19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 13 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bu Daracık Ufuklarla Nereye Kadar? Üniversitede hocalık yapıyorsanız ve bu arada sadece derslere girip çıkmakla yetinmeyip: “Şu derslerde karşıma gelenler, acaba nasıl insanlar? Beklentileri nedir? Ne olabilir? Daha da önemlisi, beklentileri var mı?” gibisinden sorulara da yanıt arıyorsanız, o zaman karşınızda çok farklı bir Türkiye beliriyor. Günlük basında, TV yayınlarında, sanatta, edebiyatta sergilenen -veya sergilendiği sanılan!- ülkeden çok farklı olan bir Türkiye! Ve çok açık söyleyeyim, benim için uzun zamandır geleceği açısından artık korkutucu olmaya başlamış bir Türkiye! Kimi zaman ‘karamsar’ diye nitelendirilirim. Korkarım bugünkü satırlarım da böyle yorumlanabilir. Oysa, asla değil. Bir yaşam tarzı olarak karamsarlığa hep uzak kaldım. Ama ‘karamsarlık diye yorumlanabilir’ kaygısıyla gerçekçi olmaktan kaçmamak da benim için her zaman bir ahlak sorunu oldu. Karamsarlık, ancak insanın önüne aşılmaz duvarlar dikmeye yarar. Gerçekçilik ise, geleceğe yönelik her türlü yapıcı çabanın en güvenilir başlangıç noktasıdır. Yetmişli yıllarda da üniversitedeydim. Önce öğrenci, ardından da asistan ve öğretim görevlisi olarak. Ve o yıllar, öğrenciler için beklentilerle doluydu. O yılların gençliği, kimi zaman sayısız denilebilecek kadar çoğalan beklentilerle yaşadı. Bunların kaçı gerçekleşebildi sorusuyla, söylenilebilecekleri kaynağında boğmayalım. Önemli olan, o zaman için önem taşıyan nokta, gençler için beklentilerin varlığıydı! Uğruna yaşamaya, hatta bazen ölmeye de değer beklentiler! Önemli olan, beklentilerin varlığıdır. Gençleri için olası beklentilerin sınırlarını ‘Aman hiçbir şey değişmesin, nasıl geldi ise öyle gitsin, rahatımız kaçmasın!’ düşünceleriyle daracık çizen toplumsal politikalar, geleceğe ancak günün birinde tam anlamıyla yarınsız kalmaya mahkûm toplumlar bırakabilirler; çünkü yarın, sadece bugünün zamansal uzantısı değildir, üretilen yeni zamandır. Bu bilinçle algılanmayan ve öngörülmeyen her yarın, en eskimiş ve yıpranmış dünlerin bile gerisine düşebilecek bir zaman kalıntısıdır, o kadar! Evet, beklentiler. Uzun zamandır beklentiler adına neler veriyoruz, verebiliyoruz gençlerimize? Onlara nelerin yollarını gösteriyoruz? Örneğin, kendi yaşamlarını mutlaka kendilerinin kurgulamaları gereğini yeterince anlatabiliyor, bunun yollarını nasıl arayacaklarına ilişkin ‘rehberlik hizmetleri’ sunabiliyor muyuz? Hele nasıl gerçek anlamda ‘insanca’ yaşanabileceğine ilişkin bazı ipuçları verebiliyor muyuz? “Bol para…”, “sağlam bir gelecek…”, “iyi bir iş…” - yeterince somut mu bu söylemler? Yoksa ‘somut’ adı altında, tüketimi en yüce erdem bilme yolunda sağlam adımlarla ilerleyen/ilerletilen toplumların sabah çaylarına karıştırılan, günlük dozu öldürücü olmayan zehirler mi? Birkaç yıl önce üniversite bahçesinde bir delikanlı, arkadaşına aynen şöyle demişti: “Kıza bak yahu! Bana ‘seni seviyorum!’ diyor - Ne demek bu?” Geçmişteki yıllarımızı neye harcadık da, gençlerimizi böyle sorular soracak bir çizgiye getirmeyi başardık? (Bu arada: Soranların sayısı hiç de az değil!) [email protected] [email protected] Hollywood ‘yeşil’e dönüyor Kültür Servisi - Hollywood televizyon ve film yapõmcõlarõ ‘yeşil’ harekete katõlarak daha çevreci yapõmlarõn nasõl yapõlabileceğini araştõrmaya başladõ. Amerika Yapõmcõlar Derneği önceki gün www.greenproductionguide.com adlõ web sitesini yayõna soktu. Site, ABD’deki çevre dostu ürün ve servislerin neler olduğunu ve yapõmlarõn nasõl çevre dostu hale getirilebileceğinin ipuçlarõnõ kullanõcõlara sunuyor. Hollywood yapõmlarõ, kullanõlan kamera, õşõk ve elektronik gereçleriyle, en fazla enerji tüketen sektörlerden bir tanesi olma özelliğini taşõyor. “İşte ben bu yazıları ölmezsem kendim, ölürsem beni sevenler için yazıyorum…” Ah… Kitabõ okudum bitirdim ve içime koskoca bir “Ah!” gelip yerleşti. Gepegenç, çok genç, olmamasõ gerektiği kadar genç, daha 18 yaşõndayken sönmüş bir hayat için ah! Öylesine donanõmlõ, öylesine birikim- li, öylesine duyarlõ bir kişilik için ah! Ge- leceğe verdiği umutlar için ah! Geride bõ- raktõğõ özlem ve hasret için ah! Bunlara ek olarak, bir de bunca yakõnõmda olduğu hal- de şimdiye dek ben neden bilmedim, neden öğrenmedim sorularõna veremediğim ya- nõtlar yüzünden ah! Kitabõn adõ “Hayat Dersi”- Alt başlõğõ “Kaya Kaynar ve Dünyası” (Yapõ Kredi Yayõnlarõ) Yazarõ Gülten Uğurlu… Ama durun böyle anlatmamalõyõm… Boğaziçi Üniversitesi’nin efsanevi pro- fesörlerinden, çok uzun yõllar İngiliz Dili ve Edebiyatõ Bölümü Başkanlõğõnõ sürdürmüş olan Oya Başak, (eski adõyla Oya Kaynar) benim arkadaşõm. Yalnõz onu değil tüm ai- lesini yakõndan tanõrõm. Ah evet hep bilirim, yani bilirdim, Oya’nõn güzelim kardeşi Ka- ya çok genç yaşta, 18 yaşõnda ölmüş… Ço- cuk felci… Hiç konuşulmaz söylenmez, so- rulmazdõ… Tabu konulardan biriydi… Yal- nõz bir kez sevgili arkadaşõmla konuşurken, gözleri dolu dolu ama gülümseyerek şöyle de- diğini çok iyi anõmsõyorum “Hele sen tanısaydın Kaya’yı, çok hem de çok sevecektin onu.” Kaya’yõ sonunda tanõdõm. Ölümünden el- li yõl sonra, geçen hafta yayõmlanan “Hayat Dersi” adlõ kitapla tanõdõm ve onu çok sev- dim. Yaşasaydõ bugün 68 yaşõnda olacaktõ. Yaşamadõ. Hep 18’inde kaldõ. ‘KÜÇÜK PRENS’ KIVAMINDA BİR AĞABEY Kaya Kaynar 1942-1960 yõllarõ arasõnda ya- şadõ. Ölümünden 50 yõl sonra bu kitabõn ya- yõmlanmasõnõn nedeni ise Kaya Kaynar’õn kendinden çok küçük kardeşi Murat Kay- nar’õn, ağabeyini ölümsüzleştirme isteği… Bir de onun günlüklerinden, notlarõndan herkesin yararlanabileceği düşüncesi… Murat Kaynar ve ikizi Şerif Kaynar 7 ya- şõndaydõlar, ağabeyleri Kaya, bu dünyadan ay- rõldõğõnda. Çok uzun yõllar, küçüklere söy- lenmedi, ağabeylerinin öldüğü, hep Ameri- ka’da okuyor dendi. Ama onlar bir şekilde hissediyorlardõ gerçeği. Zaten çocuklarõn duygu dünyasõnda hangi gerçek gizlenebilir ki! Her şey çok çabuk olup bitmişti. Hasta- lanmasõ ve bir hafta içinde hastalõğa yenik düşmesi… Ailede bu ölümün konuşulmasõ dahi adeta yasaklanmõştõ. Yaslarõnõ yaşaya- mamõştõ küçük ikizler… “Küçük Prens”e benzeyen ağabeye du- yulan özlemi hep yüreklerinde yaşatmõşlar- dõ… Hodri meydan hayat! Kitaba kaynaklõk eden Kaya Kaynar’õn ya- şamõnõn son üç yõlõnda tuttuğu günlükler… Yani 16, 17 ve 18 yaşõnda tutulan günlükler… Genç yaşta, büyük insanmõşçasõna, yaşõndan çok daha olgun düşüncelerle dolu günlükler… Bu günlüklerde sadece yaşadõklarõ, okuduk- larõ, hissettikleri, düşünceleri, değil, fazlasõ da var: O hafta okuduğu kitaplar… O haf- ta okuyup da çok sevdiği şiirler… Çok okuyan bir çocuktur: Sait Faik’ten Yaşar Kemal’e, Nâzım’dan Kemal Tahir’e, Dos- toyevski’den Camus’ya Gogol’den İstra- ti’ye Zweig’a sistematik bir okuma içinde- dir. Şiir ve hikâyeler yazar. Ayrõca “TAM Kareli Yıldız Yayınevi” diye hayali bir ya- yõnevi kurup burada dergiler, süreli yayõn- lar, haftalõk yazõlar yazar ve notlarõnõ küçük defterlerde toplar. Günlüklerde dostluklar da vardõr. En çok, en çok yalnõzlõklar vardõr… Bir de kendisi- ne öğütler verdiği, yapmasõ gerekenleri sõ- raladõğõ, kimi zaman burjuva aile düzenine başkaldõrõyõ sezdiğim “Hodri meydan ha- yat” dediği bölümler vardõr! Yaşasaydõ, iyi bir yazar olacağõ duygusu bende ağõr bastõ. GÜNLÜKLERLE TANIKLIKLAR ARASINDA Günlüklerle tanõklõklar arasõnda gidip ge- lerek oluşturmuş kitabõ Gülten Uğurlu. Bi- rinci bölümde mektuplar ve günlüklerden ha- reketle, Kaya’nõn Robert Kolej’deki arka- daşlarõndan, tanõklõklarla ilerleyen, yazarõn kendi yorumunu da kattõğõ kõsacõk yaşam- öyküsü… İkinci bölümde ise Kaya’dan ka- lanlarõ, notlarõ, günlükleri, şiir ve hikâyele- ri orijinal haliyle ve bütünüyle sunuluyor. Gelelim hayat derslerine… Ben sadece Ka- ya’dan geriye kalanlardan değil, o dönemin gerçeklerinden, aile ilişkilerinden, toplumsal süreçlerden tutun, doğa sevgisine, yeryü- zündeki tüm çocuklarõn sevgiye; şefkate, il- giye duyduklarõ gereksinime kadar, yaşamõn birçok alanõndan dersler çõkardõm… Okuyun, bakalõm siz bu kõsacõk ömürden ne dersler çõkaracaksanõz… [email protected] Düzeltme: Geçen pazar “Mustafa Bal- bay’a Yaş Günü Kutlamasõ” başlõklõ yazõm- da Nâzõm Hikmet’ten yaptõğõm alõntõda bir sözcük “düşmüş.” Cumhuriyet Okuru dik- katlidir. Hemen uyardõlar: Özür diler dü- zeltirim. O dizelerin doğrusu şöyledir: “On- lar ki; toprakta karõnca, suda balõk, havada kuş kadar çokturlar. / Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar, / Ve kahreden yaratan ki onlardõr, / Şarkõlarda yalnõz onlarõn ma- ceralarõ vardõr”. Yaşamõn her anõndan alõnacak çok ders var: ‘KayaKaynarveDünyasõ’ 63. ULUSLARARASI LOCARNO FİLM FESTİVALİ GÖNÜL DÖNMEZ-COLİN LOCARNO - Festivalin kapanõşõna birkaç gün kala Locarno’da hangi filmin Altõn Leopar’a layõk görüleceği tartõşma konusu. Batõ sinema- sõnõ sevenler Fransa’dan Christophe Hono- ré’nin sonu gelmiş bir aşk öyküsünü anlatan “Banyodaki Adam” filmini gerek biçim, ge- rek üslup açõsõndan özgün buluyor. İsviçre-Lüksemburg ortak yapõmõ “Küçük Oda” da favoriler arasõnda. Yõllarõn fiziksel bi- rikimini kabul etmeye hazõr olmayan inatçõ ve başõna buyruk yaşlõ bir adamla ona bakmak zo- runda olan genç ve sorunlu bir hemşire arasõn- da süregelen düello zaman zaman duygu tör- püsüne dönüşse de, değişik kuşaklarõn da bir- birine gereksinimi olduğunu vurgulamasõ açõ- sõndan hümanist bir öyküsü var Stéphanie Chuat ile Veronique Reymond’un bu ilk fil- minin. Tayfun Pirselimoğlu’nun “Saç” filmi ise fes- tivalin sonuna doğru gösterilecek. Yalnõz birkaç gün önce film alõmsatõm ve dağõtõmõ ile uğra- şanlara özel bir gösterim yapõldõ ve sõzan bilgilere göre durgun temposuna karşõn çok özel, çok iyi tasarlanmõş, çok başarõlõ bir film olarak değer- lendirildi. Yarõşmada ilgimi çeken filmlerden biri Ro- manyalõ Marian Crisan’õn “Yarın” filmi. Romanya ile Macaristan arasõna sõkõşmõş ufak bir köyde yaşayan orta yaşlõ bir adam bir gün ba- lõk avlarken karşõsõna kara sakallõ ufak tefek bi- ri çõkar. Yasadõşõ yollardan Almanya’ya gitmek isteyen bu adam Türkçe bilen izleyicinin anla- yabileceği gibi Diyarbakõrlõ bir Kürttür ama alt- yazõ konulmadõğõ için diğer izleyici bunu anla- yamaz, zaten o kadar da önemli değildir. Kaçağõn amacõ Almanya’da yaşayan çocuk- larõnõn yanõna gidebilmektir. Siyasi amaçlarõ yok- tur ama film Avrupa Birliği’ni ve ‘sınırsız Av- rupa’ kapsamõnõ bol bol hicivler. Kõsacasõ bü- yük güçler karşõsõnda iyisiyle kötüsüyle küçük adamõn yaşam çabalarõnõ yansõtõr yalõn bir dil- le, duygulu bir kamera çalõşmasõyla. İtalyan film- lerinin ve daha sonra İran filmle- rinin yeni gerçekçiliğine şiirsel bir tad veren bu filmde Kürt göçme- ni Mezopotamya Kültür Merke- zi’nden Yalçın Yılmaz oyna- maktadõr. “Rahim” filmi de tartõşõlan filmler arasõnda. Benedek Flie- gauf’un bu Almanya/Macaris- tan/Fransa ortak yapõmõnda, çok sevdiği erkek arkadaşõ Tommy’nin ölümünden sonra on- suz yaşayamayacağõnõ anlayan genç bir kadõn, Genetik Replik bü- rosuna başvurup rahminde yeni bir Tommy yaratõlmasõnõ ister. Tommy’nin dünyaya gelişinin heyecanõ geçtikten sonra ise sorunlar başlar. Durumu konu komşudan na- sõl saklayacaktõr? Ya Tommy bü- yüyünce ne olacaktõr? Bilimkur- guya benzeyen filmin bilimkurgu tarzõnda çekilmiş olmamasõnõn ya- rattõğõ bazõ kopukluklar olmasa ilgi çe- ken bir film. Ve Kanada’nõn ‘kötü oğlan’õ Bruce LaB- ruce’un bir Fransõz porno yõldõzõnõ başrole yerleştirdiği eşcinsel zombi öyküsü “L.A. Zombie”. Yönetmen filmin Los Angeles’ta ya- şayan evsiz barksõzlara bir ağõt olarak algõn- lanmasõnõn altõnõ çizse de zombinin eşcinsel iliş- kilerini açõk açõk sergileyen bu film festival ka- taloğunun belirttiği gibi herkese göre değil. Yö- netmene ve yapõmcõya göre ise festivale gön- derilen, yalnõzca soft-porno kopyasõ. Daha açõk saçõğõnõ başka tür dağõtõmlara saklamõşlar. Altın Leopar heyecanı Büyük ödül Altın Leopar kimin olacak? ‘Banyodaki Adam’ özgünlüğüyle dikkatleri çekti. Tayfun Pirselimoğlu’nun ‘Saç’ filmi başarılı olarak değerlendirildi. Marian Crisan’ın ‘Yarın’ı da yarışmanın ilgi çeken filmlerinden. Rahim Kültür Servisi - Bedri Rahmi Eyüboğ- lu’nun yaklaşõk yüz tablosu Artium Mo- dern Sanat Galerisi’nde 11 Eylül’e dek görülebilir. Bedri Rahmi’nin eserleri er- ken dönemlerinden başlayarak son dö- nem işlerine kadar kronolojik bir sõray- la sunuluyor. Artium, sanatseverlere ko- leksiyoner olma imkânõ da veriyor ve 100 adet Bedri Rahmi tablosunu toplu olarak satmayõ amaçlõyor. 100 adet Bedri Rah- mi tablosunun fiyatõ ise 600 bin TL de- ğerinde. Sanatçõnõn eşi Eren Eyüboğ- lu’nun birçok portre ve soyut çalõşma- sõnõn yer aldõğõ 52 adet eseri satõşa çõkõ- yor. Beyoğlu Asmalõ Mescit’te bin met- rekare alana sahip Artium Modern’deki Eyüboğlu ailesinin eserleri 11 Eylül’e ka- dar görülebilir. (0 212 249 15 15) Eyüboğlu tablolarõ satõşa çõkõyor Bedri Rahmi Çorum’da anılacak Kültür Servisi - Ünlü şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu, 2011 yõlõnda doğumunun 100. yõlõn- da Çorum’un İskilip ilçesinde çeşitli etkinlikler- le anõlacak. Ayrõca Eyüboğlu’nun 100. doğum yõl- dönümünde İskilip’te Bedri Rahmi Eyüboğlu ulusal şiir yarõşmasõ düzenlenecek. Etkinliklerin büyük olasõlõkla 2011 Eylül ayõ içerisinde ger- çekleşeceği belirtildi. Etkinlikler kapsamõnda halk konserleri, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğ- rencilerinin hazõrlamõş olduğu resimler, Eyüboğ- lu’na ait resimler, Eyüboğlu 100. doğum yõldö- nümü ile ilgili tiyatro gösterileri yapõlacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle