20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
sızıyor. - Yeşil Peri Gecesinin anafikri bu. Olmamış gibi yapnıak, görmezden gelnıek, dolaylı olnıak bizim hem top- lumsal karakterimiz hem de acıyan ya- nımız ya da benim için yıllar içinde bir mesele haline geldi. Siyasetten gündelik ilişkilere kadar akıl almaz ölçüde ikiyüz- lü yaşıyoruz. Kimi zaman küçük ya da büyük çıkarlar, kimi zaman iyi niyetler bu toplumu ikiyüzlü yaşamaya itiyor. En dürüstümüz bile bir an durup sami- miyetle "acaba hiç ikiyüzlü davrandım mı?" diye kendine sorsa, en az bir kere "evet" diyecektir ama hemen gerekçe- lendirecektir: "Şu nedenle yaptım." Ya- ni Şener Şen'in Banker Bilo filmindeki ölümsüz repliği gibi "Yaptım ama sor bi kere niye yaptım?" Günahlarımızı unutma, gömme eğilimindeyiz. Tarihi- miz bunun açık örneği. Bu konuya çok kafa yoran bazı kişiler gibi ben de bizi Batı toplumlarından ayıran en önemli unsurlardan birinin itiraf etmemek ol- duğunu düşünüyorum. Hıristiyanlığın temelinde bulunan günah çıkarma, iti- raf eylemi, suç ve ceza ilişkisini hayatm odağına koyuyor. Bunun tartışılması ge- reken yanları yok mu? Elbette var. lng- nıar Bergman pek çok filminde burgı tartışır örneğin. Ama bütün aksayan yanlanna rağmen itiraf insanı açıklığa, berraklığa dolayısıyla toplumu insancıl bir düzene ve hadi çok iddialı olalım demokrasiye götürüyor. Oysa bizde unutalım gitsin anlayışı var, üstelik çoğu zaman iyi niyetle. Bizde itiraf müessese- sinin olmayışını kurumaya bırakılan çı- banlara benzetiyorum. Teninizde çıban çıkarsa iki yol var: Ya acı çekmeyi göze alıp çıbanı keser, cerahati akıtırsınız ya da kurumaya bırakırsınız. Ama çıban aslında kurumaz, kiste dönüşür, kalıcı- laşır ve varlığını sürekli hissettirir. Bi- zim bireysel ilişkilerimiz de toplumsal tarihimiz de kiste dönüşmüş çıbanlarla doludur. Türkiye'nin resmi tarihi yok- muş gibi yapılan toplumsal günahların tarihidir. Ermeni tehcirinden 6-7 Eylül olaylarına, 12 EylüTden Maraş olayları- na, Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar- dan pek çok gencin idamına, Dersim katliamından Madımak yangınına kadar her biri artık varlığını inkâr edemediği- miz büyük günahlar. Bütün bunlar bir araya gelince karşı- mıza bir utanç tarihi çıkıyor. Günahla- rımızla, utançlarımızla yüzleşecek cesa- retimiz yok. Ama bu nedenle huzuru- muz da yok. Dersirn katliamı nihayet kısmen konuşulur hale geliyor ama 1937'de Dersim'i bombalayanlardan bi- ri olduğu için madalyayla ödüllendirilen Sabiha Gökçen'in adının tstanbul gibi bir şehrin ikinci havaalanına verilmiş ol- masından duyduğumuz rahatsızlığı ye- terince açık konuşamıyoruz. Hâlâ pek çok kişi (üstelik de akû fıkir sahibi ol- duğu düşünülen) Madımak'ta yakılarak ölenler anıldığında "eski defterleri aç- mayın" diye bağırabiliyor. Sadece utanı- lacak değil gülünç de bir tarih yazıyo- ruz. Youtube hakkımızda olumsuz gö- rüntüler içerdiği için yasaklanıyor ama Youtube'u bir tek biz izleyemiyoruz. Yani bizim hakkımızda söylenenleri bü- tün dünya görüyor ama bizi yönetenler hayır siz bakmayacaksınız diyebiliyor. Neyi kinıden saklıyoruz? Durumumuz öyle gülünç ki biri sizin için burnu çar- pık diyor diye evinizdeki aynaları yasak- lıyorsunuz, buna benziyor. Burnunuz gerçekten çarpıksa görün, aynaları yok etmek burnunuzu düzeltmez. Bu ne- denle eski defterleri açalun, yüzleşelim, kisti kesip çıkaralım. Evet, acı çekeceğiz ama huzur bulacağız. Huzur için acı çekmeye değmez mi? - Hayatta bir kurban ola- rak var olmuştu. Kurban ol- mayı kabul etmeyebilirdi ama etmişti... Mağdur ve romantik görünmek de ho- şuna gidiyordu. Neden yeğ- liyor bunu? - Çünkü kolay. O para- grafın tamamını hatırlaya- cak olursak, YPG'nin kadı- nı kurban olmamak istiyor- sak cesareti seçmemiz ge- rektiğini söylüyor. Ama re- saret kolay bir şey mi? Hiç sanmam. Cesur olamadığı- mız için ikiyüzlü değil mi- yiz? Romanın son bölümün- de kadma yardım eli uzatan Selda da cesaretin ancak göstermemiz gerektiği za- , man imkânsız olduğunu an- j ladığımız bir erdem olduğu- i nu söylüyor. Mağduriyetten I çıkışın gerçekleştiği an, bu imkânsızlığı kırdığımız an- dır, bir sonraki adımı atabil- mektir. Cesaret, tek ama en güç adımdır. Çünkü cesur | olup adım atmakla iş bit- ! mez, tıpkı bu romanda ka- I dmın hikâyesinde olduğu i gibi yüzleşmenin veya ifşa etmenin getireceği sonuçlar- la baş etmek gerekir. Zaten bu sonuçlardan korktuğu- muz için, baş edemeyeceği- mizi, altında kalacağımızı düşündüğümüz için cesaret edemeyiz. YPG'de kadın için bu cesaretin sonrası bir ölüm-kalım meselesidir ve i anlatıcı kadın sonuçta in- sandır ve ölümden korktuğunu söyler. "ŞİDDET. HAYATIN VAZCEÇİLMEZ ÖĞESİ HALİNDE..." j ! - Annesine öfkeli... Et benli, yüzünde bomba patlamış amcası Süleyman ile babasını aJdattığı için annesine öfkeli en ! çok... Baba kaybınm üzerine annesizlik ', • yaşadığı için öfkeli... Babası... Annesini i öldüresiye dövdüğüne şahit ohnuştu... Annesinin sonradan boşayacağı ikinci kocası, üvey babası Ekrem ve bir o ka- • dar manyak tutucu oğluyla yaşıyorlar, • dayak yiyor onlardan. Annesi Ek- i rem'den sonra Can'layaşıyor... Sahte- I : kâr bir Türk'leyaşıyor derken... Dayak ; yiyince kaçıyor ve tanıştığı Alman şoför- ; le evleniyor. Manevi ve fizikseJ şiddet i olgusu hiç eksihniyor yapıtta ve şidde- j tin lanedenmişliğinin yanı sıra o batası kamksanmışhğı da dudak uçuklanyor... • Şiddet yazık ki hayatm vazgeçilmez bir öğesi hâlâ ve romana yansıması da tesa- düfolmasa gerek... Anlaar mısmız? - Bir tanıklık sonucunda mı yazdım \ diye soruyorsanız, evet, yeryüzünde bu çağda yaşayan herkes kadar ben de ka- : dın ve şiddet ikilisinin tanığıyım. Şidde- 1 te nıaruz kalan kadınların hikâyeleri gi- \ derek artıyor. Her gün en az bir kadına • yönelik şiddet haberi okuyoruz gazete- j lerde, hatta bazen üç dört olay aynı gün j cereyan ediyor. Bazen kanımızı dondu- ! ruyor, adam hamile karısının burnunu | kesiyor örneğin. Uzmanlar basına yansı- yanların buzdağmm ucunun ucu oldu- ğunu söylüyorlar. Bu, şiddetin günü- müzde daha çok yaşandığı anlamına gelmiyor. Çeşitli sosyal düzenlemeler ve anlayış dcğişikliği nedeniyle daha çok haberdar oluyoruz, yoksa kadına ve ço- cuklara yönelik şiddet hiç yeni bir şey değil. Duyduklanmız da genellikle alt smıf hikâyeleri. Alt sınıf kadınların ha- yatında şiddet öylesine yaygın ki insan- lık onuru tümüyle çiğneniyor. Fazlasıyla Ayfer Tunc'un kltabında manevi ve fizlksel şiddet olgusu hiç eksilmlyor. Şlddetln lanet- lenmisliğlnin yanı sıra kanıksanmıslığı da du- dak ucuklatıyor... Slddet yazık ki hayatın vazgeçllmez bir ögesl hâlâ ve romana yansı- ması da tesadüf degll... gurur incitici, kadının kendine olan say- j gısmı harap edici, travmatik hikâyeler | olduğu için üst smıf kadmları "olmamış ; gibi" yapıyor. Üst sınıfın şiddetiride ka- ba şiddet kadar aşağılama, dövmekten alman marazi bir zevk, kadının gönüllü- sü olmadığı bir sadist ilişki kokusu olu- yor genellikle. j Örneğin bir adam (gerçek bu anlattı- : ğım) karısım adamakıllı dövdükten son- \ ra, duvara yüz kere "ben yanlış bir şey i yaptım" diye yazmasını emretmiş. tşin acıklı yanı kadın da yazmış. Bütün bun- , lar Ortaçağm çocuk eğitme hikâyelerine ! benziyor. Kadını cezayla yola getirilme- : si gereken çocuğumsu bir varlık olarak : görmek üstünde iktidar kurmanın en : zavallıca yolu. Bu kadar çok şiddet ko- j nulu habere maruz kalmak, yığınla ma- kale okumak, pek çok hikâye dinlemek ve pek çoğunun gizli kaldığını bilmek bende ciddi bir rahatsızhk yarattı. Bu nedenle tanıdığım kadınların yüzlerinde en ufak bir bere görsem "Acaba o da mı?" diye sormaktan kendimi alamıyo- rum. Ama bu kitapta şiddet ana konu değil, vahim bir sonuç. Çünkü bu tür- den bir travmalar serisini anlatıyorsanız şiddetin varlığmı işaret etmeden anlat- mak mümkün değildir çünkü iktidarm olduğu yerde şiddet az ya da çok mu- hakkak var. APSENTİN VAADİ... - Yeşil Peri gecesiydi diyor... Tam da çıplak resimlerinin olduğu Phoenix adh dergiyi amcasma ulaştınp ezberini boz- duğu günü... Sonra yakın arkadaşı, da- ha sonraları kanserden elinde vefat eden Gün ve Kubi ile evde felekten obur bir gece de Yeşil Peri gecesi... Apsent cahiliydihepsi... YeşilPeri'yi '• bolca hüzün gelgideriyle içmiştiler, ka- falar iyi, ruhlar sakince, umursamazcay- dı... Yeşil Peri kıyaktı! Yeşil Peri itiraf- tı, deşarjdı, kaygûardan sıyrılabilinen nadir anlardı, ne dersen o idi... Yeşil Peri berbat hayatta, güzel olan nadir anlar mıydı? Açar mısmız yeşil peri ge- cesinin anhmmı? - Yeşil peri apsente verilen adlardan biri. Apsent pelinotundan elde edilen, vücutta marihuanaya benzer bir etki ya- ratan, özellikle 19. yüzyılda halisünas- yon gördürdüğü, daha doğrusu kafa yaptığı için çok popüler olmuş, sonra da öldürücü oluşu nedeniyle yasaklan- mış bir içki. Bugün de apsent var ama yeni içeriğiyle öldürücü değil. Prag'a gi- dip de apsent almadan dönen çok az örneğin. Ama bu romanda apsenti daha doğ- rusu yeşil periyi kullanmamın gerekçesi apsentin vaadidir, yani halisünasyon. Romanda sann sözcüğünü tercih ettim. Sanrı kadın ve yakın arkadaşı Gün için acımasız hayattan kaçmahın bir yolu, tıpkı kocası Osman ve budala arkadaş- larının gündelik gerçekten kaçmak için esrara sığmmaları gibi. Kafa yapıcı maddelerin tercih sebebidir bu, bir sü- reliğine gerçeklikten kaçmak. Gerçeklik başedilmesi gereken durumlar ve irade gerektiren kararlar içerir ve zayıflar için hayat acı vericidir. Belli bir kuşak ve sı- nıfın gerçekten kaçışlarını, iradelerini "* eriten bir sanrılar dünyasına gömülmek arzularını vurgulamak için apsentin ro- mantik adı olan Yeşil Peri'yi tercih et- tim. - "Ezcûmle, herkes varhğmdaki boş- luğu doldurmak istiyor. Dolduramadan ölüyor. Ama uğraşma boşuna, o boşluk dolmaz! Varolmanm boşluğu o! Dolsa • biz, biz olmayız!" Finale doğru ilginç ' bir tespit... - Temel soruların yanıtlarından biri olduğu söylenebilir. Bu sorunun bir psi- kolojik bir de felsefi zemini var. Psiko- lojik zemin benim diğer yapıtlarımda da sık sık başvurduğum bir alan. Örneğin Taş-Kâğıt-Makas ya da Evvelotel'de va- roluş boşluğuna ilişkine pek çok gön- * derme var. Bu boşluk benim edebiyatı- mın temelini oluşturuyor. Varhğımızda- ki boşluğa hepimiz farklı isimler koya- rız, mesela ruh ikizidir bunun adı veya elmanın öbür yansıdır. Aşkm bu kadar yüceltilmesinin veya her türlü kopuş, aynlık ve kaybetmenin bu kadar feryat figan sergilenmesinin nedeni budur. Popüler kültür bu boşluklarımızı pek güzel sömürür. Bu boşluğu illa ki aşk gibi basit bir tema ile doldurmak şart değildir. Bir aidiyete bağlanma da bu boşluğu doldurma çabalarındandır. îdeolojiler bu anlamda kuvvetli bir işlev görürler. Felsefi olarak da çok kurcala- nan, üstünde düşünce üretûen bir ze- mindir bu boşluk. YPG'de sık sık atıfta « bulunduğum Bir kitabının adı Doğmuş t Olmanm Sakmcası olan Cioran örne- * ğin, yazılarının hemen hepsinde bu boş- • luğu anlama çabası var. - Son sorum Turhan Ağabeyden: "Nedir yeni tasarılar Ayfer? Dizi çalış- malarmdan tam anlamıyla özüneyani edebiyata tıpkı bu romanmla olduğu gi- bi böyle dönmeni bekliyoruz..." - Siz de lütfen Turhan'a iletin, bana haksızlık etmesin, altı senede dört kitap yayımladım. Ayrıca da müjde, uzun bir süre TV yok... • [email protected] Yeşi Peri Gecesi/Ayfer Tunç/ Can Yayınlan/472 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1075 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle