25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Cumhuriyet Halk Partisi’nin Dramı Deniz Baykal’ın kendisine ve yakın bir kadın milletvekili arkadaşına düzenlenen bir komplo sonucu genel başkanlıktan ayrılması, milyonlarca insanın gönül ve umut bağladığı Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgüt olarak içinde bulunduğu acıklı durumu ortaya koydu. Bir kez daha görüldü ki CHP, üyelerinin ve kadrolarının siyasal geleceği liderlerinin iki dudağı arasından çıkacak bir çift söze bağlı olan ‘antidemokratik-merkeziyetçi’ bir lider partisidir. Genel Başkan istifa etmiştir. Dışarıdan göründüğü kadarıyla örgüt bu istifayı ‘istifa’ olarak algılamamakta, bunu ‘geçici bir durum olarak’ değerlendirmekte, onun bir hafta sonra yapılacak kurultayda yeniden aday olacağına inanmaktadır. Koskoca örgütün içinden Baykal’ın yeniden aday olmaması olasılığını düşünerek, “O olmazsa ben olurum!” diyen, diyebilen tek kişi çıkmamış, çıkamamıştır. Bu durumda görünen odur ki ya Baykal yeniden aday olup kendini seçtirecek ya da bir kişiyi aday göstererek ona genel başkanlık yolunu açacaktır. CHP’nin bugünkü tek sesli yapısı başka bir seçeneği olası kılmamaktadır. Bu, ‘sol’ bir parti olma savındaki bir siyasal yapılanma için acıklı bir durumdur. Sol partilere gerekli düşünsel dinamizmi, örgüt içinde oluşacak sağdan sola farklı kanatlar kazandırır. Bu kanatlarda üretilecek düşünceler, öneriler, tartışma sonuçları merkezde toplanarak bir kurul tarafından değerlendirilerek kısa, orta, uzun erimli merkezi eylem programları olarak örgüte sunulur. Üyeler kanatları, kanatlar merkezi, merkez de örgütü besler. Bu döngü partinin ülke sorunlarına bakışını yeniler, toplumun sorunlarına somut çözüm önerileri getirir, örgütü düşünsel olarak zinde ve canlı tutar. Bu döngüyü hayata geçirmenin baş koşulu parti içi demokrasi ve çoğulculuktur. CHP’de olmayan, bugünkü yönetim kadrolarının olmasını istemedikleri bu çağdaş niteliklerdir. Bu nedenledir ki her türlü parti içi muhalefet daha uç verirken ezilmiş, tasfiye edilmiş, parti bir ‘adam yeme aygıtına’ dönüşmüştür. Kendini evrensel ölçütleri temel alarak yenileyemeyen, dönüştüremeyen, çağdaşlaşamayan CHP, Türkiye’yi de yenileyemeyecek, dönüştüremeyecek, çağdaşlaştıramayacaktır. Bunu görerek CHP’den uzaklaşmış ya da uzaklaşmakta olan geniş kitleler Deniz Baykal’ın istifasını “Her şerden bir hayır doğar” bağlamında yeni bir başlangıca yol açacak bir durum olarak değerlendirirken, toplumun sesine kulaklarını tıkayan parti kadroları ve örgüt, ona her gün “Geri dön!” çağrıları çıkarmaktadır. Tek sesliliğin tutsağı olan parti bir kez daha toplumla ters düşmekte, karşısına çıkan önemli bir olanağı elinin tersiyle itmektedir. Bu, CHP’nin dramıdır. İktidarın olumlu-olumsuz attığı her adıma karşı çıkarak yapılan muhalefet bir partiyi iktidara taşımaz. Siyasal savaşımı iktidarla her alanda bir kayıkçı kavgasına dönüştürmesi, toplumun geniş kesimlerini kendinden soğutmakta, uzaklaştırmaktadır. Parti kadroları içinde Demokratikleşme, Güneydoğu ve Kürt Sorunu konularında olduğu gibi hayatın her alanında var olan sorunları irdeleyecek ve çözüm önerileri üretebilecek yetenekte insanlar bulunmaktadır. Ne yazık ki bu insanlar suskunlaştırılmışlar, hazırlanan raporlar çekmecelere kilitlenmiştir. Bu haliyle CHP, topluma belli birkaç konu dışında ‘fikirsiz bir parti’ görüntüsü vermektedir. Kendisi, “Adaylığı düşünmüyorum” dese de Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın geri dönmemesi durumunda potansiyel bir genel başkan adayıdır. Şansı nedir? Yarınki yazımızda bu konunun üzerinde duralım. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Garipçe Nasõl Kurtulur? Boğaziçi’ne 3. köprünün “en kuzey”den geçeceği açõklanõn- ca, İstanbul’u değil “rant”õ önemseyen medya, soluğu Ga- ripçe’de aldõ... Gerçi Asya yakasõndaki Poy- razköy de aynõ güzergâhõn kur- banõ ama Garipçe’ye ilginin da- ha fazla olmasõnõn nedeni, Bo- ğaziçi’nin daha bir “sosye- te”msi, zengin “Avrupalı” köy- leri arasõnda Garipçe’nin ger- çekten de en “garip” (kimsesiz, yalnõz) kalmasõ... Şimdi deniyor ki “garipliği 3. köprüyle biti- yor; şans yüzüne güldü!” Medya “köprü röportajla- rı”na ve “artan arsa fiyatla- rı”na yer verdikçe, hafta sonla- rõ Garipçe’de iğne atsan yere düşmüyor. Aklõ başõnda İstan- bullular ve Garipçe’nin gerçek dostlarõ ise bunun şans değil, “kazık” olduğunu şöyle özetli- yorlar: “Boğazın gizli güzelini köprü altına sokmak nasıl al- kışlanabilir?” ‘Müşteri’ye ulufe!. Önce bazõ anõmsatmalar... 3. köprü “aynı güzergâh”la 15 yõl önce de gündeme gelmiş; Prof. Doğan Kuban başkanlõ- ğõndaki ve bendenizin de görev yaptõğõ İstanbul 3 Numaralõ Ko- ruma Kurulu ta 1994’te, köprü yerine “raylı tüp geçiş”e önce- lik verilmesini istemiştik… İzleyen yõllardaki adõyla “Marmaray” sayesinde iki köp- rünün zaten rahatlayacağõ “dev- letin proje raporları”nda bile açõklanõrken hükümetlerin “ille de 3. köprü” histerileri acaba nedendi? Yanõtõ, köprü ve yollarõnõn devlet bütçesinden değil “yap- işlet-devret”le yaptõrõlacağõ bel- li olunca açõğa çõktõ. Demek ki “müşteri” vardõ ve yaşam kaynaklarõmõzõ öldü- recek “rant köprüsü” İstan- bul’un sõrtõndan 40 yõl para top- lamak içindi... Bu gerçek “şimdi” de geçer- li olmalõ ki Ulaştõrma Bakanõ şu- nu söylüyor: “Köprüden yeterli geçiş olmazsa (yani beklenen para kazanõlamazsa) yükleni- cinin açığını devlet ödeye- cek...” Kimse demiyor ki: “Marma- ray ve Ambarlı-Bandırma Ro- Ro seferleriyle 3. köprünün boş kalacağı şimdiden belliy- ken bu ulufe niye?” ‘Uygulamayan’ karar Garipçe’ye dönersek, bu “sos- yeteleşmemiş” Boğaz köyü- müzün, köprünün yaratacağõ “betonlaşma”yla değil, kültür ve çevre zenginliğini “yaşata- rak” koruyan “kimlikli turizm yaşamı”yla garibanlõktan kur- tulabileceğini de “Koruma Ku- rulu Kararı”na yansõttõğõmõz yõl yine 1994’tü... “Boğaziçi doğal SİT’i”nde kalan köyün aynõ zamanda “kentsel SİT” olduğunu sapta- yan 7 Temmuz 1994 tarih ve 6886 sayõlõ kurul kararõnõn mad- delerini özetleyerek aktarõyo- rum: “a- Garipçe, ta- rihsel mimari doku- su, doğal yapısı ve özgün topografya- sıyla bir bütün ola- rak yaşatılmalıdır... b- Tarihi kalesi, ahşap ve eski yapıla- rı, çeşmeleri, anıt ağaçları, kıyı kaya- lıkları ve tüm peyzaj değerle- ri eksiksiz ‘tescil’ edilmelidir. c- Koruma planlaması için mevcut durum haritaya bağ- lanarak dokunun tüm ayrın- tıları belgelenmelidir. d- Planlamada özellikle ba- lıkçılık geleneğinin ve kültü- rünün, günübirlik turizmle de desteklenecek şekilde yaşatıl- masına; konutlarda pansi- yonculuğun özendirilmesine öncelik verilmelidir. e- Dokuyu bozan ve yasadı- şı gerçekleşen yapılaşmanın önlenmesi için daha etkin ön- lemler alınmalıdır...” Şimdi ben sormayayõm da kim sorsun: Kurul kararlarõ “yasal” ve “kesin”ken Garipçe’yi ezmeye aday 3. köprü nasõl bu kararlar sanki hiç yokmuşçasõna ilan edi- lebilir? 3. köprüye boyun eğdiği gö- rülen İstanbul Büyükşehir Be- lediye Başkanõ mimar Kadir Topbaş, bu kararõn diğer “ge- rek”leri için kendi “yasal so- rumluluğu”nu yõllardõr neden yerine getirmiyor? Sözün kõsasõ, şu “imar” düş- künü kimi Garipçeliler ile med- ya, “köyün kurtuluşu” için 3. köprüye sarõlmak yerine, 15 yõl önceki “turizmle yaşatarak koruma” kararlarõnõn neden uy- gulanmadõğõnõ sorgulamalõdõr. Köydeki lokantalara uygulanan “içki yasağı”nõn da çağdõşõlõğõ- nõ unutmadan... 16 MAYIS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Yeni tartışma; Taksim’in adı ne olsun? Bölünme! Hap Vahdi Bingöl: “Recep hapı hazırladı; Abdullah paketledi; sıra geldi millete, hapı yutacak mı, yutmayacak mı?” Pedal Ertan Somunkıran: “Egemen Bağış, ‘Avrupa Birliği süreci devamlı pedal çevirmek gibi bir süreç’ demiş. Boşa yani...” Bastil Hilmi Kayıhan: “Silivri ve Hasdal adı Bastil zindanıyla birlikte anılmaya başlanmışsa eğer, dünyayı sarsacak yeni bir Türk devrimi yakın demektir!” YağmurDeniz Hırsız hırsızı kovalarken! EMEKLİ eğitimci Mehmet Halil Arık, “Ya tarih olacağız; ya tarih yazacağız” buyruğu üzerine diyor ki: “Tarih kolay yazılmaz. Bunun için tarihi bilmek kadar haklı olmak da, ahlaklı olmak da mert olmak da gereklidir. Tarihin kara sayfalarına, lanetlerden nasiplenmek için yazılmayı göze almak ise budalalıktır! İnatlaşma ile tarih yazılmaz. Böyle yola çıkanlar tarihin kara sayfalarında kaybolup gitmeye mahkûmdur. İş inada binmişse bir kez, bir de ‘ne pahasına olursa olsun’ fetvası verilmişse, çıkış yoktur. Kara sayfalarına gömeceği tarih bir gün gelecektir! Geçici başarılarla başları dönenler, kazandıkları mevzide kalabilmek adına kurdukları tezgâhların, komploların altında er geç kalacaklarını bile bile ‘yola devam’ çığlıkları atarak, peşlerinden kitleleri sürükleme çabasına girdilerse sonun başlangıcı gelmiş demektir. Hırsız kaçarken, kendisini kovalayanlarla birlikte, ‘hırsızı yakalayın’ diye bağırırsa, kurtulma şansı yaratır kendine. Zira bir süre sonra hırlı hırsız ayırt edilmez olur. Hırsızın taktiğini uygula. Rakibin seni ne ile suçluyorsa sen de aynı silahla vur ona! Saldırı en büyük savunmadır. Savunmayı da kıran saldırıdır. Kıran kırana kansız savaş, sivil darbe, yobaz zulmü sürmektedir. Ya uyanıp hakkın olan yöntemlerle hesap soracaksın, ya da tarih olacaksın! Karar günü geldi çattı!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” KESER döner, sap döner, gün gelir hesap döner, demişler. Cıvanımın padişahı Fatih Sultan Recep’in hesapları hiç ummadığı şekilde dönmeye başladı. Sahte evrak, asılsız iddia, kimliksiz ihbar üzerinden siyaset yapmayı ve mağduru oynamayı alışkanlık haline getiren sultan, bu kez açığa düştü. Kaset komplosu karşısında Deniz Baykal’ın mağduriyetini hazmedemedi ve yakın çevresinde imam nikâhı ile metres hayatı yaşayanlar yokmuş gibi siyasilere ahlak dersi vermeye kalkıştı! Sultanın ikinci hesabı Yüksek Seçim Kurulu’ndan döndü. Meclis’te yangından mal kaçırır gibi kabul edilen anayasa değişiklik paketini Çankaya’daki AKP’li Müslüman kardeşi Abdullah Gül’ün adeta bir noter gibi aynen onaylamasının ardından Yüksek Seçim Kurulu, referandum tarihini yasaya göre belirledi ve 120 gün sonra sandık başına gidilmesine karar verdi. Sultanın 60 gün hesabı tutmadı. Birkaç ay içinde sultanın asıl hesabının da dönmesi bekleniyor. Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye yapısını değiştirip yargıyı hükümete bağlı hale getirmeyi amaçlayan anayasa değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi halinde sultanın hali hiç kuşkusuz yandı gülüm keten helva durumunda olacak! Referandum tarihinde istediğini yaptıramamış, anayasa paketi mahkeme tarafından yargının bağımsızlığı ilkesine aykırı bulunmuş, önerinin Meclis’e sunulmasında imza sahtekârlığı ile oylama sırasında milletvekillerine baskı yapıldığı açığa çıkmış ve artık mağduru oynayamayacak duruma düşmüş bir sultan! Böyle bir tablo, Türkiye için tehlikeli bir durum yaratacaktır! Çünkü “sivil darbe” hesapları büyük darbe yiyeceği için yeni sahte evrak, yeni asılsız iddia, yeni kimliksiz ihbarlar havada uçuşacak ve yeni tutuklama dalgaları başlatılabilecektir. Sultanın son hesabının bozulacağı yer tabii ki referandum sandığı olacak. Halkoylamasının 12 Eylül’de yapılması tarihi bir fırsat sayılmalı fakat anayasa değişikliğinin 12 Eylül cuntasını yargılamaya olanak sağlamayacağı, bunun bir kandırmaca olduğu topluma anlatılmalıdır. Laik, demokrat ve cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı yurtseverler için halkoylamasının sloganı da sanki kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Sivil darbeye hayır; 12 Eylül’e hayır! 12 Eylül’e hayır! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr Boğaziçi’nin en “gariban” köyü... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Elazõğ’õn Sivrice ilçesi yakõnlarõnda, kayak merkezi olan bir dağ. 2/ Asya ile Avru- pa’yõ ayõran dağ sõrasõ... Bartõn’õn bir il- çesi. 3/ Kuzey... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 4/ Alkolsüz içe- cek, meşrubat... Ar- navutluk’un plaka imi. 5/ Girişik beze- me. 6/ Yemek... Ak- deniz yöresine özgü bitki topluluğu. 7/ Üzerine yazõ yazõlan tabaklanmõş ceylan derisi... Yakasõz, ilik- siz ve kollarõ bolca bir tür kõsa ceket. 8/ Roma mitolojisinde aşk tanrõ- sõ... Afrika’nõn güney ucundaki burnun adõ. 9/ Van’õn Gürpõnar ilçesinde ünlü bir Urartu kalesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gürgengillerden kerestelik bir ağaç cinsi... Kas- tamonu’nun bir ilçesi. 2/ Nazilerin politikasõnda Ger- men õrkõndan kimselere yakõştõrõlan ad... Varõlmak istenen bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönem- lerden her biri. 3/ İçyüz... Yerip çekiştirme. 4/ Sam- sun’un bir ilçesi... Rutenyum elementinin simgesi. 5/ Giysi. 6/ Bir gösterme sõfatõ... Emekliye ayrõlma. 7/ Karõşõk renkli... Duvar ya da tavan gibi yerlerde yapõlan kabartma kenar. 8/ Hz. Muhammed’in mi- raca çõkarken bindiği binek hayvanõnõn adõ... İlgi çe- kici ve değişik kimse. 9/ Başlõca, temel niteliğinde olan... Tanrõtanõmaz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M E R S İ N K İ E T A N O K U L R A M P A U R S P A L A M U T İ N A L L M E N O A L A Y R K U M Y A K A K U R U M K O Z İ L T E R A Z İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle