Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Üniversitelerde ücretlerve Etkinliğin etkinliği gerçekler üzerine D iniversitelerde Ücretler ve Gerçekler" başlıklı yazı (4 Agustos 2001), üzerinde aynntılı bir biçimde durmamız gereken bir dızı gerçege ışaret edıyor Biz burada birkaç katkı yapmakla yetinecegiz. "U Sayın Prof. Dr. Bekir Karaoğlu nun dile getirdigi gibi, ogretım uyelerının bir bölümü, düzenli aylık gelirlerinin dışında, yapüklan (ek) iş karşüıgında bulunduklan kurumun döner sermayesinden ya da piyasaya is, yaparak ek gelir saglayabümektedir. Hatta kimi zaman fenedebiyat fakultelerınin mensuplan bile, fazla ek ders ücreti alabilmek için, ders saatlerini artırmaktadır. (Yine de en buyuk geçım sıkıntısı içinde olanlar fenedebiyat fakültelerinin ogretim elemanlandır.) Ancak söz konusu yazıda dile getirildiği gibi, üniversitelerimizde, "(...) değil bu maaşları, 1 lira dahi ucret artışını hak etmeyen hatırı sayüır bir kitle bulunmaktadır'Gerçek bilim adamlanrun bu yargının alüna ımza atacagından kuşkumuz yok. Gerçekten de üniversitelerimizde, bılgisini artırmayı ve güncelleştirmeyi hiç duşunmeyen, kendısıru bılgmin ötesınde yöntem ve teknikler bakımından da yenilemeyen, geçerliginı yıtırmış bılgılerle derse giren, hatta üniversiteyi son adresi olarak kullanan ya da unıversiteye gıtse büe, sadece yer kaplayan varlıgıyla orada bulunan, universitesinin. fakultesinın, bolumunun, anabüım dalının sorunlanyla hiç mi hıç ılgilenmeyen ogretım elemanlarımn, bolum başkanlarının, anadal başkanlarının varoldugu artık bir sır degüdır. Ne yazık ki kirm üniversitelerde bu anlamda "negatif bu seçiüm" (seleksıyon) soz konusudur. Daha açık söyleyelim: Yönetici kadronun seçiminde her zaman liyakat ön planda gelmemektedir. Ideolojık ve/veya kişisel kayırmacüık daha da belirleyici olmaktadır. limsel araştırmalara yeterli olanaklar yaratümaması. her yıl artırüan ögrenci sayısı. bilimsel araştırmaların nicel ve nitel durumu, ulusal gelırden universitelere ayrüan pay, ogretım uyesı seçme ve yetıştırme duzeni. ogretim elemanlarının universitelere dagıulmasındakı dengesızlık, ogretım elemanlanna verilen ücretın yetersizügi, ikıde bir eski ogrencüere saglanan af, vd) Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir ve bu alanda kapsamlı ve bıümsel nitelikli araştırmalara ihtiyaç vardır, ü konusu uzun yıllardan beri tartışılan bir konu. Daha çok da an dıl/eski dıl ıküemınin sınırlı çerçevesi içinde sürup gitti Bu tartışma zaman zaman Cumhuııyet Bilim Teknık'e de yansıdı. (Şimdilerde, biraz da gülümseyerek anımsıyorum; bundan 45 yıl kadar önce basılan ilk yazım ki bir okul dergisinde yer almıştı "Sema Gok Oluyor" adını taşıyordu) Dıl tartşmasına son zamanlarda "yabancı dilde ögretim, yabancı dil ogretımi" "bilim dili" sorunsalı eklendi. Umanz bu turden çalısmalarla, sonın aynntılı bir biçimde ele alınır; tartısılır ve köklu çozumler üretilir Böyle bir noktaya gelebümek için herkes ilkin ozeleştırı yapmaüdır. Bilim insanı akhnı kendi kişLsel, bireysel çıkarlarını korumak ve kollamak için degü, bügilerini artırmak ve bulundugu kurumu daha iyi duruma getırmek ıçın kullanmalıdır. Ne yazık ki kurumlarımızın durumu henüz bunun çok uzagında oldugumuzu bize somut bir biçimde gostermektedir. Turkiye henuz ahbapçavuş" ilişkılerinden, öbür deyişle geleneksel ilişkilerden kendını kurtarabılmış degildir. Geleneksel ilişküer, açıkyüreklilikle soylemek gerekırse, saydamlıgın onündekı en büyük engeldir. Oysa bilimselligin, çagdaşlıgın ve ahlakiligın temel ölçutu saydamlıktır; davranışlarının hesabını bilgiye dayalı gerekçelerle vermektır; neyı niçin yaptıgının hesabını, aklın modern, başka deyişle bilgiye dayalı kullanımıyla verebümektır. Turkiyede universite sorunu, gerçeklerm birkaç parlak soz ve davranışla ustunun ortulmesiyle çozulemez. Unıversıteyle ilgilı olan her ogretım elemanının gordugu/yasadıgı olayları, sorun olarak gordugu durumlan ve bunlarla ilgili gerçekçi goruşlerini tartışma ortamına taşımalıdır. Bınlerce ogretım elemanının (yaklaşık 67 bin ogretım elemanının) gerçek bir yurttaş, çağdaş bir bilim adamı olarak bu gucu kendinde bulacagına ve geregını yerme getırecegıne ınanıyoruz. Yeter ki ıçlermdeki medeni cesaretlerini ozgur bıraksınlar... ... , Prof. Dr Betül Çotuksöken I Maltepe Unıversıtesı Yusuf Çotuksöken / Beykent Unıversitesı Bunlar elbette önemli konular Tartışılması gereken konular. Ancak bugünün Türkiye'sme şoyle bir bakınca, bu tartışma platformunun yetersiz, hatta havada kaldıgı göze çarpıyor Konuya başka bu açıdan yaklaşmak gerekiyor. Türkçe 'nin yaşadıgı erozyondan. içinde oldugu hızlı aşınma ve kokuşmadan, dıl kültürünün, Türkçe duygusunun eriyip gitmekte olmasından söz etmek gerekiyor Nedır bu aşınma? Nedır yıtinlen kültür ve duygu 9 Bütun bunlar niye önemli7 Dilımızın aşınması kuşkusuz uzun yıllar once başladı Bunda, egitimde kalıte duşüklugunun ve benzeri nedenlenn etkısi oldu. Ama bu gelişme belli ölçude kaldı ve pek göze batmadı Ancak. 80'li yıllann fırtınalı ortamında yozlaşma hızlandı ve bir eşik atlandı Bunun belirgin bir gostergesı de oldu. Bazı gazeteler (ornegın, Mülıyet ve ne yazık ki Cumhuriyet) bügısayai" desteklı sıstemler kullanmaya başlayınca bir Norveç fırmasından sozcükleri satır sonunda bölmeyi dtnaçlayan bir yazıbm satın aldüar Ama uygulamada goruldu ki, bu yazılım Turkçe'nin ozellikleı ine uymuyor, bazı sozcükleri bazı koşullarda geüşiguzel bölüyor Ornegın, "güzel" guzel oluyor. Ya da guze1. Bu tur uygunsuzluklar manşetlerde büe görüldü Okuyucu buna cıddı tepki gosterdı. Ama basın nedense, gerekenı hemen yapıp hatayı düzeltmedi Bir yılı aşkın bir sure gazeteler boyle çıkü Okuyucuyu önce çıldırtarak Üginçtir, bu sorun şimdilerde bile zaman zaman gazete sayfalarında baş gösteriyor Bir ornek vermek gerekirse, (çuvaldızı Sağlam ve köklü bir "Türkçe sevgi, duygu ve kültürü" yaratamadan sorunu çözemeyiz. Bir "Türkçe kültür stratejisi" oluşturmalıyız. Üst yönetimde keyfi davranma Ayrıca kimi üniversitelerde ustyonetim son derece keyfi davranmaktadır. Kimi zaman uluslararası duzeyde universitesine katkı saglayacak bir ogretim üyesine ödenek ve izin turunden destek verilmezken, böyle bir katkı sağlamayan birine rahatlıkla bu tur destekler verüebümektedir ya da degil vakıf universitesine, başka bir devlet universitesine ders vermek içın izin isteyene izin verilmezken, aradan bir iki yıl geçtikten sonra, vakıf üniversiteleri için bile izin verildigi görülmektedir. Butun bunlar bellı baslı tutarsızhk ömekleridir. Gysa gerçek anlamda bilim insanlarının tutarsız davranmaya hakkı yoktur. Ancak bilgiyle bezenmemiş, bilim ahlâkını edinmemış, gerçek yönetici niteliklerini kazanamamış, "guçsüz" kişiler böyle davranabilirler Ama ne yazık ki bu örneklere ülkemızde çok sık rastlamaktayız. Bu gerçekler göz önüne alındıgında, Turkıye'de unıversıte sorununun ne denli çok yönlü oldugu ortaya çıkıyor. Gerçekten de ünıversitelerın içinde bulundugu durum (üniversitelerin yetersiz üziksel koşulları, bi kendimize batıralım diye soyluyorum) 2 Agustos taıihlı Cumhuriyet'te Dojaa Hasol'un yazısuıda gorulen 20 adet sozcuk bulünmesının 6 tanesı uygunsuz Şoyle: ikinci, yitirilmesi, takibine, Birınci. temınat, (ve dir daha) temınat. Dil kültüründe göze çarpan ve giderek hızlanan bu bozulma başka alanlara da yayıldı. "De, da" baglacının nasıl kullaralacagı pek bilinmiyor Her yerde, gazetelerde, televizyonlarda, fılımlerın alt yazısında, reklamlarda, pankartlaıda mektuplarda bu baglaç çogu zaman bir ek gıbı birleşık yazüıyor. Bu basit yazım kuralı artık bir anlam taşımıyor. Anarşı burada da durmuyor "Mi mu" soru ekini de etkiliyor. Bu ekıbir onceki sozcukle bırleştırmek neredeyse bir moda oldu "Moda oldurnu?" gıbı.) "Ki" bağlacı da ayru salgın hastaügın kutbanı. Çogunlukla ınsanlanmız "ki"yi ne zaman ek, ne zaman da baglaç olarak kuüanacaklarını bilmıyorlar. Okul sıralannda dirsek çurutmemış gibi. Hıç dübilgısi okumamış gibi Boylesine umuısamaz, saygısız, bilgisiz ve kuralsız bir ortam başka meyveler de uretiyor "X" ile "W"nin gelıp alfabemıze yerleşmeleri gibi (Kimileri faks'ı olması gerektigı gibi, "faks" olarak degıl de, "fax" olarak yazıyor.) Bir adım daha atalım Dil kültürundeki çözülme dilbilgisıru ayaklaı altına almakla sınırlı degıl. Daha derınlere ıruyor Dili dogru dürüst kullanabüme yetenegının eksıklıgıne kadar uzanıyoı Televizyon haberlerine ya da tartif ma p r o g r a m l a n n a bu de dıl kullanırıu aiçısından bakuı. En sık duydugunuz sesler "eee", "ııı" olacak Çok unlu televizyon adamlan bile canlı yayında duraksamadan, akıcı bir biçimde goruşlerını yansıtamıyorlaı. Bunun sonucu da konudan konuya atlamak, sözü uzatmak, konuşmayı bir söz kalabalıgına bogmak oluyoı. Ayııca bakıyorsunuz, Türkçe külturu zayıf oldugu içın sozcuk da garcıgı da hayh fakıı. Başka bu deyişle, kavramlar sınırlı. Bu elbette sozlu (ya da yazüı) iletişimı olumsuz yonde etküıyoı Bu ornek vermek ıstenm Turkçemızde birbırine ses olarak benzeyen ama çok ayrı anlamlar tasıyan ıki sozcuk var Etkin ve etken. Etkin eskiden "faal" dedigimiz kavramıkarşüıyor. Etken de "muessır'ın karşılıgı. Bunların uzantısı olarak da "faaliyet" arük "etkinlik" olarak büınıyor. (Faaliyet artık hemen hemen hıç kullaralrmyor Onun yerini etkinlik aldı.) "Etkenlik" de "muessir olma, müessıriyet" anlamına gelıyor Böyle oldugu halde, hemen her ortamda etkin hem faal yerine, hem de müessır yerine kullanılıyor Etkinlik de öyle; hem faaliyet, hem de müessınyet. Bunu duydugunuz zaman da "karşımdaki ne demek istedi? Hangi anlamda kullandı?" dıye zorlanıyorsunuz. O zaman şoyle bir soru sormak gerekiyor: bir H fMİiy»tia müeı«lriyrtl" demek istedigimiz zaman "etküıügin etkinligı" mi diyecegız? Bu örnekte oldugu gibi, kavramlar bulanıksa, sözcük dagarcıgı son derecede fakırse, dıl yetenegı sınırlıysa, saglam bir dil külturu yoksa, saglıklı ve geniş kapsamlı duşünme olanagı da kalmıyor. Bu, yalnızca Turkiye'nin karşüaştıgı bir 753/15