Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
REKABET KONGRESİ POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org; hagoker@ttnet.net.tr Nereden bakarsanız bakın, enerji tartışmamızın ana eksenini, enerji hammaddelerinde dışa bağımlılık; yerli enerji kaynaklarından yararlandın yararlanmadın; o çevreyi kirletir bu kirletmez; yeterince elektrik ürettirmeyi becerdin beceremedin gibi konular oluşturuyor? Enerjide Hiç Teknoloji Sorunumuz Yok mu? Enerji meselesi Türkiye'nin can alıcı konularından biridir: Enerji hammaddelerinde önemli ölçüde dışa bağımlıyız. Üstelik bu bağımlılığımız bize karşı siyasî bir tehdit aracı olarak kullanılabilecek boyutlarda. Dahası, yakın gelecekte elektrik talebini içteki üretimle karşılamakta bile yetersiz kalacağımız görülüyor. Enerji meselesi bir başka açıdan da siyasî gündemimizin konusu; çünkü, dünyadaki enerji kaynaklarını denetim altında tutmaya yönelik uluslararası çatışmanın şu andaki en sıcak bölgesiyle aynı coğrafyadayız. Bu çatışmanın pek çok açıdan bizi de yakından ilgilendirdiği; bölge halklarıyla birlikte, bizim de başımıza büyük dertler açtığı ve daha da açacağı biliniyor. Ama, işin bu boyutu doğrudan bu köşenin konusu değil. Biz dönelim, enerjideki dışa bağımlılığımız ve elektrik üretmede bile yetersiz kalışımız meselesine. Merak ettiğim şu: Tartıştığımız konu hep enerji hammaddelerindeki dışa bağımlılığımız; özellikle doğalgaz tedarikinde ağırlıklı olarak tek bir ülkeye bağımlı olma durumuna düşmemiz ya da buna karşı kullanılabilecek seçeneklerin de çeşitli siyasî sorunlar içeriyor olması... Ya da neyi tartışıyoruz? Elektriğimiz yetmeyecek. Peki, nerede hatâ yaptık? Her alanda özel girişimciliği savunan bir ülke olarak, özel sektörün yeterince elektrik santrali kurmasını sağlayacak yasalkurumsal düzenlemeleri yapıp güven verici bir enerji fiyat politikası uygulamadık; hatâmız orada diyoruz. Ya da, nükleer enerji santrali kurmaya yönelmezsek, ileride, elektrik talebini karşılamakta hep sıkıntıya düşeceğimizi iddia ediyoruz. Elektrik üretmedeki yetersizliğimizle ilgili tartışmalarda karşı tezler de ileri sürülüyor: Elektrik üretimi ve dağıtımı özel sektöre bırakılmayacak kadar ciddî bir iştir; bırakmaya kalkılırsa böyle olur, diyenlerimiz var. Hele nükleer enerji söz konusu olduğunda buna karşı çıkan cephe daha da geniş. Çünkü işin ucunda nükleer santrallerdeki kaza riski meselesi var. Üstelik böylesi bir kazanın yol açabileceği insan kaybı ve çevre felâketinin acı bir örneği yakın bir tarihte, kuzey komşumuzda, Çernobil'de, yaşandı. Olay hâlâ belleklerde... Nükleer enerji karşıtları, ayrıca, gerektireceği büyük sabit sermaye yatırımıyla ve kullanacağı hammaddesiyle tamamen dışa (belki de tek bir ülkeye) bağımlı olacağımız bir nükleer santralin kurulma gerekçelerini anlamakta güçlük çekiyor. Deniyor ki, bunca güneşimiz, bunca rüzgârımız varken biz bunlardan niye yararlanmıyoruz; hem de bunlar temiz ve sürdürülebilir enerji kaynakları... Yerli enerji kaynaklarımızı harekete geçirmemiz gerektiğini savunanlar elektrik üretimi için su potansiyelimizden de yeterince yararlanılamadığını sıkça dile getirirlerdi; ama, tarihsel dokuya ya da doğal çevreye zarar verecek bazı baraj örnekleri ortaya çıktığından beri hidrolik enerjinin savunucuları oldukça azaldı. Bütün bu tartışmalarda tarafların, elbette, kendi dünya görüşleri açısından haklı oldukları noktalar var. Örneğin, her türden ekonomik faaliyetin münhasıran özel sektöre bırakılması gerektiğini savunan bir iktidarın özel sektörün elektrik üretiminde yeterli kapasiteyi yaratmasını sağlayacak önlemleri alamaması ve Türkiye'yi bir darboğaza girme riskiyle karşı karşıya bırakması gerçekten bir beceriksizlik. Bu noktadan iktidarı suçlayanlar haklı. Diğer yandan, 'yerli kaynaklarımızı harekete geçirelim' diyenlerin de, kalkış noktaları her ne olursa olsun, önerilerinde bir yanlışlık yok. Ama nereden bakarsanız bakın, enerji tartışmamızın ana eksenini, enerji hammaddelerinde dışa bağımlılık; yerli enerji kaynaklarından yararlandın yararlanmadın; o çevreyi kirletir bu kirletmez; yeterince elektrik ürettirmeyi becerdin beceremedin gibi konular oluşturuyor. Bunlar elbette tartışılsın; ama, hiç enerji teknolojisi diye bir meselemiz ya da enerji teknolojilerindeki dışa bağımlılığımız gibi yaşamsal bir sorunumuz yok mu? Onu niçin hiç tartışmıyoruz? Türkiye, büyüme dinamikleri ve Rekabet Kongresi Geçen hafta sonu İstanbul'da Rekabet Kongresi oldu. Açılışını Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'in yaptığı 3. Rekabet Kongresi “Büyüme Dinamikleri Üzerine Bir Tartışma“ başlığı ile düzenlendi. Kongre'de ABD Rekabet Konseyi başkan yardımcısı Chat Evans, İsviçre Rekabet Merkezi Başkan yardımcısı Suzanne Rosselet, İsrail'den Prof. Tamir Agmon, Prof. Gündüz Ulusoy konuşmacı olarak yer aldılar. K ongreyi düzenleyen Rekabet Forumu REF'ten Prof. Gündüz Ulusoy, SEDEFED'ten (Sektörel Dernekler Federasyonu) Emre Aykar ve yine REF'ten Selçuk Karaata ile görüştük. Soru: Ana konusu “Büyüme dinamikleri üzerine bir tartışma” olan Rekabet Kongresi'nin üçüncüsünü gerçekleştirdiniz.. Kongre sonuç ve özet olarak neler koydu, hem sanayi hem devlet ve ülke önüne? Yanıt: Türkiye rekabetçilikte ilerleme kaydediyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun yayımladığı Küresel Rekabetçilik Raporu 20072008 sonuçlarına göre, Türkiye 131 ülke arasında 53. sırada yer aldı. Aynı endekste geçen sene Türkiye 125 ülke araKıyaslama konusunsında 59. idi. Geçen yıl AB üyeleri ve aday ülkeda ülkelerarası kapler arasında sadece Romanya ve Bulgaristan'ın samda iki çalışmaönünde yer alan Türkiye, bu yılki Küresel Rekabet Endeksi sıralamasında bu ülkelerden Hırvamız var. Bunlardan tistan, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan'ın birisi, AB15 ve çevönünde yer aldı. re ülkeler de dahil Geçtiğimiz yılın sıralamasında da bir önceki olmak üzere 46 ülyıla göre 12 basamak birden ilerlemiş olan Türkiye'nin, son iki yılda toplam 21 ülkenin önüne kenin farklı endeksgeçmiş olması, 2001 krizi sonrasındaki reformlaler ile dış ticaret rın bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Özel performanslarının sektörün dinamizmi istatistiklere yansıyor. Ancak altyapı, eğitim gibi alanlarda hızla gelişmekarşılaştırıldığı İhmiz gerekiyor. racatta Rekabet KıRekabet Kongresi'ni düzenleyen REF'i, Rekabet Forum'unu tanıtır mısınız, amacı nedir, ne yapar, bugüne kadarki etkinlikleri? Yanıt: REF, TÜSİAD'ın önerisi ile Sabancı Üniversitesi bünyesinde rekabet gücü, teknoloji yönetimi ve kıyaslama çalışmaları yapmak üzere kurulmuş ve 1 Mart 2003 tarihinde faaliyete geçmiş bir araştırma merkezidir. Ancak işbirlikleri sadece Sabancı Üniversitesi ile kısıtlı değildir. Bütün faaliyetlerinde Türkiye'deki tüm üniversite ve diğer ilgili kurumlarla işbirliğine açıktır. Faaliyetlerimizi üç alanda toplayabiliriz: Araştırma, bilgi yayılım faaliyetleri ve işbirlikleri. Araştırma faaliyetlerimiz, sektör çalışması ve jenerik teknoloji değerlendirme çalışmalarının ötesinde firma düzeyinde inovasyon ve ülke düzeyinde inovasyon üzerinde yoğunlaşmakta. İmalat sanayiinde firma düzeyinde inovasyon yaslaması. Diğeri ise Uluslararası Kıyaslama Çalışması. CBT 1078/6 16 Kasım 2007 ÖZÜR VE DÜZELTME: Geçen sayımızda Aykut Göker’in yazısındaki başlık “Türkiye’nin Sanayi Stratejisi İhtiyacı” şeklinde yayımlanmıştır. Doğrusu ”Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi (18611961)” olacaktır. Düzeltir, okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileriz.