10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 16 MAYIS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 L atife Hanım’la evliliği- nin Mustafa Kemal Atatürk’ün özel yaşa- mõnda önemli bir yeri var. Mustafa Kemal, Latife Ha- nõm’la neden evlendi? Yakõn ta- rihe, Mustafa Kemal’in özel ve resmi yaşamõna damgasõnõ vuran bu konu, çeşitli açõlardan irdele- nebilir. Bana kalõrsa kültürü, yaşamõ ve giyimiyle Batõlõ çağdaş bir görünüme ulaştõrmayõ amaçladõ- ğõ Türk kadõnõnda gerekli gördü- ğü nitelikleri Latife Hanõm’da bulmasõ Mustafa Kemal’i bu ev- liliğe iten başlõca nedendi. Mus- tafa Kemal’in evliliği mantõk ev- liliği idi... Latife Hanõm İngilizce, Fran- sõzca, İtalyanca ve diğer kimi dilleri bilen, 15 yaşõnda piyano- da Beethoven çalan, geniş kültü- rü ile gerçekten aydõn ve devrim- ci bir kişiliğe sahipti. 27 Mayõs 1960’ta askerlerin yönetime el koyduğu gün CHP lideri İsmet İnönü’ye yazdõğõ mektupta, “Çıkın sokağa sizi karşılarında görmeleri darbe- yi önler” özetindeki ifadeleri demokratik rejime bağlõlõğõnõn kanõtõdõr.. ‘Senin gibi eş bulamam’ Mektuplarõnda akõcõ bir üslubu olduğu görülüyor. Görüşlerini açõkça söyler, o günkü sosyal ko- şullarda, erkek egemenliğinin tutsağõ olan kadõnõ ve kadõn hak- larõnõ açõk yüreklilikle savunur- du. Bir gün Atatürk’e kadõn millet- vekili olmayõ istediğini söyleyin- ce Mustafa Kemal şu yanõtõ ver- mişti: “Kadın milletvekili çok bulunur. Ancak ben senin gibi bir eş bulamam.” Bu cümle bir aşkõ, aşõrõ sevgiyi mi özetliyor. Bu cümle Ata- türk indinde Latife Ha- nõm’õn değerini açõklõyor. Latife Ha- nõm Mustafa Kemal’le neden ev- lendi? Onun gö- zünde Mustafa Kemal, bir büyük kahraman- dõ. Bir ulusu tutsaklõktan kurtaran, savaş- lar kazanan ve Türk ulusunu Batõlõ bir topluma dönüştürecek bir insandõ. Mustafa Kemal’e âşõk mõydõ? Bakõş açõsõna bağlõ. Babasõ Muammer Uşaklı’nõn “Bu kız (Latife) kendisinin cumhurbaşkanı eşi olduğunu unutmuyor ama eşinin cum- hurbaşkanı olduğunu unutu- yor” dediği çok yerde yazõldõ. (Yõlmaz Özdil -17 Ağustos 2007) Özden Toker bana bir sohbeti- mizde Mustafa Kemal’le evlen- meden önce kõz kardeşinin Latife Hanõm’õ; “Sen bir kaplanla ev- lendiğini biliyor musun?” diye uyardõğõnõ söylemişti. Mustafa Kemal- Latife Hanõm evliliği üzerinde kitaplar yazõldõ, araştõrmalar yayõmlandõ. Her biri kendi alanlarõnda de- ğerli birer yapõtõ. Fakat İpek Ça- lışlar’õn geniş bir araştõrma so- nunda yazdõğõ, geniş ilgi çeken, kimi eksiklikleri ya da yanlõşlarõ içerdiği ne denli iddia edilirse edilsin “Latife”nin benzerleri arasõnda özel bir yeri var. Düzenli yaşam... Kimi yazõmlarda, Atatürk’ü ev- lenmeye zorlayanlar arasõnda, belki de başõnda İsmet İnönü ile Mareşal Fevzi Çakmak’õn adlarõ geçiyor. Nedeni Mustafa Ke- mal’in aile yaşamõndaki düzene kavuşmasõ olduğu söyleniyor. Atatürk, evliliğe son verdi- ği ilk günden itibaren İsmet İnönü ve ailesinin La- tife Hanõm ile ilgisini kesmemelerini istedi. Özden İnönü bana Ata- türk öl- dük- ten, babasõ İsmet İnö- nü Cum- hurbaşka- nõ seçil- dikten sonra İs- tanbul’a her gidişlerinde an- nesi Mevhibe İnönü ile mut- laka Latife Ha- nõm’õ evinde zi- yaret ettiklerini anlatmõştõ. İsmet İnönü Latife Hanõm’a saygõyla sevgiy- le bağlõydõ ve Özden Toker: “Ata- türk’ün La- tife Ha- nım’dan ayrıldı- ğını işittiği gün baba- sı İsmet Pa- şa’nın ağladığı- nı” söyledi. Protokol yok E ğer gezintiye çõkmamõşsa ve köşkte ise, davetliler topla- nõncaya kadar bilardo salo- nuna iner, orada bilardo oynayarak vakit geçirmek suretiyle davetlileri beklerdi. Bilardo oynarken bir yan- dan da gelmiş olan davetlilerle soh- bet ederdi. Bilardo oyunu sõrasõnda sohbet konularõ uzar ve sofraya oturmak zamanõ gelmiş olursa “Buyurun, sofrada devam edelim” diyerek da- vetlileri alõp sofraya otururdu. Atatürk güzel bilardo oynardõ. Oyun arkadaşlarõ çoklukla Dr. Tev- fik Rüştü Aras, Nuri Conker ve Salih Bozok’tu. Özellikle Nuri Con- ker’le oynamaktan ve oyun sõrasõnda ona takõlmaktan hoşlanõrdõ. Yakõnlarõnõn mutlaka sofrada bu- lunmalarõnõ isterdi. İzin almadan sofrada bulunmayanlara çok kõzar, geç vakit bile olsa, nerede ve ne du- rumda bulunsalar onlarõ buldurur ve sofraya getirtirdi. Yemek masasõnõn özel bir proto- kolü yoktu. Başbakan varsa sağõna oturur, diğer davetliler diledikleri yere otururlardõ. Bizim yerimiz ise oturduğu yerin tam karşõsõydõ. Sofranõn dağõlma zamanõ belirlen- miş değildi. Görüşülen konunun özelliğine göre dağõlma saati deği- şirdi. Çok kereler sabahlandõğõ gibi erken saatlerde dağõldõğõ da olurdu. Çok geceler ciddi konular ve bi- limsel tartõşmalarla, bazõ geceler de eğlence ile geçerdi. Eğlence denilen şey ise, alaturka saz getirtip onu din- lemekten ve bazen de vakit geçir- mek için sofradan erken kalkarak kazançlarõn sonunda harman edil- mesiyle biten poker partisi yapmak- tan ibaretti. Atatürk’ün özen göstererek ye- mek seçmesi ya da şu veya bu ye- meği isterim diye tutturmasõ görül- memişti. Sofraya ne cins yemek ge- lirse onu yer, sofradaki çok çeşitli mezelerden yalnõz çok sevdiği kav- rulmuş leblebiyi tercih ederdi. Ye- meklerden ise, omlet, patlõcan kar- nõyarõk ve kuru fasulyeyi severdi. Patlõcan karnõyarõk ile pilavõ birbiri- ne karõştõrarak yemekten çok hoşla- nõrdõ. Gece yarõsõndan sonra veya günün herhangi bir saatinde karnõ acõktõğõ zaman ilk aklõna gelen ye- mek omlet olurdu. Gece yarõsõ kal- kõp mutfağa gider, oturup aşçõya omlet yaptõrõr ve yerdi. Sevdiği şarkı, türkü ve gazeller Atatürk’ü anlatabilmek kolay de- ğil. O, cepheden cepheye, zaferden zafere koşmuş büyük bir asker, bü- yük bir komutandõ. Bir kahramandõ. Osmanlõ İmparatorluğu’nun yõkõntõ- larõ arasõndan yepyeni ve modern bir devlet kurmayõ başarmõştõ. Devlet adamõydõ, devrimciydi, düşünürdü, iyi bir hatipti. Yaşamayõ, eğlenmeyi severdi. Şiirden, edebiyattan, müzik- ten hoşlanõrdõ. Sofrada, Ömer Na- ci’nin “İçelim her muhibbin mut- lak / Ölmeyen bir canı vardır ki / Mevcat-ı mehasin-i âlem / Ona gühvare-i terennüm olur” şiirini okur, sonra kadeh kaldõrõrdõ. Müziğe düşkünlüğü vardõ. Alatur- ka sazdan hoşlanõr, şarkõlara çoğu kez kendisi de eşlik ederdi. Sevdiği bazõ şarkõlar vardõ ki onlarõ bizzat ve büyük bir neşe ile söylerdi. Sazõ, peşrevinden başlayarak saz semaisi- ne kadar bütün kaideleriyle dinleme- ye tahammül edemezdi. Yarõ yerde faslõ kestirir, aynõ makamdan olsun olmasõn, kendi sevdiği şarkõlara baş- latõrdõ. Sevdiği başlõca şarkõlar şun- lardõ: “Cana rakibi handan edersin / Ben bî nevayı giryan edersin / Bi- gânelerle ülfet etme / Bana cihanı zindan edersin.” “Mani oluyor halimi takrire hi- cabım / Üzme yetişir, üzme beni harabım / Varsın gönül aşkınla harab olsun efendim / Cananıma nezr eylerim canımı kendim.” “Habgah-ı yare girdim arz için ahvalimi / Bir perişan halini gör- düm unuttum halimi.” “Nihansın dideden ey mest-i na- zım / Bana sensiz cihanda can ne lazım.” “Saki sen icra ederken dide âle- mi / Dillerimle topladım tebrik eden ikbalimi.” “Felek bana neler etti ah / Bu gençliğim elden gitti ah / Bu ifti- rak cana yetti / Bende takat bitti ah.” “Şahane gözler şahane / Yoktur üstüne bahane / Süleyman olsam cihane / Gönül eylenmez asla / Uçan kuşlar kebap olta / Akan su- lar şarap olsa / Gönül eğlenmez asla.” Atatürk’ün sevdiği ve bizzat söy- lediği türküler de vardõ: “Maya dağdan kalkan kazlar / Al topuklu beyaz kızlar / Vardar ovası altın yuvası / Vardar ovası, Vardar ovası.” “Pencere açıldı Bilal oğlan piş- tov patladı / Varın bakın Bilal oğ- lana yine kimi hakladı.” “Yemenim turalıdır / Sevdiğim buralıdır / Geçme kapımdan / Yü- reğim yaralıdır / Ah allı yemenim / Pullu yemenim / Bir bahçeden bir bahçeye / Salla yemeni, salla yemeni.” Atatürk, elini yüzüne koyarak, bü- yük bir keyifle gazel de çekerdi. Özellikle iki gazeli çok sever ve biz- zat söylerdi: “Canımı canan eğer isterse min- net canım / Can nedir ki canını kurban etmeyeyim cananıma.” “Ney ile, mey ile bir alay mah- bub ile her dem gelin / Bezmi cem ayini kabrimde ikad eyleyin.” (Kõ- lõç Ali’nin Anõlarõ’ndan) Sofranın bir başka tanığı: Atatürk’ün sofralarõ çoğu zaman bir ye- mek sofrasõn- dan ziyade meşveret (da- nõşma) sofra- larõydõ. Atatürk, hizmetinde bulunduğum uzun müddet zarfõnda ak- şamlarõ 7.30- 8.00 gibi sof- raya otururdu. Bazen sabah- lara kadar de- vam etmesine rağmen, diğer davetli ve misafirlerin genci veya yaşlõsõ birkaç kere dõşarõ çõkmak ih- tiyacõnõ duyduklarõ halde ben Ata- türk’ün on iki senelik hizmetinde, en fazla beş altõ kereden fazla sofrayõ terk ettiğini, dõşarõ çõkõp geldiğini görmedim. Böyle bir ihtiyacõ için dõ- şarõ çõkmadan misafirlerinden gayet centilmence harekette bulunur, av- det buyurduklarõnda ise ayağa kal- kan davetlileri rahatsõz olmamalarõ için kibar bir tavõrla eliyle oturmala- rõnõ işaret eder ve yan yan yürüyerek sandalyesine oturur ve bu tarzõ hare- ketleriyle özür diler bir hal alõrdõ. Bir ilim sofrasıydı... Atatürk sofrasõndaki yemekler için hiç müşkülpesent değildi. Sofrada o gün ne yemek varsa hiç ayõrt etmez ve gayet ağõr olarak verilen yemek- leri yerdi. Şayet balõk varsa sofra şefi İbrahim, itina ile kõlçõklarõnõ ayõklar ve temizlenmiş olarak kendilerine verirdi. Az yerdi. Bazen de arkadaşlarõ yerken o yemez sadece leblebisiyle rakõsõnõ içerdi. Misafirler gittikten sonra, aşçõbaşõ- mõz merhum Mehmet Usta’nõn ha- zõrladõğõ o nefis kuru fasulye ile tere- yağlõ pilavõnõ ufak bir kâse yoğurt ile yerdi. Tatlõ, meyve düşkünlüğü pek yok- tu. Hele çilek ve incirin çekirdekleri dişlerinin arasõna kaçtõğõ için onlarõ pek sevmezdi.... ... Evet, Atatürk’ün sofrasõ bir ilim sofrasõydõ. Orada memleket, millet meselesi hakkõnda düşünce ve fikir- ler konuşur tartõşõlõr, geç saatlere ka- dar konudan konuya geçilir ve vak- tin nasõl geçtiğini biz dahil hiç kimse anlayamazdõ... ... Her akşam için lü- zumlu olan kitaplar, kâğõt ve kalem- leri ben hazõrlar ve (kara) tahtanõn başõnda, elimde tebeşir beklerdim... Turgut Özakman’ın altını çizdiği bir özelliği var Atatürk’ün. Okumak! Okuduğu kitapların sayısı: 3.997! Atatürk’ün okuma özelliğini yanı ba- şında görevi gereği 12 yıl yaşayan de- ğerli bir tanıktan dinlemeye devam edelim: Atatürk’ün kütüphanesi, Çanka- ya’daki eski köşkünün içinde, köşe bir odaydı. Bir kısmı camlı, bir kısmı da kapalı dolaplarla kaplıydı. Her konuda, yani askeri, tarihi, edebi, hukuki kitap- ları, ama en çok tarihi kitap bulunurdu Atatürk’ün kitap okuma zevki ve ki- tap tutkusunun ta çocukluk yıllarında başladığını herkes bilmektedir... Çalıkuşu ve Dikmen Kızı ... Atatürk yalnız tarih, askeri ve bi- limle ilgili kitapları değil, gençliğinden itibaren zaman zaman roman okuma- ya da meraklı olduğunu biliyoruz. Bil- hassa Re- şat Nuri Günte- kin’in Çalı- kuşu ve Aka Gün- düz’ün Dik- men Kızı romanlarını çok severek okuduğunu bizzat ken- disinden duymuş- tum... ... Ata- türk’ün ça- lışma ve okuma yeri yalnız kü- tüphanesi ve çalışma odası değildi; o meşhur akşam sofraları da adeta bir çalışma yerimizdi. O meşhur dönerli karatahtamız, çeşitli lügatler, ansiklo- pediler, dergi ve broşürler, o günlerde okuduğu kitaplar yemek salonunun benim özel ayırdığım bir bölümde du- rurdu. Gerekli olduğu zaman gözü ile işaret verir, ben de derhal istediği şeyi önüne koyuverirdim... Netice itibarıyla Atatürk kitap sevgisiyle dolu dolu ya- şadı ve öldü... ... Atatürk, herhangi bir mevzuda çalışırken, mevzuu ne olursa olsun, gayet dikkatli, sakin, sükûnetle ve çok sessiz çalışırdı. Çok sık sigara içerdi. Bilâfasıla yaptığı bu çalışmalar- da yemek dahi yemezdi. Sadece ben veya o sıra yanında olan kişilerin rica- larıyla bir dilim kızarmış francala yer, bir bardak ayran da içerlerdi, ama her saat başı yarım kesme şekerle pişiril- miş moka kahvesinden de bir fincan kahve içerlerdi. İçten gülerdi... Hiç aralık vermeden kırk saat çalıştığını bilirim... ... Atatürk’e sert mi- zaçlı derler, pek gül- mez derler. Bunlar hep izafi şeyler. 12 yıl kendisine bilfiil yanında hizmet eden, bulunan bir kişi olarak, onun ne kadar merhametli ne denli sevecen ne denli hissi bir insan olduğunu yaşadıkla- rımla, gördüklerimle en iyi bilenlerdenim. Gülmeyi severdi, gülünce de içten gülerdi, yapmacık değil, ama öyle saçma sapan şeylere de gülmez- di.... (Ölümüne kadar yıllarca gece ve gündüz yanı başında bulunan Ata- türk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun “Atatürk’ün Yanı Başında” kitabından) Büyük tutkusu Evlendi (neden) boşandı (neden) (29 Ocak 1923 5 Ağustos 1925 ) Aydõnvedevrimci LATİFE HANIM S Ü R E C E K ? İpek Çalışlar da Latife kitabında Özden İnönü’nün söylediklerini aktarıyor: “Onun (Latife Hanım’ın) dışlanmışlık duygusunu yok etmek için ailemiz çok uğraştı. Ayaspaşa’da ailesine ait bir köşkte yaşıyordu... Yeğenleri dışında yapayalnızdı. Ama ölene dek Atatürk’e bağlı kaldı.” Latife Hanım yapayalnız öldü ve ne yazık ki cenazesinde de yalnızdı. Birkaç akraba... Tabutuna sarılacak Türk Bayrağı da zar zor bulundu. Atatürk’le iki yıl evli kalmış bir saygın ve değerli kadına gösterilen bu saygısızlık, umursamazlık.. yakın tarihimizde kara bir leke olarak kalacak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle