24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NöroBivoloii sındaki kadar katı kurallara bağlı değildi. Örneğin Hindistan'daki Toda halkında aldatma, kültürün bir parçasıydı ve erkeğin, kadınını diğer erkeklerden kıskanması daha ayıptı. Ya da Doğu Bolivya'daki Sironolar. Bu toplulukta insanlar gerçi tekeşli yaşıyordu ama erkek isterse kansının kız kardeşi ya da erkek kardeşinin karılarıyla da yatabiliyordu. Ve aynı şey kadınlar için de geçerliydi. Onlar da kocalarının erkek kardeşleri veya kız kardeşlerinin kocalarıyla yatma hakkına sahipti. "Birçok insanın kabul ettiği gibi monogomi doğal değil" diyor Scheffield Üniversitesi biyoloğu Tim Birkhead, Nature dergisinde. "Doğamızda çokeşlilik var." Peki, çokeşlilik bu kadar iyiyse neden Batı dünyasında tekeşlilik yaygın çiftleşme sistemi haline geldi? Birkhead bir konuda emin: Tekeşli evlilik, toplumu dayanıklı kılmak için dinsel kurallarla ortaya çıkan kültürel bir ürün. saygın görevlerinden biri çocuk doğurmak ve bu şekilde soyunun devam etmesini sağlamaktı. Yunanlılann açıkça itiraf ettikleri gibi, tekeşliliğin amacı erkeğin aile içindeki egemenliği ve sadece kendisine ait çocuklara miras bırakabilme çabasıydı der Friedrich Engels. Romalı askerler, miras işlerinde çocuğun durumunu saptamak için evliliğin kanıtlarını arıyorlardı. Germenlerde ise evlilik, neredeyse diğer antlaşmalardan hemen hemen hiç farklı olmayan bir sözleşme gibiydi. Gelin başlık parasıyla alınıyordu. Damat, nikahtan sonra gelinin ayağına basarak eve götürüyordu. Bu gelenek, sahipliği simgelemekteydi. Kadının bu evlilikteki kazancı ise ateşin yanında sıcak bir yer, haklarının korunması ve toplumda sağlam bir statüden ibaretti. Demek ki kadınlar yüzyıllar boyu bakım ve sosyal güvenlik karşılığında sayıl katlanabiliyorlar birbirlerine. Örneğin büyük kentte yaşayanlar 30 yaşına kadar ortalama olarak dört ilişkiyi geride bırakmış oluyorlar. Bu sonuç Hamburg Üniversitesi Cinsel Araştırmalar Bölümünün bir araştırmasıyla ortaya çıkmıştır. Oysa bugün 70 yaşında olanlar, hayatları boyu bu bile bu kadar eş değiştirmemişler. Ve yeni ilişki modeli beklenilenden çok daha "namuslu" yürümekte. Araştırmaya katılanlar çiftlerin (bunlara evliler de dahil) %95'i yalnızca birlikte olduğu kişilerle cinsel ilişkiye girmişlerdi. Aldatma ise sadece %1 oranında görülmüş. "Bu durumda çapkın bekârlara da geriye pek bir şey kalmıyor, onlar da ilişkilerinde daha 'tutumlu' davranıyorlar" diyor araştırmayı yöneten Gunter Schmidt. Uzun süreli birliktelikler, eskiden olduğu gibi cinselliğin eşlerin tekelinde maşaya teslım olmuş görünüyor. Schmidt, iki kişi aile olduklarını söylediklerinde, aile odur diyor. Peki bu bağımsız primat yaşamına giden yolun bir başlangıcı mı sadece? Eşler, hormon ateşinın birkaç yıl içinde sönmesi yüzünden birbirlerinden daha çabuk mu uzaklaşıyorlar? Schmidt bu konuda kuşkulu. Bunun yerine aşk kültürünün çok fazla değişim geçirdiğini söylemeyi tercih ediyor. Biyolojinin, bastırılan duyguların dışa vurulmaması halinde insanın patlayabi^ceğine dayanan hidrolik dürtü modelini açıklamasından bu yana bir yüzyıl bile geçmedi. Altmışlı yıllann ortasında sekste yaşanan liberalleşme, seks ve çiftleşmenin doğallığını vurgulamıştı. On yıl sonra da cinsellikle tanışma yaşı 4 yıl kadar düştü. Seksenli yıllarda ise nihayet iki cinsiyet arasındaki rol dağılımının çöküşünü gördük. Peki tüm bunların insanlık tarihiyle ilgisi ne olabilir? Ve her türlü cinsellik türüne izin veren genlerin, uyarıcı maddelerin ve hormonların yönetimi ne kadar baskın? "Biyolojiyle her şey açıklanabileceği gibi açıklanmayabilir de" diyor Schmidt. ALDATMAYA GÖZ YUMUŞ Bu gelişmenin nedenini bulmak için şu sorular sorulabilir: Az sayıda erkeğin çok sayıda kadını kontrolü altına alması ve diğer erkeklerin arta kalanlarla idare etmesi ne gibi bir sonuç doğurrrtakta? Eşleri diğer erkeklerle birlikte olan erkekler bu duruma nasıl katlanabiliyorlar? Bu soruların yanıtı gayet açık: Bu yaşam biçimi, kavgaları, güvensizliği, kıskançlığı ve cinayetleri de beraberinde getirmekte. Monogami bu yüzden birçok araştırmacı için barışı korumak isteyen ve kadınlar için kavga etmek istemeyen erkeklerin bir tür sözleşmesi gibi kabul edilir. Bu sözleşmeye tüm erkeklerin az çok aynı haklara sahip olduğu toplumlarda ihtiyaç duyulmakta. Çünkü ancak bu durumda en işe yaramaz erkekler bile bir kadına sahip olabilir. Fransız devrimcileri boşu boşuna özgürlük ve eşitlik dışında özellikle de kardeşlik (erkekler arasında) için de savaşmamışlardı. Ve erkekler arasındaki dayanışma boşu boşuna Hıristiyanlıkla sıkı sıkıya kenetlenmemiştir. Fakat sonunda sadece şeytana uyarak fahişe olan kadın taşlanıyordu. Oysa erkeklerde aldatmaya insanlığın var oluşundan beri göz yumulmuştu. "Monogami erkekler arasındaki eşitliğin bir sonucudur" diyor Barash ve Lipton. Tekeşlilik, demokrasilerde, hiçbir kadında şansı olmayanlar erkeklerin zaferidir aslında. Hatta bu sözleşme varsıllar ve güçlüler için bile mantıklı. Çokeşlilikten vazgeçerek sosyal güvenlik ve dayanışmaya sahip olmuşlardı. "Halka ekmek ve oyunlar yerine kadın sözü veriliyordu" diyor Barash ve Lipton. Kadınların bu duruma karşı çıkmalarına imkân yoktu. Çünkü ekonomik bağımlılık yüzünden evlilik, üstelik de ömür boyu sürecek olanı, yaşamsal önem taşıyordu. İLİŞKÎLERDE DEVRİM?.. Fakat araştırmacı bununla birlikte, beraberliklerin zamanla yeni bir devire girdiğini itiraz etmediği gibi "devrimden" bile söz edebiliyor. Yeni aşk ilişkisi, dış baskılardan, ekonomik bağımlılık ve uzun ömürlü olma zorunluluğundan arındı. Ve eğer çocuk yapılacaksa da eskiye göre daha geç karar alınıyor. Bu durumda birlikteliğin tek nedeni olarak duygular kalıyor geriye. Günümüz çiftleri için bugün yakınlaşma ve güvenme gibi iki kişinin kısa süre içinde yapabilecekleri en önemli unsurlar. Schmidt'in dediği gibi çiftler bir tür "deneyim eki Günah ve cennetten kovuluş sahnesi: Elmayla işlenen ilk gunahtan beri aşk gizemini koruyor. bi" olarak görülebüir. Tabii bu dık kalmışlardı. Bu en azından antropologların görüşü. İşte yirmi birinci yüzyılda tam da bu noktada bir değişim yaşanmakta. Çünkü kadınlar artık erkeklerin ticari malı olmaya istekli değiller. Meslek sahibi oluşları onları erkeklerden bağımsız kıldı.. Ve böylece eski sözleşme ve Hıristiyanlık formülü "ölüm size ayırana dek" geçerliliğini yitirdi. bulunmasını sağlıyor ama insanların birbirlerine sadık kalma biçimi yeni. Evliliğin yerini yaşam evreleri aldı. Ve bu evreler git gide kısalmakta. En çapkınları sadık kalarak belki de bir düzine ilişkiyi geride bırakmışlardır. Çağdaş insanlar mutlu bir poligami yaşıyor ama sırayla. Aldatma genelde ilişkinin sonunda gerçekleşiyor. Ve o zaman da zaten eski ilişki bitiyor ve yenisi başlıyor. modelden beden de bir şeyler kazanıyor; uyanmlar, orgazm ve şehvet oyunları. Cinsellik, gitgide daha rahat tüketilen bir kaynak oldu. Burada önemli olan gelişmeyse duyguların çiftleri bir arada tutmaya yetmemesi halinde ayrılmanın her zaman daha iyi olduğudur. Bunun için karşılıklı ilginin bir müddet yok olması yeterli. Fakat bu durumdan neredeyse hiç kimse şikâyetçi değil. Ve birçok ayrılıktan sonra insanlar kendilerini çapkın yerine KÖKLERE GERÎ DÖNÜŞ MÜ? Bu durumda birliktelikler, erkeklerin avcı olarak guç, kadınların ise toplayıcı olarak bir tür emeklilik hakkı kazandıkları devirleri hatırlatmakta. O halde antropolog Fisher'in dediği gibi insan evlilik konusunda köklerine geri mı dönüyor? Bu ne kadar doğru bilinmez ama gerçek olan şu ki, çiftlerin çoğu ilk hormon patlamasından sonra sadece birkaç ROL DAĞILIMININ ÇÖKÜŞÜ Bildiğimiz aile modeli burada artık neredeyse söz konusu bile değil. Çocuklar artık farklı evrelerden oluşan bir yaşama alıştılar. İkinci dereceden üvey kardeşler arasında, hafta sonu babaları, akrabalar, üçüncu üvey babalarından kalan en sevdikleri teyzeleriyle birlikte yaşıyorlar nitekim. Bu nedenle birçok sosyolog, bir araya gelenleri araştırmak yerine bu kar başarıstz olarak hissediyor ve iyi seçimi yapabilmek için sırayla deneyim yaşıyorlar. Ve araştırmadan çıkan ilginç bir sonuç daha. Otuz yaşındakilerin %83'ü eşiyle ömür boyu birlikte yaşamayı istediklerini söylemişler. Fakat bu arzu, bunun gerçekleşemeyeceğini bilmelerine de engel olmamakta. Spiegel 9/2005 Nilgün özbaşaran Dede EZELDEN ERKEĞİN MALI Kadın, Doğu ülkelerinde ezelden beri erkeğin malı olarak görülmüştür. En 962/^5 İ l Aflus^os 2fJÖS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle