgürlüğünü bozacak biçimde sınırlamaz, sık boğaz etmez. Araştırmanın sayısına, güncelliğine değil de içeriğine bakar. Bilimin ufuklarında yeni alanlar açabilecek, kavramsal temelleri önemseyen araştırmaları hayalci bulmaz. Hayallerin, bilimi bilim kılan, araştırmalara heyecan katabilecek güç olduğunu bilir. Gündemini kendisi belirler, “müşteri”, “sponsor” bağımlılığı içinde değildir. CBT 1083/11 21 Aralık 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle