Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dr. Alev COŞKUN
Seçimlerde partilerin başarõsõnda rol
oynayan faktörler temel olarak şun-
lardõr:
1. Tutarlõ bir strateji, buna dayalõ tu-
tarlõ siyasal taktikler.
2. Parti liderinin programlõ ve etkin
çalõşmasõ (Mitingler, TV konuşmalarõ
vs.).
3. Örgütün, “teşkilatın” çalõşmasõ,
tabana, araziye inmesi.
4. Örgütün, sandõk başõ çalõşmasõ-
na hazõr olmasõ, bu konuda eğitilmiş
sadõk bir “teşkilat” yaratõlmasõ.
Unutulmamalõdõr ki, seçimler san-
dõkta kazanõlõr. Her ilçe, mahalleler ve
seçim sandõğõ bazõnda örgütlenip seç-
meni sandõğa yönlendirmelidir, bun-
lar olmazsa, etkin bir örgüt yok de-
mektir. Bunlar olmazsa seçim kaza-
nõlamaz.
Şimdi partilerin çalõşmalarõnõ bu te-
meller üzerinde değerlendirelim.
AKP’nin durumu
AKP, bu halkoylamasõnda başarõ-
lõdõr. AKP teşkilatõ 2002 yõlõndan bu
yana bitmeyen bir enerji ile taban ça-
lõşmasõnõ yõlmadan, yüksünmeden,
yorulmadan yürütüyor. AKP’nin di-
namik, güçlü ve amatör zihniyetle ça-
lõşan bir teşkilatõ var.
AKP, ileri iletişim teknolojilerini
(TV, radyo, telefon, bilgisayar) kul-
lanan bir parti örgütüne ve seçmenle
birebir temasõ hiçbir biçimde ihmal et-
meyen bir yapõya sahip.
Bu dinamik örgütsel yapõ ile Er-
doğan gibi iletişim tekniklerini ve vü-
cut dilini kullanan hatiplik bir araya
gelince çok ciddi bir sinerji ortaya çõ-
kõyor. Bütün bunlara devlet ve bele-
diye olanaklarõ ve inanõlmaz boyutlara
varan parasal destek eklenince karşõ-
mõza etkin bir siyasal parti çõkõyor.
AKP, aynõ zamanda seçimlerde
profesyonel kadrolardan destek alõyor.
Genel kampanyayõ yürüten profes-
yonel şirket Erdoğan’a karşõ sorum-
lu olarak her şeyi planlõyor ve yürü-
tüyor.
Bu referandumda, AKP anayasa pa-
ketinin, çok demokrat, ülkeyi ileriye
taşõyacak, özgürlükçü bir paket ol-
duğunu halk kitlesine inandõrmasõnõ
bildi. Yani elmayõ iyice boyadõ, elma
şekeri yaptõ ve halka sundu.
Ayrõca, mitinglerde AKP bayrağõ
değil yoğun olarak Türk bayrağõnõ kul-
landõ böylece referandum kampan-
yasõnõ milli bir havaya büründürdü.
Referandumda evet oyu veren diğer
partilere gelince:
Saadet Partisi (SP): Yönetimi
açõkça eveti destekledi. SP’nin yüz-
de 5 ya da 6 düzeyinde bir oy potan-
siyeline sahip olduğu kabul ediliyor.
SP bu halkoylamasõnda AKP’nin
arkasõna takõlõp evet oyu kullanmak-
la gelecekteki siyasal potansiyelini en
düşük noktalara indirmiştir; varlõk ne-
deni AKP’nin uygulamalarõna karşõ
olmasõ gereken SP, siyasal açõdan ade-
ta intihar etmiştir.
Büyük Birlik Partisi (BBP): Ge-
nel Başkan Yazıcıoğlu’nun kaza so-
nucu hayata veda etmesinden sonra
bocalamaktaydõ.
Evet kervanõna katõlmakla, bu par-
ti de yüzde 2.2. oranõndaki gücünü
AKP’ye vermiş oldu.
‘Hayır’ cephesi
Hayõr oyu kullanacağõnõ belirten
Bahçeli ve MHP teşkilatõnõn bu re-
ferandumda çalõşmadõğõnõ söyle-
mek gerçeklerle bağdaşmaz.
Ancak MHP’nin eski ülkücü ta-
banõndan kaymalar olduğu görül-
mektedir. Yüzde 42’lik hayõr oyla-
rõ içerisinde MHP’nin önemli bir gü-
cü vardõr, bu kabul edilmelidir. Er-
doğan MHP’nin erimesini, baraj
altõna düşmesini, böylece yüzde
15’lik kitlenin AKP’ye katõlarak;
AKP’nin güçlü bir merkez partisi ol-
masõnõ istiyor. Hatta AKP çevrele-
rinin söylemleri şöyledir: Türki-
ye’de iki buçuk parti olacaktõr:
AKP, CHP ve BDP... Kuşkusuz bu
model, başkanlõk sistemi isteyen
Erdoğan’õn hayalindeki ideal mo-
deldir.
DSP ve İşçi Partisi liderliği ve ta-
banõ halkoylamasõnda hayõr oyu ve-
rerek tutarlõ davranõş sergiledi.
Ana muhalefet partisi CHP’ye ge-
lince: Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve
Genel Merkez ekibi çok büyük bir ça-
lõşma etkinliği gösterdi. Kõsa sürede 77
ilde miting ve yüzlerce ilçede toplan-
tõ düzenlemek, son yõllarõn CHP’si için
hayal bile edilemezdi.
CHP örgütü birçok yerde Kõlõçda-
roğlu’na yetişmekte zorlandõ. Genel
değerlendirme olarak, Kõlõçdaroğlu
çok çalõştõ ama yer-yer örgüt ona ay-
nõ desteği veremedi dersek, yanlõş
bir yargõda bulunmamõş oluruz.
Yõllarõn ihmali nedeniyle başarõlõ ça-
lõşan örgütler hariç, CHP örgütü di-
namik olamõyor. İleri teknolojiyi kul-
lanamõyor, tabana inemiyor; oysa
1973’lerde, 1977’lerde CHP örgütü
çok dinamik ve etkindi, mahalle ba-
zõnda bunlarõ yapardõ.
Ayrõca CHP, kampanyada profes-
yonel kadrolardan gerektiği kadar
yardõm sağlayamadõ.
Referandum sonrası Baykal’ın
çıkışlarına gelince:
Baykal, ne kadar ilginçtir ki, ve ne
yazõk ki, kurultay toplanmasõ istemi-
ni, ilk kez Taraf gazetesinde dile ge-
tirdi.
Buna karşõ, iki gün içinde CHP il
başkanlarõnõn hemen hepsi bu girişi-
me gerek olmadõğõnõ, sürekli kurul-
taylarõn partiye zarar verdiğini açõkça
belirttiler (Hürriyet 17.9.2010). Bu kez
Baykal kurultaydan vazgeçti, Kõlõç-
daroğlu’nun “kuşatılmışlığından, iki
anahtarlı yönetimden vs.”, “tüzük
değişikliklerinin” hemen yürürlüğe
girmesi ile “eski partililerin” parti-
ye kazandõrõlmasõ gereğinden söz et-
meye başladõ.
Oysa CHP örgütünün etkisizleşti-
rilmesi, sadece kurultaylara odaklanan
bir CHP örgütü yaratõlmasõ, eski par-
tililerin parti dõşõ bõrakõlmasõ, (örnek:
Altan Öymen, Hikmet Çetin, Erol
Tuncer ve niceleri) hepsi 1992 yõlõn-
dan bu yana genel başkanlõk yapan
Baykal’õn eseridir.
Baykal’õn bu son tutumu örgüt ve
kamuoyunda hoş karşõlanmõyor.
Kendisiyle gerek Parti Meclisi’nde
gerek Bakanlar Kurulu’nda, gerekse
Meclis’te birlikte çalõşmõş bir arkadaşõ
olarak içtenlikli önerilerde bulunmak
istiyorum.
Baykal, birikim ve deneyimleriyle
partiye katkõda bulunmalõ, çok kar-
maşõk ve çok zor günlerden geçen ül-
kemizin bu döneminde CHP’nin za-
yõflamasõna neden olacak hareketler-
den kaçõnmalõdõr.
Önümüzdeki 6 - 10 ay içerisinde ge-
nel seçime gidilecektir. Bu noktada
muhalefet partileri çok dikkatli dav-
ranmalõdõr. Aslõnda Türkiye’nin kaderi
2011 ilkbaharõ ya da temmuzunda ya-
põlacak seçimlerde belli olacaktõr.
Not: Dünkü yazõmda, Artvin İli
evetlerin çok olduğu il olarak göste-
rilmiştir.
Oysa Artvin’de hayõr oylarõ yüzde
50.2’dir
PERİHAN ERGUN
Yaşamımda eğitim ve
öğretime 30 yıla yakın bir
süreyi tüm içtenliğimle vermiş
bir cumhuriyet öğretmeni
olarak, her yeni öğretim yılını
heyecanla karşılarım. Bu
karşılamalarda mutlanmanın
yerini giderek son yıllarda
karartmalar almaya başladı.
Okulların açılmasıyla birlikte
çocuklarımızın sevinç ve
coşkuyla koştukları sıralara
oturduklarında onları bilimin
ışığında aydınlatacak
öğretmenlerin kürsülerinin boş
kaldığını gördüklerinde neler
hissedebileceklerini bu
işlemlerin sorumluları içleri
sızlamadan görebiliyorlar mı?
Görseler memleketimizin
öğretmensiz, okulsuz, yolsuz
yörelerindeki sorunlara plan ve
programlarının en başında yer
verirlerdi.
Öyle ki Başkumandan
Mustafa Kemal, İzmir ve
çevresini 3 yıl 3 ay 24 gün
işgal eden Yunan ordularını 9
Eylül 1922’de denize döktüğü
zafer günlerinde “Öğretmenler,
ordularımızın zaferiyle sona
eren savaşımız, ancak ve
ancak sizlerin vereceği eğitim-
öğretim savaşıyla değer
bulacaktır” dedikten sonra,
“Ben, manevi miras olarak
hiçbir ayet, dogma, kalıplaşmış
kural bırakmıyorum. Benim
manevi mirasım bilim ve akıldır.
... Benden sonra beni
benimsemek isteyenler, bu
temel eksen üzerinde akıl ve
bilimin rehberliğini kabul
ederlerse, manevi mirasçılarım
olurlar” öğüdüyle Milli Eğitim’in
öncüllüğünü göstermişti.
Böylece karanlıkların ancak
sağlıklı bir eğitimle
açılabileceğini işaret etmişti.
20 Eylül 2010 günü okullar
açıldığında medyadan verilen
haberlere göre; 16 milyona
yakın öğrencimizi ancak 600
bine yakın öğretmenin
eğitebileceğini öğrendim. Oysa
şu anda bu öğretmen açığını
karşılayabilmek için en az 200
bin öğretmene gereksinim var.
Bunun yanında 300 binin
üstünde diplomalı öğretmen
adayı yıllardır kadro
beklemede. Bakanlığın
gösterdiği kadrosuzluk
mazereti akıl kârı değil.
Özelleştirmelerle satıp
savurduklarından sağladıkları
gelirlerin bir kısmıyla pekâlâ
okul, öğretmen, araç gereçleri
sağlayabilirler. Bunun en canlı
örneği; TGB’nin Bismil’in
Aslanağa -Cumhuriyet-
köyünde yaz sıcağında
dinlencelerinden vazgeçerek,
kızlı erkekli ter dökerek,
restore ettikleri okulu eğitim
yılının açıldığı güne
yetiştirmeleri, eğitimden
sorumlu devlet görevlilerini az
da olsa utandırmıyor mu?
Öğretmen açığının yanı sıra
bu yıl bir de adayların ölçeği
olan kadro sınavına kopya
skandalı girmez mi? Bu işler
bu denli özensizlikle nasıl
ayağa düşürülebiliyor?
Yaşamını bu sınav ümidine
bağlayan genç öğretmen
adaylarının düştükleri acılı
durumu onlara yakın
duygularla hissedebiliyorum.
Günlerce süren araştırma
sonunda bu etik dışı işin failleri
saptansa da yitirilen maddi
manevi durum düzeltilebilecek
mi? Eğitimcilerin özel bir testle
sınanması varken bu sorunlu
duruma düşürülmelerini de
anlamakta güçlük çekiyorum.
Aralık 2010’da tayinlerinin
yapılabileceği kararı üç ay boş
kalan öğretmensiz sınıflara
karşın uygulanırsa teselli verici
olabilir. Bu ve buna benzeyen
birçok işlemde AKP iktidarının
her gün attıkları adımlarıyla
varlığımızın devamının temeli
olan Atatürk Cumhuriyetinin
ilkelerinden uzaklaşıyormuş
görüntüsünde dileğim yanılmış
olmamdır. Bir ümidim de bu
ulusun pek çok zor koşullar
içinde olsa bile tüm güçlükleri
yenebileceğine olan
inancımdır.
Atamızın bir öğüdü de
“Sanatsız kalan bir toplumun
hayat damarlarından biri
kopmuştur” özlü sözünde
tanımını bulmaktadır. İlim ve
fennin yanında bir toplumun
çağdaşlaşabilmesi için sanata
önem verip özen göstermesi
en önde gelen görevidir. Bu
duyguyu sağ olsun Ulusal TV,
yeri doldurulamaz ses ve saz
sanatçımız Ruhi Su’nun 20
Eylül 1985’te hakka
yürüyüşünün 25’inci yıl ve
gününde ustanın tanımını
özgün bir belgeselle onu
özleyenlere ulaştırdı. Kırk yılda
bir yetişebilecek ve
toplumunun onur abidesi
olabilecek böyle bir değerin
belgeselini izlerken
yaşamında çektiği acıları
yakından bildiğim için
yeniden yaşadım. 1912’de
Van’da doğduktan kısa bir
süre sonra ana babadan
yoksun kalan bir köy
çocuğuna, her ne kadar
yetimhanelerde barındırılsa da
olanak sağlandığında ortaya
çıkan yeteneğin en büyük
örneğidir Ruhi Su. Büyük
sıkıntılar ve çileli yaşantısına
karşın sonunda hünerli mızrabı
ve bas-bariton sesiyle Âşık
Veysel’le başlayıp Pir Sultan
ve tüm Anadolu ozanlarının
örneklemeleriyle yarattığı
ürünleri folklorumuzun
bulunmaz, doyulmaz
değerlerindendir. Büyük
yeteneğini gençlerden
oluşturduğu Dostlar
Korosu’yla sanat tarihine
geçecek arşivi de ulusuna
armağanıdır. Kendisini ve eşi
Sıdıka Su’yu rahmet ve
borçlulukla anarken ışıklar
içinde yattıklarına da inanıyor,
sanata ve sanatçıya tüm
organlarımızca saygı gösterilip
gereken değerin verilmesini de
temenni ediyorum.
CMYB
C M Y B
DÜZ ÇİZGİ
ÜMİT ZİLELİ
Aslanlar ve Sırtlanlar!..
2010-11 Yeni Eğitim-
Öğretim Yılına Girildi
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
23 EYLÜL 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
15
HARBİ SEMİH POROY
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
Seçim, parti örgütünün sandõk başõ çalõşmasõ için eğitilmiş olmasõ ve seçmeni
sandõğa yönlendirilmesiyle kazanõlõr. Bu olmazsa etkin bir örgüt yok demektir.
Seçim de kazanõlamaz.
Referandum-Değerlendirme-III-
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Babil’in son kra-
lõ. 2/ İngiltere’de
çok sevilen bir cins
bira... İyi yaşamak
için gerekli her şey.
3/ Hiçbir üretici ça-
lõşmada bulunma-
dan, yalnõzca mül-
künün geliriyle ya-
şayan kimse. 4/
“Şellak” da denilen
hayvansal bir reçi-
ne. 5/ Boğa güreşi
yapõlan alan... Küçük er-
kek kardeş. 6/ Avukatlarõn
bağlõ olduğu meslek ku-
ruluşu... İnce dantel. 7/
Bir spor takõmõnõn gözde
oyuncusu... Cehennem
bekçisi. 8/ Unvan... Keçi
kõlõndan hayvan çulu, yem
torbasõ gibi şeyler doku-
yan kimse. 9/ Kestanenin
dikenli olan dõş kabuğu...
Suudi Arabistan’õn plaka imi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kendi adõnõ taşõyan İncil’le de tanõnmõş, Hz. İsa’nõn ha-
varilerinden biri. 2/ Karõşõk renkli... Gökcisimlerini gö-
zetleme. 3/ Yayvan ve kenarlarõ geniş, büyük bakõr kap...
Japon lirik dramõ. 4/ Bir mekânõ örten kemerli yapõ. 5/ Bir
müzik parçasõnõn derin bir duygu verilerek çalõnmasõ...
Avustralya’da yaşayan bir cins devekuşu. 6/ “Bize bol bol
--- kucakla getir / Düşmek etrafõ görmemektendir” (Tev-
fik Fikret)... Gereğinden çok yemek yiyen. 7/ Cerrahõn has-
taya yaptõğõ müdahale. 8/ Bir nota... Makbul bir sõcak ül-
ke meyvesi. 9/ Argoda marka düşkünü, züppe kimseye ve-
rilen ad... Bir işi yerine getirme.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
E M İ R L E R K
Y E L E T E R E
N İ T T İ H A T
A Ş K A K İ D E
L İ M A N N İ
R E B E K K İ
K A N A İ M A R
U Z N O V A İ
T E R A M İ S İ N
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Hay gözünü sevdiğimin “ileri demokrasisi”, bak
hemen işlemeye başladı!..
Tayyip Bey’in referandum gecesi yaptığı
konuşmayı “ya rabbim, o nasıl bir konuşma, bu nasıl
bir deha” övgüleriyle avuçları patlayıncaya kadar
alkışlayan yanaşma tetikçilere söylenecek laf yok. Bu
zevat, iktidar ve ardındaki güçlerin kapısına gayet
“duygusal” biçimde bağlandıkları için yazdıkları,
söyledikleri hiçbir anlam ve önem ifade etmiyor.
Pekii, bu konuşmayı 2007 seçimi gecesine
gönderme yaparak “ikinci balkon konuşması”
tanımıyla göklere çıkaran “romantik” ya da kafası
karışık (yoksa sinmiş mi demeliyim?!) aydınlara, köşe
yazarlarına ne demeli? Acaba biraz olsun utandılar,
azıcık olsun sıkıldılar mı?
Bu arkadaşların daha yazdıklarının mürekkebi
kurumadan medya, “ileri demokrasiye” ilk kurbanını
veriverdi!!! Hani utanmaz yanaşmaların “şayet evet
çıkarsa ulaşacağımızı söyledikleri ileri
demokrasiden” söz ediyorum!.. Bu ülkenin
tartışmasız en iyi kalemlerinden, en ağır şartlarda bile
dik durmasını bilen, aydın sorumluluğunu gururla
taşıyan Bekir Coşkun Habertürk’ten kovuldu.. Peki
neden?.
- Bu da soru mu Allah aşkına, çok ileri
demokrasiden tabii!..
Bu öylesine ileri bir demokrasi ki; gazetenin
yazarının kovulmasına gazetenin patronu bile karşı
koyamıyor!.. İnanmıyorsanız sevgili Bekir Coşkun’un
açıklamasına bakalım:
- Fatih Altaylı, editörler ve Habertürk’ün sahibinin
(T. Ciner) işime son verilmemesi konusunda son
derece çaba sarfettiğini biliyorum. Ancak baskı çok
yoğundu, yapılacak bir şey yok. İlk bertaraf olan ben
oldum...
Aslında bu demokratik kovuluş(!) referandum
sonrasının ilki!.. Referandumdan iki hafta kadar önce
de yine, saygın, dik duruşunu bozmayan ve tabii
iktidarı eleştiren bir köşe yazarı, Mine Kırıkkanat
Vatan gazetesinden kovuldu!.. Ehh, zaten bir süredir
birinci sayfasının gidişatından, Vatan’ın hangi sulara
yelken açtığı fena halde sırıtıyordu!..
Tabii bir de yanaşma olmaya soyunanlar var. Bu
tiplerden birisi, işi o dereceye vardırmış ki, Zaman
gazetesine verdiği röportajda tutturmuş “ille de
ABD’ye gidecek, Hocaefendisinin ellerinden
öpecek!”.. Röportajı yapan kişi, “Hocaefendi
çocuklardan başkasına el öptürmez ama” diyecek
oluyor, daha düne dek “ateist” yani Tanrıtanımaz
olduğunu haykıran bu köşe yazarı, “Olsun” diyor,
“davet etsin ellerini öpmeye çalışırım. Olmazsa sarılır
öpüşürüz..” Yani adam kararlı, ille de öpecek!.. Mide
bulandırıcı değil mi?.
Daha başka örnekler de var ama onlar henüz
utangaçlar!.. İktidarın ya da Fethullah’ın rıhtımına
demirlediklerinde onları da anlatırız...
Yazının tam bu kısmında sevgili Yılmaz Özdil’in
yazısının sansürlendiği haberi geldi.. Niçin? Bertaraf
edilen Bekir Coşkun’a destek yazısı yazdığı için!..
Tam da vergi cezasının ödenmesi durdurulmuşken,
laf mı yani şimdi Yılmaz’ın yazısı?!.. Pekii, bu sansür
nedir diyecek olursanız:
- İleri demokrasinin üstüne tüy dikmektir!..
Önce sevgili Bekir Abi’ye ve sevgili Mine
Kırıkkanat’a seslenmek istiyorum:
- Bu köşe istediğiniz zaman, “her ahval ve şerait
altında dahi” sizindir. Ve ben sizlerle meslektaş
olmaktan şeref duyuyorum...
Son söz ise yanaşmalara, döneklere ve
efendilerine:
- Sırtlanlar, aslanların ancak ölüsünü didikleyebilir,
o da ancak sürü halinde olurlar ve cesaretleri
yeterse...
Bir Yurtsevere Mektup (80)
Sevgili kardeşim Balbay, önceki gün uçakta, yani
havada okudum “Alaska” yazını. Birden orada,
balinaların, kuzgunların gölgesinde olmak istedim..
Hani elimde olsa kokpite gidip kaptana, “Çek
Alaska’ya” diyecektim. Güneşli günlere
ulaştığımızda beni de götürür müsün?..
Siz içerde, biz dışarıda “evet” sonrası çok ileri
demokrasinin faziletlerini yaşamaya hazırlanıyoruz.
Hoş, yukarda okumuşsundur yaşamaya tüm hızıyla
başladık bile.. Bundan iyisi “Şam’da faşizm!..”
Yoksa kayısı mıydı?.. Aman neyse, zaten
Anadolu’da böyle söylerler, öyle değil mi?!..
Seni ve tüm yurtseverleri sevgi ve özlemle
kucaklıyorum...
e-posta: umitzileli@gmail.com