30 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Evrimbilim leyen bir bastırma sürecinin devreye girmesiydi. Arkasından, ölümle ilintili düşünceler bilinçsizce akla geliyordu. Onlara gore, olüm korkusunun üstesinden gelmemize olanak tanıyan zeki savunma düzenekleri, farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Ölümle ilintili bilinçli düşünceler etkin bir biçimde bastırılırken, bilinçsiz düşünceler toplumdaki ve kendimizdeki değerleri sahiplenme biçiminde tepkiler doğuruyor. Onlara göre, bu durum, çoğu zaman bilinçsizce bizleri etkileyen ölüm kavramı karşısında korkuya kapılmadan yaşamlarımızı nasıl sürdürdüğümüzü açıklıyor. Ne var ki, Dehşet Kuramı Yönetimi, işi daha da ileriye götürüyor ve ölüm konusundaki bilincin insanı bitkin düşürdüğünü ve bu nedenle atalarımızın bu bilince varır varmaz ölüm korkusunu alt etmek için dünyayı değiştirmeye koyulduklarını öne sürüyor. TartışmaEditöre Mektup KORKU, DEĞER ÜRETİYOR Kuramcılaar göre, ölümlülük kavramının ayırdına varılması, dünyevi bağları aşmamızı sağlayan tinsel sistemlerin, gruplaşmaların ve kültürel açtdan değer verilen kimi yapıtların gelişmesine yol açıyor. Kimi evrimsel insanbilim uzmanları, bu yorumu tüyler ürpertici bulmakta. Kaliforniya Üniversitesi'nden Carlos David Navarrete ile Daniel Fessler, evrim kuramının, zengin kültürel yaşamımıza ve korkuyla karşı karşıya kaldığımızda birbirimize kenetlenme eğilimine zaten bir açıklama getirdiğine dikkat çekiyorlar. Evrimcilere göre, insanoğlu çevresindekilerden birtakım dersler alan, yaşamını sürdürmek için içinde bulunduğu topluluğun uygulama ve değerleriyle özdeşleşıp uzlaşmak suretiyle iyi bir ekip üyesi olan, son derece sosyal hayvanlar.. Ölüm düşüncesi karşısında dehşete kapılmak, insanın doğasında yok, korkuyu ancak birtakım tehlikelerle yüz yüze geldiğimizde yaşıyoruz!. Korku belli bir amaçla evrilmiştir ve bedeni, ani tehlike karşısında tepki göstermeye hazır duruma getirir.. Navarrete, ölümle ilgili düşüncülerle dünya görüşümüzü savunma eğilimi arasında özel bir bağlantı olmadığı ınancında. Bu bir "u'm eğitim" mi? Yoksa kızlan, tek tipleştirme ve çarşaflama mı? Çocuklarda din eğitimi Din eğitimi isteyene verilmelidir. Din eğitimi alacak birey, seçme hakkına sahip olmalıdır. Ve son olarak din eğitimine başiamak için bireyin soyut düşünmeye başladığı dö'nem beklenmelidir. locuklara din eğitimi ne zaman ve nasıl verilmeli? Bu sorunun ceva'bını "gelişım ve öğrenme psikolojisî**vereli onlarca yıl oldu. Ama bizim bilimsel kuramlardan yararlanmamak gibi kötü bir alışkanlığımız olduğu için; her kafadan bir ses çıkıyor. Din eğitimi yapılmamalıdan doğar doğmaz yapılmalıya kadar uzanan ve çoğunlukla siyasal dünya görüşleri etrafında şekillenen bir dizi bilimsel olmayan görüş... Alışılmış olanın dışında bir tutumla, sonda söylenecek olanı baştan söylemek istiyorum. Din eğitimi isteyene verilmelidir. Din eğitimi alacak birey, seçme hakkına sahip olmalıdır. Ve son olarak din eğitimine başlamak için bireyin soyut düşünmeye başladığı dönem beklenmelidir. Din eğitimi dersinin seçmeli olup olmaması, tartışılmasına gerek olmayan bir konudur. Bütün toplumlar ve uluslar birbirinden farklı inanışlara sahip bireylerden oluşur Farklı inanışlara sahip bireylerin kaç kişi olduğu önemli değildir. Olup olmaması önemlidir. Örneğin Türkıye için % 99'u Müslüman olan ülke tabiri kullanılır. Bu istatistiğin bilimsel bir veri olmadığı açıktır. Buna rağmen bir an bilimsel bir veri olduğu varsayıldığında bile, geriye kalan % l'in anlamı şudur: genel kabul görmüş din eğitimini tercih etmeyen insanlar vardır. Bunlan dikkate alıp gereksinimlerini karşılamalıyız. limsel bir kanıt şu anda ne yazık ki mevcut değildir. Bana göre; 34. haftadan itibaren başlayan gülümseme davranışı ilk zihinsel işlem bulgusudur. Ancak bebeğin, bu davranışını zihinsel bir işlem olduğunu ortaya koyacak bilimsel bir kanıtımız ne yazık ki mevcut değildir. SEÇMELİ OLMALI Her bir bireyin değer yargıları kendisi için değerli ve kutsaldır. Öyle ise, din eğitimini oluşturan derslerin seçmeli olup olamayacağı, ancak aynı genetik miras ve kültürel birikime sahip, dünyadan soyutlanmış ilkel kabile toplumlarında tartışılabilir. Biz bir toplumsal (kültürel) bir mozaikten bahsettiğimize göre, din eğitimini oluşturan dersler seçmeli olmalı demek zorundayız. Din eğitimini vermek için soyut düşünme dönemini neden beklemek zorundayız. Bunu Jean Piaget'in Zihinsel Gelişim Kuramına göre irdeleyerek cevaplayabiliriz. Piaget'in çağdaş dünyanın eğitim sistemlerinin yeniden kurgulanmasına yol açan kuramı; bireyin doğduğu andan bir yetişkin oluncaya kadar, hiyerarşik bir süreç içinde zihinsel gelişim aşamalarından geçtiğini ve buna göre zihinsel işlem yapabildiğini göstermektedir. Buna göre; dünya'ya gelen insan yavrusu, 02 yaş arasında Duyusalmotor dönemdedir. Yaşamı duyu organlarıyla tanımaya ve anlamlandırmaya çalışır. Bu dönemde; düşünme ile ilgili ilk somut şey, çocuğun "nesnelerin devamlılığı" fıkrini kazandığı 812. aylar arasındadır. Bundan önce; çocuğun zihinsel işlem yapabilme yeterliliğine ilişkin bi HEMEN YOK EDERİZ Psikiyatrların ruhsal durumlardan çıkardıkları Dehşet Kuramı Yönetimi teorisine, bir karşı çıkış da, Londra Ekonomi Okulu'ndan Nicholas Humphrey adlı bir başka evrimbilimciden.. 0, ölümlüluğün ayırdına varılmasının insanı bitkin düşürdüğü görüşünü gerçek bulmuyor ve diyor ki: "Öyle olsaydı, bunun doğal ayıklama sonucunda hemen yok edilmesi gerekirdi". Tüm bunlar Dehşet Kuralı YÖntemi'ni nasıl bir yere oturtuyor? Kuramın temeli tartışmaya açık olsa bile, ölümle burun buruna geldiğimizde ilginç tepkiler geliştirdiğimiz su götürmez bir gerçek. Bu gibi durumlarda insanların nasıl bir davranış biçimi içine gireceklerinin önceden kestirilebilir olması savaş, şiddet ve terörün kol gezdiği dünyamızda büyük bir önem taşıyabilir. Bu tür korkular her ne kadar önyargıyı körüklese de, deneyler insanlara önce toplumsal değerlerin anımsatılması durumunda hoşgörü, adalet ve cömertlik gibi duyguların ağır basacağını ortaya koyuyor. Başka bir şey olmasa bile, yalnızca bir başka 11 Eylül'ün ardından belli birtakım tepkilerin kaçınılmaz olduğunu bilmek bile, siyasal dengelerin korunmasında ve şiddetin tırmanmasının önüne geçilmesinde etkili olabilir. İŞLEM ÖNCESİ DÖNEM Çocuk, 27 yaş arasında İşlem Öncesi dönemi yaşar. Bu dönemde çocuk; nesneleri bir tek özelliğine göre sınıflayabilir. Örneğin önüne koyduğumuz değişik şekillerdeki nesneleri sadece renklerine göre ya da büyüklüğüne göre sınıflayabilir. Ama hem büyüklüğüne hem de rengine göre sınıflama yapamaz. İşlem öncesi dönemin sonlarına doğru nesneleri sınıflamada farklı boyutlar olduğunu da düşünebilir. Gözünün önündeki nesneyi betimlemekte güçlük çeken bu çocuk bu dönemde dinle ilgili olgu ve olayları anlamlandıramaz. Bu nedenle de; anlamlandıramadığı üstünde düşünemediği için kendini kötü hisseder. Ama yetişkinler onun dinsel formları ve algıları anlamasını beklerler. Bu bağlamda, çocuğun düşünüşü açısından yetişkinlerin dinsel form ve algıları anlamlandırmasını beklemeleri; "ben merkezli" "evrenin merkezine" kendisini koyan çocuk için, yapılması gereken ama yapamadığı bir yetersizlik olarak olumsuz benlik algısına yol aça 953/18 25 Haziran 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle