20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ferhat Uludere'den yeni bir roman Korku denizinde seken taşlar Ferhat Uludere'nin Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba romanı, bir ka- saba anlatısı olarak alımlanıyor ama kitabı bu alana sıkıştırmak eksik okuma olabilir. Roman, büyük kent- lerde büyük hayatlar kurmayı başaramamış ya da buna hiç cesaret edememiş kasabalıların öyküsünü konu alırken aslında kendisine korku denizleri yaratan herkesi anlatıyor. ÖPınarŞENEL 5 onbaharda Sarhoş Bir Kasa- ba, anlatınm bir tragedyaya benzeyeceğini imleyerek başlıyor ve vaat ettiği gibi ; bitiyor: "Yaliıız ve eskimiş biri gel- diğinde, deniz birinin mahvına se- • bep olur. Deniz o zaman durulur." Bozulan düzen o zaman yeniden kurulur, başka deyişle. Kasabaya bir gün çıkagelen biri, dolaylı olarak birinin ölü- müne neden olacak; cenaze için kasabaya gelen bir başkası, ardından bir başkasını sürükleyecektir. Uzun bir hikâyenin eksik parçalan tamamlanırken görünür-görün- mez bağlarla birbirine bağlı yaşam parça- lan da yeni konumlarını alacak, "çürü- müş, kokmuş, kirlenmiş dünya"nın düze- ni (Ham/er'e gönderme) yeniden kurula- caktır. Yazın tatilcilerle dolan, kışın kendiyle baş başa kalan bir kıyı kasabasmda geçen anlatı, episodik yapıda ve başat kahra- manlı bir roman değil. Her bölümdc bir başka kasabalının öyküsü anlatılıyor. Bu- nunla birlikte romanı bitirmeye yaklaşır- ken anlıyoruz ki aslında anlatılan tek bir büyük hikâye. Öykülerin birbiri içine açı- larak birbirini tarnamlamast dışında, hi- kâyesi anlatılanlann hayatlanndaki kat- lanmalar, bir döngü üzerinde tekrar edi- lenin, herkesi farklı biçimde kusatan tek bir yaşam algüayışı olduğunu düşündürü- yor. Romanın en kasabalı hikâyesi, taşıdığı masumiyet özüyle Şaban'ınkı belki de. Herkesin iyi- kötü bir lakapla adam yeri- ne konduğu kasabada, Şaban'm kendini gerçekleştirme sancılan da öncelikle bir lakaba sahip olmak için. Kasabanın yazhk sinemasuida, içtiği şarabı üstüne, gözyaş- larını içine dökerken, tekrar tekrar seyre- derek ezberlediği Yeşilçam melodramını kendi varoluşsal hüznüyle özdeşleştirir, seyrettiği filmlerdeki kızlar gibi evden ka- çar Şaban, artist olmak adına. Yaşantıyı imgelemdc kurup aşkınlaştırma, yaşaya- madan tüketme öyküsü onunki. Bunun kasabalı bir yanı yok aslında. Fakat yenil- gisini kasaba hayatına özgülenebilecek bir dramatik acıyla yaşar. Ona hiç benzemeyip, kentin dilini sök- mcye daha uygun olsa da, Feryat'ın hikâ- yesi de bir biçimde kesişir Şaban'ınkiyle. Her ikisi de kasabadan bir naylon poşetle çıkar, bir naylon poşetle geri döner. Şa- ban'm öyküsü, bir kadınınkine de benzer öte yandan. lstanbul'a jön olmak için ka- çıp fîgüran kalmak zorunda olanlara pek yüz vermeyen Şaban ile kinı olduğunu bilmese de uzaklardan gelecek birini bek- leyen, kendisine scvdalı hiçbir delikanlıya yüz vermeyen Feymece'nin öyküsü aynı öykü bir bakıma: "Salıil kenannda otu- rurken denizkızlannın meraktan bakıp hasetten çatladıkları Eleni" ile kasabalı kadmlann ne kadar arasalar da güzelli- ğinde kusur bulamadıkları Feymece de aynı kadın; sevdiği kadına bir ev verebil- mek için son kozlarını oynayan îdris ile Feryat aynı erkek bir bakıma. Her şeyiyle tanıam olan (yani aslında olmayan) mükemmel erkeklerle büyük hayatlar kurmaya duran kadınlar ile başı- nı sokacak bir evi olmasa da sevmeye se- vilmeye hakkı olan, evlerini yollann gö- türdüğü yerde kuran erkeklerin hikâyesi geçmişten bugüne tekrar tekrar yaşanır. Denizin gözlerinden korktuğu için "üze- rinde yıllarca yassı bir taş gibi sekmiş" Balıkçı Sülo'nun suya adım atar atmaz ölüp gitmesiyle, cümle mahlûkatı dize ge- tirdiği halde karısına vurulmuş kilidi çö- zemeyen îdris Kaptan'ın yitip gitmesi ter- sinlemcli olarak birbirine benzer. Çünkü geçmişte Kel Tayfun'un meyhanesinde oturanlar, bugün onunla aynı adı taşıyaıi torununun meyhanesinde demlenirken "yani aynı adla farklı zamanlarda yaşayan bir Kel Tayfun" varken, zaman çizgisel değil döngüsel akar bu kasabada. Hayat- lar birbiri üzerine katlanır. Roman kişilerinin hayatları böyle katla- nırken, anlatı da her yeni hikâyenin evvel- den başlayarak birbiri içine aknıası biçi- minde kurgulanmış. "Hiçbir hikâye ya- şandığı anın seslerini taşımaz, her hikâye geçmişiyle vardır" diyen yazar, öyküleri en heyecanlı yerinde kesip, bir başka öy- küye uzanmış, onu öncekınc ve sonrakine bağlayarak. Mit anlatan yazann dili mito- sa özgü bir üst-dil olduğu için, bir masal- dan başka bir masala geçer gibi okunuyor öyküler de. Ferhat Uludere'nin dili, örneğine her zaman rastlanmayan bir erkek duyarlılığı da taşıyor. "Herkes gibi Hazan da bili- yordu: Bir evde bir şey kırıldığı zaman ev de kırılırdı. Ev bir kere kırılmca artık şiir okunmazdı o evde; müzik dinlenmez, re- sim yapılmaz, ev bir kere kırılmca şarkı söylcnmezdi artık. Sadece ev değil insan- lar da kınhrdı, zaman kırılırdı ve sevgi kı- rılırdı. Aşk kırılırdı ve aşkın kırılması baş- ka bir şeye benzemezdi, aşkı kırılmca de- niz de kırılırdı." • Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba/ Ferhat Uludere/Sd Yavmcıhk/164 s. Çetin yaşam, çelik irade: milletini, eşini en kadın Henüz \k yâşında hiç Türkçe bilmeden okumak için Türkîye'ye geldi. Yaşamını kendi çafaasıyia- kurdu. Türkiye'nin ilk kadın siyasetbilimcisi, ilk kadın senatörlerinden biri olan Nermin Abadan Unat'ın mücadelesi ve Türkiye'nin 80 yılının panoraması. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SÂYI 1 0 7 S SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle