25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 MAYIS 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Mürteci ile Müslüman Siyasal sözlüğümüzde “dinci gericilik” üç sözcükle vurgulanır: Şeriatçı.. Mürteci.. Yobaz.. Bu üç sözcükle vurgulanan kişi ‘dindar’ değildir, ‘dinci’dir. Mürteci (ya da şeriatçı) ile ‘Müslüman’, Osmanlı döneminde oluşup ayrıldı. 31 Mart ayaklanması Müslümanların değil, mürtecilerin işidir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda da ‘mürteci’ ile Müslüman karşı karşıya idi; kutsal İslamı en aşağılık politikalara alet etmek isteyen irtica akımı, Cumhuriyetin ilanından sonra ortaya çıkmış değil. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda mürteciler ne istiyorlardı?.. 9 Mayıs 1920’de Edirne Kongresi’nde, ilin ileri gelenlerinden Neyyir Bey, irticaın sözcülüğünü yapıyordu: “Cenk etmek Padişahımızın emir ve iradesine bağlıdır. Buna karar vermek mesuliyetli bir iştir. Bizde bu yetki var mıdır? Dinimiz buna elverişli midir? Evvela meselenin dini tarafı çözülmelidir.” İpsala Müftüsü, Neyyir Bey’i destekliyordu; Saray Müftüsü Ahmet Efendi ise şöyle konuşmuştu: “Üzerimize düşen vazife, rnemleketimizi muhafaza ve müdafaa etmektir. Boşu boşuna oturursak miskinlik ve zilleti kabul etmiş oluruz.” Edirne Kongresi’nde uşaklığın avukatlığını yapan mürtecilere karşı vatanın bağımsızlığını savunan Saray Müftüsü Ahmet Efendi gerçek bir Müslümandı; İzmir’in işgali günlerinde Denizli Müftüsü halka vaaz verirken ne diyordu: “Her ne pahasına olursa olsun, Yunanlılara karşı koymak gerekir. Yunanlıların işgal eylediği memleketler halkı için kavgaya girişmek farz-ı âyındır. Ben fetva veriyorum: Silah ve cephane azlığı ve yokluğu hiçbir zaman kavgaya mani olmayacaktır. Hiçbir müdafaa vasıtası olmayan bir Müslüman dahi yerden üç taş alarak düşmana atmaya mecburdur.” Ya Sultan, ya Saray, ya Vahdettin, ya Halife, ya Padişah; bugünkü Refahçıların ve ülkedeki bütün mürtecilerin yere göğe koyamadıkları kurumların ve kişilerin durumları neydi?.. Sarayın Şeyhülislamı Dürrizade Es Seyyid Abdullah, Kuvayı Milliyecileri “eşkıya, şerir, fitneci, fesatçı ve mukaddes şeriata karşı başkaldırmış kişiler” diye niteleyerek diyordu ki: “Bu kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup katillerin gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?.. Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki olur.” Dürrizade, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını öldürenlerin ‘gazi’, bu yolda ölenlerin ‘şehit’ olacaklarına ilişkin fetva çıkarırken Müslüman mıydı?.. Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki Müslüman değildi!.. Ya neydi?.. Mülteciydi, şeriatçıydı... Yobazdı... Bizim Milli Kurtuluş Savaşımız yalnız emperyalistlerle milliyetçilerin savaşı değildir, aynı zamanda mürtecilerle Müslümanların savaşıdır. 21’inci yüzyıla 4 kala Türkiye’de Müslümanlar mürtecilerin saldırısı altındadır. Bunlar ülkede ‘inanan-inanmayan’ ve ‘laik- Müslüman’ ayrımıyla zamanenin yobazlığını yapıyorlar, kardeş kavgasını körüklüyorlar; yüzlerindeki maskeyi iktidar koltuğuna oturunca çıkarıp atmış, tek tutkularının iktidarın çıkarları olduğunu faş etmişlerdir. Bugün dinci mürtecilere karşı çıkmak, Müslümanların boynunun borcu olmuştur. (6 Ağustos 1996 tarihli yazısı) Son günlerde okullarda taciz olaylarõ ile tekrar hatõrladõğõ- mõz çocuklarõmõz, bundan ön- ce olduğu gibi bir müddet son- ra yeni bir şiddet ve taciz ola- yõna kadar başka gündem mad- deleriyle unutulacaktõr. Okullarda şiddet konusunda, gözetleme kameralarõ ve po- lislerle okullarõ kuşatmak ben- zeri önlemler, her konuda ol- duğu gibi bu konuda da araş- tõrmaya, bilime dayanmadan yaptõğõmõz girişimlerdir. ABD’de Kennedy başkan- lõğõnda, ele alõnan okullarda şiddet konusunda, çağdaş bir ülkede yapõlmasõ gereken ya- põlmõş, iki yõl süren araştõr- malar sonucunda, okullarda kapalõ ders alanlarõ büyüklü- ğünde spor alanlarõnõn kurul- masõ çözüm yolu olarak öne- rilmiştir. Spor, çocuklara bedensel gelişimlerindeki yardõmõn ya- nõnda, eğlenmek, testosteron baskõsõnõ dizginlemek, enerji- lerini yönlendirmek, onlarõ ha- yattaki yarõşmalara hazõrla- mak benzeri pek çok yarar sağlayan, çocuk gelişiminin önemli bir parçasõdõr. Türkiye’de birçok konuda har vurup harman savururken, henüz yeterli sõnõf ve öğretmen bile sağlayamadõğõmõz okul- larõmõza Kennedy bildirisin- deki spor alanlarõnõ istemek bi- raz hayalci olabilir. Okullarda Şiddet ve Taciz Prof. Dr. Nihat G. KINIKOĞLU Açtım Mehmet Başaran’ın “Trakya Rüzgârı” kitabını... Bir anda geçmişiyle bugünüyle Trakya döküldü önüme... Şiirleri, destanları, savaşları, barışları, göçleri, acıları, umutları, yıkılışları, canlanmaları ile koskoca Trakya... Başaran bir Trakya çocuğu!.. “Kıyısında duman duman söğütler / İnce bir aşkın ve hüznün söğütleri / Koşup gelmiş Balkanlar’dan Bre Şahin aman / Manastır’ın Serez’in yiğitleri / Alçaklığı ihaneti görmüşler / Koşmaz olmuş al atları.” Rumeli, Trakya!.. Koskoca bir tarih!.. “Az çekmemiş Rumeli insanı bozgun dendi mi bugün bile yetmiş iki damar birden sızlar. Yaşlıların anlattıklarından bir şeyler sızmıştır torunların dillerine. Yaşamı severler, yoksulluklara, sıkıntılara karşın, ahlat ağacı gibi derine salmaya çalışırlar köklerini. Katılıktan, bağnazlıktan uzaktır inanışları, töreleri” diyor Mehmet Başaran... Kepirtepe’yi anlatıyor ardından... Yüzlerce Köy Enstitülü öncünün yetişmesini, Anadolu’nun bağrına birer uygarlık temsilcisi gibi yayılmalarını... 1942’de başlayan, ama birkaç yıl sonra karanlıktan yana yobaz kafalıların yerle bir ettiği, ülkeyi yıllar yıllar sürecek bir karanlığa ittiklerini... Oysa büyük bir inançla, Atatürk devrimlerinin verdiği büyük bir güçle atılmıştı ilk adımlar. Tonguç şöyle diyordu işin başında: “Hiçbir sıkıntı karşısında ‘benim kudretim bu kadardır, bundan fazlasını benden beklemeyin’ gibi Tanzimatçı mantığına uymayacağız. Elinizdeki talebeyi öyle bir hale getireceksiniz ki bir gün onlara maaş verilmezse, yani memleket verilmeyecek bir duruma gelse, felaketler birbiri üstüne yığılsa, onları ateş içinde de bıraksa, yine onlar sağlam bir imanla işlerini yürütebilmelidir.” Ama bir bakan çıkagelir, der ki: “Demokrasi bu; okulları değil, oy sandıklarını götüreceğiz köylere! Neymiş eğitim seferberliği, Toprak Kanunu, milli irade her şeydir!” Ardından da Tonguç’a seslenir Siren adlı bakan taslağı: “Senin de evlatlarının belini kıracağız.” O gün bugün sürüp geldi, “milli irade” deyip halkın beynini, aklını, anlayışını, umudunu, isteğini, özlemini, yaşam gücünü kırmak tutkusu... Bugün de sürüp gidiyor Siren adlı bakanın kopyaları... Ben Sevgili Mehmet Başaran’ın şiir tadı veren, zaman zaman da unutulmaz bir acıyı duyuran “Trakya Rüzgârı”yla yaşadım o üzüntülü günleri... Ama her zaman aydınlığın, bilimin, şiirin, emeğin gücüne inanarak, inandırarak... EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Başaran’ın ‘Trakya Rüzgârı’ Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle