21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 19 KASIM 2010 CUMA 6 HABERLER NATO’nun gelecek 15 yılını şekillendirecek tarihi zirve Lizbon’da başlıyor CHP’L ONUR ÖYMEN: Füze pazarlığında son kozlar BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA NATO’nun hem siyasal hem de stratejik açıdan gelecek 15 yılını şekillendirecek olan devlet ve hükümet başkanları zirvesi bugün Lizbon’da başlıyor. Zirveye, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “Stratejik Konsept” ve “Füze Kalkanı” konularının damgasını vurması bekleniyor. Zirve öncesinde Daimi Temsilciler düzeyinde yürütülen pazarlıklarda Stratejik Konsept’e ilişkin mutabakat büyük ölçüde sağlanırken, Füze Savunma Sistemi konusunda ise nihai karar, liderlerin zirve sırasında yapacağı son pazarlığa bırakıldı. Lizbon zirvesiyle, İttifak 21’inci yüzyılda küresel anlamda oynamak istediği rolü tanımlamış olacak. Tarihi zirvede Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığındaki heyet temsil edecek. Gül’e, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül eşlik edecek. Edinilen bilgilere göre zirve öncesinde Lizbon, kıran kırana pazarlıklara sahne oldu. 15 Kasım’da yapılan son Daimi Temsilciler toplantısında, gerek Stratejik Konsept gerekse Füze Kalkanı Projesi’ne ilişkin nihai mutabakat arandı. Liderler Zirvesi sırasında bir son dakika değişikliğine gi içinde netleştirilecek. Ayrıntılar ise zirve sonrasında gerek NATO Konseyi’nde gerekse ikili veya çok taraflı olarak yürütülecek toplantılar sonucu karara bağlanacak. Türkiye’yi emekli Büyükelçi Ümit Pamir’in temsil ettiği 12 kişilik Âkil Adamlar grubunun hazırladığı Stratejik Konsept, NATO yapılanmasının yeni tehditlere uyarlanması için atılması gereken adımları belirliyor. Zirveden bu stratejik kararların yanı sıra NATO’nun personel yapısına ilişkin yeni düzenlemelerin de çıkması söz konusu olacak. NATO personeli sayısının 13 binden 9 bine düşürülmesi kararının da alınması bekleniyor. Kamuoyunu uyutma operasyonu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Lizbon’daki NATO zirvesi öncesinde, eski NATO Daimi Temsilcisi CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’den hükümetin füze kalkanına ilişkin politikasına dikkat çekici eleştiri geldi. Öymen, AKP’nin ortaya koyduğu “Füze kalkanına ilişkin kararda hiçbir ülke hedef gösterilmesin” yönündeki görüşüne, “Zaten hiçbir NATO kararında ülke ismi zikredilmez. Hükümet zirve öncesinde zaten elde olan şeyleri talep gibi ortaya koyuyor” dedi. Öymen, özetle şu mesajları verdi: Böyle bir sistemde kumanda, önceden yetki devriyle askeri makamlara verilir. Yetki, sadece Türkiye’de olsun, NATO sisteminde böyle bir şey olmaz. Çünkü bunda bekleme süresi çok kısadır, karşı tarafın füzelerinin ateşlendiğini görür görmez radardan kendi sistemini ateşleyecektir. Bu süre içinde NATO Konseyi’nin toplantıya çağırılması, toplantı yapılması, mümkün değil. İşin can acılı tarafı şu; bu hiç tartışılmıyor. Diyelim ki, Türkiye’ye saldırı oluyor ya da olmak üzere, Türkiye bu sistemin ateşlenmesini istiyor. Bunu sağlayabilecek misiniz? Çünkü bunu sağladığınız anda bütün NATO ülkeleri bu saldırının hedefi haline gelir. Bunu isterler mi? Almanya’da büyükelçilik yaptım, birinci Körfez Savaşı’nda, bana demişti ki üst düzey Alman yetkililer “Savaşta, Amerika’ya İncirlik Üssü’nü kullanma hakkı veriyorsunuz. Buna karşılık Irak bir saldırıda bulunsa, NATO yükümlülüğü doğar mı acaba sizi korumak için? Siz tahrik etmişsiniz bunu.” Bir ülkeden Türkiye’ye füze saldırısı geliyor, bu sistemi ateşleyecekler mi? Bunun garantisi var mı? 5. madde NATO tarihi boyunca bir kez işletildi. O da 11 Eylül saldırılarından sonra. Bunları çok iyi düşünüp değerlendirmemiz lazım. Neden yıllardır Türkiye kendi füze savunma sistemini oluşturmadı? Komşularında varsa füze, sen de kendi savunma füzelerini oluşturacaksın. Niye yok? İsrail’in kendi savunma sistemi var, Hindistan’ın var. Türkiye’nin niye yok? Bunları ne Dışişleri Komisyonu’na getirdiler ne de genel kurula... NATOAB ilişkileri ele alınacak dilmemesi durumunda füze kalkanı için “ortak komuta kontrolü” Strateji Belgesi’nde yer alacak. Bu çerçevede İzmir’deki NATO üssünün komuta kontrol merkezlerinden biri olması önerisi de liderlerin yapacağı pazarlık sonucunda netleşecek. Daimi Temsilciler toplantısında, tarafların pozisyonları birbirine mümkün olduğunca yaklaştırılmaya çalışılırken Türkiye’nin beklentileri büyük ölçüde tatmin edildi. Füze Savunma Sistemi’ne ilişkin temel ilkelerin yer alacağı belgede “tehdit tanımı” yapılırken, Ankara’nın beklentisi doğrultusunda herhangi bir ülke ismine yer verilmedi. Ancak, Türkiye’nin diğer iki koşulunu içeren komuta kontrol merkezi ve sistemin kapsama alanı konularında nihai mutabakat sağlanamadı. Bu iki başlıkta ilerleme sağlanmasına karşın, nihai karar zirve sırasında liderlerin yapacağı siyasal pazarlıkların sonucuna bırakıldı. Buna göre Füze Kalkanı kapsamında savunma radarlarının veya önleyici füze bataryalarının nerelere yerleştirileceği, bunun için NATO’da nasıl bir yapılanmaya gidileceği ve kontrolün kimlerde olacağı konuları genel bir çerçeve Zirvede ayrıca, ittifakın uluslararası işbirliği kapsamında değerlendirilen NATOAB ilişkileri de ele alınacak. Bu noktada dikkatlerin yine Türkiye’ye çevrilmesi bekleniyor. Çünkü, NATO’da Türkiye’nin vetosuyla karşı karşıya olan Kıbrıs Rum kesiminin, AB kozunu kullanarak “Ankara engelini” aşma çabası içinde olması bekleniyor. Türkiye, AB’nin kendi üyesi olmayan Avrupalı müttefiklerine yönelik taahhütlerini hayata geçirmesini bekliyor. Zirvenin gündeminde ittifakın Rusya ile olan ilişkileri ve Afganistan konusu ele alınacak. İran’ın füzeleri hazır Dış Haberler Servisi İran ordusu iki gün önce düzenlemeye başladığı tatbikatta yeni bir füze hava savunma sistemini denediğini açıkladı. Tatbikattaki etkinliklerle ilgili bilgi veren General Hamid Arjangi, ‘Mersad’ olarak anılan savunma sisteminin İranlı bilim insanlarınca geliştirildiğini söyledi. Sistem hakkında ayrıntılı bilgi vermeyen İranlı generalin sözcülüğünü yaptığı tatbikat olası bir saldırıya karşı İran’ın savunma kapasitesinin yeterli olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Gordon: Detaylar zirveden sonraya ELÇİN POYRAZLAR WASHINGTON ABD yönetimi Lizbon’daki NATO zirvesinde füze savunma sistemine yönelik komuta ve kontrol gibi detayların görüşülmeyeceğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısı Phil Gordon, düzenlediği basın toplantısında füze kalkanının NATO için bir öncelik olduğuna inandıklarını ifade ederek “Biz Lizbon zirvesinde tüm müttefiklerimizin adım atarak NATO füze savunma kapasitesini onayladığını görmek istiyoruz. Müttefiklerimizle yoğun bir biçimde görüşüyoruz ve bu hedefe ulaşacağımızdan umutluyuz” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sistemin komutasının Türkiye’de olması gerektiği yönündeki açıklamalarını da değerlendiren Gordon, bu zirvede teknik detayların ele alınmayacağını söyledi. Gordon “Hiç kimse bu zirvede Phil Gordon füze savunma mimarisiyle ilgili tüm detaylar üzerinde anlaşma sağlanmasını beklememeli. Biz NATO kapasitesi konusunda anlaşmayı bekliyoruz. Müttefikler böyle bir kapasite üstünde anlaşsalar bile, gelecekte komuta ve kontrol, konuşlanma gibi konularda pek çok soru gelecek. Ancak her şey sırayla. Önce Lizbon’da bu kapasiteyi kabul etmek önemli” diye konuştu. Türkiye’den ne kadar eminsiniz? Türkiye’nin zirvede füze kalkanına “evet” diyeceğinden ne kadar emin olduklarının sorulması üzerine Gordon, daha önceki NATO toplantılarında müttefiklerin füze savunma sisteminin ortak güvenliğe katkı sağlayacağını belirttiklerini söyledi. Türkiye ve bazı ülkelerin bu konuda nasıl ilerleneceği ve zirvede kendilerini nasıl temsil edeceklerine yönelik sorular olduğunu da ifade eden Gordon, “Her ülke kendi adına karar verecek” açıklamasını yaptı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısı Gordon, füze savunma sisteminde “aşamalı uyarlanabilir yaklaşımın” ABD’nin katkısı olduğunu ve tüm NATO üyelerinin korunmasını önemli bulduklarını ifade ederek “Bu tüm NATO topraklarını ve nüfusunu gerçek bir tehditten koruyacak” dedi. Yıldız Savaşları’nın devamı... Füze Kalkanı projesi orijinal olarak ABD Ulusal Füze Savunma Programı’ndan geliyor. Ronald Reagan tarafından başlatılan ve takma adıyla Yıldız Savaşları olan Stratejik Savunma Girişimi projesinin devamı olarak değerlendiriliyor. 1990’LARIN SONLARI: ABD, Küresel Füze Savunma Kalkanı oluşturma girişimlerine başladı. 2001: George W. Bush yönetimi, küresel Füze Savunma projesine taraf bulmaya çalıştı. 2002: ABD, 1972 tarihli AntiBalistik Füze Sistemlerini Sınırlandırma Antlaşması’ndan çekildi. Ardından Rusya da ‘StartII’ Antlaşması’ndan çekildi. 2007: Bush yönetimi Kuzey Kore’yi ve İran’ı öne sürerek, NATO’yu devreye sokmadan Çek Cumhuriyeti’ne radar ve Polonya’ya önleme sistemi kurmak istedi. Rusya’nın tepkisi nedeniyle projeden vazgeçti. 2009: ABD yeni yaklaşımında NATO’yu öne çıkararak füze kalkanını başta AB ülkeleri olmak üzere ittifakın tümünü kapsayacak şekilde genişletmek istiyor. Elde olanlar... Üç koşul dediğiniz ne? Bütün NATO ülkelerini koruyacaktır filan. Başka türlü olur mu? NATO ülkelerinin yarısını koruyacaktır olur mu? Zaten öyle olacak, bunlar Türk kamuoyunu yatıştırmak için söylenmiş laflar. Deniyor ki, tetikte sadece benim parmağım olsun. O zaman NATO sistemi olmaz. Senin istediğin aslında çocukça talepler, kamuoyunu yatıştırmaya yönelik talepler. Hangi NATO kararında ülke ismi zikrediliyor, soğuk savaşın bitmesinden sonra? Zaten elde olan şeyleri talep olarak ortaya atıyorsun. Burada kamuoyunu uyutma operasyonu var. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ “Artık geri çekileceğim, kellem gitse bir şeye karışmayacağım” dediğinde de aynı şeyi savunmuştum; Öcalan satranç oynuyor demiştim... Bakınız geçen çarşamba avukatlarına öyle şeyler söyledi ki, onlar da aynen şu anlama geliyor: Öcalan artık “Ben tek adamım, gerisi boş” demek istiyor... Geliniz, terör örgütü liderinin son avukat görüşmesindeki açıklamalarını birlikte analiz edelim. Bakın kime nasıl mesajlar vermiş, kim hangi konuda nasıl yanılmış?.. Devletin Abdullah Öcalan’la yürüttüğü diyalog öylesine aleni hale gelmişti ki, PKK liderinin kendisi bile bu işin artık “müzakere”ye doğru gittiğini söylemişti... Hele Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir yok mu, o “Silahlı mücadele miadını doldurdu” bile diyebilmişti!.. Oysa ne PKK ne Öcalan’ın talimatıyla kurulan KCK ne de Kürt siyasetinin legal görevi verilen BDP... Hiçbiri artık sorunun çözümünde aktör olamayacağını biliyor... Çünkü karşılarında artık Bekaa Vadisi’ndekinden bile daha etkin bir Öcalan var!.. Öcalan’ı bu kadar güçlü kılan, özgürlüğünün yalnızca fiziken engellenmesi değil, Kürt sorunundaki arayışçıların ya da görevlilerin ısrarla havanda su dövmesidir!.. “Siyasi mücadele yürütenlerin çoğu fiziken varlar ancak bu konularda kafa yormuyorlar. Herkes hâlâ bana yaslanmış, her şeyi benden bekliyor.” Bu çaresizlik; mahkumiyetini çeken bir örgüt liderini özellikle son üç yıl içinde iyice meselenin merkezine koydu. Üstelik bu durum onu aynı zamanda da şımarttı. Son dönemdeki yaklaşımları ise Öcalan’ı tek adam haline getirdi!.. Bunda yalnızca dağda sıkışan PKK ile Meclis’te çaresiz kalan BDP değil, siyasal iktidarın da büyük sorumluluğu var... Öcalan’ın geçtiğimiz yıllarda da tam iki kez geri çekildiğini ve hiçbir şeye karışmayacağını söylemesi de onun tek adamlığını pekiştirmekten öteye gitmiyor. Bu çıkışlar bizzat siyasal iktidarı sıkıştırmaya yönelik taktikler olsa da, aynı zamanda devletin terörle yüz yüze bırakılacağı konusunda bir tehdidi de kapsıyor! PKK lideri geçtiğimiz haftalarda üçüncü manevra girişimini yaptı, devletle yürütülen diyalogda aksamalar yaşanınca “Artık kellem de gitse karışmayacağım” dedi... vurgulamıştım ya, “devlet Kürt meselesinin seçim sonrasına bırakılması konusunda Öcalan’la anlaştı” diye... Bakın, Öcalan’ın şu sözleri bu iddiayı nereye sürüklüyor: “Kürt sorununun demokratik şekilde çözülmesi için yapılması gereken bir Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun oluşturulmasıdır. Bu sorunu tek başına ne hükümet ne Genelkurmay ne MİT, emniyet hiç kimse tek başına çözemez. Meclis kararı olmadan zor olur. AKP’nin seçim sonrasını beklemesine gerek yok. Bazı konularda AKP, seçim sonrasını bekleyebilir ancak bu konu seçimle ilgili değildir.” Öcalan’ın bundan sonraki sözlerine lütfen dikkat ediniz. Son konuşmaları da onun nasıl tek adamlığa doğru sürüklendiğini kanıtlamaya yetiyor. İşte adeta kimseyi takmıyorum dediği ilk örnek: “Bu dönemde AKP’nin ikili bir karakteri söz konusu. Biz AKP’nin tiranlığına hizmet etmeyeceğiz. Ne CHP’nin 80 yıllık hegemonyası ne de AKP’nin 8 yıllık hegemonyasını kabul etmiyorum, ikisini de reddediyorum.” Öcalan her avukat görüşmesinde konumunu daha da güçlendirmeye çalışıyor. Öyle ki, son görüşmedeki şu sözleri de kendisini nasıl merkeze koymaya çalıştığını kanıtlıyor: “Burada benimle yapılan görüşmelerle bir düzeye gelinebilir, bu konuda ilerlemeler sağlanabilir.” [email protected] www.mehmetfarac.com çekilmesi konusunda bir anlaşmamız yok.” Tek Adamın Satrancı ve Kürt Meselesinin Biçare Gidişatı!.. Peki, şu PKK’nin askeri kadrolarını geri plana çektiği yolundaki asparagas haberler ne olacak?.. Özellikle AKP yanlısı medya seçim öncesi Kürt meselesinde sanki bir ilerleme sağlanmışçasına yayınlar yaparken aklıevvelleri bile güldürüyor... Kilit CHP’nin elinde!.. Öcalan’ın son avukat görüşmesindeki anlatımları şu gerçeği ortaya koyuyor; PKK lideri Kürt meselesinde tek aktör olmak için her yolu deniyor. Bu çabasında PKK’ye de, BDP’ye de hatta devlete de fırça atmaktan çekinmiyor. Ancak onun anlatımları, yalnızca İmralı’dan çıkmak için konumunu güçlendirmeye çalışan bir Öcalan’ı anlatmıyor; Kürt sorununda nasıl havanda su dövüldüğünü ve boşa kürek çekildiğini de gözler önüne seriyor. Şu gerçeği de yinelemek gerekiyor; Güneydoğu kangreni bir güvenlik ya da hükümet meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Üstelik BDP de AKP de bu yaşamsal sorunun çözümünde tribünlere oynamak ve horoz dövüşü yapmaktan öte bir beceri gösterememiştir! Geriye bir tek seçenek kalmıştır; devleti kuran CHP, devletin 30 yıllık en büyük sorununu çözebilmek için partinin ve rejimin kırmızı çizgilerini de gözeterek daha etkin ve üretken rol oynamalıdır. CHP barış misyonunu, oy oranının yüzde 2’lere düştüğü Doğu’nun 23 kentinde yeniden ayağa kalkabilmek için de üstlenebilmelidir! Sayın Kemal Kılıçdaroğlu popülist çıkışlara yeltenenleri bir tarafa bırakıp; sosyokültürel, sosyopolitik ve sosyoekonomik projeleri bir an önce huzur arayan bu toplumun önüne sermelidir. Başka bir çare ve gerçekçi bir çözüm yolu yoktur!.. Anlaşma yokmuş!.. AKP’den nemalanan kimi sözde Kürt uzmanları teröristlerin sınır dışına çekileceği konusunda işkembeden üretim yaparken bakın Öcalan nasıl meydan okuyor: “Eğer ilerleme sağlanırsa ben devreye girer geri çekilme dahil rolümü oynarım. Herkesin şunu iyi görmesi gerekir, bu geri çekilme benzeri kararlar hayati kararlardır. Bu kararı da benden başka kimse veremez. Çevik Bir bile burada benimle görüşürken ‘Sen dağa çıkardın sen dağdan indireceksin’ demişti.” Peki ya silah bırakma meselesi?.. Öcalan’ın aşağıdaki sözleri “PKK silah bırakacak”, “örgüt düz ovaya inecek” şeklinde palavra savuranlara da yanıt veriyor: “Burada görüşme yaptığım heyettekiler bile silahlı güçler sorununu benim çözebileceğimi belirttiler. Bu gerçekleri bizimkiler niye göremiyor? Kalkıp silahlı güçler miadını doldurmuş diyorlar, AKP seni bırakır mı, yer yutar seni. Şimdiki gibi rahat siyaset yapabilecek misiniz, devlet seni yaşatır mı, neyin karşılığında silahlar bırakılsın diyorsunuz? Bizim silahlı güçlerin sınır dışına Çünkü çözümün aktörü olmaya çalışan figüranlar, siyasi ya da askeri açıdan her sıkıştıklarında topu “serok”a atmayı kutsal bir görev sayıyor! Öcalan’ın geçen haftaki şu sözleri de onları hedef alıyor: Oysa geçen çarşamba avukatlarıyla yaptığı görüşmenin çok önemli bölümleri hem siyasetin hem de medyanın dikkatinden kaçtı. Öcalan’ın şu sözleri benim geçen hafta bu köşede yazdıklarımı yine doğruladı. Şunu C MY B C MY B Taktiksel manevralar!.. Ben çözerim baskısı!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle