19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
|TARTIŞMA-EDÎTÖRE MEKTUP| ~ "Dinle gelen cehalet" üzerine Sayın Celal Şengör, 18 Haziran 2010 tarihli "Dinle Beraber Gelen Cehaletin Yarattığı Çevre Faciası" adlı yazınızı okudum ve düşündüm. ProtDrAttilla Erdemli Y azınızda Cehel Akdar'a giderken orada yaşa- yanlara insan sıfacıntn ne kadar yakıştırılabi- leceğini düşündüğünüzü söylüyorsunu:. İnsan ancak gerekli olanaklar yeterince sağlandığı sürece or- taya çıkan ve yükselen, yetkinleşen bir yaşamın ta- şıyıcısı olur. Siz o koşullarda doğup büyüseydiniz bu günkü Celal Şengör ile hiçbir benzerliğiniz bulun- mazdı. Dinle gelen cehaletin çevre kirliliği ve doğal yıkıma neden olduğunu öne sürüyorsunuz. Baraj yaptnak için Yağmur Ormanlannın yok edilmesi, Fransanın Büyük Okyanusta düzenlediği atom de- nemeleri vb. pek çok olay demek ki, dinle gelen ce- halete dayanıyor. Yine de bazı konulara aydınlık getirmek gerek- mektedir: Din mi cehaleti getiriyor, yoksa dinin yan- lış uygulamalan tnı? Aynı durum ideolojiler için de geçerlidir. Öte yandan hangi kutsal kitap cehaleti öne- riyor ve övüyor? İnsan dünyaya biçitn bulmak ya da "Olmak" üzere gelir. Burada en işlevsel olan eğitim- dir. Eğitim yalnızca okulda alınmaz. İnsanların belli bilinçlere ulaşabilmesinde birçok etmen yanında di- nin de güçlü bir ijlevi vardır. Önemli olan dünya ve insanlıkla birlikte diişünebilmektir. Bir yere bir ağaç diktiğimiz zaman, o ağacı dünyaya diktiğimizi, bir ye- ri kirlettiğimiz zaman, gerçekte dünyayı kirlettiğimizi düşünebilmek, böylesine geniş kavrayan bir bilinçle yaşayabilmektir önemli olan. Yazınıza bir de fotoğraf eldemişsiniz. O kirliliği ya- ratanlar cahil insanlardır; bu tür yerlerde doğnı uya- rılar ve küçük bir yaptınmla kirlilik sürekli olarak ön- lenebilir. Burada birçoğunu yaşadığım pek çok olay- dan ikisine değinmek istiyorum. 1965 yılından beri dağcılık sporu yapıyorum. 1982 yılından beri İstanbul Üniversitesi Spor Birliği'ndc dağcılık çahşmalannı dü- zenliyonım. Gençlere verdiğim dağcılık dersleri ve uy- gulamalanndan biri mutlaka çevredir. Ayrıca Türkiye'de dağcılık sporu yapanlann büyük çoğun- luğunun üniversite öğrencisi olduğunu ve hepsinin çevre konusunda çok duyarlı olduklarını belirtmeli- yim. 1980'li yıllarda, bir yaz faaliyetimiz sırasında, kamp yerine kadar dört saat süren yol boyunca yere atılmış küçük gofret kâgıtlarını topladım. Kamp ala- nının bir yanında bir uygar Avrupa ülkesinin dağcı- lan kamp kurmuşlardı. Grubun başkanıyla konuyu gör- üştüm. İstanbul Dağcılık Ajanı olduğumu öğreninceye kadar benimle bir somürge subayı edasıyla konuştu. Ondan sonra da kendisine söylediğim gibi verdiğim naylon torba içindeki gofret kâgıtlarını, dönüşlerin- de, köydeki çöp variline attı. Birkaç yıl sonra Kaçkar Dağlan'ndaki bir faali- yetimizde Ayder Ilıcası yakınlarına geldiğimizde, ağaçlar arasına atılmış renk renk naylon torbalar dik- katimizi çekti. Akşam kahvede sohbet ederken turizm derneği başkanına torbaları sordum. Anlattı: Kampçılar için tuvalet yapmışlar. Fakat gelen .ya- bancılar gece tuvalete gitme yerine naylon torbala- ra dışkılıyor, sonra da torbaları ağaçların altına atı- yorlarmı;. Gençler birkaç zaman bu torbaları topla- mış, yöreyi temizlemiş,fakatuygar Batı'nın naylon tor- baya dışkılama arzusuyla baş edememişler ve bırak- mışlar. Himalayalar'da, Everest'in Nepal'e bakan yanında uzanan Khumbu buzul dili yöresindeki kirliliğin bo- yutunu sanınm biliyorsunuz. Tonlarla ölçülen atık- lar yüksek bir tepe oluşturuyor. Orada insanlann bı- raktıkları atıklarla yaratılan kirlilik yanında sizin fo- toğrafta gösterdiğiniz çerçöpün sözü bile olmaz. Çevre kirliliği uygar ülkelerdeki dağlık yörelerin en önemli sorunlanndan biridir çünkü dip sulannın kir- lenmesine dek uzanan çok yönlü tehlikeler içer- mektedir. Yazınızda dünyada tek doğa kirliliğini İslatn Ülkelerinin ve bu arada bizim yarattı-ğımız izlenimini veren sözler var. Bunlar haksız ve duygusal sözler. Dahası insan doğasına aykırı bir sav içermekte. Yukarda verdiğim ömeklerin hiçbiri Müslüman top- lumlarla ilgili değil. Ayrıca İslam ülkelerini de sa- vunmuyorum. Ben insan doğasına bakıyorum ve in- san doğası üzerinden düşünüyorum. Birçok özelliği ya- nında insan kirletir, insan atık bırakır. Kirlettiğini te- mizleme bilinci buradan doğar. Bu bilinç ve gereği- ni yapmak insan bireyine (okul, siıiema, tv, kitap, din, gelenek, sanat vb.) değişik eğitimlerle ve yaptınmlarla öğretilir. Sizin uygarhk dediğiniz de burada başlar. Yine de kendi ülkcsiyle sınırlı bir uygarlık hiçbir zaman tam değildir. Uygarlık artık dünya ve insanlıkla birlikte düşünüp, yaşamaya ve yapıcı olmaya giriştiğimiz yerde ortaya çıkıyor. Esenlikler diliyorum. Türkiye'de Almanca eğitim veren ilk vakıf üniversitesi Türk - Alman Eğitim ve Bilimsel AraştırmalarVakfı, Türkiye 'de kurulması planlanan ve ağırlıklı olarak Almanca eğitim verecek olan Avrupa Üniversitesi'ni faaliyete geçirmek üzere çalışmalarına başladı. T AVAK, Türkiye ve Almanya arasındaki ticari, sosyal ve kültürel ilişkileri kuvvetlendimıek ve akademik değişime eşlik etmek amacıyla ku- rulan bir Türk vakfı. »TAVAK Vakıf Yönetim Kurulu Baskanhğı'nı Prof. Dr. Faruk Şen yüriitüyor. Vakıf, başta uluslararası düzeyde eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri sürdürecek birTürk- Alman Üniversitesi kurnva amacını taşırken her se- viyede eğitim-öğretim okulları, yüksek teknoloji enstitüleri, lise veya dengi bir öğrenime dayalı yük- sek öğretim kurumu ve kurumlan kurmayı hedefliyor. Bir diğer amacı da özellikle genç-yash, özürlü ve ihtiyaçsahibi olup, toplumsal ko- runmaya muhtaçolanlara ilişkin etkin bir bilgi ve tec- riibe değişimini sağlamak üzere gençlik, rehabilitas- yon, sağlık merkezleri, öğrenci yerleşkeleri kurmak. Ağırlıklı olarak Almanca eğitim verecek olan Avrupa Üniversitesi, ülkemizin Almanca eğitim ve- ren ilk üniversitesi olma özelliğini tajıyor. Kurumda İktisadi ve Siyasi Bilimler Fakültesi, Kültür ve İletişim Bilimleri Fakültesi, Hukuk Fakültesi ile Spor Bilimleri Fakültesi bölümlerinin yer alması planlanıyor HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Okçesiz hayret@akdeni z.edu.tr "Yok hükmündedir" diyerek mahkeme kararlarına uyulmayabile- ceğiyönünde ileri sürü'len birgörüşe devlet başkanının "tartışılsın bakalım", kimiparlamento üyelerinin, başkanlannın, hükümet üyelerinin, kimipopüler anayasa hukukçularının "ilginç, tartışıla- bilir" dedikleri; böyle birgörüşü açık veya örtülü destekledikleri bir ülkede herhangi bir siyasal bir düzenin, hele bir hukuk devleti düzeni ayakta kalabilir mi? Sokrates'in itirazı llhan Selçuk'un Aziz Hatırasına Düşünce özgürlüğü hakkı çerçevesinde herkes elbette her sözü söy- leyebilmeli; katılmayanlar katlanmalıdır. Bu anlamda, bir Anayasa Mahkemesi karannın anayasaya aykırı olması durumunda yok hükmünde sayılacağını, bu karann hiçbir devletorganını ve kişiyibağlamayacağını her yurttaş bu sıfattyta özgürce dile getirebilmelidir. Ancak, örneğin devletbaş- kanı, başbakan, bakan gibisıfatlarla yapılan böyle birirade açıklamasını da aynı özgürlük alanında yapılmış sayabilecek miyiz?Bunun bir özgörlök hak- kı kullanımı olduğunu düşünsek bile, idarecilerin mahkeme kararlannı uy- gulamamasını, bunlara uymamasını bu özgürlüğün doğal bir uzantısı ola- rak görebilecek m'ıyiz? Yanihükümet üyeleriböyle düşündü d'ıye birAnayasa Mahkemesi kararına uymaktan kaçınabilecek midir? Bu ayrıksı durumu bir de kurala bağlarcasına, anayasamızın mahkeme kararlarının uygulanmasını emreden hükmüne, "ama muhataplarınca yok hükmünde sayılanlar ayrıdır" diyen bir ekin yapılmasını önermekle bu dü- şüncenin gelebileceği en saçma yer gösterilmiş olacaktır. Böyle bir tartışmanın baştan sona abesle iştigal olduğunu düşünmeyen elbette yoktur. Ama halçok vahiml "Sivil itaatsizlik"kuramlarında bile ta- nınmayan bu, mahkeme kararlarına uymama eylemini sivil itaatsizliğin as- la öznesi olamayacak olan hükümete hak saymak, hükümetin böyle bir si- vil meşruluk temellendirmesiyle mahkeme kararına uymamasını salık ver- mek, bir sivil itaatsizliğe değil, düpedüz devleti ve düzenini yerle bir etme- ye çağrı olmaktadır. Bunun sevimli, haklı gösterilebilecek hiçbir yanı yok- tur. Buna girişenler açıkça şunu söyleyebilir: Bu devleti reddediyoruz, onu dönüştürüyoruz. Bunun için bize uymayan hiçbir kurala uymakzorunda ol- madığımızı düşünüyoruz. Bu, fiili bir durumdur. Sonu gelinceye kadar sü- recektir. Bunu söylerlerse en azından dürüst olurlar. Bir hükümetin olası böyle bir tutumunu her türlü hukuk düşüncesinin dı- şına düşeceğini söyleyerek bir kenara bırakalım. Böyle birhükümetle yö- netilmek bahtsızlığına sürüklenmiş bu ülke halkıyla Sokrates'in şu sözleri- ni* namuslu insanların bir dayanağı olarak paylaşalım: "(.. .)Tutki tam kaçacağımız (...) sırada yasalarve devletkarşımıza di- kilip şu soruyu soruyorlar bize: 'Söyle bize Sokrates ne yapmak istiyorsun? Denediğin işin, elinde olduğu kadanyla, bizi yasaları ve bütün devleti yok etmekten başka hedefi var mı? Verilen hükümlerin hiçbir gücü olmaz, ki- şileronlara uymaz ve onları yok ederse, birdevletin devrilmeyip yaşama- ya devam edeceğinimisanırsın?'Bu ve buna benzerbaşka sorulara ne ce- vap verebiliriz Kriton? Çünkü verilen hükümlerin yerine getirilmesini iste- yen o yıkacağımız yasa lehine, özellikle bir hatip söyleyecek neler bulmaz ki. 'Devlet bize bir haksızlık yaptı, davamızda yanlış hüküm verdi,' diye mi cevap vereceğiz? Bu mu olacak cevabımız, yoksa başka bir şey mi söyle- yeceğiz?" "Peki, ya yasalar bize, 'seninle anlaşmamız bu muydu Sokrates? Sitenin verdiği hükûmlere uymakzorunda değilm'ıydin?'derlerse?Bu söz- lere şaşırsak da şöyle derlerse: 'Söylediklerimize şaşmayı bırak da, soru ve cevaplarla konuşmaya alışkın olduğuna göre, cevap verSokrates. Söyle ba- kalım. Yok etmeye kalkıştığına göre neyle suçluyorsun bizi? Önce yaşamı- nı bize borçlu değil misin, baban annenle bizim yardımımızla evlenip do- ğurtmadı mı seni? (...)" Yurttaş olarak hukuk devletinde haksız bulduğumuz veya bir adaletsizliğe dikkat çekmek için bir yasayı çiğneyebiliriz ama mahkemelerin hükümle- rine, haksız da olsalaruymakzorundayız. Çünkü mahkeme kararı toplumun kilittaşıdır. Hükümetterinse ne bir yasayı, ne de bir mahkeme kararını çiğ- nemeye yetkileh vardır. * Platon, Diyaloglar2, Kriton ya da Ödev Üstüne, çev.Janju Gökçöl, İstanbul 1986, s. 19 CD
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle