Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nöro alevlendiren biyolojik Insanoğlu yüzyıllardır hâlâ neden âşık olduğunu ve aşkın kendisini niçin çılgınlıklara ittiğini soruyor. Evrim psikologları, nörobiyologlar ve hormon araştırmacıları, Âdem ve Havva'nın yasak elmasından bu yana insanlığı meşgul eden eski sorular için yeni yanıtlar bulmaya çalışıyorlar. Insan, aşkta, kalıtım ve beden sıvılarına bağlı olarak hareket etmekte. Özgiir iradeden bağımsız olan vahşi atalarımn ilkel çiftleşme hırsı, hâlâ insan belleğindeki varlığını korumakta. Eş seçimi, kıskançlık veya aldatma... araştırmacılar evrimin ruhsuz kuvvetlerinin işbaşında olduğunu görüyorlar. Tüm bu çılgınlığın tek hedefi, kendi genlerini diğer kuşaklara aktarmaktan ibaret. Insan gerçekten de ö'mür boyu tek bir eşle yaşamak için mi yaratıldı? Boşanmaların artışı daha çok biyolojik bir kararın kanıtı değil mi? Istatistikler evliliklerin günde güne kısaldığını gösteriyor. Bilimciler 'Tek eşliliğin insan doğasına uygun olmadığını gösteren güçlü kanıtlar var" diyor. Tekeşli yaşayan insanların sayısı daha az ve bu insanlar bu beraberlik için çok büyük bir çaba harcıyor. unanh ozan Aristophanes taa 2400 yıl önce arkadaşlarıyla bugünkü temel sorunlarımızdan birini tartışmıştı ve insanlığın ebedi ilişkisi olan aşkı özetle şöyle anlatmıştı: İnsan ilk başta dört ele ve dört ayağa sahipti. "Birbirine çok benzeyen iki yüzü, dört kulağı ve iki cinsel organı vardı. Ama o, her şeyden önce bir hermafrodit idi. Daire biçiminde hızla hareket edebiliyordu. Son derece güçlü ve kuvvetli olduğundan tanrılara bile yaklaşmaktan çekinmiyordu. Zeus bunu asla affetmedi. Tanrıların tanrısı bu yüzden insanı tıpkı at kılıyla yumurta böler gibi ortadan iki ayırdı. İki yarı o zamandan itibaren birbirini özlemeye başladı ve kollarmı büyük bir istekle birbirine doladı. İşte aşk bu kadar Y uzun bir zamandır insanların içine işlemiştir. Tek bir parçadan ayrıldığı için insan "yarım canlıdır" ve bu nedenle de sürekli ikinci yansını arar durur." Bilginler her zaman aşkın büyüsünü, şehvetin ve "bütünlüğe" erişme çabasının gizini açıklamak için çalışmıştı. Platon (Eflatun) ne demişti? :"Tannlar arasında insanlar tarafından en çok sevileni aşk tanrısı Eros idi. O, insanlara tedavi edildiğinde en büyük mutluluğu veren hastalık için, bir yardımcı ve bir doktor sunmuştu". BU ÇILGINLIK NEDEN? Tanrılar dönemi öldü, ama insan hâlâ neden âşık olduğunu ve aşkın kendisini niçin çılgınlıklara ittiğini soruyor. Evrim psikologları, nörobiyologlar ve hormon araştırmacıları, Âdem ve Havva'nın yasak elmasından bu yana insanlığı meşgul eden eski sorular için yeni yanıtlar bulmaya çalışıyorlar. Çekirdek spin tomografisi, beyin akımı ölçümü ve kan analizi ile aşkın doğası çözülecek. Ve aşkın geçmişi ve hormonlar ne kadar çok kurcalanırlarsa sonuca o kadar yaklaşılmakta. Diğer bir insanı arzulama, sevme ve ona bağlanmada Tanrı'nın hiçbir katkısı yok. Aşkı ateşini tutuşturan her zaman biyolojik programlar. Buna göre insan, aşkta, kalıtım ve beden sıvılarına bağlı olarak hareket etmekte. Özgür iradeden bağımsız olan vahşi atalarımn ilkel çiftleşme hırsı, hâlâ insan belleğindeki varlığını korumakta. İster eş seçimi, ister kıskançlık veyahut da aldatma olsun araştırmacılar en iyi Danvinistik gelenekte, evrimin ruhsuz kuvvetlerinin işbaşında olduğunu görüyorlar. Tüm bu çılgınlığın tek hedefi, kendi genlerini diğer kuşaklara aktarmaktan ibaret Hatta evrim araştırmacıları evliliği bile tartışıyor. İnsan gerçekten de ömür boyu tek bir eşle yaşamak için mi yaratıldı? Boşanmaların artışı daha çok biyolojik bir kararın kanıtı değil mi? İstatisükler evliliklerin günde güne kısaldığını gösteriyor. Ve Amerikalı araştırmacılar David Barash ve Judith Lipton, "Tekeşliliğin insan doğasına uygun olmadığını gösteren güçlü kanıtlar var" diyor 'The Myth of Monogamy' adlı kitaplarında. Ve Lipton'a göre tekeşli yaşayan insanların sayısı daha az ve bu insanlar bu beraberlik için çok büyük bir çaba harcıyorlar. ÇOCUK DOĞUNCAYA KADAR Amerikalı antropolog Helen Fisher de tekeşliliğin çocuğun doğumuna kadar devam ettiği görüşünde. Seri halinde gerçekleşen monogami yani çiftlerin belli bir süre için birbirlerine bağlı kalmaları, araştırmacıya göre doğa tarafından 962/T277 A0ustW 2005